Dolar

34,9458

Euro

36,7075

Altın

2.981,27

Bist

10.125,46

İslam dünyası-Avrupa ve ‘öteki’ anlayışı

Mısırlı yazar Dr. Kasım Abdu Kasım, Avrupa ve Arap-İslam toplumu arasındaki ‘öteki’ anlayışının tarihsel gelişimini anlattı. Yazarın 3 bölümden oluşan kitabında İslam egemenliğinde kiliseye karşı hoşgörü anlayışının ‘zimmet ehli’ olmalarından kaynaklandığının altı çiziliyor.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-01 09:32:27

İslam dünyası-Avrupa ve ‘öteki’ anlayışı
TIMETURK / Betül Akyüz

‘Müslümanlar ve Avrupa: Ötekinin imajındaki tarihsel gelişim’ isimli, 244 sayfadan oluşan ve Mısır Genel Kitap Kurulu tarafından basılan kitap İslam dünyası ile Avrupa arasındaki; çok çeşitli boyutları bulunan ve koşullara göre yüzyıllar geçtikçe değişen, her iki tarafta da ‘öteki’nin imajı hakkında izler bırakan ilişkilerin boyutlarını ele alıyor.

Dr. Kasım Abdu Kasım’ın kaleme aldığı kitap üç bölümden oluşuyor. Kitabın ilk bölümünde İslami fetihler öncesindeki Avrupa’da Hıristiyanların durumu, fetihlerden sonra Hıristiyanların Müslümanlarla ilişkileri anlatılıyor. Müslümanların 7. yüzyılda fethettiği bölgelerde kilise adamlarının bazen İslam dinini bilmemeleri bazen de İslam dininin gerçeğini kasıtlı olarak çarpıtma isteği nedeniyle verdiği olumsuz tepkilerin farklılığına işaret ediliyor.

Daha sonra bu tepkiler, Bizans İmparatorluğu’na karşı aldıkları konum itibariyle değişiklik gösterse de sonuç olarak hepsinin, Müslümanların gelişini çeşitli Hıristiyan mezheplere tabi kimselerin yaptıkları hatalara karşılık ‘Rab’den ceza’ olarak gördüğü vurgulanıyor.

Abdu Kasım, Ortodoks kiliseleri Bizans’ın zulmünden ve düşmanlığından İslam hakimiyetinin kurtardığına ve bugüne kadar kalmasına vesile olduğuna dikkat çekiyor.

Yazar, İslami yetkililerin, hükümdarlığı altına giren yerel kiliselerle iyi ilişkiler kurduğuna ancak bu ilişkilerin yasal dayanağının canları, malları ve varlıklarının korunması yetkililer tarafından üstlenilen ‘zimmet ehli’ olmalarına dayandığına da değiniyor.
Kitabın ikinci kısmında miladi 7. yüzyıldan 16. yüzyıla kadarki dönem boyunca Katolik Avrupa dünyası ile Arap-İslam dünyasındaki ‘öteki’ imajının tarihi gelişiminden bahsediliyor.

Yazar bu dönemde Avrupa ve İslam dünyası arasındaki ilişkilerin insani düzeyde birbirine karşı cehalete dayandığını belirtiyor. Müslümanların Hıristiyanlığı bilmesinin sosyal ve insani yaşantısında Avrupalıları bilmesi anlamına gelmediğini, aynı şekilde Avrupalı seçkinlerin Müslümanlar ve İslam hakkında kalemleriyle çizdikleri hayali imajın da Avrupalıların Müslümanları tanımadıklarını gösterdiğini dile getiriyor. Böylece her iki tarafta da ‘öteki’nin imajı konusunda damgasını vuran unsurların cehalet ve kuruntu olduğunu savunuyor.

Yazar, özellikle İslam dünyası ile temasın söz konusu olduğu bölgelerde düşmanlığın Avrupalının konumunda kendini gösterdiğini, hatta Müslümanların Haçlı projesini uğrattığı yenilgilerin sonucunda Müslümanlara karşı savaşı haklı çıkarmak için Haçlı propagandalarının histerik bir şekilde tırmanışa geçtiğini anlatıyor. Bunun yanında Haçlı Seferleri sırasında Frank Haçlılarını yakından tanıma fırsatı bulan Müslümanlarda da kendilerine karşı olumsuz bir imaj oluştuğunun altını çiziyor.
Yazara göre tüm bunlara karşın ‘öteki’ ile ilişkiler tüm durumlarda olumsuz ve düşmanca değildi.

‘Birbirini tanıma’ duygusu, ‘düşmanlık’ duygusundan daha baskındı. Bu da bir yandan Arap-İslam Uygarlığı’nın yükselmesine bir yandan da Avrupa’da Ortaçağın sonlarında görülen Rönesans hareketine eşlik eden ‘çeviri hareketinin’ büyümesini açıklamaktadır.

Kitabın üçüncü bölümünde ise yazar Avrupa ve İslam dünyası arasında ’hoşgörü’ konusunu işliyor. Arap-İslam kültürünün ‘öteki’ni kabul ettiğini ve başarılarından faydalanmayı bildiğini belirtiyor.

Kitaba göre eski Hintlilerin, Çinlilerin, Farsların ve diğerlerinin ilimlerinin nakledildiği ‘çeviri hareketi’ ‘öteki’ni kabul, tecrübelerinden ve ilminden faydalanma anlayışını içeren ‘hoşgörü’nün bir türünden başka bir şey değildi. Avrupa’da ise tarihi gelişmeler Avrupa kültürüne ‘hoşgörü’ kavramını dayattı. Bu da siyasi, sosyal ve entelektüel güçlerin, kilisenin Avrupa üzerindeki liderliğini zayıflatmasıyla gerçekleşti.

Haber Ara