Dolar

34,9504

Euro

36,7399

Altın

3.000,56

Bist

10.048,90

İslamcılık hedef tahtasına yatırıldı!

İslâm'ın yükselişini durdurabilmenin tek yolu vardı: Bu yükselişin aktörünü, yani İslâmcılığı durdurmak, bertaraf etmek... O yüzden, İslâm değil, İslâmcılık hedef tahtasına yatırıldı...

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-08-26 09:52:07

İslamcılık hedef tahtasına yatırıldı!
Yusuf Kaplan'ın değerlendirmesi:

İslâm'ın, Batılılar için, ne anlam ifade ettiğinin farkında mıyız, gerçekten? Eğer bu sorunun cevabını bihakkın verebilirsek, İslâmcılığın, öncelikle Batı'da, sonra da derece derece İslâm dünyasında, neden şeytanlaştırılma, lanetlenme ya da devre dışı bırakma kaygısıyla hedef tahtasına yatırıldığını da bihakkın idrak edebiliriz.

İslâmcılığın eleştirilemezliğinden filan sözetmiyorum. Öyle şey mi olur? Bırakınız İslâmcılığı, adam inanmıyorsa, karşı çıkıyorsa, İslâm'ı bile, istediği gibi eleştirebilir. Kimse, kimsenin zihnine pranga vuramaz. İsteyen inanır, istemeyen inanmaz. Ayrıca, hiç kimse de, hiç kimseye neden böyle inanıyorsun, neden benim inandığım gibi inanmıyorsun, diyemez.

***

İslâm'ın, Müslümanlar için ne anlam ifade ettiği, sorusu da önemli bir soru. Ama bu başka bir yazının konusu. Burada yazının başında sorduğum sorunun izini sürmek niyetindeyim öncelikle. Evet, İslâm, Batılılar için ne anlam ifade ediyor?

Öncelikle şunu: İslâm, Batılar tarafından, şu ân dünyada, diğer dinler ve medeniyetler arasında, Batı uygarlığına karşı geliştirilebilecek muhtemel medeniyet meydan okumasının tek adı ve adresi olarak görülüyor.

Batılılar, İslâm'ın, gerek kaynaklarının muhkemliğini; gerek Müslümanların tarihî tecrübelerinin derinliğini, çapını ve kuşatıcılığını; gerekse bugün insanlığın en temel varoluşsal sorununu çözebilmiş, yani farklı kültürlerin, dinlerin, felsefelerin ve etnisitelerin farklılıklarını koruyarak hepsine yaşama ve varolma hakkı sunabilmiş tek medeniyet tecrübesinin İslâm medeniyet tecrübesi olduğunu bildikleri için, İslâm medeniyeti, Osmanlı'nın durdurulmasından sonra fiilen tarihten çekilmiş olmasına rağmen, bu üç temel gerekçeden ötürü, İslâm'ın, Batı uygarlığına "alternatif" olabilecek tek niteliksel kaynak olduğunu düşünüyorlar; bu yakıcı gerçeği, bizden, bizim metamorfoz yemiş entelijansiyamızdan daha iyi biliyorlar.

***

İkincisi, Batılılar, İslâm'ın dışında, Batı uygarlığına "karşı", gerçek anlamda bir medeniyet meydan okuması geliştirebilecek başka bir aktör, bir "güç", bir medeniyet kaynağı olmadığını da çok iyi biliyorlar.

(Japonya, Çin, Hindistan ve Rusya'nın kapitalist Batı uygarlığına karşı medeniyet meydan okuması geliştiremeyecek kadar nasıl fosilleştirildiklerini, kapitalistleştirilerek nasıl u/yutulduklarını ayrıca yazacağım).

***

Bu nedenle, İslâm'ı, "alternatif" bir medeniyet sunabilecek, Batı uygarlığının önündeki tek "tehdit" olarak görüyor Batılılar. Soğuk Savaş'ın bitirilmesinin nedeni buydu: Fas'tan Malezya'ya kadar, İslâm dünyasında yerleştirilen diktatörlükler çatırdamaya, sosyalist, ulusçu vesair ideolojiler anlamsızlaşmaya başlamıştı ve İslâmcılık, İslâm dünyasının en güçlü sosyal, kültürel ve entelektüel söylemi ve "eylem"i olmaya doğru hızla ilerliyordu.

Bu nedenle, İslâmcılık üzerinden İslâm'ın yükselişinin durdurulması gerekiyordu. Henüz "primitif" özellikler arzetmesine, esaslı hiçbir proje sun/a/mamasına rağmen, İslâmcılığın, İslâm dünyasında tabandan tavana doğru gerçekleştirdiği bu yürüyüş, durdurulmalıydı.

İslâmcılığın bu önlenemeyen yürüyüşü, durdurulmadığı takdirde, sular seller gibi, bütün Batı-güdümlü diktatörlükleri, şeyhlikleri önüne katıp, sonuçta, 1648 Westfalya Düzeni'yle kurulan Batılı seküler-kapitalist küresel sistemin sonunun başlangıcını hazırlayabilirdi.

İslâmcılığın, bir medeniyet meydan okuması filan yoktu. Ama ikinci aşama, eşyanın tabiatı icabı, medeniyet meydan okuması olacak, İslâm'ın, yeniden tarih yapacak, tarihin akışında rol alacak -Braudel'yen anlamda- anahtar bir "dünya-tarihsel" aktöre dönüşmesi önlenemeyecekti.

***

İşte tam bu noktada, Soğuk Savaş bitirildi. Dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Cleas, ABD Başkanı Ronald Reagan ve İngiltere'nin "demir leydi"si Margaret Thatcher, Brüksel'de vesaire adeta yeni bir "Yalta Konferansları" dizisi düzenleyerek, "İslâm'ın, küresel sitemin önündeki en büyük tehdit olduğuna" hükmettiler ve bunu açıkça deklare ettiler.

Sonrasında, Bernard Lewis, Samuel Huntington ve diğer neo-concu İslamofobik stratejistler sahne aldılar ve İslamofobi'nin akademik ve entelektüel temellerini döşediler, özene bezene!

Adına Yeni Dünya Düzeni denen şeyin, bu düzeni hayata geçirmek üzere alınan çok yönlü kararların, tek hedefi vardı: İslâm'ın yükselişini durdurmak. Eğer İslâm'ın yükselişi durdurul/a/mazsa, bu, küresel kapitalist Batı uygarlığının çöküşünün başlangıcı olabilirdi.

***

İslâm'ın yükselişini durdurabilmenin tek yolu vardı: Bu yükselişin aktörünü, yani İslâmcılığı durdurmak, bertaraf etmek... O yüzden, İslâm değil, İslâmcılık hedef tahtasına yatırıldı...

Hedef saptırmak için de, "İslâm'ın aslında barış demek olduğu" vurgulandı ve simülatif, sahte, konformist, hormonlu, "dilsiz", ruhu çalınmış, köle ruhlu ılımlı bir İslâm icat edilerek İslâm dünyasına pazarlandı.

Peki, bu süreçte, ne oldu, ne tür projeler, nasıl uygulamaya kondu ve bu projeler nasıl algılandı dünyada ve İslâm dünyasında?
SON VİDEO HABER

Petrol kuyusundaki yangında itfaiye eri helallik istemiş

Haber Ara