'Selam, toplumsal hayatımızdan gittikçe siliniyor!'
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz ile Selamın / Selamlaşmanın mahiyeti, dinimizdeki yeri ve önemi, Selamın diğer dinlerdeki yeri, Hz. Peygamberin ve sahabenin selamlaşma şekli, modern selamlaşma biçimleri gibi konuları konuştuk.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-03 23:46:12
Prof. Gündüz, “bugün alabildiğine egoizmin, bencilliğin, bireyselliğin yaygınlaştığı özellikle şehir hayatında selamın da toplumsal hayattan gittikçe silindiğini, çıktığını” söylüyor.
Tüm yönleriyle derin bir otopsiye tabi tuttuğumuz selamlaşma hakkındaki söyleşimizi verimli olması dileğiyle istifadenize sunuyoruz.
Kıymetli Hocam, Selamın mahiyeti, dinimizdeki yeri ve önemi hakkında bilgi verir misiniz?
Selam; esenlik, emniyet, güven ve huzur anlamına gelen bir kavram. Selam, insanın sosyal hayatının çok önemli bir dinamiğidir. Çünkü her şeyden önce insanlar arasındaki birbirine saygı ortamı içerisinde, bir arada yaşamanın temel şartı huzur, güven ve itimattır. Karşılıklı olarak birbirine huzur, güven ve itimat vermektir.
Bütün bunlar, kuşkusuz sadece söz ile olan bir şey değildir ama bir şekilde bunun söz ile de ifade edilmesi, en azından bedenle, tavır ve davranışlarla selamın toplumda yaygın hale getirilmesiyle bir arada düşünüldüğünde çok büyük bir anlam kazanır.
Biz, İslam’ın din olarak ismini aynı zamanda selam kökünden aldığını biliyoruz. Bu çerçevede İslam zaten bir esenlik dini, bir huzur dini, bir emniyet dini olarak da öteden beri zaten kendisini tanımlamaktadır.
Selamın dinimizde çok önemli bir yeri var. Bu öneminden dolayı da Hz. Peygamber (sav), kendi sünnetinde, selamı toplumda yaygınlaştırmak ve temellendirmek için ısrarla bunun üzerinde durmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de, selam bir kavram olarak yer almıştır. Mesela, cennete girenlerin, “size selam olsun!” nidasıyla karşılanacakları, yine barışa ve huzura dayalı ilişkilerin selam çerçevesinde olması gerektiği Kur’an-ı Kerim’de de vurgulanmıştır. Yani sağlıklı bir toplum yapısı ve bunun devamı için selam bir şekilde toplum bireyleri içerisinde yaygınlaştırılmalı ve selamın sadece sözle veya sözcüklerle değil, aynı zamanda tutum ve davranışlarla, tavırlarla da toplum içinde ifade edilmesi gerekir.
Selamlaşmada ne gibi hikmetler, ibretler ve incelikler vardır? Selam vermekle karşımızdaki insana ne demiş oluyoruz?
Her şeyden önce, selam vermek karşıdaki insana saygı duymaktır, değer vermektir. Ayrıca selam vermek, aynı zamanda dua etmektir. Selamda, karşıdaki insanlara yönelik olarak husumet ve düşmanlık gibi olumsuz bir duygu beslenmediği, onunla ilgili olumlu duygular beslendiği yönündeki bir kanaatin ifadesi vardır.
İslam’da, selamlaşma ile ilgili çok ciddi bir üslup geliştirilmiştir. Mesela, karşındakine saygı duyma çerçevesinde; az olanın çok olana selam vermesi, binekli olanın yürüyene selam vermesi, aşağıdan gelenin yukarıdan inene selam vermesi gibi bir takım üslupla tabir caizse, selam bir fıkha kavuşturulmuştur. Kuşkusuz bu; aynı zamanda, toplum içerisindeki düzenin, ahengin ve huzurun tesis edilmesinde de selama yüklenilen bir anlamdır.
Her fırsatta selamın yaygınlaştırılmasının üzerinde durulmuştur. Mesela, iki kişi karşılaştığında, sevap açısından ilk selam verenin öbüründen daha önce olduğu belirtilmiştir. Selam; aynıyla, misliyle ya da bir fazlasıyla mukabelede bulunulması gereken bir şey olarak tanıtılmıştır ki, bu çevrede “Esselamü Aleyküm” -selam üzerine olsun- ifadesi karşıdaki kişi tarafından “Ve Aleyküm Selam Verahmetullahi” ya da “Ve Aleyküm Selam Verahmetullahi ve Berekatüh” ifadeleriyle, yani Allah’ın rahmetini ve bereketini de selamla birlikte zikrederek karşılık bulur.
Selam; birbirine yönelik olarak Allah’tan hayır ve iyilik, rahmet ve bereket, esenlik dilemek yönünde bir işleve sahip olduğunu da bize gösteriyor.
Peygamber efendimiz ve güzide sahabesi nasıl selamlaşırdı? Hz. Peygamber, ümmetinin nasıl selamlaşmasını isterdi?
Hz. Peygamber (sav), cahiliye döneminde de varolan selama yeni bir bağlam kazandırdı. Şöyle ki; Hz. Peygamber (sav), kendisine; “Esselamü Aleyküm” diye selam veren bir sahabiye, “Ve Aleyküm Selam Verahmetullah” diye cevap verirdi. Yine kendisine, “Es Selamü Aleyküm Verahmetullah Ya Rasulallah!” diye selam verene, bu defa sonuna; “Ve Aleyküm Selam Verahmetullahi ve Berekatüh” ifadesini de ekleyerek karşılık verirdi.
Böylelikle; dua içerikli selama, karşıdaki kişi tarafından duaya bir şeyler de eklenerek mukabelede bulunulurdu. Bu, böylelikle toplum içerisinde Müslümanların birbirbirine karşı sadece saygının değil, sevginin, esenliğin yaygınlaşmasına yol açan bir husustu.
Selam, sadece Müslümanlar arasında değil, aynı zamanda gayri Müslimlerle ilişkilerde de kullanılan bir hadiseydi. Kur’an-ı Kerim’de; “sen onlara selam de geç git!” diyor mesela… Yani, onların o inkârlarıyla, sana karşı tacizleriyle karşılaştığında -Mekke dönemine ait bir ayeti kerimedir bu- sen onlara selam de geç git. Burada tabi, dua değil selam. Aslında bir bakıma, o insanlarla ilişkilerde -en azından- kişinin, kendisine karşı onlarla bir ünsiyet oluşturabilmek için kullanılan bir ifadedir.
Dolayısıyla; Müslümanların, gayri Müslimlerle olan ilişkilerinde, dua kabilinden olmamak koşuluyla, bir saygı ortamı vardır, bir selam ortamı vardır. Ama müminlerin birbirine karşı selamlaşmaları bundan daha farklıdır. Müminler birbirlerine karşı selamlarda ya misliyle ya da daha fazlasıyla, daha fazla dua ibaresi katarak selamlaşırlar.
Hz. Peygamber (sav) mesela; evlerde, yani hanelerde selamın yaygınlaştırılmasının üzerinde ısrarla durdu. Mesela, kişi kendi evine girerken hanımına, çocuklarına ya da evde hiç kimse yoksa bile evin o boş ortamına selam vermeli. Çünkü Hz. Peygamberin uygulaması bu şekilde idi.
Bu aslında şunu gösteriyor; selam, müminin yirmi dört saatlik yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Sadece karşılaşırken değil, ayrılırken de selam veriliyor. Çünkü dua olduğu için, dostlar birbirinden ayrılırken, eşler, çoluk-çocuk veya arkadaşlar birbirlerinden ayrılırken yine selamla ayrılırlar.
Hatta selam; sadece evlerde, sokaklarda, caddelerde değil, mezarlıklarda da kullanılan bir şeydir. Hz. Peygamber (sav) kabristana gittiği zaman, “Esselamü Aleyküm Ya Ehli Kubur!” Yani, “Ey Kabir ehli, halkı! Size Selam olsun! Siz önden gittiniz, biz de arkadan geleceğiz” diye bir selam verirdi. Kuşkusuz, kabirde yatan insanlar o selamı duyamazlar, bunu biliyoruz. Bunun anlamı aslında; yaşayan insanın, selam veren insanın bir bakıma hem ölümü hatırlaması, hayatın faniliğini hatırlaması hem de selamın bütün müminler asasında, müminleri bir arada tutan önemli bir bağ olduğunun farkında olması anlamındaki bir ifadedir.
Selamlaşmanın diğer dinlerdeki yeri nedir? Bu dinlerdeki selamlaşma biçimleri ya da uygulamalarından bahseder misiniz?
Hemen hemen bütün dinlerde selamlaşma vardır. Selam terimi, sami dillerde çok farklı bazı telaffuzlarla ifade edilse de bütün Ortadoğu dinlerinde yaygın olan bir kavramdır. Mesela; İbraniler “Şalom” ifadesini kullanırlar. Bir başkası “Şalimo” ifadesini kullanır. Ama hepsi aynı kökten gelmektedir.
Örneğin, İbrani geleneğinin Kudüs’e verdiği isim “Urşalom”dur. Batılılar bunu Jerusselam’a çevirmişlerdir. Ur, şehir demektir. Şalom da selam demektir. Yani, “Dar’us Selam” anlamına geliyor aslında. Yani, “Emniyet Diyarı” demek, “Emniyet Şehri” anlamına geliyor.
Dolayısıyla, selam oldukça yaygındır. Birbirlerine, sadece tek başına “Şalom” dedikleri gibi, kendi dillerinde; “selam sana olsun!”, “Tanrı’nın selamı üzerine olsun!” veya Hıristiyanlıkta mesela, teslisin belirli unsurlarını da işini içine katarak bir takım selamlaşma çeşitleri kendisini gösteriyor. Bazı geleneklerde de selam teriminin yerine başka bir takım kavramlar kullanılıyor.
Selam alıp verirken nelere dikkat etmemiz gerekiyor?
Öncelikle, selama karşılık vermek gerekiyor. Birisi, “Esselamü Aleyküm” dediyse, bön bön bakıp verilen selamı almamak İslam’ın ön gördüğü uygun bir tavır değildir. Verilen selamı almak gerekiyor. Çünkü neticede selam, karşılıklı olarak birbirine saygının, sevginin ve duanın bir ifadesidir. Bu nedenle, selama icabet etmek gerekiyor. Selama icabet etmek şarttır.
Mesela; Hz. Peygamber (sav), kendisine selam veren insana sırtını dönerek selamını almazdı. Önünü, yüzünü insanlara dönerek onların selamını alırdı. Selam vereceği zaman da, insanların yüzüne bakarak ya da önünü onlara dönerek selam verirdi. Çünkü bu, her şeyden önce insana duyulan saygıdan kaynaklıyor.
Hz. Peygamber (sav), gördüğü bütün müminlere selam verirdi. Bununla ilgili birçok Hadis-i Şerif var. Mesela bir gün, Hz. Peygamber Medine’de bir müminle karşılaşıyor. Mümin, selam vermeden geçmeye çalışınca, peygamber efendimiz onu durduruyor ve; “niye böyle yaptın” diye soruyor. O mümin; “Ya Rasulallah ben pisim” diyor. Hz. Peygamber; “nasıl pissin” diyor. “Ben cünübüm” diyor adam. Hz. Peygamber, “mümin pis olmaz” diyor. Yani, “cünüp bile olsanız, selam vermeniz gerekir” diyor, Hz. Peygamber (sav).
Bir başka örnek; yine bir gece Hz. Peygamber (sav) kendi hanımıyla Medine sokaklarında yürürken bir sahabe uzaktan onları görüyor. Sahabe başını eğip, Hz. Peygamberi rahatsız etmeden, -yanındakini tam olarak tanımadığı için- geçmeye çalışırken, Hz. Peygamber o sahabiye sesleniyor; “Ey filan!” diyor, selam veriyor. “Bak!” diyor, “Ben Allah resulüyüm. Bu da eşimdir” diyor. Yani, yanındakinin eşi olduğunu söylüyor.
Selamlaşma aslında müminler arasındaki iletişimin, sevginin, bağlılığın, samimiyet ve muhabbetin oluşması için çok önemli bir unsur olarak görülüyor Hz. Peygamber (sav)’in yaşantısında.
Peygamber efendimiz kendisine selam verene aynısıyla, çoğu zamanda bir misliyle selam veriyor. Hatta bu konuda çarpıcı bir Hadis-i Şerif var. Bir gün Peygamberimiz mescitte veya bir yerde iken bir mümin geliyor; “Esselamü Aleyke Ya Rasulallah!” diyor. Yani, “Allah’ın selamı üzerine olsun!” diyor. Peygamber efendimiz ona; “ Ve Aleyküm Selam Verahmetullah” diyor. Bu defa bunu duyan bir sahabi içeriye geliyor, “Esselamü Aleyke Verahmetullah Ya Rasulallah!” diyor. Yani, “Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun Ya Rasulallah!” diyor. Peygamber efendimiz bu defa; “Veberekatüh” ifadesini de ekleyerek söylüyor. Bunun üzerine bir başkası geliyor, o da; “Esselamü Aleyküm Verahmetullahi Veberakatüh” deyince, Peygamberimiz; “Ve Aleyküm Selam” diyor. Bu defa sahabi diyor ki; “Ya Rasulallah! Benimkine niye bir şey eklemediniz?” Bunun üzerine peygamberimiz; “Sen bana söyleyecek bir şey bırakmadın ki!” diyor.
Güzel ve güçlü bir iletişim dili olan selamlaşmanın dünya müslümanları için bir sembol, bir simge olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu konudaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Selam, kesinlikle bir semboldür, bir simgedir. Tıpkı bir mümin kadının başörtüsü gibi, bir caminin kubbesi ve minaresi gibi… Selam, bir sembol ve simgedir. İslam’ın alameti farikalarından biridir. Bundan dolayı selamın müminler arasında özellikle yaygınlaştırılması gerekir.
Nitekim, sadece Müslümanlar arasında değil, Müslüman olmayan ya da müslümanmış gibi davranıp da İslam’a düşmanlık yapan insanlar tarafından da zaten böyle algılanıyor. Yani bir simge, bir sembol olarak algılanıyor. Böyle algılandığı için de Türkiye’nin belirli dönemlerinde bir insan eğer, “Esselamü Aleyküm” diye selam veriyorsa, bu onun kimilerine göre irticacı olduğuna, dindar olduğuna bir delil olarak gösteriliyor. Bundan dolayı da bazı insanlar ısrarla selamdan uzak durmaya çalışıyordu.
Bütün dünyada, selam önemli. Selam; Müslümanların, kendilerini toplumda ifade etme biçimidir aslında. Çünkü her gelenek kendi selamlaşma dilini üretir. Bakın her din değil, her dinde var zaten de… Her gelenek selamlaşma dilini üretir.
Mesela, Türkiye’deki seküler gelenek bir selamlaşma dili üretmiştir. Bu nedir, “selam”dır. Ya da “günaydın”dır, “merhaba”dır. Bu, sekülermizmin bir selamlaşma tarzıdır.
Hocam, böyle bir soru soracaktım zaten. Yeri gelmişken sorumu sorayım, konuşmamıza kaldığımız yerden devam edelim.
Olur, tabi… Buyrun!
Modern selamlaşma biçimleri (günaydın, tünaydın ve buna benzer selam türleri) hakkında neler söylemek istersiniz? Bu selam türleri, İslam'ın öğrettiği selama alternatif şeyler midir?
Günaydın, tünaydın, selam, hello, Çüz, Çav gibi ifadeler özellikle Türkiye’nin sekülerleşmesine paralel olarak Batı’dan mülhem nevzuhur ifadelerdir. Çünkü biz, Osmanlının son döneminden itibaren devletin ana siyasetinin bir şekilde modernleşmek olarak belirlendiğini ve modernleşmenin de arka planında batılılaşmak, sekülerleşmek ve pozitivistleşmek gibi sacayaklarının toplumun çeşitli açılardan ana perspektifi olarak kabul edildiğini biliyoruz.
Bu bağlamda, bizim geleneksel İslami değerlerimizin yerine,-selamlaşmada da- bir takım Batı’dan çeviri değerler oluşturuldu. Batılıların “Good Morning”i bizde “günaydın” oldu. “Good Afternoon”u “tünaydın” oldu. Onların, Çav, Hello gibi ifadeleri kültürümüze geçti.
Ya da dindar Batılıların birbirlerine söyledikleri “Şalom” ifadeleri bizde “selam”a dönüştü. Eli de kaldırarak; “selam millet” ya da “selam millet, na’ber” gibi garip argo ifadelerle kullanılmaya başlandı.
Bu şekildeki bir selamlaşma, biraz da kişinin kimlik izharı olarak da gösterildi. Yani, birisi; “selam millet, nasılsınız!” diyorsa, bu adam seküler bir adam olarak kendisini ifade ediyor ve gösteriyor. Yani, “ben moderniteye ayak uydurdum, sekülerizme ayak uydurdum. Dolayısıyla, benim kimliği bu” demiş oluyor bir bakıma.
Oysa bir başkası, “Esselamü Aleyküm” dediği zaman, “bu adam geleneğin içerisinde, hâlâ tam anlamıyla sekülerleşmemiş” anlamında bir algı üretildi toplumda. Dolayısıyla, bu bir kimlik ifadesi. Bu tarz şeyler ısrarla yaygınlaştırıldı toplumun içerisinde. Bu yönüyle de baktığımız zaman bunlar kesinlikle birer sembol. Birer sembol ve simge...
Hocam, modern selam biçimlerini bugün Müslümanlar da kullanıyorlar. Bunun için ne söylenebilir?
Müslüman, günaydın demez mi? Diyebilir tabi. Fakat, günaydını eğer selama bir alternatif olarak kullanıyorsa bu İslami bir duruş değildir. Bu İslami bir tavır olmaz. Yani günaydın, tünaydın, hello ifadelerini selama alternatif olarak kullanmamak lazım, görmemek lazım. “Selamün Aleyküm, günaydın, ne yapıyorsunuz?” diyebilir bir Müslüman. Ya da insanlara, iyi günler, ayrılırken de iyi akşamlar diyebilir. Bunun, İslami yönden yanlış olan bir tarafı yok.
Dediğim gibi, bunları eğer selam yerine bir alternatif olarak veriyorsa bu İslami geleneğe karşı, İslami terminoloji ya da İslami simgelere karşı başka simgeleri ön plana çıkartmak anlamına gelir ki, yanlış olan budur. Bundan kaçınmak gerekir.
Selamlaşmak kimi zaman gericiliğin bir alameti olarak görülüyor. Bu nedenle kişi, yaftalanmamak için daha modern (!) selam vermek zorunda hissediyor bazen kendisini. Bir nevi psikolojik baskı altında hissediyor kendisini...
Yakın bir zamanda, bir TV programına telefonla katılan bir seyirci, programın sunucusu ünlü sanatçıya, “Selamün Aleyküm” diyerek selam vermiş ve selamını birkaç defa tekrarlamasına rağmen, ünlü sunucu selamı almamıştı. O günlerde bu olay sosyal medyada büyük tartışmalara neden olmuştu. Bu konudaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Türkiye’de öteden beri belirli bir kesim, toplumun genelinden daha farklı daha ayrı daha üstün bir seviyede oldukları iddiasıyla sosyal bir rol üstlendiler. Bu çerçevede toplumun bütün değerlerine karşı yabancı, hatta onlara karşı savaşan bir tutum aldılar.
Biz, bu toplumda; “gösteriş olmasın diye Cuma namazlarını evde kılıyorum” diyen, “Kurban Bayramı yine Hac mevsimi ile çakıştı” diyen bir sürü cahil insanlar biliyoruz. Toplumun değerlerine yabancı insanlar biliyoruz. Ki, bu yabancılık sadece cahillikten kaynaklanmıyor. Bazen o değerlere savaş açmaktan da kaynaklanıyor. Bu çerçevede, bazı insanlar ısrarla İslam’ın selamlaşma biçimine karşı batılı bir takım değerleri ön plana çıkartıyor ve bunu medyada, basında, yayında, sosyal alanlarda ısrarla bunu ifade etmeye ve yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Bununla aslında, kendileri ile toplumun çoğunluğu arasına mesafe de koyduklarını düşünüyorlar. Yani, bakın işte biz onlardan farklıyız, biz daha elitiz, biz daha batılıyız, biz daha seküleriz… Birilerine de mesaj veriyorlar; biz onlardan değiliz.
Doğrusu, İslam’ın selamını almayan bir adama selam verilmez. Adam almıyorsa, o zaman vermeyeceksin. Adama, zoraki olarak İslam’ın selamını vermemizin bir anlamı yok. Dediğim gibi; selam, toplum içerisindeki bir saygının ifadesidir. Ama saygı her zaman karşılıklıdır. Bir insan size saygı göstermiyorsa, hatta tam tersine size husumetle yaklaşıyorsa, düşmanlıkla yaklaşıyorsa o zaman da ona göre davranmak gerekiyor. Ki, bu konuda Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti kerime geliyor aklıma. Müminler birbirine karşı müşfiktirler, merhametlidirler. İnkârcılara karşı ise onurludurlar, dik dururlar.
Neticede, bunlar bugün artık marjinal hadiseler, örnekler. Ama daha üzücü olan şey, Müslüman olduğunu söyleyen hatta hatta pratik anlamda namaz kılan, oruç tutan insanlar arasında bile selamlaşma maalesef alabildiğine sosyal hayattan kalktı. Özellikle büyük şehirlerde, otobüs durağında bekleyen insanlara gidip selam verdiğiniz zaman, insanlar dik dik yüzünüze bakıyor. Yahu kim bu adam, beni nereden tanıyor, acaba benden bir şey mi isteyecek? diye garip karşılıyor insanlar. Selam vermek sanki sadece birbirini kişisel olarak tanıyan insanlar arasındaki bir hadiseymiş gibi düşünülüyor. Ki, bu yanlış...
Hz. Peygamber (sav), “tanı ya da tanıma, karşılaştığın her insana, her Müslümana selam ver” şeklinde bir sünnet bıraktı bize. Ama bugün alabildiğine egoizmin, bencilliğin, bireyselliğin yaygınlaştığı özellikle şehir hayatında maalesef selamın da toplumsal hayatımızdan gittikçe silindiğini, çıktığını görüyoruz. Cuma günü camiye namaz kılmaya giden insanlar bile birbirleriyle karşılaştıklarında, tanımıyorlarsa selam vermiyorlar. Bugün böyle bir garabet yaşıyoruz.
Selamlaşmak, insanlara neler katar ya da insanların hayatından neleri eksiltir? Selamlaşmanın bireysel ve toplumsal hayatta ne gibi etkileri vardır?
Selamlaşma, her şeyden önce insanlar arasındaki ünsiyeti artırır, muhabbeti artırır, yakınlığı ve tanışmayı artırır.
Siyasilerin, siyaset okullarında aldıkları ilk derslerden bir tanesi şudur: Her gün sokağa çıktığınızda tanıdığınız ya tanımadığınız on kişiye selam verin. Selamdan sonra da hallerini hatırlarını sorun ve onlarla konuşun.
Bu, bir siyasetçi mantığıyla böyle yapılıyor tabi… Çünkü ileride oy kaygısında olan bir insanın mantığıyla düşünülen bir şey. Bu bir tarafa ama, selamlaşmanın böyle bir yönü var. Yani insanlar arasındaki tanışıklığı artırıyor, kaynaşmayı ve muhabbeti artırıyor. Birine selam veriyorsan, “bak kardeşim benden sana bir zarar gelmez, bak ben sana saygı duyuyorum, senin iyiliğini istiyorum, sana dua ediyorum” anlamına geliyor selam. Selamın böyle bir güzelliği var.
Selamlaşma, toplumdan kalkınca ne oluyor? Kalkınca, alabildiğine yalnızlaşıyoruz. On dört milyonluk bir şehirde yaşıyorsun ve yapayalnızsın. Yani çokluğun içinde yalnızlığı yaşıyorsun, garibanlığı yaşıyorsun. Öyle ki, bazen aynı apartmanda yaşayan insanlar arasında onlarca yıl beraberce yaşayıp da birbirini hiç görmeyen ya da tanımayan insanlara şahit oluyoruz. Böylesi bir yalnızlık yaşanıyor. Yalnızlık da, doğal olarak insanlar arasında kopukluk, soğukluk, birbirine kuşkuyla bakma gibi durumları ortaya çıkartıyor.
Hocam, söyleşi için teşekkür ediyorum. Sağolun.
Röportajı, “Esselamü Aleyküm Verahmetullah” diyerek bitirelim.
Ve Aleyküm Selam Verahmetullahi Veberakatüh.
Haber Ara