Zanzibar'da kurban ve Osmanlı ilişkileri
Zanzibar memleketlerden bir güzel şehir; Zanzibar aslında bir ülke. 7. yüzyıldan itibaren Arap yarımadasından gelen Müslümanlar bölgede Zengibar Sultanlığı’nı kurmuşlar. Sömürge dönemleri olmuş her Afrika coğrafyası gibi. Önce Portekizler, sonra Alman ve İngilizler. Özellikle II. Abdülhamid döneminde Osmanlı ile Zengibar Sultanlığı’nın sıkı ilişkileri olmuş. Zengibar Sultanı İstanbul’da ağırlanmış
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-11-02 15:26:02
TİMETÜRK / Murat Yılmaz
Yüreğinde kardeşini taşıyan adamın kazanlar kaynarmış içinde. Korkarmış… Dünyanın en ucundaki kardeşini görmeden, hatırını sormadan ölmekten korkarmış…
Yol çağırdığında… Allah (celle celaluhu) yürü dediğinde… İşte o zaman beklemeyeceksin. Neyi aradığını biliyorsun sen.
Yola çıkarken hep acele et. Şeytan seni kandırmadan giy pabuçlarını ve çık yola! Yolu yaratan sana doğrusunu gösterecek!
Yola çık! Nasibin var senin ve o sana dönüp gelecek! Sen yalnızca Bismillah de. Bismillah de ki bekleyen kardeşinin gönlüne senin kokun düşsün; yeise kapılmasın! Hem beklemenin adı Kurban’sa eğer… Kurban Allah için yaklaşmak olduğu kadar yine O’nun rızası için yaklaşanı beklemektir de! Korkma kardeşin bekleyecek seni!
Kurbanla uzakları yakın etmek için İHH Tanzanya kurban ekibi olarak çağırana doğru bir yol tuttuk. Kıtalar geçtik. Önce barış diyarı Darusselam’a sonra Hint okyanusu ve Zanzibar.
Zanzibar memleketlerden bir güzel şehir; Zanzibar aslında bir ülke. 7. yüzyıldan itibaren Arap yarımadasından gelen Müslümanlar bölgede Zengibar Sultanlığı’nı kurmuşlar. Sömürge dönemleri olmuş her Afrika coğrafyası gibi. Önce Portekizler, sonra Alman ve İngilizler. Özellikle II. Abdülhamid döneminde Osmanlı ile Zengibar Sultanlığı’nın sıkı ilişkileri olmuş. Zengibar Sultanı İstanbul’da ağırlanmış. Uluslar arası arenada sömürgecilerin kıskacındaki Zengibar için mücadele etmiş Osmanlı. Zengibarlılar da Trablusgarp harbinde ve Hicaz demiryolunun inşasında yararlılıklar göstermişler. Batılı işgalin vahşileştiği bu dönemde dost olduğumuz belli olabilmiş. İşgal ve vesayet politikaları, Tanganyika ve Zanzibar’ı Tanzanya ismiyle bir araya getirene kadar sürmüş.
Zanzibar yeşil ve mavinin bir araya gelebildiği nadide coğrafyalardan. 1,5 milyonluk nüfusunun neredeyse tamamı Müslüman. İnsanları güzel. İkramı sever Zanzibarlı. Yerin bitirdikleri, ağaçtan topladıkları, okyanusun bereketli kolları aç bırakmaz Zanzibar’ı. Her köyün bir camisi, mümkünse medresesi vardır.
Uzun yıllar köle ticaretinin merkezi olmuş olan Zanzibar, şimdilerde misyonerlerin uğrak yerlerinden maalesef. Gördüğümüz kilise, okul ve klinikler, otel girişlerindeki İnciller Evanjelist ve Katolik öncülerin gölgeleri sadece. Ahtapotun asıl kolları ise kıta Afrikasını kuşatmış durumda. Biz yoksak onlar var.
