Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'AK Parti İslam'ın misyonunu üstlenemedi'

Beş yıl aradan sonra “Yara Şiirleri”ni çıkaran Hilmi Yavuz, ilk söyleşisini de HT Pazar’a verdi…

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-10-15 17:46:07

'AK Parti İslam'ın misyonunu üstlenemedi'
Hilmi Yavuz, kültür ve aslında siyasi tarihimizin çok tartışılan entelektüellerinden. Bir dönem “İslamcı” olmakla suçlandı, özellikle Nobel’li yazar V.S. Naipaul’un Türkiye’ye gelişi nedeniyle (Naipaul vazgeçmiş, gelmemişti) yazdığı yazılarla tepki topladı. Yavuz, bu dönemde asıl “işi” olan şiirden de uzak kalmıştı. En son şiir kitabı “Kayboluş Şiirleri” 2007’de yayımlanan şair, beş yıl aradan sonra “Yara Şiirleri” (Yapı Kredi Yayınları) ile karşımıza çıktı. 19 şiirin yer aldığı “karamsar” kitapta, Türkiye ve hayatın onda açtığı yaraları anlatıyor aslında. Konuşmamız da, hem siyaset, hem de bu çerçevede şekillendi…

İşte Habertürk'ten Kürşad Oğuz'un Hilmi Yavuz ile gerçekleştirdiği röportaj: 

Hilmi Bey bu karamsarlık neden? Ben mi yanlış algıladım?

Hayır.

Aşktan memleket meselelerine her yazdığınız şiire karamsarlık hakim. Dünyayı böyle mi görüyorsunuz artık?

Dünyayı ve özellikle ülkemi öyle görüyorum. İyimser olmayı mümkün kılacak koşullar bugün Türkiye’de yok.

Ne zamandır böyle? Eskiden bu kadar karamsar değildiniz?

Hayır. 2007’den sonra hiç şiir yayınlamadım. Bu kitaptaki 19 şiirin, yaşadığım son 5 yıllık sürecin ifadesi olsun istedim. Ağırlıklı olarak hastalık metaforunu öne çıkardım. Ülkeye zarar veren, iyileşmesi çok olanaklı olmayan bir takım hastalıkları özellikle.

“Cerahat bu ülkenin tarihidir” diyorsunuz.

Şöyle diyorum: Cerahat tarihidir yazılan bu ülkenin. Bu ülkede kanamalar, kötülükler, pislikler, iftiralar, yalanlar almış yürümüş. Bunu şiirsel olarak ancak böyle ifade edebilirdim.

“BİREY DEĞİL BENCİL İNSAN ÜRETTİK”

Beş senedir artan bozulmanın sebebi kim? Siyasiler mi?


Biz her şeyi ancak politize edildiği sürece anlıyoruz ama siyasetle asla çözülemeyecek meseleler var. Modernleşme ile birey arasında birebir ilişki bulunuyor. Bizde ise modernliğin ürettiği birey ya da bireyin yerine koyduğu şey bencillik. Biz bireyler değil bencil insanlar ürettik.

Bu temelde kapitalizmin sonucu değil mi?

Yok, kapitalizmin sonucu bu değil. Birey üretmek amacıyla yola çıkan bu toplum bencil insanlar üretti. Bu tarihi de bu bencil bireyler yazıyor.

Bu süreçte 10 yıllık iktidarın payı ne? Bir söyleşinizde “İslami kesimin Kemalistleştiğini” söylüyorsunuz…

AK Parti’nin Türkiye yararına gerçekleştirdiği devrim sayılabilecek şey askeri vesayetin tasfiyesidir. Paul Eluard bir şiirinde “Gece hiçbir zaman tam değildir” diyor. Yani zifiri karanlık olsa bile bir ışık vardır. Böyle bir ışık var ama bu, gecenin karanlığının hâkim olmasını değiştirmiyor.

Yani askeri vesayetin kalkması bir ışık ama olumsuz şeyler çok…

AK Parti’nin Türkiye’nin yararına yaptığı işleri bir kefeye, kötü yaptığı veya yapamadığı şeyleri diğerine koyuyorum. Askeri vesayetin tasfiye edilmiş olmasının büyük ağırlığı var. Ama AK Parti’nin gerçekleştirdiği bu büyük dönüşüm, son 10 yıla olumlu ve iyimser bakmamı mümkün kılmıyor.

“AVRUPA MEDENİYETİNE AİT DEĞİLİZ”


Sorun sadece AK Parti’de değil mi diyorsunuz?


Evet. Türkiye’nin bugün yaşadığı sorunların temelinde modernizmin yanlış hayata geçirilmesi var. Neyin iyi, neyin kötü, neyin güzel, neyin çirkin, neyin erdemli, neyin ahlâksız olduğu konusunda, siyasette estetik alanında Türk insanı referanssız kaldı. Sorun bu. Şaşkın ve bencil insanlar ortada dolaşıyor. İslam’ın birtakım koşulları var, onlar yerine getirilmiyor. Müslümanların Kemalistleştiğini söylerken bunu kastediyorum. Senin kriterlerin başka, Kemalizm’inki başka. Sen nasıl olur da kendini kamusal alanda sadece formdan ibaret bir pratik gibi gösterirsin? Müslümanların tavırları da bende ağır kötümserlik yaratıyor. Bunun siyasetle de ilgisi var ama bunun birinci dereceden sorumlusu AK Parti diyemem.

AK Parti’nin etkisi, bu insanları zenginleştirmek mi?

AK Parti çok fazla iktidarda kaldığı için bunların mesuliyeti ona aitmiş gibi görünüyor ama değil. Bu Tanzimat’la başlayan bir süreç. AK Parti’ye eleştirim şu: Sen Müslüman hassasiyetleri olan bir partisin, bunu açıkça söylüyorsun. “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” diyorsun. Dindar nesil yetiştirmek istiyorsan bu her şeyden önce bir ahlâk dini. Peygamber ahlâkını referans alan bir din. Peygamber’in bir hadisinden yola çıkarak söylersek, “Allah güzeldir ve güzel olanı sever”den iktidarın ne derece nasiplendiğini sorgulamak gerekir. Etik ve estetik bir medeniyet inşa eden İslam, bize neyin güzel, neyin çirkin, neyin ahlâklı, neyin ahlâksız olduğu konusunda çok ciddi ve temel referanslar verir. Bu referansları hayatımıza yeniden geçirecek bir misyonu üstlenmediği için AK Parti’yi eleştiriyorum.

Yani AK Parti İslam’ın felsefesinden mi uzaklaştı?

Aynen öyle. AK Parti askeri vesayeti siyasi mesele olarak idrak etti ve gereğini yerine getirdi. Ama Türkiye’nin bütün meseleleri siyasi mesele olarak değerlendirilemez. Mesela Avrupa Birliği bir medeniyet meselesidir. AB’ye mensubiyet ilişkisiyle bağlı olanlar vardır, aidiyet ilişkisiyle bağlı olanlar vardır. Avrupa medeniyetine ait olanlar; Fransa, Almanya’dır…
Diğerleri ona eklemlendi.

Mensubiyetle, yani sonradan katıldılar. 19. yüzyıla gelinceye kadar bizim Avrupa medeniyetiyle şahsi ilişkimiz yoktu. Sonra onlara mensup olduk. AB meselesini siyasi veya ekonomik görürseniz işin içinden çıkamazsınız. “Bütün Kopenhag, Maastricht kriterlerini yerine getirdik ama bizi istemiyorlar” dersiniz. Sen Avrupa medeniyetine ait değilsin. Asli üyelik Avrupa medeniyetine ait olan ülkelerindir. Avrupa medeniyetine mensubiyet ilişkisiyle bağlı olan bizim gibi ülkelerle olsa olsa ikinci sınıf ya da imtiyazlı ortaklık olur.

“HASSASSAN, İSLAM MEDENİYETİNE SAHİP ÇIK”


İktidarın rövanşist duygularla hareket ettiğini düşünüyor musunuz?

Bunlar çok kolay suçlamalar. Sadece AK Parti değil, muhalefet de Türkiye’nin meselelerini derinlemesine idraktan yoksun.

Tiyatrolarla mücadele, Kars’ta heykelin kaldırılması gibi girişimlerle iktidar mesaj vermiyor mu? Buna rövanşizm diyorlar. Kültür sanat alanında baskı yok mu sizce?

Baskı değil, mesele ihmal. Sanat meseleleri politik meseleler olarak görülüyor. Şehir tiyatroları AK Parti’ye karşı tavır alınca AK Parti ona tavır alıyor. Heykel meselesinde “ucube” dedi Başbakan. TC başbakanının her konuda, herkese laf yetiştirmesi yanlış. Bakanı var, müsteşarı, genel müdürü var. Kimin cevap vereceği tayin edilir. Kılıçdaroğlu’na cevap verir Başbakan, şehir tiyatroları genel müdürünü muhatap almaz.

Sizce baskı var mı peki bu alanda?


Baskı değil, yanlış işler yapıyor. Üç - dört yıldır İslam medeniyetinin bir estetik medeniyet olduğunu, yeniden üretilmesinin çok önemli olduğunu söylüyorum. AK Parti’nin alması gereken tavır, kendine göre olumsuz gördüğü konularda negatif davranmak değil, İslam’ın bir estetik medeniyet olduğu bilinciyle bunun yeniden üretilmesini sağlamaktır. Ama yapmıyor.

Ataşehir’de cami yapıldı.


Mesele camii yapmak değil. Öyle görkemli ve muhteşem bir medeniyet ki bu; şiiri var, mimarisi var, musikisi var. Bunların modern Türk toplumuna nasıl taşınacağı tartışılmıyor, “ucube” deniyor. Sen madem İslamiyet konusunda hassasiyeti olan bir insansın, kendi medeniyetine sahip çık. Bunu yapmanın yolu da Batı medeniyetine “tukaka” demek değil.

Bütün bunlara rağmen AK Parti’nin oyunun artmasına ne diyorsunuz?

Siyaset konusunda insanımız sağduyulu. Bir kere, her kayıt ve koşulda, kendisine seçme özgürlüğü verildiği zaman en doğru olanı seçiyor. 1950’de Demokrat Parti’yi seçmesi çok anlaşılabilir bir şeydi. 12 Eylül’den sonra Kenan Evren’in açıkça Turgut Sunalp’a (MDP) sahip çıkması ve televizyonlarda “Özal’a oy vermeyin” demesine rağmen halkımızın Özal’ı iktidara getirmesi çok doğruydu. Ya da 27 Mayıs’tan sonra Adalet Partisi’ni iktidara getirmesi… İlginç bulduğum şu: Özgürlüğü elinden alındığı zaman sesini çıkarmıyor bu halk. 12 Eylül’cüler “Sendikal haklarınızı, parti kurma hakkınızı elinizden aldık” diyor, kimse sesini çıkarmadı. Ama kendisine özgürlük verildiği zaman da en doğru biçimde kullanıyor.

“BENİM GİBİLER PEK KALMADI”

Kişisel tarihinize ilişkin de bir karamsarsınız… Bu neden oldu? “Yaşlanıyorum” diye mi düşünüyorsunuz?


İlgisi yok. Çevremdeki insanlar meselelere son derece kaba saba yaklaşıyor. Belli bir entelektüel düzeyi olduğu iddiasıyla ortaya çıkan veya öyle kabul görmüş insanlar bile. Bunun getirdiği bir bunalım.

Yani bir entelektüel yara...

Aynen öyle. Bu yara giderek kanıyor galiba.

Eskiden daha mı tatmin ediciydi bu entelektüel ortam? 

II. Meşrutiyet’e bak, adamlar neleri konuşmuşlar, tartışmışlar. Felsefe, sosyoloji, tarih, antropoloji... Materyalizm mi, idealizm mi tartışmaları yapılmış. Sonra bakıyorsun bizim entelektüelimiz neyle uğraşıyor. Buna kendisine Müslüman entelektüel kimliğini atfedenleri de katıyorum. Her şey o kadar sıradan, yüzeysel ve bayağı kavranıyor, anlatılıyor ve yazılıyor ki bu ahlâken de son derece örseleyici geliyor.

Yani sizin gibilerin pek kalmadığını mı düşünüyorsunuz?

Kusura bakmasınlar, aynen öyle. Üç konunun etrafından dön baba dönelim.

“BEN EŞEK MİYİM?”

Bu kitapta ciddi bir tasavvuf da var. Bu yaralar sizi oraya mı yaklaştırıyor. Sığınacak bir liman olarak mı görüyorsunuz Allah’ı?


Aynen öyle görüyorum.

Sizin için “İslamcı oldu” dediler, öyle yazıldı…

Benim vardığım yer, ancak oraya nasıl geldiğimin bilinmesiyle anlaşılabilir. Nasıl bakıyorlar? İslamcı! Bak ben nelerden besleniyorum… Boğaziçi Üniversitesi’nde 1981’den 2005’e, arada 5 yıl belediyede görev yaptığım zaman dışında, Felsefe Bölümü’nde Fil 491 koduyla, İslam Düşüncesine Giriş diye bir ders verdim. Ders cumartesi günleri olmasına rağmen son derece rağbet gördü. Seçmeli ders olmasına rağmen her dönem 80’den fazla öğrenci bu derslere geldi. Özellikle de entelektüel dediklerimizin bu dersi vermeme tepkileri ne oldu biliyor musun? “Adam İslamcı oldu, zaten Zaman’da yazıyor…” Bunları söyleyenler de tırnak içinde solcular, Kemalistler, eski arkadaşlarım… Benimle ilişkiyi kesenler oldu.

Neden böyle yaptılar sizce?

Şunu anlatamadım: Din meselesine iki türlü yaklaşılabilir. Dini bir bilgi objesi olarak alabilirsiniz. Avrupa’da Hıristiyan, Yahudi bir sürü adam bir bilgi objesi olarak İslam’ı biliyor ve derslerini veriyor. Bunlar İslam’ı inanç objesi olarak değil bilgi objesi olarak biliyorlar. Orası cami değil, orası üniversite. Ben eşek miyim? Üniversitede İslam nasıl anlatılır ile bir camide İslam nasıl anlatılır arasındaki farkı bilmiyor muyum? Bunlar çok önemli şeyler ve beni çok rahatsız ediyor. Konuşmamız bir tür iç dökme oldu ama iyi oldu. Bu kitap da öyle. Çıldırmak işten değil bu ülkede. Gerçekten çok ızdırap çekiyorum inan bana…

“NE FAŞİSTLİĞİM KALDI…”

Sizin de “İslami” çıkışlarınız oldu ama. Mesela Nobelli yazar V.S. Naipaul’un Türkiye’ye gelişi konuaunda…


Kardeşim ben adam gelmesin demedim… Ama hakaretin bini bi para. Sadece Müslümanlar’a “Bu adam sizi aşağılıyor, size köpek muamelesi yapıyor, çağırdınız, bir de aynı masada konuşup yemek yemeyi nasıl içinize sindireceksiniz?” Söylediğim bu. Aman Allah’ım, ne faşistliğim kaldı ne başka bir şey.

Böyle olmaktan, AK Parti döneminde “İslamcı” gibi görünmekten rant sağladınız mı?

Hiç. Tam tersine zarar gördüm. Gümüşsuyu’nda kirada oturuyorum. Bir evim vardı ama sattım. 76 yaşındayım ve hâlâ üniversitede ders verip yazı yazarak hayatımı kazanıyorum. Ne rantı ya? Bir de o var; “Adam Zaman’da yazıyor herhalde 25 bin dolar maaş alıyor...” Keşke.

Kitapta geçmişinizi de sorguluyorsunuz. “Mazi yalnızlığa pansuman olarak iyidir / Bense bir hatıra kadar kötüyüm…” Hatıra güzel bir şeydir aslında…

Her zaman değil.

Kötü hatıralar mı ağır basıyor artık?

İyi hatıraları hatırlayacak yaşı geçtim.

Bunların içinde aşk da var mı?


Geçelim bunu…

Bu yaşa geldiniz, neden pişman oldunuz?

Bunu bana sorma… Bir muhabire “Hayatta iki şeyi çok iyi yapıyorum. Çok iyi şiir yazıyorum, iyi hocalık yapıyorum” dedim. Bana “Hocam bırakın da bunu başkaları söylesin” dedi. Dedim ki, “Kızım o kadar çok şeyi kötü yapıyorum ki, Allah rızası için bırak da şu iki şeyi iyi yapıyorum deyim…”

Yani bunların dışındakilerden pişman mısınız?

Ha ha ha.

ANTİKAPİTALİST MÜSLÜMANLAR

Antikapitalist Müslümanlar’sa, referanslarının Kur'an olması lâzım. Kur’an, insanın mal mülk edinmesi konusunda bir sınır öngörmez, ancak edinilen mal mülkün meta-ı gurur yani kibir haline getirilmesine karşı çıkar. İyi niyetli olduklarından şüphem yok ama buradan bir muhalefet çıkmaz. Burada bir çelişki var. Sosyalizm veya antikapitalizm sömürünün reddine dayanır. Sömürünün reddine dayanmakla kibirin reddine dayanmak arasında nasıl bağ kuruyor Antikapitalist Müslümanlar onu bilmek isterim.

KEMALİZM BİTTİ Mİ?

Kemalizm hiç bitmedi, bitmesi de söz konusu değil. T.C’nin 88 yıllık geçmişi var ve bunun çok büyük bölümü Kemalizm resmi ideolojisiyle geçti. İktidardan muhalefet konumuna düşmesi ortadan kalktığı anlamına gelmez. Askeri vesayetin tasfiyesini Kemalizm’in tasfiyesi olarak anlamak safdillik olur.
SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara