Tarık El-Haşimi’nin İnterpol aranması ve hukuki durumu
Dileğimiz, tıpkı Haşimi gibi, baskı ve zulüm nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan, zulümden kaçıp yaşayabilmek için ülkemize sığınan tüm sığınmacı ve mültecilere tam bir hukuki koruma sağlanabilmesidir.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-02-15 20:03:03
(hukukçu - avukat)
Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Irak İslam Partisi lideri Tarık El-Haşimi uzun süredir Türkiye’de bulunuyor. Haşimi, ülkesi Irak’ta Başbakan Maliki ile kavgalı. Maliki’nin emriyle hakkında dava açıldı ve yurtdışına çıkışı yasaklandı. Haşimi de çareyi önce Irak Kürt Federe Bölgesi’ne sığınmakta buldu. Barzani bir süre Haşimi’yi ev sahipliği yaptıysa da bunun uzun soluklu olamayacağı aşikardı. Bunun üzerine Türkiye’ye geçti. Aslında, Ortadoğu’da ülkelerinde sorun yaşayan devlet liderlerinin genellikle sığındığı ülke Suudi Arabistan’dır. Haşimi ise tercihini Türkiye’den yana kullandı.
Türkiye’ye geldikten bir süre sonra, Irak Devleti, Haşimi hakkında İnterpol üzerinden kırmızı bültenle uluslararası arama kararı çıkarttı. Haşimi halen İnterpolün arananlar listesinde.
Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi ülkesinde “terörizm”le suçlandı, suçlanmaya devam ediliyor. Iraklı yetkililer, Haşimi hakkında arama kararı çıkartırken Türkiye’de olduğunu da biliyordu. Son olarak, Bağdat Mahkemesi Haşimi’yi gıyabında yargılamayı tamamladı ve asılarak idam edilmesine karar verdi. Özetle, Bağdat Hükümeti, Haşimi hakkında siyasi operasyonu mahkeme aracılığıyla yürüttü. Terörizm suçlaması, bugün bir çok ülkede siyasi muhalifleri bertaraf etmenin en kolay yoludur.
Haşimi hakkında İnterpol’ün kırmızı bülten yayınlaması ne anlama geliyor? Haşimi’nin hukuksal durumu nedir? Hükümet Haşimi’yi iade etmek zorunda mı? sorularının cevaplandırılması gerekir.
Mevcut siyasi konjonktürde, özellikle Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını göz önüne aldığımızda Hükümetin tavrı gayet net. Haşimi’yi Irak’a iade etme konusunda müzakare etmeyi dahi düşünmedikleri açıklandı. Aslında Hükümet, idam kararından sonra, Haşimi’ye daha fazla sahip çıkmak durumunda kaldı.
Haşimi ile Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu yakından ilgilenmekte. Başbakan Erdoğan’ın bu konularda hassasiyeti bilinen birisi olarak, kendisine sığınan ve siyasi mülteci ya da sürgün durumda sayılan Haşimi’yi iade etmesi beklenmiyor. Haşimi’nin durumu bu açıdan biraz da onur meselesidir aslında. Nitekim geleneksel kültürde size sığınanı, onu arayana yani cezalandıracak olana teslim edip etmemek “namus” meselesi addedilir.
İşin siyasi boyutu böyle. Hukuki boyutlarına gelirsek: En başta şunu belirtmek gerek. Hukuki durum ne olursa olsun, nihai kararı hükümet verecektir. Devletler, egemenlik haklarının sonucu olarak, bu tür konularda geniş yetkilere sahiptirler. Ancak, hükümetin vereceği iade edilmesine dair karar yargı denetimine açık olacaktır. Özellikle insan hakları açısından ulusal mahkemelerde veya AİHM gibi uluslararası mekanizmalar önünde başvuru konusu edilebilecektir.
Hükümetin siyasi himayesi olmasaydı dahi, hukuki açıdan Haşimi’nin iadesi özellikle 2005 yılında değişen TCK’nin 18. maddesine göre pek mümkün görünmüyor.
