Hindistan, Suriye meselesinde taraf olmak istemiyor (Haber-İzlenim)
Hindistan Başbakanı Manmohan Singh, bugün Bağımsızlar Hareketi (Non-Aligned Movement - NAM) toplantısı için İran'ın başkenti Tahran'a hareket ediyor.
Şu zamana kadar Suriye meselesi ile alakalı taraf olmama adına başarılı bir politka sergil
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-28 10:42:30
Şu zamana kadar Suriye meselesi ile alakalı taraf olmama adına başarılı bir politka sergileyen Hindistan Dışişleri, Tahran'ın NAM toplantıları öncesinde Suriye tarafını destekleme taleplerini nasıl bertaraf edeceğini düşünüyor. Başbakan Manmohan Singh toplantılar öncesi İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve dini lideri Ayatullah Ali Hamaney ile biraraya gelecek. Bu görüşmelerde Hindistan İran'dan bu talebin geleceğinden emin. Bu yüzden bu konuda hazırlıklı. Hindistan'ın Suriye meselesinde taraf olmak istememesinin en büyük sebebi ise olası bir "mezhep savaşı"nda taraf olmamak ve tabiki bölgeden aldığı petrolün kaygısı.
NAM toplantılarında Hindistan'ın Körfez bölgesinde Suriye ve İran-İsrail merkezli bir savaş durumu istemediğni yüksek tonda dile getirmesi bekleniyor. Singh ayrıca İran liderlerine Suriye'deki sorunun çözümü için Sünni Arap ülkeleri liderleri ile de çözüm aranmasını isteyecek.
Hindistan'ın en büyük endişesi ise Suriye'de Esed rejimin düşmesi sonrasında bölgede çıkabilecek bir mezhep savaşı. Resmi rakamlara göre 200 milyona yakın nüfus ile dünyanın en kalabalık ikinci Müslüman nüfusunu barındıran Hindistan bu bağlamda bölgedeki bir mezhep savaşının kendi müslüman vatandaşlarını ve ülke güvenliğini de etkilemesinden endişeli. Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'te yüzde 80'den fazlası sünni 500 milyonu aşkın Müslüman yaşamakta.
Tarihi olarak İran ile çok sıkı ilişkiler içinde olan Hindistan hükümeti son dönemde ABD'den gelen uyarılarla bazı noktalarda geri adım atmak zorunda kalmıştı. Ciddi enerji ihtiyacı olan Hindistan'ın en büyük enerji projelerinden olan 8 milyar dolarlık İran-Pakistan-Hindistan doğal gaz boru hattı, ABD'nin 2008'de onay verdiği nükleer anlaşma ve uranyum satışı ile durdurulmuş yada resmi olarak ertelenmişti. Hemen her BM güvenliğk konseyi toplantılarında İran'ı kınayan kararları onaylayan Hindistan, İran ile olan ticaretini ve ilişkisini de artırmaktan geri kalmamıştı.
Çoğunluğu Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinde olmak üzere 6 milyonda fazla Hintlinin yaşadığı Körfez bölgesinde savaş çanlarının çalması her zaman Hindistan'ı diken üstünde bıraktı. Bu vatandaşlarının güvenliği ve tabiki enerji ihtiyacı Hindistan'ın bu bölgedeki her ülke ile iyi ilişkiler kurmak istemesinde ilk etken.
Hindistan en büyük petol sağlayıcısı olan Suudi Arabistan ile son dönemde çok yakın ilişkiler içinde. Özellikle savunma ve terörle mücadelede iki ülke ciddi çalışmalar yapıyor. Son olarak Suudi Arabistan hiç beklenmediği halde Hindistan'a Leşkeri Tayyibe terör örgütü mensubu Abu Jundal kod adlı Zabiuddin Ansari'yi teslim etmişti.
Suriye'deki Esed rejimi ile direkt çok ilişkisi olmayan Hindistan hükümeti, özellikle İran - Irak savaşı ve sonrasında öne çıkan İran'ı İslam dünyasının önemli bir gücü olarak görüyor. Ve özellikle Orta Asya'ya ticaretin en güvenli geçis güzergahı ve her zaman kullanamasa da alternatif enerji sağlayıcı olarak görüyor. Özellikle Hindistan'ın Körfez ülkelerinde görev yapmış emekli diplomatları ve bürokratlarında, bölge uzmanı akademisyenlerinde bariz bir İran tercihi görmek mümkün. Bu da Hintli entellektüeller arasındaki sohbetlerde Suriye'deki sorunu batı kaynaklı olarak görmeye ve Suudi Arabistan, Türkiye gibi ülkelerin batının maşası olarak suçlanmasına sebep oluyor.
Suriye'deki mevcut durum ve sonrasında net politka izlemeyen Hindistan, Batı destekli bir müdahale ve rejim değişimi gibi ani gelişmelerde kolaylıkla taraf değiştirebilecek bir izlenim veriyor. Bu taktiği milli çıkarları gereği uzun yıllardır uygulayan Hindistan Dışişleri ve çalışanları resmi olarak yaptıkları açıklamalarda mevcut durumda tarafsız bir politika izleyerek olası bir krizin bölge ülkeleri ile olan ilişkilerine zarar vermemesini istiyor. Hint Devleti nötr olmaya çalışsalar da sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin genel eğilimi Doğu Bloğu (Rusya-İran-Çin) ülkelerinin politikasına daha yakın. Bunda soğuk savaş döneminde bu blokta olmanın ve çoğu akademisyen ve bürokratın o dönemde yetişmiş olmasının etkisi yüksek. Fakat yeni nesil akademisyen, gazeteci ve entellektüel camiada daha liberal bir yaklaşım görmek mümkün. Bu bağlamda birçok akademsiyen ve gazeteci bizzat bölgelere gidip orada araştırma yapıp bilgi edinmeyi tercih ediyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara