Dolar

34,9477

Euro

36,7178

Altın

2.978,32

Bist

10.125,46

Tarık Ali’ye Suriye'deki sosyalistlerden yanıt!

Syria Freedom Forever (Suriye'ye sonsuza kadar özgürlük) isimli blogu hazırlayan Suriyeli sosyalistler, Tarık Ali’nin Suriye’deki muhalefeti emperyalizm yanlısı olmakla suçlamasına cevap verdiler. Blog, devrimin başlangıcından bu yana analizleri ve açıklamalarıyla Suriye devrimine soldan yardımcı olmaya çalışıyor.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-02 12:03:59

Tarık Ali’ye Suriye'deki sosyalistlerden yanıt!

Blogun amacı şöyle tanımlanıyor: “Bu blog, Esad’ın otoriter rejimini yıkmaya ve demokratik, seküler, sosyalist, antiemperyalist ve direniş yanlısı bir Suriye inşa etmeye çalışan insanların ayaklanmasına adanmıştır!”

İşte Tarık Ali'ye Suriyeli sosyalistlerin yanıtları:

Tarık Ali diyor ki: “Suriye’de şahitlik etmekte olduğumuz, Irak’ta ve Libya’da daha önce gördüğümüz gibi, Batı’nın yeni bir tür yeniden sömürgeleştirmesidir. Esad rejimine karşı ayaklananların pek çoğu, Suriye halkını kısıtlı seçeneklerle baş başa bırakarak (bir tarafta Batı tarafından dayatılan, ‘Batılı istihbarat büroları için çalışan muhtelif Suriyelilerden oluşan’ bir rejim, öte yanda Esad rejimi) devre dışı kaldı.”

“Tüm Suriyelilerin çıkarına olan tek çıkış yolu” diyor Ali, “görüşme ve müzakeredir. Ancak belli ki şu an Batı bunun olmasına izin vermeyecek çünkü onlar her tür müzakereye karşı olan muhalefet gruplarını destekliyorlar.” (Videonun linki: http://stopwar.org.uk/index.php/tariq-ali-what-is-really-happening-in-syria)

Bu sözler, uluslararası solun önemli bir figürünün ağzından çıktığı için, bunlara karşı çıkmak ve cevap vermek gerekiyor, aynı zamanda soldaki diğer insanlara bunun tüm yoldaşlar tarafından paylaşılan bir fikir olmadığını da göstermek gerekiyor. Bu sebeple, Tarık Ali’nin röportajını  yapıbozuma uğratacağım ve sadece Suriye devrimi hakkındaki yanlış  çözümlemesi ve bilgilerini değil, aynı zamanda elitizmini de göstereceğim.

İngiltere'deki Savaşı Durdurun Koalisyonu (Stop the War Coalition), son zamanlarda izlediği yola uygun şekilde, bu videoyu elbette en kısa zamanda sitesine koydu. (Savaşı Durdurun Koalisyonu’na Suriye ile ilgili pozisyonları ile ilgili önceden yazılan açık mektup için:http://syriafreedomforever.wordpress.com/2012/05/24/open-letter-to-the-stop-the-war-coalition-stwc-or-real-solidarity-is-needed/).

Hula katliamının sorumlusu muhalefet mi?

Tarık Ali, Hula Katliamı’nın rejime bağlı Şabihalar (haydutlar) tarafından değil, silahlı muhalefet tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğine dair bilgisi olduğunu iddia etti. Hula’daki katliamdan kurtulan tanıkların şahitlikleri tam tersini söylüyor ve bu katliamların gerçekleşmesinden rejimi sorumlu tutuyor. (http://www.spiegel.de/international/world/eyewitnesses-contradict-claims-that-rebels-carried-out-houla-massacre-a-839593.html).

Yerel Koordinasyon Komiteleri (http://www.lccsyria.org/8607) gibi rejime karşı mücadele eden gruplar ve başka halk komiteleri ve siyasi partiler, rejimi bu katliamdan dolayı kınadılar ve katliamın sorumlusu olmakla suçladılar.

"Uluslararası toplum" ve "Batı'nın pozisyonu" mitinin yapısökümü: “Batı’nın yeni bir tür, yeniden sömürgeleştirmesidir” ve “Ancak belli ki şu an Batı bunun olmasına izin vermeyecek çünkü onlar her tür müzakereye karşı olan muhalefet gruplarını  destekliyorlar”.

Evet;  ABD, Fransa ve Birleşik Krallık, ekonomik yaptırımları ve askeri müdahaleyi de içerecek cezalandırıcı önlemlerin önünü açan BM anlaşmasının VII. maddesini de içerecek şekilde Güvenlik Konseyi’nin benimseneceği bir çözümü desteklediklerini açıkladılar ve evet, Rusya ve Çin buna karşı vetolarını şu ana kadar defalarca kullandılar. Ancak çözümlemeyi burada bırakmalı ve bu sebeple Batı’nın Suriye’de rejim değişikliği istediğini mi söylemeliyiz?

Haziran’da ABD Başkanı Obama’nın, “İç savaşı engellemek için şiddetin durmasına ve bir siyasi sürecin yaratılmasına ihtiyacımız olduğu konusunda uzlaştık” açıklamasını yapacak kadar ileri gittiği, ABD ve Rusya yetkilileri arasında yapılan birkaç toplantı sırasında gördüğümüz gibi Suriye devriminin başlangıcından bu yana, uluslararası toplum hiç istisnasız, bütün olarak Suriye’de Yemen’deki gibi bir çözüm uygulamaya çalışıyor. (Daha fazla bilgi için:  http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2012/jun/28/syria-washington-moscow-us-russia)

Birbirini izleyen toplantılar sonrasında, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Putin’in Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Suriye’nin politik değişimini hızlandırmak üzere haziran sonunda, BM temsilcisi Kofi Annan tarafından Cenova’da toplanacak bir uluslararası  zirveye katılma konusunda uzlaştılar. Cenova’daki konuşmalarda BM Güvenlik Konseyi’ni oluşturan beş ülkenin (Rusya, ABD, Çin, Fransa ve Britanya) yanı sıra Türkiye, Kuveyt, Katar ve Irak’ın da aralarında bulunduğu bölgesel aktörler, şu çerçeve konusunda anlaştılar: Esad yönetiminden de, muhalefetten de üyelerin bulunacağı bir geçiş hükümeti. Bu geçiş anlaşmasında Esad’ın rolü net değildi.

Bir taraftan NATO, defalarca Suriye’ye müdahale etmekteki isteksizliğini ve çatışmanın siyasi olarak çözülmesi gerektiğini belirtti.

Suriye devrimiyle ilgili çözüm hep aynı oldu: tek tartışma Beşar Esad’ın kaderi üzerine sürerken, rejimin yapısını -bozulmadan- koruma. Hiçbir büyük güç, Suriye rejiminin emperyalizmle uzun süreli işbirliği sebebiyle, rejimin çözülmesinde fayda görmüyor. (Bu konu üzerine blogda daha önce yayınlanmış makalelere göz atabilirsiniz: http://syriafreedomforever.wordpress.com/2012/05/29/understand-the-syrian-regime-and-the-dialectics-of-the-syrian-revolutionary-process/)

“Esad rejimine karşı ayaklananların pek çoğu devre dışı kaldı”

Bay Tarık Ali’nin kullanması gereken sözcük “devre dışı kaldı” değil de, daha kesin olarak “suikasta uğradı”, “hapsedildi” ve “sürgüne zorlandı” olmalıydı. Evet, çok sayıda önemli aktivist ve muhalif; gösterilerin, sivil itaatsizlik ve grev kampanyalarının örgütlenmesinin ardındaki insanlar -15.000 başka şehide ek olarak- rejim tarafından özel olarak hedef alındı. Buna rağmen hayatta kalabilenler hâlen Suriye'deki devrimci süreçte önemli rol oynuyor ve rejime karşı çeşitli kitlesel direniş biçimlerini teşvik etmeye çalışıyorlar.

Bay Tarık Ali’nin tartışması, Suriye’de günlük bazda rejime karşı mücadele eden milyonlarca insanı gözden kaçırıyor. Herhangi bir ciddi analiz, rejime karşı mücadele eden öğrencileri, işçileri, işsizleri, köylüleri, tüm cemaat ve etnisitelerden insanları, Filistinli mültecileri dikkate almalı; hele de devrimci bir analizse.

Bugün, başkanlık sarayına yüz metre kadar yakında bulunan Şam Üniversitesi’ndeki öğrencilerin söylediği şarkıların seslerinin duyulmadığı tek bir hafta geçmiyor; aynı zamanda Dera ve Der el-Zor üniversitelerinde neredeyse her gün gösteriler yapılıyor. Halep Üniversitesi, genç insanlar için çok daha önemli olan bir ayaklanmadan korkarak derslerini askıya alırken, Humus Üniversitesi’nde mermiler kitaplardan çok daha fazla sayıda.

Çalışan insanlar da baskının hedefinde. Aralık 2011 boyunca, Suriye’de başarılı sivil itaatsizlik ve genel grev kampanyaları yapıldı. Bu kampanyalar, işçi sınıfı ve sömürülenlerin mobilizasyonunun Suriye devriminin kalbinde yer aldığını göstererek, ülkenin geniş kesimlerini felç etti. Diktatörlük bu sebeple protesto dinamiklerini yok etmenin yolunu arayarak, Ocak 2011 ve Şubat 2012 arasında (resmi rakamlara göre) 85.000 işçiyi kovdu ve 187 fabrikayı kapattı.

Suriye devrimci hareketinin esas gövdesini oluşturan protestocular asıl olarak, Beşar Esad’ın iktidara gelişinden bu yana neoliberal politikaların uygulanışını hızlandırmasından zarar gören, ekonomik olarak haklarından yoksun bırakılmış kırsal ve kentli işçi sınıfı ve orta sınıfları içeriyor.

Bay Tarık Ali, işgal altındaki Golan’daki Suriyeli insanların rejime karşı duruşlarını ve eylemlerini, ülkelerindeki kardeşleri ve yoldaşlarının mücadelesi ile dayanışmasını gördü mü? Onlar, işgal altındaki Golan’ın özgürleşmesinin, Şam’dan ve Esad rejiminin devrilmesinden geçtiğini uzun zaman önce anlamışlardı.

Kürtler, Asuriler ve diğer Suriyeli etnik azınlıklar da, kendilerine geçen 40 yıl boyunca ayrımcılık uygulayan rejime karşı mücadelenin motor güçlerinden oldular.

Filistinliler, Suriyeli kardeşlerinin yanında devrime katıldılar ve ağır bir bedel ödediler; ne yani, Suriye ve Filistin özgürlük mücadelelerinde yanlış giden bir şey mi vardı?

Yarmuk Mülteci Kampı, 13 Temmuz Cuma günü rejime karşı büyük gösterilere tanıklık etti. Yarmuk Kampı’ndaki Filistinli mülteciler, kamp yakınındaki Tadamon mahallesinin rejim tarafından bombalanmasının ardından kampa kaçan mahallelileri karşıladılar. Bombardıman esnasında Tadamon’u terk eden onlarca aileye yardım etmek için okul ve camilere şilteler, battaniyeler ve başka erzaklar getirdiler. Aynı sahnelere Suriye’nin başka bölgelerinde de şahit olundu; Filistinli mülteciler şehirlerinin, mahallelerinin ve köylerinin bombalanmasından kaçan Suriyelileri kamplarına kabul ettiler. Sokaklarda yankılandığı gibi, Suriyeliler ve Filistinliler “tek yumruk” olduklarını gösterdiler, başka sözcüklerle ifade edilecek olursa rejime karşı birleştiler.

Suriye halkı, rejimin bu tehlikeli ateşi tutuşturma girişimlerine rağmen, mezhepçiliği reddetmeye de devam etti. Protestolar ve Suriyeliler arasındaki dayanışma mesajları durmadı  (Yerel Koordinasyon Komiteleri’nin Teremşah’ta yaşanan katliam ile ilgili açıklamasını okuyabilirsiniz:http://www.facebook.com/notes/%D9%84%D8%AC%D8%A7%D9%86-%D8%A7%D9%84%D8%AA%D9%86%D8%B3%D9%8A%D9%82-%D8%A7%D9%84%D9%85%D8%AD%D9%84%D9%8A%D8%A9-%D9%81%D9%8A-%D8%B3%D9%88%D8%B1%D9%8A%D8%A7/a-statement-by-the-lcc-regarding-the-massacre-that-happened-in-teremsah/496131610413980)

Halk hareketi, etnik ve mezhepsel ayrışmaları aşan ülke çapında bir dayanışma ve toplumsal duygu geliştirerek, bölünmelere karşı Suriye halkının birliği için mücadele ettiğini de yeniden gösterdi.

Dolayısıyla bu insanlar “Batılı istihbarat büroları için çalışan muhtelif Suriyeliler” olarak değerlendirilebilir ve ele alınabilir mi? Halk hareketinin ana gövdesini oluşturan, Suriye’nin sömürülen ve ayrımcılığa maruz bırakılan insanları, Suudi ve ABD emperyalist politikalarının basit araçları mı?

Katar ve Suudi Arabistan’ın, silahlı muhalefetin silahlanmasındaki rolü

Batı medyasının iddialarının aksine, silahlı muhalif grupların büyük bölümü Suudi Arabistan ve Katar tarafından sağlanan silahların alımını reddetti. (http://world.time.com/2012/06/22/opening-the-weapons-tap-syrias-rebels-await-fresh-and-free-ammo/).

Silahlı muhalefetin büyük çoğunluğu, rejime karşı mücadele ederken, yozlaşmış Suriye ordusundan çalınan veya satın alınan (ordu kalaşnikofu, Dragunov suikast tüfeği, PKT makineli tüfek ve RPG-7 roketatarların da arasında olduğu) basit donanımları kullanıyor. Daha gelişkin donanımlar, özellikle Metis ve Kornet tanksavar füzeler, genel olarak Suriye rejiminin düzenli güçleriyle yapılan çatışmalarda ele geçiriliyor ve kazanılıyor; veya rüşvetçi memurlardan satın alınıyor.

Bu, bazı silahların ve cephanenin silahlı muhalefet gruplarına aktarılmadığı anlamına gelmiyor; ancak tasvir ettiğimiz gibi büyük miktarda ve örgütlü olarak değil. İlk büyük teslimat birkaç ay önce gerçekleşti (Mart veya Nisan’da) ve İdlip, Hama ve Humus içi ve çevresi ile Şam’ın varoşlarında faaliyet gösterilen gruplara paylaştırıldı. Çeşitli kaynaklara göre, her bölge birkaç yüz roket güdümlü bomba atar (ve her bomba atar başına 10 el bombası), Kalaşnikof tüfekler, BKC makineli tüfekler ve mühimmat elde etti. (http://world.time.com/2012/06/22/opening-the-weapons-tap-syrias-rebels-await-fresh-and-free-ammo/).

Suudi Arabistan’ın Özgür Suriye Ordusu’ndan unsurlara ödeme yapma talebi hâlen bekletiliyor ve şimdiye kadar gerçekleşmedi, aynı anda Türkiye’nin güneyindeki CIA varlığı ise silahlı muhalefet gruplarına yardımcı olmaktan çok onları listelemeye dönük bir operasyon. Suudi Arabistan’daki en önemli dinsel otorite olan Ulema Yüksek Konseyi’nin hayli dindar bir ruhban üyesi, haziran başında Suudilerin Suriye rejimine karşı savaşmaya gitmesini veya başka bir deyimle Suriye’ye karşı cihat yapmalarını yasaklayan bir fetva yayınladı.

Bazı silahlı muhalefet grupları Irak, Lübnan ve Türkiye’deki kaçakçılardan silah ve mühimmat satın alıyorlardı; ancak bu akışlar da bu ülkelerin, sınırlarındaki her tür silah hareketini yasaklamalarıyla ve tutuklamalarla oldukça zayıfladı. Ve hepsinin ötesinde, ezen ve ezilen nasıl aynı düzeyde ele alınabilir?

“Tüm Suriyelilerin çıkarına olan tek çıkış yolu” diyor Ali, “görüşme ve müzakeredir”

Her şeyin ötesinde, Bay Tarık Ali, tüm Suriyeliler için en iyi olanın ne olduğunu bilme iddiasında bulunuyor; bunun da devrim başladığından bu yana her tür görüşme ve müzakereyi reddeden ve sadece daha fazla ve daha şiddetli baskı ile karşılık veren rejim ile görüşme ve müzakere yapmak olduğunu söylüyor.

Suriyeliler, gösterilerine reform ve yozlaşmanın sona ermesi talepleriyle barışçıl bir şekilde başlamışlardı. Rejim onlara nasıl yanıt verdi? Kurşunlar, suikastler, tutuklamalar ve işkenceyle!

Bugün konuştuğumuzda, tek bir muhalif parti veya grup rejimle bir diyalog talep etmiyor. (Gerçek muhalifler. Hâlen sokaklarda olan ve rejime karşı mücadele eden Suriyeliler tarafından reddedilen, rejim tarafından kabul edilen ve onun son hükümetine dâhil olan muhalefet değil). Sahadaki tüm güçler, rejimle herhangi bir diyalog kurmayı reddediyor. Asgari ve öncelikli talepler; Beşar Esad’ın ve yakın çalışma arkadaşlarının devrilmesi, bir geçiş hükümeti, sivil özgürlüklerin tesis edilmesi, baskının sona ermesi, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve sürgündeki muhaliflerin geri dönmesi.

Sonuç

Hayır Bay Tarık Ali, Suriye halkı kendini 40 yıldır ezen, devrimin başlangıcından beri 15.000’den fazla insan öldüren, on binlercesini hapse atan ve işkenceden geçiren; şehirleri, köyleri ve Filistin mülteci kamplarını bombalayan ve yok eden, diktatöre yakın bir aile (Rami Makhlouf) aynı süreçte Suriye’nin zenginliğinin yüzde 60’ını biriktirirken, toplumu bir bütün olarak yoksullaştıran neoliberal politikalar uygulayan; ilk İsrail askerinin Kenitra kentinde bir başarı elde etmesinden 11 saat önce Golan’ı terk eden ve kaybedildiğini duyuran; 1973’ten beri işgal altındaki Golan’ı özgürleştirmek için tek kurşun bile sıkmayan, sayısız gerekçe ile İsrail ile barış müzakerelerine giren, Filistin hareketini ve 70’lerde Lübnan solunu ezmekte ve daha pek çok durumda Batılı emperyalist rejimle işbirliği yapan ve ona hizmet eden (Ürdün 1970,  Kara Eylül, 1991 ve 2003 Irak Savaşları) bir rejimle görüşme ve müzakere yapmak istemiyor. (Bkz: see http://syriafreedomforever.wordpress.com/2012/05/29/understand-the-syrian-regime-and-the-dialectics-of-the-syrian-revolutionary-process/).

Suriye devrimi, Arap dünyasında yaşanan devrimci sürecin bir parçası ve bu süreçten ayrılamaz. Suriye halkı, Mısırlılar, Tunuslular, Bahreynliler ve bölgedeki diğer demokratlar, sosyalistler ve antiemperyalistler gibi mücadele ediyor.

Hayır Bay Tarık Ali, bu rejimle görüşme ve müzakere yapmak Suriye halkının çıkarına değil. Ve Tarık Ali’ye Fransız devrimci St. Just’ün, yarım devrim yapanların kendi mezarlarını kazdığı yönündeki bilgece sözleri hatırlatılmalı.

Çözüm rejimin devrilmesi ve iktidarın Suriye halkına geçmesidir!

Çünkü Fransız devrimci Robespierre tarafından da yazıldığı gibi: “hükümet insanların haklarını ihlal ettiğinde, ayaklanma halkın en kutsal ve zaruri görevidir.”

Suriye devrimine zafer, dış müdahaleye hayır ve iktidar halka! (marksist.org)

(Çev. Can Irmak Özinanır)

(Bu yazı "Syria Freedom Forever" adlı blogda 18 Temmuz 2012'de yayınlandı.)

SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara