Dolar

34,8896

Euro

36,6457

Altın

3.046,15

Bist

10.058,47

Tunus İşçi Partisi devrim sürecine nasıl bakıyor?

“Ulustan Ümmete Gezi Heyeti”, başkanlığını Hammet El Hammami’nin yaptığı Tunus İşçi Partisi’ni de ziyaret etti.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-09 15:27:44

Tunus İşçi Partisi devrim sürecine nasıl bakıyor?
TIMETURK / Haber Merkezi

Tunus gezisi sırasında “Ulustan Ümmete Gezi Heyeti”, başkanlığını Hammet El Hammami’nin yaptığı Tunus İşçi Partisi’ni de ziyaret etti.

Partinin adı devrimden önce Komünist İşçi Partisi imiş; ama devrimden sonra ismindeki komünist kelimesini çıkartmış. Parti merkezinde Halk Cephesi’nin başka bir şehirde düzenlediği mitingde konuşmacı olduğu için El Hammami yoktu. Onun yerine Fiysal El Nasr (Tunus İşçi Partisi Halk Cephesi Temsilcisi), Şerif El Harafihi (Parti İcra Kurulu Başkanı) ve Hamadi bin Mim (Yönetim Kurulu Üyesi) ile görüşüldü.

Parti temsilcileri Türkiye’de yakın dostları olduğu için Türkiye konusunda bilgi ve tecrübeye sahip olduklarını; hatta Türkiye İşçi Partisi ile de Türkiye’de ortak bir kamp yaptıklarını belirttiler. Zamanın kısıtlı olması nedeniyle gezi heyeti adına Hamza Türkmen, konuşma ve anlatıların özellikle 14 Ocak Devrimi öncesi muhalefet potansiyeli ve faaliyetlerinin ne olduğu, kendilerinin devrimde nasıl bir rol üstlendikleri, Nahda Hareketi ile farklılaştıkları alanlar, Tunus’un ve Müslüman coğrafyanın yakın geleceğine nasıl baktıkları konularıyla irtibatlı olmasını istedi.

Heyetten Abdurrahman Dilipak, Hamza Türkmen, Ömer Faruk Tokat, Bülent Şahin Erdeğer, Gülden Sönmez, Adnan İnanç, Cevat Özkaya, Demet Tezcan, Ahmet Kaya, Bedir Sala, Aziz Avar, Mustafa Yılmaz, Murat Aydoğdu, Abdurrahman Çelike ve İlyas Say'ın yer aldığı görüşmede şunlar konuşuldu:

Devrim öncesi ve sonrası tutumlar

Bir süre öncesine kadar partimizin ismi Tunus Komünist İşçi Partisi idi. Bir sene öncesinde son kongrede Tunus İşçi Partisi’ne dönüştü. Parti 1986 da kuruldu. Sosyalist gelenek içinde Tunus’taki en köklü hareketlerden biri. Burgiba’ya ve Bin Ali’ye karşı muhalif bir parti idi. Aynı yıl 1986 yılında partinin gençlik birimi olan Tunus Gençler Birliği’ni kurduk. Diktatör döneminde zor şartlarda çalıştık. Üyelerimizin bir kısmı tutuklandı.

Bin Ali’nin 7 Kasım l987’de Beyaz Devrim adıyla başlattığı ulusal uzlaşı projesine katılmayan tek grup biz idik. Çünkü bu teklifi kendi rejimlerinin temellerini tekrar sağlamlaştırma olarak gördük. Bu projede demokratik söylemler ön plandaydı. Biz uzlaşıyı reddettik ve imzalamadık. O tarihten itibaren diktatöre karşı şiddetli bir mücadele içine girdik.

Hareketin liderlerinden Nebil Berakati işkence ile öldürüldü. 1989’da hareketimizin kökünü kurutmak için ağır operasyonlara uğradık. 1990’lı yıllarda harekete karşı çok ciddi bir baskı oldu. Bizde illegal çalışmalara başladık sonrasında. Liderimiz Hammane (şimdiki liderleri) 1989’dan 2002 yılına kadar yakalanmamayı başardı.

2 şubat 2000 de tekrar meydanlara çıkmaya karar verdik. O zaman elle tutulur muhalif bir hareket yoktu. Toplanma özgürlüğü yoktu. O yüzden partimizin STK’larla ilişkileri hep güçlü oldu. İşkenceye karşı mücadele eden STK’lar oluşturduk. İdeolojik aidiyetlerine bakmadan hapishanedeki tutukluların hepsiyle ilgilendik. Tunus’un en büyük öğrenci hareketlerinde ciddi bir konumumuz oldu.

Diktatörlüğe karşı etkin mücadele vermek için tüm muhalif kesimleri birleştirme mücadelesi verdik. Mücadeleye sadece ideolojik olarak bakmadık. Tunus’da demokrasiyi yerleştirmek için mücadele ettik. Siyasi hayatın olmazı olan demokratik şartların oluşturulmasını talep ettik. Bu yüzden bazı komünistler bizi eleştirdi. Ancak biz bu projeyle Tunus’ta İslamcılarla komünistleri ilk defa bir araya getirmeyi başardık. 18 Ekim Hareketi’nin böylece odağı oluştu.

18 Ekim’de bir açlık grevi hamlesi yaptık. O dönem Tunus’ta Bin Ali’nin düzenlediği uluslararası bir toplantı vardı. Bu eylemi ona denk getirmemizle Tunus’taki sorunları uluslararası düzeyde duyulmasını sağladık. Böylece toplantılarını sapote ettik. Çünkü Bin Ali bu toplantıyla Tunus’un ne kadar demokratik olduğunu duyurmaya çalışıyordu.

18 Ekim hak ve özgürlükler adıyla hep birlikte büyük bir mücadele başlattık. Genel af istedik. Siyasi tutuklulukların kayıtsız şartsız bırakılmasını talep ettik. Türkiye’de olduğu gibi herkesin örgütlenme hakkına sahip olması gerektiğini savunduk. Toplanma ve gösteri düzenleme özgürlüğü istedik. 18 Ekim hareketi olarak bu taleplerimizi –asgari ücret gibi- bir alt sınır (smig) olarak talep ettik.

Solun en ucundaki bizim partimiz de vardı Nahda gibi diğer partiler de vardı. Ama asgari düzeyde yukarıdaki haklar konusunda uzlaştık. Biz parti olarak bu konularda ideolojik temayülümüzü ön plan çıkarmadık. Temel hak ve özgürlükleri eksene almayı tercih ederiz. 18 Ekim hareketi kampanyasının en önemli vasfı diktatöre karşı mücadele idi. Bin Ali’den sonra bu uzlaşı hareketi içinde Nahda’yı temsil edenlerin bir kısmı Bin Ali ile yakınlık kurdu ve dolayısıyla dağıldı, bir kısmı mücadeleye devam etti. Ama biz bu 18 Ekim Hareketi’nin taleplerini geride kalanlarla birlikte tekrar organize olup mücadele ettik. Özellikle 2008’ten itibaren büyük bir değişim başladı Tunus’ta. Güneyde Tavsa’da maden işçileri bir hareket başlattı. Büyük bir protesto hareketi idi. Sivil itaatsizlik hareketi idi bu. Bu hareketin ideolojik tarafı ön plana çıkmadı. İş, özgürlük ve ulusal onur sloganını kullandık. Bu hareketin içinde merkezi bir rol oynadık. Medya ambargosu konuldu o bölgeye. Biz bilgi akışını sağlamak için örgütlendik. En büyük medya desteğini Tunuslu bir gazeteci sayesinde elde ettik. Bu süreçte birçok insan şehit oldu bazıları yaralandı.

Devrim bir süreçle oldu; yoksa sadece Buazi’nin kendini yakması ile değil. Öncesinde bir çok gösteri vardı. Buazi sadece biriken öfkeye çakmak çaktı.

Arka plan, devrim süreci ve devrim sonrası siyasi durum

Devrimden öncesinde gidişatı çok iyi okuduk ve Tunus Devrim Süreci’ne girmiş olduğuna dair deklarasyon yayınladık. Sendikalar düzeyinde, öğrenciler, STK’lar ve hukukçular düzeyinde bir muhalefet startı verdik. Buazi kendini yakınca oradaki sendikal uzantılarımızı harekete geçirdik. Rejimin sert müdahalesi hareketin daha da yaygınlaşmasına neden oldu. Ülkenin diğer bölgelerindeki sendikal hareketler yoğunlaşınca rejim buna sert müdahalede bulundu. Kanaatimizce başat rol oynayan ve eylemlerin her tarafa yayılmasında Tunus İşçi Sendikası’nın rolü önemlidir. Başlayan bu gösteriler bir süre sonra artık rejimin tamamen yıkılması gerektiğine dönüştü.

Genel olarak solcu partiler, milliyetçi nasyonalist partiler, devrim sürecini desteklediler. Tecdid Hareketi ve Nahda Hareketi genellikle eleştirel bir tutum içindeydi. Mevcut rejimin reform yapması gerektiğini düşünüyorlardı. Tunus’ta solcu ve milliyetçi partiler sendikalar içinde etkin oldukları için devrimi desteklediler. Buazi’nin kendini yakmasından sonra Bin Ali reform deklarasyonunu yayınladı. İlan ettiği bu reform hamlesi sadece sol hareket reddetti.

Devrim günleri…

Ayaklanmalar başkente kadar gelince Hammani basın açıklaması yapıp Bin Ali’nin gidici olduğunu ilan etti. Açıklamanın hemen akabinde 34 arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Daha sonra gösteriler taşradan başşehre taşmaya başladı ve Bin Ali kaçmak zorunda kaldı.

Devrim sonrası kurulan hükümet döneminde senato ve parlemento feshedildi. Bin Ali’nin partisi feshedildi. Kurucu Meclis oluşturularak yeni bir anayasa kurulması için süre verildi. Biz Sibisi hükümetini toptan reddettik. Çünkü eski rejimle bağlantısı vardı. Sonrasında gelen Nahda Hareketi bu partiyle ilişkileri bir süre daha devam ettirdi. Nahda ile aramızdaki sorunlardan biri bu. Sol ve milliyetçi hareket, Sibisi Hükümeti’nin eski rejime yakınlığından dolayı karşı çıkmıştık.

Neticede seçimlere girilince bir çok güç devreye girdi.

Bu süreçte çok ciddi katkısı olan unsurlar var. Bunlardan biri facebooktu. El Cezire ve Fransız 24 Kanalı burada önemli rol oynadılar.

Tunus medyasındaki hakim renk?...

Genel olarak medya kapitalistlerin elinde. Bazı sol eğilimli basın organları var. Devrimden sonra kurulmuş parti yayın organları ve gazeteler var. Bunlardan biri haftalık Halkın Sesi gazetesi.

Gelecek seçimlerde nasıl bir dağılım olacak?...

Biz yakın bir süredir bir halk hareketini başlattık ve ismini de Halk Cephesi koyduk. 12 partiden oluşmaktadır. Dün Tavsa’da büyük bir miting düzenledik. Nahda büyük oranı ifade ediyor ama oy oranında bir düşüş var. Bizim ise beklediğimiz kadar olmasa da oyumuzun kısmen arttığı görülüyor. Bir de Sibisi var. Şu anda tüm eski rejim artıkları, liberaller, kapitalistler bu blokta toplanıyor. Arkalarında Fransa var Avrupa var, Suud, Bahreyn ve Birleşik Arap emirlikleri var. Ayrıca ciddi bir sermaye destekleri var.

Nahda siyasi ve ekonomik anlamda bir reform gerçekleştirmedi. Çünkü bu bu alanlarla ilgili projelerinde eski düzenden bütünüyle farklılık oluşturması gerekiyordu. Temel ayrım noklarımızdan biri Nahda dine dayalı bir devlet kurmak istiyor, bizim ise böyle bir projemiz yok. Nahda liberal ekonomiye dayanıyor. Biz ise sosyal, dışa bağlı olmayan yerel bir ekonomi öngörüyoruz. Çözüm olarak teknokratlar hükümeti öngörüyoruz.

İslam’a ve İslami hareketlere yaklaşımınız?...

Doğal ve temel bir pressip olarak tüm dinlere saygılıyız. Kültürel ve medeniyet unsuru olarak kendimizi Müslüman olarak görüyoruz. Ancak Tunus’taki sorun şudur: Din devletin dini mi halkın dini mi? Devletin dini islam’dır derseniz o zaman İslamcıların zihninde egemen olan şer’i İslam’a işaret etmiş oluyoruz. Ama bunun yerine anayasa da “Tunus halkı Müslümandır, halkın Müslümanlığına karşı çıkılamaz” denilmesi taraftarıyız.

Sohbet esnasında parti temsilcileri gezi heyetine ikramda bulundular. Ve heyeti temsilen Abdurrahman Dilipak “İslam’ı partiler mi, halk mı yoksa Allah mı belirleyecek?” sorusunu müzakere etmek üzere kendilerini İstanbul’a davet etti. El sıkışılarak Tunus İşçi Partisi’ne veda edildi. (Haber:Bedir Sala)
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara