Davutoğlu, içini döktü
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'yla, Türkiye'nin dış politikasını konuştuk. Bakan'ın en büyük hayalkırıklığı İsrail olduğunu anlatan Davutoğlu 'En çok Mavi Marmara'ya üzüldüm, ömrümü yiyense Libya oldu' dedi...
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-12-26 18:04:26
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dünyanın hayati bir değişim sürecinden geçtiği bu yıllarda Türkiye gemisine yön veren birkaç önemli isimden biri. Foreign Policy dergisine göre, dünyanın en önde gelen düşünürlerinden biri.
Finlandiya ve Makedonya'yı kapsayan ziyaretlerinde 3 gün boyunca kendisine eşlik etme fırsatı buldum. Finlandiya'da kendisine teşekkür eden Somalililer, Myanmar'daki Müslümanlar için çaba göstermesini rica ettiler. Finladiyalı Tatarlar, anayurttan gelen bir bakan gibi ağırladılar kendisini. Makedonya'nın başkenti Üsküp'te karşılaştığı coşku seliyse inanın ki memleketi Konya'da karşılaştığından çok da farklı değildi.
Düşünebiliyor musunuz? Türkiye'nin Dışişleri Bakanı artık Finlandiya'ya gidince Somalili göçmenlerle de görüşüyor ve Myanmar'ı da konuşuyor. Bana sorarsanız tüm bunlar Türkiye'nin yükselen gücünün kanlı canlı kanıtları. Helsinki yolunda başlayan bu röportaj Üsküp-Ankara yolunda ortalama 11 bin km yükseklikte, Global 5000 model bir jetle uçarken tamamlandı.
Bakanlığınız süresince sizi en çok üzen, şaşırtan hayalkırıklığına uğratan olaylar hangileri oldu?
Mavi Marmara olduğu gece yaşadıklarımızı anlatmak zor. O gece net kararların alınması lazımdı. Brezilya'dan Washington'a gedecektim BM'ye, New York'a gitmek durumunda kaldım. Vatandaşlarımızın can kaybı nedeniyle Mavi Marmara beni en çok üzen olaydır.
Hayalkırıklığı veya üzüntüyle şaşırma arası bir şey söylenecekse, Suriye-İsrail ilişkilerindeki aracılığımızla yapılan görüşmeler gelir. Doğrudan temaslar pazartesi başladı başlayacak... Cuma günü son olarak iki tarafla da görüşüldü. Metin üzerinde mutabık kalındıktan sonra Cumartesi sabahı İsrail'in Gazze'ye saldırması ve Gazze'de 1500 insanın ölmüş olması beni hem çok üzmüştür, hem de İsrail'in sergilediği bu irrasyonel tutum, taahhütlere sadık kalmama bağlamında bende şaşkınlık yaratmıştı.
İsrailliler Türkiye'nin tüm şartlarını yerine getirseler ilişkilerin eskisi gibi olur mu?
Şartları yerine getirirlerse normalleşir. Ne kadar iyi olacağıysa İsrail'in tavrına bağlı. Yine yerleşimlere devam ederlerse yalnış bir şeye sessiz kalmayız.
Sizce de Irak Başbakanı Maliki 'Saddamlaşma' yolunda mı?
Maalesef, Maliki'nin üslubu gücü mümkün olduğu kadar tek elde toplamak üzerine kurulu. Ancak ülkede birlik siyasi gücün istişareler, müzakerlerle paylaşılması ile mümkün olabilir. Artık eski alışkanlıklar bitti. Ortadoğu'da bir liderin gücü elinde bulundurmasıyla siyasal sistemler istikrara kavuşurdu. Halbuki şimdi artık bölgede bu imkansız. Çünkü bir kere kitleler bu tür durumlara karşı bir şekilde netice almayı öğrendi.
Kuzey'de 90'lı yıllarda oluşmuş bir bölgesel yönetim varken, 30 yıl süren mağduriyetler varken, bir adamın gücü tekelleştirmesi Irak için doğru bir mantık değil. Irak'ın her zaman birliğini beraberliğini savunuyoruz. Ancak ve ancak içselleştirici ve herkesi sürecin parçası kılan bir yaklaşımın da olabileceği kanaatini taşıyoruz. Aksi takdirde birer birer önce kişiler sonra gruplar siyasal sistemden kopmaya başlar.
Ortadoğu'daki deprem Suriye'yle biter mi?
Sabırla bakmak lazım. Suriye'deki değişimin sükunetle yaşanması Arap toplumlarında bir iyimser atmosfer oluşmasını sağlar. İki, Suriye'deki çatışmaların diğer ülkeler üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırır.
Rusya "Suriye politikamız değişmedi" diyor. Ama bir de algı var. Sizin algınız ne?
Rusya'nın resmi açıklamalarını arka arkaya getirdiğimizde aslında yeniden bir değerlendirme ve değişimin izlerini görmek mümkün. Ancak mesele Cenevre mutabakatının nasıl yorumlandığı meselesi. Rusya'nın tutumunda bu anlamda belli bir değişimin gözlemlendiğini söyleyebiliriz. Onlar adına da ben bunu söyleyemem tabi ama bana sorarsanız var.
AB ile deadline belirlenmesi fikrine sıcak bakıyor musunuz?
Şu anda bir deadline yok; ama Kıbrıs'la ilgili bir deadline koymak lazım. Kıbrıs seçimleri sonrasında takvimlendirilmiş bir müzakerenin başlaması lazım. Aksi takdirde önü açık bir müzakerenin hiçbir sonuç getirmediği ortada.
İnsan hakları konusunda Türkiye'yi ne düzeyde görüyorsunuz?
Prensip olarak, aynı zamanda bir aydın olarak siyasetteki en önemli değerin insan hakları olduğuna inanırım. Herhangi bir siyasi sistem "Ben insan hakları konusunda mükemmele ulaştım" derse subjektif bir tanımlama yapmış olur. Bu ABD için de böyle Avrupa devletleri için de böyledir. Eğer bu alanda ilerlemek istiyorsanız barfiks çıtasını boyunuzdan biraz yukarıya koyacaksınız. Ama bir insan, bir ülke kapasitesinin altında hedeflere ayarlanırsa o ülke kambur olur. Türkiye Soğuk Savaş'ta kambur oldu. Çünkü Yunanistan'la rekabet etti. Öyle bir hedef koyacaksınız ki kapasitenizin muhakkak altında ama potansiyelinizden az olmayacak. Vücut geliştikçe çıtayı biraz daha yukarı koyacaksınız. Biz dışişlerinde bunu yaptık.
Suriye'nin Nusayriler, Kürtler ve Sünniler olarak 3'e bölünmesine yönelik senaryoları gerçekçi buluyor musunuz?
Libya için de üretildi bu senaryolar, Fransız döneminden kalma. Suriye bir arada yaşama tecrübesine sahip. Tarih olarak da birbirinden kopması mümkün olmayan bölgeler. Bir yanlış algı var, sanki Lazkiye bölgesinin tamamı Nusayri'ymiş gibi. Halbuki söz konusu değil. Bu bölgenin yüzde 65'i Sünni'dir, yüzde 30 aşağı yukarı Nusayridir. Bu bölgenin tümünü ele alırsanız böyle bir bir mezhebi dağılım yok gerçi ama diyelim Lazkiye Limanı? Hinterlandı olmadan ne anlam taşır. Bu olmaz. Kürt bölgesi diye anılan bir bölge de yok, Haseki bölgesi hariç. Haseki bölgesi de diğer bölgelerle ele alındığında bir anlam ifade eder. Dolayısıyla birilerinin zihninde böyle bir bölünme senaryosu olabilir ama bunun ekonomik kültürel siyasal altyapısı olduğuna inanmıyorum. Bence Suriye'yi bekleyen iki büyük risk var: İlki rejimin baskısı. İkincisi rejim sonrası intikam kültürünün ortaya çıkması. Bizim karşı olduğumuz senaryolar. Muhalefetten de intikam kültürüne müsaade edilmemesini istiyoruz. Bu anlamda fikri taahhütler oldu.
Ayda ortalama 18 devlet ziyareti bir de iç seyehatleriniz var. Çok yoğun bir tempo, günde kaç saat uyuyorsunuz?
Ortalama 5-6 saat uyuyorum. Libya'daki tahliye sürecinde çok uzun süre uykusuz kaldım. Başbakanımız da öyle. Operasyon bir vatandaşımızın Skype ile ulaşıp "Yetişin bizi kesiyorlar" diyerek yardım istemesiyle başladı. Ömrümü yiyen 25 bin vatandaşımızın tahliyesi anlamında bizi en çok yoran kriz Libya oldu diyebilirim. (Habertürk)
SON VİDEO HABER
Haber Ara