Dolar

32,1991

Euro

34,7719

Altın

2.418,96

Bist

10.055,98

ABD seçimleri ve İsrail lobisinin baskısı

ABD başkanlık seçim süreçleri, İsrail lobisinin Amerikan siyaseti üzerindeki baskısının ve nüfuzunun etkin rol oynadığı dönemlerdir.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-10-18 12:39:08

ABD seçimleri ve İsrail lobisinin baskısı
TİMETURK / Haber Merkezi

İsrail lobisinin baskısı sadece batılı siyasetçiler üzerinde değildir. Akademisyenler ve düşünürler başta olmak üzere, toplumun hemen her kesimi benzer sosyal, kültürel ve hatta maddi baskıya maruz kalmaktadır.

ABD başkanlık seçim süreçleri, İsrail lobisinin Amerikan siyaseti üzerindeki baskısının ve nüfuzunun etkin rol oynadığı dönemlerdir. Cumhuriyetçi adaylar genelde İsrail’e tam ve şartsız destek verme konusunda zaten dünden gönüllüdürler. Demokrat aday veya başkan ise, hasbelkader İsrail’in baskısına boyun eğmek istemese bile, seçim sürecinde onu açıkça karşısına almaktan korkar. İsrail yönetimiyle başkanlık görevi boyunca yıldızı pek de barışmayan Obama, benzer bir sıkıntı içinde görünüyor.

İsrail lobisinin baskısı sadece batılı siyasetçiler üzerinde değildir. Akademisyenler ve düşünürler başta olmak üzere, toplumun hemen her kesimi benzer sosyal, kültürel ve hatta maddi baskıya maruz kalmaktadır. Bilindiği üzere batılı ülkelerde Hitler’in Yahudilere karşı giriştiği soykırım, en ufak bir ters ima veya şakayı bile kaldırmayacak derecede tartışılması yasak tabudur. İsrail de sürekli bu durumdan faydalanarak, kendisine yöneltilen her tür eleştiriyi bu soykırımı hatırlatarak susturmaktadır. O yüzden Batıda İsrail’in en küçük bir yanlışını eleştirenler ırkçılık ve antisemitizm suçlamasıyla karşılaşmaktan kaçamamakta ve en ağır sosyal baskılara uğramaktadır. Bununla da kalmayıp haklarında hukuki işlem başlatılmaktadır.

Bu baskının en yoğun şekilde hissedildiği yer Amerika Birleşik Devletleridir. Washington yönetimine kim gelirse gelsin, hepsi İsrail’i her tür uluslararası platformda kollamak, onun işlediği bütün suçlarını örtbas etmek gibi bir vazifeyi, istese de istemese de yerine getirmektedir. Bu yazımızda, İsrail lobisinin ABD dış ve iç politikasının şekillenmesindeki belirleyici rolünü eleştirmeye kalkanların başına gelenlere bir örnek vereceğim:

Amerika merkezli realist uluslararası ilişkiler disiplininin en meşhur profesörlerinden olan ve geçtiğimiz günlerde ülkemizde bulunan John Mearsheimer ile Stephen Walt, 2002 yılında Washington-Tel Aviv ilişkilerindeki garipliklere dikkat çektikleri bir akademik çalışma yaptıklarında, inanılmaz bir tepki ve hatta linç kampanyasıyla karşılaştılar. İsrail lobisinin Amerikan dış politikasını etkileme ve hatta şekillendirme gücünü sorguladıkları için birçok saldırıya maruz kaldılar.

The Atlantic Monthly isimli bir derginin talebi ile hazırladıkları metin, ne ilginçtir ki dergi yönetimince uygun(!) bulunmayarak basılmadı. Sonrasında eserlerini kendi imkânlarıyla yayınlamaya çalıştılar. Güç bela yıllar sonra yayınlayabildikleri kitap hakkında konuşma yapmak üzere davet edildikleri pek çok üniversite, kurum ve hatta Google gibi şirketler, sonradan bilinmeyen(!) nedenlerle konferansları iptal ettiler. Amerika’nın alanında en çok tanınan akademisyenlerinden olan Mearsheimer ve Walt’un sesi özgürlükler diyarı(!) ABD’de neredeyse tam anlamıyla kesilmek istendi. Hiç de şaşırtıcı olmayan şekilde, kitaptaki iddialara cevap veremeyenler, antisemitizm suçlamasıyla doğrudan yazarlara saldırmayı tercih ettiler. Bu kapsamda kazanılan başarı bile, aslında kitabın temel iddiasının ne kadar doğru olduğu ve İsrail lobisinin benzersiz gücünü kanıtlıyordu.

Bu akademisyenlerin kapsamlı çalışmalarında dikkat çektikleri bazı temel noktalar şunlardı: Lobilerin faaliyetlerine imkân tanıyan Amerikan siyasi sisteminde, İsrail lobisi başka hiçbir lobi grubu ile karşılaştırılamayacak ölçüde büyük bir etkiye sahiptir. Washington’un iç ve dış politikalarının şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Yöneticilerin ve Amerikan halkının ABD ile İsrail’in çıkarlarının birbiriyle örtüştüğü ve hatta aynı olduğu konusunda ikna etmekte önemli oranda başarılı olmuştur. Medya üzerine çok güçlü bir kontrolü vardır. Seçim kampanyalarını finanse etme konusundaki kapasitesi sayesinde, Amerikan siyasiler üzerinde çok etkindir. Fakat şimdiye kadar Amerika’yı izlemeye zorladıkları politikalar, hem ABD’ye hem de İsrail’in kendisine zarar vermiştir. Bu destek Amerika’yı terörün hedefi haline getirmekte ve güvenliğine de zarar vermektedir. Bu Lobinin faaliyetleri sonucunda İsrail’e her alanda verilen koşulsuz destek, yeniden gözden geçirilmelidir.

Ülkemizde pek çok kişinin az çok haberdar olduğu bu görüşlerin bilinen ve saygın kimseler tarafından dillendirilmesi, Avrupa ve Amerika’da pek alışıldık bir durum değil. O yüzden bu iki akademisyenin başına gelenler önemli. Bu konuyu hakkıyla sorgulayamadıkça, batılı ülkelerin küresel ve Orta Doğu bölgesindeki istikrara/barışa katkı sağlamaları mümkün değil. Arap Baharı olaylarında görüldüğü üzere, gün geçtikçe bölge gerçeklerinden uzaklaşıyor ve etkisizleşiyorlar.

Fakat maalesef bu yolda almaları gereken uzun mesafeler var. Nitekim mikrofonlarının açık olduğunu bilmedikleri esnada, eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, ABD Başkanı Obama’nın kulağına eğilip, İsrail Başbakanı Netenyahu’yu kastederek, “Artık dayanamıyorum adama. Adam tam bir yalancı” diyordu. Obama’nın çaresiz yakınması ise tam trajikomikti: “Sen bile bıkmışsın. Bir de bana sor. Ben her gün onunla konuşmak zorundayım.” (Oğuzhan YANARIŞIK/MEDYANİNGUNLUGU.COM)

Haber Ara