Batı, İslamofobinin üstesinden gelmek zorunda
North Carolina Üniversitesi’den İslam araştırmaları profesörü Omid Safi, İslamofobi’nin Batı’da yükseldiğini söylüyor. Ama tepkiler ölçülü, nezaketli ve aklı başında olursa krizler fırsata dönüşebilir.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-26 10:39:47
-Amerika’da 11 Eylül’ün yıldönümünün nispeten soğukkanlı bir atmosferde geçtiği konuşuluyordu. Travmanın yavaş yavaş atlatıldığı bir dönemde gelen Libya’daki saldırı bu atmosferi nasıl değiştirdi?
Aslına bakarsanız İslamofobi azalma eğilimi içinde değil. Daha önceden kenarda kalmış davranışların şimdi toplumun ana-merkezine doğru ilerlediğini görüyoruz. Bunların büyük kısmı 11 Eylül olaylarına tepki mahiyetinde, fakat ben bunu daha kapsamlı bir mesele olarak görüyorum. Amerikan imparatorluğu yavaş yavaş dağılıyor. Amerika şimdiye kadar bilinen en zengin toplum; fakat artık eğitim sistemi dağılıyor, sağlık sistemi başarısız, politik süreçler bozuk ve iskan şartları standartların altına düşmüş durumda. Ve pek çok Amerikalı bunun, kaynakların ya da fonların azlığından değil bu fonları Amerikan imparatorluğunun askerî cephesini tahkim etmek için kullanmayı seçmesinden kaynaklandığından habersiz.
Amerika’nın güçsüzleşmesi, kimliğin dengesiz hâle gelmesine de yansıyor. Amerikan toplumu ve genel olarak pek çok Batılı toplum ırk, din ve cinsiyet açılarından büyük bir dönüşümden geçiyor. Batılı ülkelerde çoğunluğu Müslüman kökenli pek çok yeni etnik grup görünür hâle geliyor. Bu gelişmeler karşısında Batılı insanlar kendini güvensiz ve tedirgin hissediyor, kendi kimliklerini sağlamlaştırmak için sert çıkışlar yapıyor. Kendi kimliklerinin kırılganlaştığını hisseden bazı Amerikalılar bunun müsebbibi olarak bir grubu ‘öteki’ hâline getirme arayışı içine giriyor ve bugün ‘öteki’ vazifesini gören grup Müslümanlar.
-Demek İslamofobya yükselmeye devam ediyor?
Evet, 11 Eylül’den sonra kötüleşti ve hâlen daha kötüye gidiyor. Bugün Amerikalıların yüzde 49’u açıkça Müslümanlardan hoşlanmadıklarını ifade ediyor. Bu rakam 11 Eylül’den hemen sonraki rakamlardan bile daha yüksek. O zaman aynı kamuoyu yoklamasında oran yüzde 39’du. Bence 11 Eylül öncesine göre temel fark şu: O dönem Müslümanlara karşı hoşnutsuzluk spesifik siyasi konular ya da figürler etrafında yoğunlaşırken bugün bahsettiğim sebeplerin etkisiyle bu İslam’ın kendisine veya bütün Müslümanlara yöneldi.
-Florida’daki Kur’an yakma eylemi ya da son olayların sebebi olan film gibi vakaların marjinal olduğunu düşünüyorduk. Fakat bu tarz hadiselerle ortaya çıkan aşırı sağcı yapılanmaların varlığı gerçekten tedirgin edici.
Benim için en çok tedirgin edici olan şey şu ki 10 yıl önce aşırı sağcı fanatizmi ve Müslüman karşıtı bağnazlığı sadece sağcı bloglarda görüyorduk. Bugün hayli ana-akım hâline geldi ve özellikle Fox News gibi kanallar aracılığıyla her gün yayın imkânı buluyor.
-Robert Spencer ya da Daniel Pipes gibi azılı İslam karşıtlarının etki alanı nedir? Bu figürler ne kadar ciddiye alınıyor?
Bu figürler sahne gerisinde daha etkili. ACP (American Center for Progress) adlı kuruluşun harika raporu ‘Korku AŞ’nin gösterdiği üzere bu isimler İslam fobisine ideolojik mazeret sağlama noktasında sorumlu. Daha sonra bu malzemeler sağcı medyanın yayınlarına ve muhafazakâr siyasetçilerin politikalarına kaynaklık ediyor.
-Peki malum film vesilesiyle İslam dünyasında ortaya çıkan durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence dünya çapındaki gösterilerin Hz. Peygamber’e (sas) küfreden İslam karşıtı film fragmanıyla ilgili olduğunu düşünmek yanlış olur. Ben gösterilerin hâlen devam eden ve uzun vadeli üç temel sebebi olduğunu düşünüyorum. Birincisi insansız araçlarla yapılan savaşlar. ABD’nin Somali, Pakistan, Yemen gibi ülkelerde bu araçları kullanması büyük çoğunluğu sivil binlerce insanın ölmesine sebep oldu. İkinci faktör Amerika’nın bir askerî imparatorluk olması. Amerikalıların çoğunluğunun farkında olmadığı ve farkında olmakta isteksiz olduğu gerçek şu ki; Amerika bir süredir dünya çapında yüzlerce askerî üssü olan militer bir imparatorluk durumundadır. Amerika’nın askerî harcamaları kendisinden sonra gelen 12 ülkenin toplam harcamasına denktir. Üçüncü nokta ise İsrail’e Filistin konusundaki tek taraflı desteğidir. Filistin-İsrail meselesi pek çokları için sembolik kolonyal mücadele olarak kalmıştır. Amerika 150 milyar doların üzerinde mali yardım ile İsrail’in Filistinliler üzerindeki gayri insani baskısını ve yaptırımlarını destekliyor. Bu üç faktör insanların Amerika’nın dış politikalarından hazzetmemesinin temel sebeplerini oluşturuyor.
-Peki, Amerikan kamuoyu İslam dünyasının niçin bu kadar kolay öfkelendiği ve hassas olduğu üzerinde düşünüyor mu?
Ben Amerikalıların büyük çoğunluğunun bu tarz tartışmalara istekli olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden tanımladığım gibi Amerika’nın şiddet kullanımı, bir imparatorluk olduğu gerçeği ve İsrail’e desteği gibi meselelerle uğraşmaktansa bu tartışmayı ‘konuşma özgürlüğüne karşı dinî hassasiyet’ çerçevesiyle sınırlı tutmayı istiyorlar.
-Amerika’da kişilik haklarına saldırının ciddi bir suç olduğunu biliyoruz. Ama söz konusu kutsala hakaret olunca ‘ifade özgürlüğü’ devreye giriyor. Bu konu kamuoyunda nasıl karşılık buluyor?
Evet, pek çok Amerikalı için ifade özgürlüğü kutsaldır. Hatta pek çoğu için ifade özgürlüğü nefret suçu içeren konuşmaları bile kapsıyor. Pek tabii tartışılmayan şey nefret suçlarının çoğunlukla Afro-Amerikalılar, Hispanikler ve Müslümanlar gibi marjinalize edilmiş grupları hedef alıyor oluşu.
-Bu tavrın Batı’daki ‘kutsal’ algısıyla, onun deformasyonu ve gündelik hayattaki azalan yeri ile ilgisi olabilir mi?
Ben Hristiyanların ve hatta Yahudilerin kutsallarıyla ilgili bir saldırıyı gündelik hayat içinde görmediğimizden bu anlamda kutsal ile ilgili olduğunu sanmıyorum. Bu sadece meşru hedef olarak görülen Müslümanların kutsallarıyla ilgili bir tavır.
-Bu olaydan sonra bu tarz fiillerin ‘nefret suçları’ kapsamında değerlendirilmesine yönelik düzenlemeler yapılabilir mi?
Benim kişisel görüşüm bunların karşılığını vermenin en kullanışlı yolu Avrupa’da Holokost’un inkârının suç sayılması gibi bunları nefret suçu temelinde ele almaktır.
-Libya’daki saldırı sonrasında Libya vatandaşlarının saldırıyı kınayan gösterilerine medyada yeterince yer verilmediğini söylüyorsunuz. Bunun sebebi nedir?
Çünkü tepkileri psikolojik terimlerle değerlendirmek ve Newsweek dergisinin kapağında acımasızca yaptığı gibi bunu ‘Müslüman nefreti’şeklinde ele almak Amerika’nın politikalarına yön veren tarihî ve siyasi faktörleri anlamamıza engel oluyor.
-Filmle ilgili ayrıntılar ortaya çıktığında gördük ki olayın şüpheli pek çok tarafı var. Bunun yaklaşan seçimler öncesinde planlı bir komplo olduğunu düşünenler var. Amerikan kamuoyu komplo teorilerine nasıl yaklaşıyor?
Kamuoyu bu konuda da umursamaz. Bunu yapabilmek 2008’deki başkanlık seçimlerinden önce İslam karşıtı ‘Obsession’ filmininin ortaya çıkması, 2010 Kongre seçimlerinden önce ‘sıfır noktası camii’ denen Park51 hadisesini ve şimdi 2012 başkanlık seçimlerinden önce de Hz. Peygamber (sas) aleyhine filmin zuhuru gibi olaylarda olduğu gibi tarihî ve siyasi durumların farkındalığını gerektirir.
-Böyle bir filmin hazırlanması ya da buna gösterilen şiddet yüklü tepkilerde cehalet, önyargı ya da nefret gibi faktörlerin belirleyici olduğunu görüyoruz. Bilginin bu kadar hızlı yayılabildiği dünyada bunların yıkıcı eylemlere dönüşmesi nasıl engellenebilir?
Bence dinî liderlerin daha fazla katılımını sağlamamız gerekiyor. Bize saldırıya uğradığımızda nasıl bir hakkımız olduğunu hatırlatacak, kızgınlığımızı sevgili Peygamberimiz’e (sas) yakışacak şekilde nasıl gösterebileceğimizi öğretecek Müslüman liderlere ihtiyacımız var. Bunun yanında kendi amaçları doğrultusunda ilerlemenin Müslümanları şeytanlaştırmak demek olmadığını takipçilerine hatırlatacak Hıristiyan ve Yahudi liderlere ihtiyaç var.
-Peki Müslümanlar tepkilerini ne tür eylemlerle göstermeli?
Bence cevap vermenin en etkili yolu hiç tepki vermemektir. İnternette dolaşımda olan şey bizim sevgili Peygamberimiz’le (sas) ilgili değildir. Bu Batılı toplumlarda hâlihazırda mevcut olan yabancı düşmanlığı zehirinin, nefret virüsünün ortaya çıkmasından başka bir şey değildir. Hz Peygamber’in (sas) savunulmaya ihtiyacı yoktur. O en yalın şekilde bu dünyaya ve tüm âlemlere rahmettir. Protesto etmek istiyorsak kendi toplumlarımızdaki adaletsizlikleri protesto edelim. Bırakalım kendi eylemlerimiz, hayatımız ve Hz. Peygamber’in (sas) öğretilerini hayata geçirme kabiliyetimiz bunu yapsın.
Bu tepkiler pek çok açıdan bizimle değil, Batılı toplumların yarın bir gün üstesinden gelmek zorunda kalacakları travmalarıyla ilgili. Bence bunun böyle olduğunu bilmek Müslümanlar olarak bizim için çok önemli. Bu onların virüsü, onların zehiri ve bunun üstesinden gelmek zorundalar. Bizim dünya vatandaşları olarak işimiz, karşılıklı konuşmaya, eğitime katkıda bulunan taraf olmak ve zenginliklerimiz ve farklılıklarımızla zayıf düşmediğimizi bilkakis daha da güçlendiğimizi onların görmelerine yardımcı olmaktır.
-Bütün bu tartışmaların faydalı bir tarafını görmeye çalışarak mevcut krizi bir fırsata nasıl çevirebiliriz?
Eğer tepkilerimizi ölçülü, nezaketli ve aklı başında bir yolla gösterirsek her zaman için bir fırsat vardır. Hz.Peygamber’e (sas) karşı büyük bir alaka var. Onun öğretilerini en güzel şekilde paylaşmak, anlatmak biz Müslümanlara bağlı.
-Biraz da Hz. Muhammed (sas) ile ilgili kitabınızdan bahsedelim. Henüz kitabı görme şansımız olmadı. Niçin yazdınız, hedef kitleniz kimlerdi?
Başlangıçta Hz. Peygamber (sas) hakkında fazla bilgisi olmayan gayrimüslimler için bir kitap yazmaya girişmiştim. Fakat kısa zaman içinde Müslümanların bile Hz. Peygamber’in (sas) hakiki varlığı ve gerçek öğretileri konusunda çok fazla şey bilmediklerini anladım. Hatta şeriat ve İslami siyasetler hakkında söz sahibi Müslümanlar bile âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz’i (sas) hakiki olarak idrak etmiş görünmüyor.
-Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Elhamdülillah, tepkiler çok güzel. Bu kitabı okumanın kendilerini Allah’a ve Hz. Peygamber’e(sas) daha çok yaklaştırdığını söyleyen insanlardan yüzlerce mektup aldım. Bu bir insanın ümit edebileceği en büyük ödüldür.
Söyleşi - PINAR DEMİR / AKSİYON Dergisi, 24 Eylül 2012
SON VİDEO HABER
Haber Ara