Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Mehir karşılığı Müslüman ol!

Ümmü Süleym, eşini kaybettikten sonra dul kalmış samimi bir Müslümandı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-08-04 11:21:03

Mehir karşılığı Müslüman ol!
Ebu Talha isminde bir sahabi efendimiz kendisine talip olmuştu. Ebu Talha fakirdi, Ümmü Süleym’e verecek mehri yoktu. Bakın Ümmü Süleym mehir olarak eşinden ne istemişti?

Ümmü Süleym mehir olarak eşinden ne istiyordu?

Medine’de İslam’ı ilk kabul edenlerden biridir Hz. Ümmü Süleym (radiyallahu anhâ). Aynı zamanda o, Kıbrıs’ta şehit olan ve orada medfun bulunan hanım sahabilerden Ümmü Haram’ın kızkardeşidir. Asıl ismi Rumeysa olmasına rağmen, künyesi Ümmü Süleym ile meşhur olmuştur.

Ümmü Süleym cahiliyye devrinde Malik bin Nadr ile evlenir. Bu evlilikten sahabinin önde gelenlerinden Enes bin Malik doğar. İslam’la şereflenen hanımına çok kızan Malik, evini terk ederek Şam taraflarına gider. Burada yoluna adamın biri çıkar. Bu adamla tartışır ve bu adam tarafından öldürülür. Ümmü Süleym genç yaşta dul kalır. Maddi imkanlardan yoksun sıkıntılar içinde bir hayat sürdürmektedir. Ancak yüreği Allah Resulü’nün aşkıyla, sevgisiyle yanıp tutuşmaktadır. O da, diğer müminler gibi Efendimiz’in Medine’ye teşriflerini dört gözle beklemektedir.

Beklenen gün gelip çatmıştır artık. İki Cihan Güneşi Medine’ye gelir ve ilk gün Ebu Eyyub el-Ensari’nin evinde misafir olarak kalır. Medineli Müslümanlar bu aziz misafirlerine hoş geldin demek ve bu arada yanlarında getirdikleri hediyelerini takdim etmek için sıraya geçerler. Ümmü Süleym çok buruktur. Çünkü elinde-avucunda Allah Resulü’ne hediye verecek hiçbir şeyi yoktur.

Neden sonra aklına oğlu Enes gelir. Enes’i elinden tutarak huzura getirir ve “Ey Allah’ın Rasulü, bu oğlumdan başka sana hediye edecek bir şeyim yok. Oğlum size hizmet etsin. Ona dua buyurun!” der. Allah Resulü tek çocuğundan başka hiçbir şeyi olmayan annenin bu başdöndürücü hediyesi karşısında çok hislenir. Hediyesini kabul eder. Mal ve çocuğunun çoğalması, ömrünün uzun olması için Ümmü Süleym’e dua eder.

MÜSLÜMAN OLMANI İSTİYORUM!

Allah Rasulü’nün bu duasına mazhar olan Ümmü Süleym’e kendisine, henüz müslüman olmamış Ebu Talha evlenme teklifinde bulunur. Bu teklif üzerine Ümmü Süleym şunları söyler ki, aslında bu Ebu Talha’yı açıkça İslâm’a davettir: “Senin gibisi reddolunmaz. Fakat sen müşriksin. Seninle evlenirsem bana tâbi olarak iman mı edersin, yoksa küfrünü gizleyerek mi yaşarsın? Zira ben, Allah’a ve Rasulü’ne iman etmiş bir kimseyim.”
Ebu Talha bu davet karşısında biraz tereddüt geçirince Ümmü Süleym şu sözleri söyler: “Sana faydası ve zararı olmayan bir taşa tapmayı nasıl uygun görüyorsun? Bir marangozun getirip senin için yonttuğu bir ağaç parçasının sana ne bir faydası dokunur, ne de bir zararı.”

Ebu Talha bu akli, mantıki ve veciz sözler karşısında diyebilecek bir şey bulamaz ve düşünmesi için süre ister.
Birkaç gün sonra Ebu Talha tekrar Ümmü Süleym’in yanına gelir. Aslında o, İslam’ı kabul edecektir ama Ümmü Süleym’le evlenmek için ona verecek mehri yoktur. Bu onu çok düşündürmektedir. Ümmü Süleym ise Ebu Talha’nın içinde bulunduğu sıkıntıyı çok iyi anlar ve ona şunları söyler:

“Ey Ebu Talha! Ben senden para değil Müslüman olmanı istiyorum. Senin ilah diye taptığın putu ateşe tutacak olsan yanıp kül olacağını bilmez misin? Sen böyle bir şeyin karşısında nasıl oluyor da eğilip ibadet ediyorsun? Eğer Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Hz. Muhammed’in onun elçisi olduğuna şehadet edersen ben bunu mehir kabul edecek ve senden başka bir şey istemeyeceğim.” İşte bu sözler Ebu Talha’yı değiştiren son cümleler olur. Yüzünde iman alametleri belirir ve kelime-i şehadet getirerek müslüman olur.

ALLAH EMANETİNİ GERİ ALDI!

Böylece Ümmü Süleym mustakbel eşinin ebedi hayatını da kurtarmış oluyordu. Bu mübarek çift evlenirler ve Cenab-ı Hakk onlara bir erkek çocuğu verir. İsmini Ümeyr koyarlar. Baba Ebu Talha’nın çok sevdiği bu yavrucak, kendisi seferde iken vefat eder. Çocuğunu hasta bırakarak gittiği için seferden dönüşünde annesine hemen çocuğun durumunu sorar. “Rahatladı” cevabını alınca dünyalar onun olur.
Sabah olduğunda Ebu Talha’ya, hanımı şöyle bir soru sorar:

“Sana biri emanet bir şey verse, istediği zaman vermek zoruna gider mi?” “Hayır” deyince “Senin oğlun da Allah’ın bir emaneti idi. Allah emanetini geri aldı.” der. Anne şefkatiyle çocuğunu kaybetmekten dolayı yüreği yanan bu yüce kadın, bu şekilde hem acısını dağlıyor, hem de kocasını teskin etmeye çalışıyordu.
Ümmü Süleym’in hayatından alacağımız pek çok dersler vardır. O, Allah ve Rasulü’nün razı olacağı dolu dolu bir hayat yaşamıştır ve bunun neticesinde de Efendimiz’in, “Bana cennet gösterildi. Orada Ebu Talha’nın hanımını gördüm” (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 106) iltifatlarına mazhar olmuştur.

BİR NÜKTE

Her insan günah işler ama…

Zaman zaman tökezlemek ve bazen şeytana aldanıp bir günah çukuruna düşmek her insan için söz konusudur. Ne var ki, iyiliğe kilitlenmiş bir yiğit, daha günaha kapaklandığı ilk anda seccadesine koşar, günahına hiç hayat hakkı tanımaz, onu hemen tövbe ile boğar ve en kısa sürede namaz, oruç, hac, sadaka gibi salih ameller vesilesiyle günah kirlerinden arınır.

BİR HATIRLATMA

Çocuklar dine, anne-babasının penceresinden bakar

Anne-babalar, çocuklarının Allah’a inanmasında ve bağlanmasında en önemli vasıtadırlar. Şayet anne-baba İslam’a lakayt, ilgisiz, ihmalkar, dini konularla alay eden ya da antipatisi olan kişiler ise çocuklarına inanma hususunda zarar verirler. Çocukların dine inanma ihtiyaçları sekteye uğrar ve ardından onların yanlış ve zararlı şeylere inanmalarına yol açar. Anne-babalar bu noktada çocuklarını İslam’dan uzak bir yola sevk ederler.
Çocukları omuzunda taşıyan, öpüp okşayan, onlarla şakalaşan Peygamber Efendimiz’in torununu sırtına alarak mescide gelmesi, torunu yanındayken namaz kılması bize güzel bir misal teşkil eder. Bugün camilerden çocukların dışarıya çıkarılmasının tersine Peygamberimiz çocukları mescide getiren bir insandı. Çocuklara ikramı ve onların terbiyelerini güzelleştirmeyi emreden Hz. Peygamber, insanlara emrettiklerini kendi hayatında da tatbik etmekteydi.

RAMAZAN KİTAPLIĞI

İffetli olmak insana neler kazandırır?

İffet güzelliğin zekâtı, aynı zamanda da insanı güzelleştiren bir karakterdir. Sözlük anlamı itibariyle kişinin namuslu ve şerefli yaşamasının adı olan iffet, her devirde her mertebeden insanın imtihan vesilesi olmuştur. Kimi talihliler nefsin gayri meşru isteklerine çelikten bir iradeyle baş kaldırmış ve bu noktada örnek gösterilecek şahsiyetler haline gelmişlerdir. Kimi iradesi zayıf insanlar ise bir sürçme ile âhiret hayatlarını kaybetmişlerdir.

Yunus’un dizelerinde belirttiği hakikat zamanın her döneminde önemli bir imtihan unsuru olmuştur:

“Nefistir seni yolda koyan yolda kalır nefsine uyan”

Peki iffeti hayatımızın bir parçası ve onu bizi günahın her türlüsüne karşı koruyacak bir zırh haline getirmek için bu mevzuda neler yapmalıyız? İşte bu soruya verilecek cevaplar kulluğun istikametini koruma adına oldukça önemli.

Işık Yayınları tarafından yayınlanan ve Ali Demirel imzasını taşıyan “İffet Yâ Hu” isimli eser, giriş bölümünde iffet kavramının mü’minin hayatındaki önemine vurgu yapmanın yanı sıra, iffetli kalmak ve nefsin tahakkümüne karşı koymak için yapılması gerekenleri okuruna bir bir tarif ediyor.

Eserde hangi konular işleniyor?

Eser giriş bölümü hariç iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde dünün iffet abidelerinden tablolar, ikinci bölümde ise günümüzün iffet abidelerinden misaller var.

Birinci bölümde yer alan örneklerde Kur’an-ı Kerim’in ışığında en güzel kıssadan hareketle iffet abidesi Hz. Yusuf’u örnek veren yazar, Hz. Meryem’in kendisine atılan iftiralar karşısındaki iffetli duruşunu da ele almayı ihmal etmemiş. Hz. Aişe validemizin iffetli hayatından da kesitlerin sunulduğu birinci bölümde, asr-ı saadet döneminden ve tarihin çeşitli zaman dilimlerinden örnekler var.

İkinci bölümde ise yakın tarihimizde ve günümüzde yaşayan iffet kahramanlarından örnekler verilmiş. Bediüzzaman Hazretleri’nin 20 yaşında iki sene boyunca misafir kaldığı evin altı kızını birbirinden ayıramayacak kadar iffetli olduğunu anlatan yazar, hazretin misafirlerin suali üzerine verdiği ‘ilmin izzetini muhafaza etmek, beni baktırmıyor’ muhteşem cevabını da farklı bir açıdan ele alıyor. Yazar, iffet kavramının pazara düşürülmeye çalışıldığı bir dönemde bayan ya da erkek tüm gençlerimizin iffet ve nezih yaşama konusundaki hassasiyetlerini perçinleyecek önemli ve herkesin istifade edebileceği yalın bir eser ortaya koymuş.

Cennetlere layık bir nesil yetiştirmek, iffet ya hû hakikatinin farkına varmaktan geçiyor.

Haber Ara