Uygulamada, İnterpol’den arama kararı olan şahısların Türkiye’de olduğu anlaşılırsa gözaltı işlemi uygulanır, savcılığa çıkarılır, ilgili ülkenin diplomatik temsilciliğine bilgi vermektedir. Savcılığın istemiyle Sulh Ceza Mahkemesi “geri verme”yi düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 18. Maddesi ve “Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi” hükümleri kapsamında 40 günlük geçici tutuklama kararı vermektedir. İade talep eden devlet ile Türkiye arasında bir ikili Sözleşme varsa ayrıca dikkate alınır. İade amacıyla geçici tutuklamanın ardından Dışişleri Bakanlığı kanalıyla aramayı yapan Hükümetten şahsın dosyası ve Türkçe tercümesi istenir. İstenen belgeler geldikten sonra Mahkeme, TCK’nun 18. Maddesi çerçevesinde şahsın iade edilebilir olup olmadığına karar verecektir. Mahkeme, isnad edilen suçun siyasi veya askeri nitelikte olduğunu ya da düşünce suçu olduğunu tespit ederse; veya iadesi istenen kişinin dini, ırkı, siyasi düşünceleri ve sosyal bir sınıfa mensubiyeti nedeniyle işkence ve benzeri kötü muamelelere maruz kalması konusunda ciddi şüpheler bulunduğu sonucuna varırsa, iade talebini reddeder ve dosyayı kapatır. Yargılama sonucu şahsın iade edilmesine hukuki bir engel olmadığına kanaat getirilirse “iade edilebilir” olduğuna dair karar verilecektir. Bu karar şahsın mutlaka iade edileceği anlamına gelmemektedir. Yargılama makamları sadece şahsın iadesine bir engel olup olmadığını ortaya koyabilmektedir. Hukuksal süreç tamamlandıktan sonra ise siyasi süreçle bu olaya nokta konulacaktır. İade edilebilir olan şahsın dosyası Bakanlar Kurulu’na gidecek ve nihai karar verilerek iade edilip edilmeyeceğine dair karar verilecektir.
TCK’nin 18. Maddesine göre yapılan iade (geri verme) yargılaması bir filtre vazifesi görüyor. Kişinin iade edilmesinde hukuki bir sorun olup olmadığına, iadeye engel bir durumun var olup olmadığına karar veriyor. Kişinin iade edilebilir bulunması halinde son kararı siyasi organ (Bakanlar Kurulu) veriyor.
Haşimi hakkındaki suçlamaların “siyasi nitelikte” olduğu zaten belli. Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısına isnad edilen suçlamalar ve yapılan yargılama aleyhinde yürütülen siyasi operasyonun hukuki ayağını oluşturuyor. Yapılan suçlamalarla Haşimi ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Maliki ise Haşimi’yi koruyan Barzani’ye, sonra da Başbakan Erdoğan’a yüklendi. Haşimi’yi ortadan kaldırmak isteyen Bağdat Hükümeti, son olarak Haşimi’ye gıyabında verilen iki ayrı idam cezası kararı ile hukuki açıdan Haşimi’nin iadesi yolunu tamamen kapattı.
Irak’ın aksine Türkiye bir çok insan hakları sözleşmesine, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ne ve en önemlisi de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) taraftır. 5237 sayılı TCK’nın 18. maddesi de bu Sözleşmelere uygun tarzda düzenlenmiştir. Haşimi hakkında iade davası sözkonusu olsa ve Türkiye’deki mahkeme iade kararı verse bile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) denetimi gündeme gelecektir.
AİHM, Sözleşmenin 3. Maddesindeki işkence yasağını mutlak biçimde uygulamakta ve en ufak tavizde bulunmasına izin vermemektedir. AİHM’e göre, bir kişinin iade edileceği veya sınırdışı edileceği yerde işkence görmesi konusunda ciddi şüpheler bulunuyorsa, gönderilemez. AİHM 1999 yılında tedbir kararı vermesine rağmen dönemin Demirel-Ecevit döneminde, Türkiye’nin Özbekistan’a gönderdiği iki Özbek başvurucunun dosyasında, daha önce İngiltere hakkında verdiği (Soreing) karardaki hükmünü tekrarlamış ve işkence yasağının sadece Sözleşmeye taraf ülkenin yetki alanında değil, bir kişinin iadesi sözkonusu olduğunda sorumluluk doğurduğunu, iadeyi talep eden ülkedeki koşulları yani iade edilecek şahsın işkenceye maruz kalıp kalmayacağını Sözleşmenin 3. Maddesi çerçevesinde değerlendirmek zorunda olduğunu belirtmiştir (Mamatkulov ve Askarov, 4 Şubat 2005, par.67).
AİHM, İngiltere’ye karşı Chahal başvurusunda terörizmle suçlanan ve Srilankalı (Tamil) kişinin başvurusunda işkence konusundaki hassasiyetini tekrarlamış ve terör gibi ulusal güvenliği ve kamu düzenini yakından ilgilendiren durumlarda da kişilerin işkenceye maruz kalma riskinde taraf devletin sorumlu olduğuna vermiştir. Son yıllarda Türkiye aleyhine başvuran mültecilerle ilgili davaların çoğunda (Charahili, Keshmiri, Tehrani ve diğerleri vs. ) ülkelerinde terörizmle suçlanan şahısların, işkence ve kötü muamele riski altında bulundukları kendi ülkelerine gönderilme işlemlerini Sözleşme’ye aykırı bulmuştur.
Şu halde Türkiye’nin Haşimi’nin iadesini doğuracak bir hareketi, TCK’nın 18. Maddesi dışında, AİHS hükümlerine ve AİHM kararlarına da aykırı olacaktır. Hakkında idam kararı çıktıktan sonra gönderilmesi, hukuki açıdan artık mümkün değildir. İade konusunda karar verecek adli veya siyasi merciler, Haşimi’nin siyasi pozisyonu, Irak’ta idam cezalarının yoğun bir biçimde uygulanması, Haşimi’nin tutuklanan korumalarından ikisinin işkence sonucu ölmesi, işkence ile elde edilen ifadelerin aleyhte kullanılacak olmasını özellikle dikkate almak zorundadır.
Ayrıca bazı gazetecilerin ve muhalefet liderlerinin, Haşimi hakkında İnterpol’ün kırmızı bülten yayınlamasının çok abartılacak tarafı yok. Haşimi’nin İnterpol tarafından aranması mutlaka yakalanıp Irak’a verilmesi anlamına gelmiyor (Halen interpolün arama listesine göre, Irak tarafından aranan Haşimi’nin yanında, Rus oligark Boris Berezovsky Rusya tarafından, şair ve siyasi lider Muhammed Salih Özbekistan tarafından aranıyor).
Türkçe açılımı “Uluslararası Polis Teşkilatı” olan İnterpol, organize suçlar, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, terörizm, silah kaçakçılığı gibi suçlarla mücadelede önemli bir işlevi olan uluslararası alanda polisiye işbirliğine imkan veren 190 üyeli bir uluslararası kuruluştur. BM’den sonra en kalabalık kuruluş olmasına rağmen üye devletlerin egemenlikleri veya ulusal çıkarları ile yakından ilgili gördükleri alanlarda çekinceli davrandıkları biliniyor. İnterpol görevi, sanıldığı gibi araştırma ve soruşturma yapmak değil; uluslararası suçların araştırılmasında aracılık etmek, polis mercileri arasında iletişim kanalı olmaktır.
İnterpol’ün kırmızı bültenle arama işlemine karşı, Haşimi’nin Lyon’daki İnterpol merkezine başvurması halinde dosyasının gözden geçirilmesi ile arama kararının iptal edilmesi ve dosyanın işlemden kaldırılması mümkündür. Çünkü, İnterpol Tüzüğü’nün 3. maddesi, siyasi, askeri, dini ya da ırki özellikler taşıyan çalışmalar yapmasını ve bu tip bir işlev görmesini kesin bir biçimde yasaklamaktadır.
Haşimi fiilen mülteci durumunda olmasına rağmen halen Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatını taşıdığı ve Türkiye’nin himayesinde bulunduğu için sığınma-iltica prosedürüne dahil olmadığı anlaşılıyor. Sürecin uzaması halinde Türkiye Haşimi’yi sığınmacı/iltica prosedürüne dahil ederek “sığınmacı” statüsü tanıyabilir. Ya da “ikincil koruma” kapsamında “insani mülahazalarla ikamet izni” verebilir. İkincil koruma, ülkemizde yeni olmakla birlikte, sığınmacı statüsü bulunmayan ancak ülkesinde zulme maruz kalabileceği düşünülen kişilere veya bazılarına ailevi nedenlerle verilen bir statüdür. Bu kavramlara iade (geri verme, extradition) davalarına bakan ağır ceza mahkemeleri henüz yabancı olsa da, İçişleri Bakanlığı’nın iltica ve göç bürosunun çalışmalarıyla uygulamaya konulmuştur. Bu ve benzeri kavramlar, umutla beklenen ve halen TBMM’de yasalaşmayı bekleyen Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu tasarısında da yer aldığını belirtmek gerekir.
Sonuç olarak, Hükümetin himayesinde olan Haşimi’nin Türkiye’nin hukuki mevzuatı ve taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre de ülkesine iadesi pek mümkün değil. İdam cezası kararı verilmesinden sonra bu durum daha da perçinlenmiş durumda. Aksine, Haşimi’yi koruyan çeşitli hukuki yollar var.
Herkes Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı kadar şanslı değil. Başbakan’ın ya da hükümet yetkililerinin haberinin olmadığı, aşağılarda bir yerlerde, yabancılar misafirhanelerinde tutulan sığınmacılar adeta gizli bir el vasıtasıyla kendi ülkesine teslim edilebiliyor. Örneğin, yaklaşık 10 ay önce Mahkemenin “ülkesine iade edilemez” diye karar verdiği bir sığınmacı “serbest bırakacağız” denilerek ülkesine teslim edildi, ardından bir başkasını Birleşmiş Milletler’de dosyası inceleme sürecindeyken ülkesine “paket” yapıp götürdüler, yine kendi elleriyle teslim ettiler. Bundan kısa süre sonra, yine Mahkemenin iade talebini reddettiği bir sığınmacı ülkesine gönderilirken, twitter üzerinden tepkilerin Başbakan’a kadar ulaşmasıyla, uçağın kapısından döndürülerek kılpayıyla kurtuldu.
Dileğimiz, tıpkı Haşimi gibi, baskı ve zulüm nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan, zulümden kaçıp yaşayabilmek için ülkemize sığınan tüm sığınmacı ve mültecilere tam bir hukuki koruma sağlanabilmesidir.
Abdulhalim YILMAZ-(hukukçu - avukat)
[email protected]
SON VİDEO HABER
Haber Ara