Bayram namazını Zanzibar’ın merkezinde kılıyoruz. Bayramda sevinmek, sevindirmek var. Çocuk ve bayramı ayırmanız mümkün değil zira. Uzun beyaz entarileri, mis kokulu yeşil, beyaz takkeleriyle çocuklar gözlerimizin nuru. Uzun vaaz sonrası camide uyuyup kalsalar da, namaz sırasında itiş kakışlar sürüp gitse de bayram harçlıklarını, balon ve şekerleri fazlasıyla hak etmiyorlar mı? Bugün en çok onların günü.
Namaz sonrasında cemaatle tek tek kucaklaşıyoruz. Sonrasında tekbirler eşliğinde Ümmet-i Muhammedin Anadolu coğrafyası sakinleri güzel kardeşlerimizin kurban emanetlerini teslim etme vazifesine geliyor sıra. Kazule, Mahanda, Donge, Tumbatu Jongove, Tumbatu Kichangani, Bambwini, Klimani Tazari, Kidati, Kendva, Nyange, Mkokotoni, Darusselam, Pemba ve Bogomoto… Hepsi bizim kasabalarımız, şehirlerimiz, adalarımız. 700 hisse kurbanımızı Rabbimizin adını anarak tekbirlerle O’na doğru bir yol tutmak için kurban ediyoruz. Bu kurbanlarımızdan 4.000 civarı aile istifade ediyor. Bir küçük tebessüm ve dua fazlasıyla ilacımız oluyor; gönüllerimiz de bayram ediyor. Yürekleriyle verenden de tebessümle alandan da Rabbim razı olsun inşallah.
Bu kurban hikayesini Tumbatu adasına olan yolculuğumuz ve orada gördüklerimizi eklemezsem eksik bırakmış olurum. Tumbatu Zanzibar’ın kuzeybatısında 20 bin nüfuslu küçük bir ada. Balıkçılıkla geçiniyorlar. Kurban paylarında onların da hakkı var. 100 yıllık yelkenli bir balıkçı teknesine ulaşmamız için yarıbelimize kadar ıslanmamız gerekiyor. Kesilip parçalanmış etler bir bir taşınıyor. Sonrasında bu küçük tekneye bin yıllık sevgimizle 43 kişi sığışıyor ve tekbirlerle yol alıyoruz. Hava çok sıcak, buram buram terliyoruz. Güneş hoş geldiniz diyor. Gönüller sıcak, gülümsemeler memnuniyeti anlatıyor. 45 dakika kadar bazen mavi, bazen turkuazlaşan okyanus sularında ilerliyoruz. Sahile ulaştığımızda yine pantolonlarımızla suya atlıyoruz. Sahilde defleriyle en sıcak ilahileri bizler için söyleyen gençler ve sevinçle hoplayan çocuklarımız var. Meğer ne zenginmişiz biz bu yoksul kıyafetler içinde. O çocuklar biziz, bizim çocuklarımız onlar. Bu muhteşem karşılama karşısında sanırım kelimeler yetersiz kalacak. Hep birlikte çıplak ayak Tumbatu’nun içlerine kadar yürüyoruz. Burada da bayram, bayram gibi yaşanıyor elhamdülillah. Hediyelerimizi veriyor sevindiriyoruz kardeşlerimizi. Bizleri serin bir dua ayırıyor. “Bizleri unutmayın yine gelin!” diyorlar. Geleceğiz elbette.
Bayramda Türkiye’deki hayırsever kardeşlerimizin hamisi bulundukları 360 yetim çocuğumuzla buluşma, bayramlaşma ve kurban hediyeleriyle sevinme, sevindirme fırsatını da veriyor Rabbimiz bizlere. Onları kucaklamak, başlarını okşamak ve minik bir buse ile gönüllerini almak da bizler için en büyük hediye oluyor. Rabbim çocuklarımızı ve kardeşlerimizi her türlü kötülükten korusun inşallah.
Ve yeniden yol çağırıyor bizleri. Yeni yolculuklar için yeterince enerji topladık sayılır. Yol çağırdığında… Allah (celle celaluhu) yürü dediğinde… İşte o zaman beklemeyeceksin. Neyi aradığını biliyorsun sen.
SON VİDEO HABER
Haber Ara