Dolar

34,9522

Euro

36,6033

Altın

3.019,59

Bist

10.058,63

Ravza-i Mutahhara’ya yakışmayacak çiğlik!

Ravza-i Mutahhara, insanların direklere sarılarak medet umduğu, mektuplar yazılıp atıldığı, mendillerin ve tespihlerin altın parmaklıklara sürüldüğü bir yer olmamalı..

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-13 15:31:10

Ravza-i Mutahhara’ya yakışmayacak çiğlik!
TIMETURK / Haber Merkezi

Kutlu şehir Medine-i Münevvere’ye her girişimde adeta o yıllar önceki Hatice’nin ayakkabılarıyla toprağa basmanın verdiği utancı hatırlayarak, ayakkabılarımı elime alıyorum yine. Ve yine insanların formalite icabı salâvat getirdiklerinde ellerini neden göğüslerine getirip götürdüklerini kavrayacak kadar kalbimi tutmanın telaşıyla; Sahabe-i Kiram edasıyla Rasulullah s.a.s.’i selamlarken büyümem… Bilmem, belki de sözler kifayetsiz… Rasulullah s.a.s. varken hadisi şerif ve ayet ile konuşamamanın acizliği…

BU GİRİŞ DE ALLAH NAMINA OLMALIYDI, OLDU DA!


Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye gelirken bir şeyler duydum. Duyduklarımı bizzat görmek için adeta gözlerimi, kulaklarımı dört değil, bin kez açmaya çalıştım! Mescid-i Nebevi’ye gidince orada yıllardır hayatını sürdüren birkaç arkadaşımla buluştum. Ravza-i Mutahhara’da insanların direklere sarılarak medet umduğu, mektuplar yazılıp atıldığı, mendillerin ve tespihlerin altın parmaklıklara sürüldüğünün gerçekten olup olmadığını sordum. “Gözlerinle gör, gözlerini sil tekrar bak ve gör, sonra gözlerini tekrar sil, bak ve gör. Sünneti ihya et ve bak bakalım gerçekten var mı yok mu?” dedi.

Bu kez Rasulullah s.a.s.’i, mübarek halifeler Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Efendilerimizi selamlamanın usulü, erkânı başkaydı. Gönlümüzü saran bereket sanki savaş meydanına gidiyordu. Bir yanımız Hazreti Ebubekir edasıyla sukut ederek hurafeyi yok etme telaşında, diğer yanımız sünneti, ayeti boşa çıkaran, cahilce davranışlar karşısında kılıcını bir hışımla çekenHazreti Ömer gibiydi… İlkin H kapısından, kıymetli Türk umrecilerimizin, hacılarımızın Ravza-i Mutahhara’daki bilgilendirme görevlisi olan Feyza Ablamızın yardımı ile gerekli mercilerden hanımların yüzünü çekmemek kaidesi ile fotoğraf makinemize izin alıyor ve Ravza-i Mutahhara’ya ilerliyorduk.

3 KEZ DEĞİL, 5 KEZ DE SİLSEK ARTIK HURAFELER KONUŞUYORDU!

Daha kapıdan girer girmez Ravza-i Mutahhara güzergâhında bizleri Türkçe yazıyla “Hüseyin’e zihin açıklığı, büyük adam olsun”, İbranice “oğlum Tarık evlensin”, Arapça “komşum da inşallah gelebilsin, dua et Ya Rasulullah” ve dahası hitaplarla pervasızca yazılan sözler vardı. Daha da içeriye girdiğimizde “kalemini rica edebilir miyim” diyerek beyaz paravanlar üzerine rahatça isteklerini, sülalesinin adını soyadını yazan hanımları gördük. Rasulullah s.a.s.’in “cennetimden bir bahçedir” diyerek belirttiği direklere, çocuklarının sınava girecekleri kalemi süren insanları gördük ve fotoğraflamak istedik. Lakin aldığımız söze dayanarak peçesi olmayan hanımları kadraja alamadık.

Şimdi böyle yazarken gitmeyenler, gidip de gözleri başkasının ne yaptığını göremeyecek kadar huşu içinde Rasulullah s.a.s.’i selamlayanlar, hasret giderenler “yok daha neler, abartıyor, gerçekten öyle mi” diyebilir, normal karşılarız. Okuduğunuzda idraki gerçekten zor olan bir hal! İşte bu sebeple, Ravza-i Mutahhara’yı dahi, cahil, görevlileri zor durumda bırakan insanların arkalarında bıraktıkları halde fotoğrafladık.

GÖREVLİLER ENGELLEMEKTE GÜÇLÜK ÇEKİYOR!

Hem de biliyor musunuz, yıllardır böyleymiş buralar! Görevlilere sorduğumuzda mücadele etmekte zorlandıklarını, sanki her geçen ay bu insanların çoğaldığını söylediler. Bu sebeple çare olarak, büyüyüp giden bu hali her dilden ve ırktan bir görevliyi başa getirmekle aşmaya çalıştıklarını gözlemledik. Her kafilenin rehberini, kafilelerini yalnızca namaz ve dua ile bilgilendirmelerini, içeriye girmeden evvel ziyaret adabını ve bilhassa asla paravanlara yazı yazılmayacağını, direklere bir şeyler sürülmeyeceğini, kâğıda yazı yazılıp atılmayacağına dair bilgilendirmelerini rica ederek, önemle vurgulayarak anlatmalarını hanım yetkililer şart koşmuşlar. Ayrıca karalanan paravanları sıklıkla değiştirmeyi, her bir direğin başına görevli koymayı ve son olarak da hanımlara açık olan şebeke-i saadeti maalesef hac zamanına kadar kapatarak girişi yasaklamayı uygun görmüşler.

YEŞİL HALI, ASR-I SAADET GÜNLERİNDEN RASULULLAH’IN SOHBETİNE DAVET EDER!



Orada Hazreti Ömer r.a.’nın “Dicle’nin kıyısında bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de ilahi adalet sorar Ömer’den onu” sözleri aklımıza gelmedi değil! Halifelik bir yana, din kardeşliği hükmü ile hakikatli bizlere de, emanet olan İslam dinini ayakta tutmak adına bu meyanda çok iş düşüyor. Bir kişiyi uyarsak, bir kişiye gerçekten yaptıklarının şirk olduğunu anlatabilsek, kalemlerini kırıversek Rasulullah s.a.s.’in “kim ahir zamanda bir sünnetimi ihya ederse ona yüz şehir sevabı vardır” hadis-i şerifine inşallah nail olmuş oluruz.

Hem Rasulullah s.a.s., “evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” diyerek “burada bilinçli bir şekilde bulunan, namaz kılan veya başka bir ibadette bulunan, yaptığı işleri cennet bahçelerinden birinde yapmış gibidir” buyuruyor iken, nasıl olur da hulusi âşıkların kendilerini kaybederek, Rasulullah s.a.s.’e pek yakın oldukları bu kutlu mekânda ibadetlerle meşgul olmayız! Rasulullah s.a.s.’in sancağı altında, cennet bahçelerinden birinin içinde Rabbimize secde ederken; Asr-ı Saadet günlerinden kalma bir esinti ile gül kokusu yayılan, dilinden inci dizeleri dökülen, nurundan gözlerin gönüllerin şenlendiği sohbetlerle nasiplenebilmeyi istiyor ve diliyor olmayız.

Hatice Tüfekci “Efendimiz s.a.s.’i ve ehlibeytini çok seviyorum” diyerek yazdı. (dunyabizim.com)
SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara