Arınç: Gazetecilerin yıpranma hakkı verilecek
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Gazeteciliğin yıpratıcı bir meslek olduğunu ifade ederek, gazetecilerin yıpranma hakkına ve bu konudaki çalışmalara da değindi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-10-06 04:05:19
Arınç, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti'nin (GGC) bu yıl Van Depremi'nde hayatını kaybeden gazeteciler Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz anısına düzenlediği geleneksel Başarılı Gazetecilik Ödülleri'nin 27'incisi nedeniyle GGC Lokali'nde yapılan törene katıldı. Törende bir konuşma yapan Arınç, böyle bir etkinliğe katıldığı için mutlu olduğunu belirterek, Diyarbakırlı dostlarıyla kendilerini kucaklaştırdığı için GGC'ye teşekkür ettiğini ifade etti.
BAYDEMİR'E TEŞEKKÜR
Arınç, kendisinden önce konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in sözlerine değinerek, ''Ben değerli Belediye Başkanımız Osman Baydemir'in gönlünden koptuğuna inandığım bu samimi düşüncelerine aynen iştirak ediyorum. Ona teşekkür ediyorum. Gönlümüzde yanan sıcaklığın, mutlaka bizi barışa huzura, bu ülkede kardeşliği doyasıya yaşayacağımız günlere yakınlaştırmasını diliyorum'' diye konuştu.
Gazeteciliğin yıpratıcı bir meslek olduğunu ifade eden Arınç, gazetecilerin yıpranma hakkına ve bu konudaki çalışmalara da değinerek şunları söyledi:
''2008 yılına kadar bazı iş kollarında sizin yıpranma hakkı dediğiniz, kanundaki ismiyle 'fiili hizmet zammı' vardı. 2008'de Sosyal Güvenlik Kanunu yenilenirken o iş kolları ile birlikte gazetecilik mesleği de yıpranma hakkını, fiili hizmet zammını kaybetti. O günden bu yana arkadaşlarımız bunun yeniden gelmesini arzu ederler. Olabilir, bu makul mantıklı bir taleptir. Ancak bunun bütün sosyal güvenlik kapsamı içerisinde ve diğer iş kolları ile düşünülmesi lazım. Yalan konuşacak halim yok, ben bütün arkadaşlarıma bu konu üzerinde sayın başbakanımızın da bize çalışma yaptırdığını ama son çalışmayı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bitirerek önümüze getireceğini ifade ettim. Umarım ki çok güzel, çok yerinde bir kararla olumlu bir sonuca ulaşırız. Tabii fiili hizmet zammının bütün iş kolları için geçerli olması, sosyal güvenlikte nasıl bir denge getirecektir onu ayrıca hesaba katmamız gerektiğini düşünüyorum.''
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gazetecilerin görevini yaparken olabildiğince özgür olması, cezaevi, tutuklama ve hükümlülükle karşılaşmaması, basının sansür edilmemesinin asıl olduğunu ve buna çok dikkat ettiklerini vurguladı.
''Ama şunu iyi bilelim ki herkes suç işleyebilir. Bilerek veya bilmeyerek kimsenin böyle bir imtiyazı da yoktur. En azından bir insan olarak herkes bir suça karışmış olabilir'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Eski hukuktaki tabirimizle 'bilerek ve isteyerek soğukkanlılıkla yani taamüdü tarif ediyorum. Bir suç işleyen de çıkabilir, taksirli bir fiil ile bir suça istemeden kazara karışmış da olabilir. Bunlara adi suçlar diyebiliriz. Her şey olabilir, yaralamadan öldürmeye kadar, ancak bizim burada konuşmamız gereken husus gazetecilik mesleğini yaparken karşılaştığımız sıkıntılardır. Yani kitap yazarken, gazete yazarken, karikatür çizerken, televizyon yayıncılığı yaparken önümüzde bir sansür var mı bir engelleme var mı? RTÜK'ten de sorumluyum. Kanunu da 1,5 yıl önce çıkardık. Yeni bir kanun yaptık 55 maddelik. Orada bile yayınlara önceden müdahale etme hakkımız yoktur. Yayınlanır, şikayet üzerine veya resen yayın ilkelerine aykırılık sebebiyle onlara bir müeyyide uygulanabilir. Şunu demek istiyorum, bir gazeteci, gazetecilik mesleğini yaparken Türkiye'de adi suçların dışında iki şeyle karşılaşır; birincisi özellikle şikayet konusu olan husus Diyarbakır'ın hususiyetlerine dikkat ederek söylüyorum, Terörle Mücadele Kanunu'dur (TMK). Bu, 90'lı yıllardan beri geliyor. Zaman zaman değişikliğe uğradı. Propaganda yapmaktan başlıyor, örgüt lehine bazı eylemlere katılmayı da katlaya katlaya yükseltiyor. Bir gazeteci gazeteci olmasına rağmen TMK'nın bu maddelerine aykırı bir fiil işlerse karşılaşacağı muamele bellidir. TMK kapsamında tutuklanır, hüküm de giyebilir. Adalet Bakanlığı'ndan aldığımız istatistiklerde 100 gazeteci diyelim ki içeridedir, 70'i TMK'nın şu şu şu maddelerine aykırılıktan ya tutuklanmış ya hüküm giymiştir. O zaman şunu söyleyebiliriz, 'TMK tamamen kalksın'. Bunu içinizden söyleyecekler var. Sayın Sezgin Tanrıkulu söyleyebilir mi bilmiyorum. O söylerse partisi söyleyebilir mi onu da bilmiyorum. Ama onu mertçe konuşabilirsiniz. Dersiniz ki; gazeteci ne yaparsa yapsın ama TMK diye bir kanun olmasın. O zaman bunun gerekçelerini de Türkiye şartlarında ne kadar uygulanabileceğini de en azından bana söylemeniz lazım. Çünkü böyle bir düzenleme yapılacaksa benim adalet bakanı ile bunu çalışmam lazım.''
Propaganda unsurunun çok aşırı cezaya yol açtığını düşündükleri için 3. yargı paketinde de bu konuyu çözdüklerini söyleyen Arınç, TBMM tatile girerken çıkan kanun içerisinde buna ilişkin hükümler olduğuna işaret etti.
İkinci husus olarak ise, TMK bir engel olmasa bile Türk Ceza Kanunu'nda bazı hükümler olduğunu ve o hükümlerin 3 tanesinin, yani gizliliğin ihlali, soruşturmanın gizliliğini ihlal, yargılamayı etkilemeye teşebbüsten gazetecilerin yargılanabildiğini ve cezaya muhatap olabildiklerini dile getiren Arınç, bunların 3 maddesinde de değişiklik yaptıklarını söyledi.
Arınç, bütün bunları yapabildikleri kadarıyla unsurlarını daha net hale getirerek ya da cezalarını tecil sınırlarına sokmak suretiyle karşılamaya çalıştıklarını da kaydetti.
3. YARGI PAKETİ
3. yargı paketinin önemli maddelerinden birinin de ifade özgürlüğü konusu olduğunu dile getiren Arınç, ''düşünceyi yayma ve ifade açıklama sebebiyle ceza yiyenler varsa 5 yıla kadar onları erteleme kapsamına soktuk. Bundan bir milletvekili arkadaş da istifade etti biliyorsunuz. Milletvekili Kemal Aktaş, evet yemin etmemiş, edememiş olabilir, tahliye edilmemiş olabilir ama yaptığı bir konuşmadan dolayı 1 yıl 8 aylık bir cezaya muhatap kalmıştı. 5 yıllık erteleme kapsamına girmeden önce meclis başkanı okutacaktı kararı ve milletvekilliği düşecekti. Ancak 3. yargı paketindeki hüküm 5 yıla çıkardığı için Kemal Aktaş'ın milletvekilliği düşürülmedi. Bundan başkaları da istifade etti. Eğer suç olacaksa ceza da olacak. Suçun ne olup olmayacağına şüphesiz siyasi organların, yasama organının karar vermesi lazım. Bu konularda çalışma yapmadan teklif sunmadan 'bunların hepsi kalksın, herkes istediğini söylesin istediği ilişkiyi kursun' dersek bu gerçekçi olmaz'' şeklinde konuştu.
HRANT DİNK'İN ÖLDÜRÜLMESİ
Arınç, geçmişte gazeteci sıfatı ile bilinen pek çok insanın kalleşçe hunharca hayatını kaybettiğini, bütün bu olayların Hrant Dink olayı müstesna olmak üzere 90'lı yıllarda işlendiğini belirterek, ''Hrant Dink'in olayında hükümet olarak yapacağımız tek bir şey vardı. Ya olayı önceden önleyebilecektik. Buna gücümüz olacaktı veya suç işlendiğinde derhal suçlu veya suçluları yakalayacaktık. Unutmayın Hrank Dink'in katilleri 36 saat içerisinde bulundu ve yargıya teslim edildi. Yargı nasıl yaptı, iyi mi yaptı kötü mü yaptı, az mı oldu eksik mi oldu, o ayrı bir konu ama biz yargının önüne çıkaracak gücü kendimizde bulabildik ve ondan başka da bu dönem gösterebileceğimiz kötü örnekler olmadığını düşünüyorum'' dedi.
MEDYA GÜÇLENMELİ
Medyayı özellikle yerel medya konusunda Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü olarak çok önemli adımlar attıklarını, hizmet pasaportu, sarı basın kartı, yerel medya eğitim seminerleri gibi çalışmaları olduğunu vurgulayan Arınç, şunları söyledi:
''Türkiye'de özellikle özgürlükler alanında genişlemeden, güçlenmeden yanayız. Unutmayalım Kürtçe'yi geçmişte inkar ettiler, reddettiler ama inkar, ret ve asimilasyon politikalarını biz terk ettik, elimizin tersiyle ittik, ayağımızın altına aldık. Artık bizden sonra ret, inkar bütün bunlar mümkün değil. Kürtçe'yi yasaklayanlar milletin değerlerine yabancı olanlardı. Bugün benim sorumlu olduğum TRT'nin, TRT Şeş diye özel bir kanalı var. Üçüncü yılına girdi, Arapça kanalı var. 3-4 ay kadar önce Soranice yayına da başladık. Bununla yetinmedik. RTÜK, Kasım 2009'da bir yönetmelik değişikliği yaparak yerel radyo ve televizyonların 24 saat ana dilde yayın yapma lisanslarını verdi. Unutmayın o tarihten önce radyolar bir saat, televizyonlar 45 dakika civarında anadilde yayın yaparlardı ama haberlerin Türkçe okunması mecburiyeti vardı. Diğer yayınlarda da alt yazının Türkçe yazılması mecburiyeti vardı. Bunların hepsini kaldırdık. RTÜK'ten son lisansları aldım, 29 yerel televizyon bir kısmı uyduya çıkmış durumda. Arapça'dan Aramice'ye kadar Kürtçe'den diğer dillere kadar anadilde yayın yapıyor.''
GÜZEL ŞEYLER OLACAK
Başbakan Yardımcısı Arınç, huzur, barış ve dostluğu, birbirimizi anlamayı daha yüksek ve gür sesle konuşmak gerektiğini de vurgulayarak ''Güzel şeyler olacak, güzel günler göreceğiz. Yeter ki; bu şiddet dursun, silahlar dursun, eylemler dursun, ülkede barışın, birbirini anlamanın, diyaloğun yolunu açmış olabilelim. Eski usul devam edecek olursak bu yaptıklarımızın milyonlarca insanı huzura ve mutluluğa kavuşturmakta yetersiz kalacağını düşünüyorum. Şiddete ve silaha tepki göstermenin şiddeti ve silahı reddetmenin tam zamanıdır. Hükümet olarak bize ne düşüyorsa bunu yapacağız ama gazeteci arkadaşlarımdan da Diyarbakır'ın tüm dinamikleri burada olduğu için sayın Baydemir'in konuşmasının ana unsuru olan huzuru, barışı, dostluğu birbirimizi anlamayı sesimizi yükselterek biraz daha gür sesle konuşmamız lazım'' diye konuştu.
Arınç, daha sonra Gazete Haberciliği dalında birincilik ödülü alan Taraf gazetesi Mardin muhabiri Muzaffer Duru'ya ödülünü verdi. Ardından çekimlerinin bir kısmı Diyarbakır'da yapılan ve jüri özel ödülüne layık görülen ''Sultan'' dizisinin yapımcısı Cengiz Keten ve başrol oyuncuları Nurgül Yeşilçay ile Şahin Irmak'a plaket verdi.
BAYDEMİR: NEDEN BU KAVGA?
Konuşmasına konuklara Kürtçe, ''hoş geldiniz'' diyerek başlayan Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ise, birbirinden farklı siyasetlerin mensupları olarak, birbirinden farklı politik düşüncelerin yürütücüleri olarak aynı masanın etrafında buluşabilmeyi dilediğini söyledi.
Bugünden itibaren bu coğrafyada yeni bir süreç başlatılması dileğinde bulunan Baydemir, ''Bugün Türkiye'ye baktığımızda Diyarbakır'dan Edirne'ye, Hakkari'den, Trabzon'a kadar bir medeniyetler beşiğinde yaşıyoruz. Çok dilli, çok kültürlü, çok inançlı bir toplum mozaiğinde yaşıyoruz. Neden bu kavga? Aynı rabbe inanıyoruz. İnancım o ki; sadece yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da bir gün mesul olacak, hesaba tutulacağız'' diye konuştu.
Artık bu coğrafyaya tek bir insanımızın bedeni düşmemelidir'' diyen Baydemir, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Mensubu olduğum Kürt milleti kardeşçe, eşitçe kendi coğrafyasında birlikte yeni bir toplumsal sözleşme ile bir kardeşlik hukukunu yaratmaya çalışıyor. Artık bu coğrafyada tek bir insan yaşamını yitirmemelidir. El birliği ile kardeş kavgasını durdurabileceğimize inanıyorum. Barışçıl ve aydınlık bir geleceği birlikte kurgulayabileceğimize birlikte inşa edebileceğimize inanıyorum. Bugün yaşadığımız coğrafya 16 büyük devletin sonuncusu. Bu coğrafyanın hiçbir devletinde katı merkeziyetçilik yoktur. Hepsinin uzun ömürlü olmasının nedeni ademi merkeziyetçiliğe dayalı olmasıdır. Bir gün gelecek bu coğrafyada, Kürt'ü de, Türk'ü de, Laz'ı da, Çerkez'i de, Arap'ı da kardeşlik türküsü ve halayıyla kardeşlik kavgasını nihayete erdirecektir. Kim ki buna bir katkı sunar, bu yürek yangınını söndürürse, Allah binlerce kez ondan razı olsun. İnşallah bir gün hak ettiğimiz kardeşliği, dostluğu ve barışı bu coğrafyada yaşayacağız.''
YIPRANMA HAKLARI
GGC Başkanı ve AHT Diyarbakır Büro ŞefiVeysi İpek de, gazeteciliğin zor bir meslek; bölgede gazetecilik yapmanın ise çok daha zor olduğunu ifade etti.
''Bugüne kadar pek çok arkadaşımız görevi başında yaşamını yitirdi, bazıları tutuklandı. Birçok arkadaşımız da yaralandı'' diyen İpek, bu yıl ki ödülleri ithaf ettikleri Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz'ı da böyle kaybettiklerini, kısa bir süre önce de Anadolu Ajansı Diyarbakır kameramanı Ümit Özdal'ın Bingöl'de çıkan sokak olayında kafasına isabet eden cam parçalarıyla ağır yaralandığını belirtti.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın gazetecilerin yıpranma haklarının teslim edilmesi için gösterdiği çabanın kendilerini heyecanlandırdığını dile getiren İpek, 4. Yargı Paketi'nde ele alınması planlanan basın özgürlüğü kapsamındaki tasarının, gazeteci örgütlerinin fikirleri alınarak hazırlanması ve yasalaşmasının en büyük dilekleri olduğunu belirtti.
İpek, bölgeden acı haberler servis ettiklerini, bundan sonra haberlerde sevgi, kardeşlik, barış ve hoşgörüyü paylaşmak istediklerini sözlerine ekledi. (AA)
SON VİDEO HABER
Haber Ara