Dolar

34,9506

Euro

36,7098

Altın

2.987,32

Bist

10.099,78

Anne sütüne dâir yeni keşifler

Çok boyutlu, girift ve dinamik bir yapıda yaratılan varlıklarla alâkalı araştırmalar, çok yönlü ve uzun soluklu olduğu takdirde yeni sırları gözler önüne sermekte ve yaratılışa ait yeni güzellikleri ortaya çıkarmaktadır.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-19 14:06:58

Anne sütüne dâir yeni keşifler
Çok boyutlu, girift ve dinamik bir yapıda yaratılan varlıklarla alâkalı araştırmalar, çok yönlü ve uzun soluklu olduğu takdirde yeni sırları gözler önüne sermekte ve yaratılışa ait yeni güzellikleri ortaya çıkarmaktadır. Yaygın ve derinliğine yürütülen araştırmalarda, hem çalışılan konunun irtibatlı olduğu alanlar ortaya çıkarılmakta, hem de saha hakkında derinlemesine incelemeler yapılmaktadır. Bu perspektiften bakıldığında, anne sütünün değişik yönleri hakkında yapılan araştırmalar, modern tekniklerle zenginleştirildiği söylenen hazır mamaların, açık bir Rahmanî mu'cize olan anne sütüne eşdeğer olmadığını bir kere daha doğrulamıştır.


Hazır mamalarla beslenen yeni doğan bebekler, anne sütüyle beslenenlere kıyasen, daha çok hasta olmakta ve Âni Bebek Ölümü Sendromuna (SIDS) dört misli daha yatkındırlar. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki istatistikî analizler, bebeklerin mama yerine sadece anne sütüyle beslendikleri takdirde, yılda en az 9.000 bebeğin ölümünün engellenebileceğini göstermiştir. Anne sütünün çok önemli bir hususiyeti, bebeğin gelişmesine ve ihtiyacına bağlı olarak muhteviyatının dinamik ve hassas bir şekilde ayarlanmasıdır, hazır mamaların böyle bir hususiyeti yoktur. Beyin ve göz gelişmesinde önemli taurine aminoasidi, anne sütünde bol miktarda bulunur.

Dergimizde 1980–2010 yılları arasında anne sütüyle alâkalı çok sayıda yazı kaleme alınmıştır. Bu yazılarda, sütün kimyevî kompozisyonu, çocukların anne sütüyle beslenmesinin faydaları1, bebekleri anne sütüyle beslerken dikkat edilecek hususlar2, enfeksiyonlardan korunmada ilk salgılanan sarı renkli alkali sütün (kolostrum) önemi, inek sütünde olmayan sadece anne sütüne konulan moleküller3,4, süt bezlerinin zamana bağlı faaliyete geçirilmesi ve gelişmelerindeki mükemmel ayarlanma5, anne sütü ile beslenmenin iki yıl kadar olması gerektiği6, bir tür kanser olan lenfomaya karşı anne sütünün koruyuculuğu, kanser hücrelerini programlı hücre ölümüne (apoptosise) sevk etme özelliği7, annenin süt salgılayan hücrelerinde mineral ve iz element miktarlarının çocuğun ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda ve çocuğun gelişmesine göre ayarlanması8, anne sütüyle beslenmenin zekâ gelişmesine müspet tesirleri gibi özellikler9 ele alınarak, bunların her birinin kendi diliyle Mutlak Adâlet Sahibi ve Şefkâti Sonsuz Yaratıcı'mızın merhametinin enginliğini gösteren birer işaret olduğu vurgulanmıştır.

Ancak anne sütü hakkında araştırmalar durmadığından, yeni tespitler ve hikmetler gün yüzüne çıkmaya devam etmektedir.

Yapılan onlarca araştırma, anne sütüyle en az 7–12 ay beslenmenin bebeğin vücut organlarının sağlıklı gelişmesine müspet tesir yapmasının yanında, zekâ gelişmesine de pozitif tesir yaptığını göstermiştir. Ancak bebekte zekâ gelişmesine tesir eden tek değil, onlarca faktör bulunmaktadır, anne sütü bu faktörlerden önemli birisidir. Genetik faktörler ve diğer çevre şartları açısından sağlıklı bir ortamda büyütüldüğü durumda, anne sütünün zekâ gelişmesine pozitif tesiri daha iyi gözlenebilmektedir. Zekâ üzerine bu olumlu tesirler, beyin gelişmesinin aksaksız yürütülmesi için rol verilmiş moleküllerin (docosahexaenoic acid (DHA), omega-3 yağ asidi, arachidonic acid (AA), kolesterol, taurine aminoasidi) anne sütünde yeterli miktarda bulunmasına bağlanmıştır.

Bilhassa sosyal zekâ kapasitesinin gelişmesinde, anne sütünün rolü daha bariz şekilde görülmektedir. Danimarkalı bilim insanları tarafından yapılan bir araştırmada, anne sütüyle beslenen çocukların diğerlerine göre daha zeki olduğu gösterildi. Ölçümlere göre, 7–9 ay süreyle emzirilen kişilerin IQ seviyeleri, bir aydan kısa süre anne sütü alanlara göre 6 puan daha yüksekti. Bu araştırmalara göre, çalışan kadınların büyük bir problem olarak gördükleri, çocuk emzirme sıkıntısına katlanmadıkları takdirde, ortaya çıkacak eksiklikler çok daha sıkıntı verici olacaktır. Bebeğinin gelecek dünyasını düşünen anneler, emzirme hususunda onlara daha şefkatli davranmalıdırlar.

Bebeğin annesini emmesi esnasında, anne onun için fıtrî ve emniyetli bir sığınak olur, temas sırasında annede yavru şefkatinin hissedilmesinde rolü olan oksitosin hormonu salgılanması artırılır. Sevgi ve şefkât mânevî duygular olmasına rağmen, maddî yapıdaki bir hormon anne ve çocuk arasındaki sevgi bağının güçlenmesinde vesile kılınmıştır. Anne sütünde ayrıca hem bebekte hem de annede uykuyu getiren bir hormon olan cholecystokinin (CCK) bulunur. Dolayısıyla anne sütüyle beslenen bebekler daha kolay uykuya dalarlar. Böylece hem bebeğin büyümesi, hem de annenin dinlenmesi mümkün olur. Bebeklerinin kolayca uyuyamadığından şikâyet eden anneler, çocuklarını anne sütüyle daha çok ve uzun süreli emzirmeyi deneyebilirler.

Alerjik maddelere karşı anne sütü
Bebeğin gelişmesine paralel olarak yediği gıdalar da çeşitlenir. Süt dışındaki yiyecekler bebeğe verildiğinde, sindirim sistemine ilk defa giren bu moleküllerin bağışıklık sistemi tarafından yabancı molekül olarak tanınmaması gerekir. Bu yeni maddeler yabancı olarak algılanırsa yavrunun bünyesinde beklenmedik alerjik cevaplar üretilir. Bir başka deyişle yeni yiyeceklerin bünyeye tanıtılması ve uyum göstermesi şarttır. Vücuda giren bir gıdanın alerjik reaksiyona yol açmaması, ilgili madde veya molekülün bağışıklık sistemince yabancı olarak tanınmamasına ve bağışıklık cevabı üretme mekanizmasının hassasiyet derecesine bağlıdır. Bundan dolayı bebeğin potansiyel alerjik gıdalara alışmasında anne sütünün rolünün olup olmadığı hususu, deney hayvanları üzerinde araştırılmaktadır.

Alerjik cevap üretmeye çok hassas fare yavrularına, -Laktoglobulin hem hazır mamalarla hem de insan sütüyle birlikte verildiğinde, insan sütüyle birlikte verilen -Laktoglobulin, yavrularda herhangi bir alerjik cevaba sebep olmazken, hazır mamayla birlikte -Laktoglobulin alan yavrularda, güçlü alerjik cevap ortaya çıkmıştır.10 Netice olarak, bebekte bağışıklık cevabının düzenlenmesinde hazır mamaların değil, sadece anne sütünün önemli rol oynadığı gösterilmiştir.

Yeni doğanlarda bağırsak gelişmesinin sağlıklı olabilmesi için ilk dönemlerde, bağırsakta sadece anne sütünün olması gerektiği ortaya çıkarıldı. Yeni doğan bebeklerin bünyesinde, bakteri ve virüslere karşı koruyucu bir zırh oluşturan anne sütü, ilk dönemlerde bağışıklık sisteminin cevap üretme ihtiyacını da ortadan kaldırır. Ayrıca hastalık yapıcı bakterilerin bağırsakta üremelerini engelleyen Lactobacillus bifidus florasının bağırsaklarda çoğalması uyarılır.

Çünkü anne sütündeki oligosakkaridler, L. bifidus florasının çoğalması için olumlu uyarıcılar olduğu gibi, hücreye tutunma (adhezyon) molekülleri olarak da iş görür. İnsan sütündeki oligosakkaridler ile bağırsak epitel hücrelerinin yüzeyindeki karbonhidratların arasındaki anahtar-kilit tarzı benzerlikler olduğu bulunmuştur. Bu ise, insan sütündeki oligosakkaridlerin, farklı hastalık yapıcı mikroorganizmalar için serbest dolaşan reseptör görevi gördüğünü îma eder. Sütteki oligosakkaridler, mikropların bağırsak epitel hücrelerine tutunmasına mâni olur. Dolayısıyla enfeksiyonlara karşı koruyucu bir kalkan oluştururlar.

Oligosakkaridler ve doku ölümüne sebep olan Enterokolitis
Doku ölümüne (nekroz) sebep olan Enterokolitis erken doğan (premature) bebeklerde % 85 nispetinde gözlenen, en yaygın ve öldürücü bağırsak hastalığıdır. Önemli bir sebebi, çeşitli faktörlere bağlı olarak bağırsak epitelyum hücrelerine ulaşan oksijenin yetersiz olmasıdır. Bağırsaktaki oksijen yetersizliği, epitel hücrelerinin sağlıklı işleyişini bozarak, ortamı enfeksiyona açık hâle getirir. Bağırsağın en iç duvarında (mukozada) başlayan nekroz, bağırsak duvarının derinlerine kadar ilerleyebilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde yeni doğan yoğun bakım ünitelerindeki yıllık bebek ölümlerinin % 10–26 kadarı, enterokolitise (NEC) bağlı ölümlerdir. Anne sütüyle beslenen bebeklerde ise bu hastalık çok seyrek görülür.

Nekroza sebep olan enterokolitis hastalığı araştırmalarında model deney hayvanı olan fare yavrularıyla bir seri kontrollü araştırmalar yapılmıştır. Yavrular sadece anne sütü verilen, sadece hazır mamayla beslenen ve hazır mamalarına insan sütündeki oligosakkaridlerin ilâve edildiği mamalarla beslenenler şeklinde üç gruba ayrılmıştır. Her üç grup hayvan da her gün oksijen yetersizliğine maruz bırakılmış ve dördüncü günün sonunda hayvanların bağırsak dokuları analiz edilmiştir.

Anne sütüyle beslenenlerin bağırsaklarında enterokolitis belirtileri en düşük iken, hazır mamalarına insan sütü oligosakkaridleri ilâve edilmiş yavrularda nispeten az iken, hazır mamayla beslenenlerde enterokolitis belirtileri çok şiddetliydi. Hekim raporları da anne sütüyle beslenen bebeklerde, bu hastalığın çok nadir görüldüğünü söyler. Çünkü insan sütündeki oligosakkaridler, hem yeni doğan farelerde hem de yeni doğan bebeklerde doku ölümüne yol açan enterokolitisin oluşmasını engeller. İnsanı hayrette bırakan husus; enfeksiyonlara karşı koruyucu tesirleri olan insan sütü oligosakkaridlerinin ve kompleks glikanların hazır mamada yok iken, insan sütünde bol miktarda bulunmasıdır.11 Hazır mamaların çoğuna sütteki oligosakkaridlere benzer galakto-oligosakkaridler ilâve edilmesine rağmen, doku ölümüne yol açan enterokolitisten koruyucu tesir ortaya çıkmamıştır. İnsan sütündeki oligosakkaridlerin bu faydalı tesirlerinin nasıl ortaya çıktığı hususundaki moleküler seviyede araştırmalar devam etmektedir.11

Bebeklerin anne sütüyle beslenmesinin, tat duygusunun gelişmesine ve çocukluk döneminde gıda olarak nelerden hoşlanıp hoşlanmayacaklarına tesir ettiği de araştırmalarla doğrulanmıştır. Yapılan bir çalışmada anne sütüyle, inek sütüyle ve hazır mamalarla beslenen bebeklere, ekşi, tatlı, mayhoş, tuzlu, acılı ve hiçbir tadı olmayan (nötr) gıdalar verilmiş ve bu tatlara verdikleri cevaplar değerlendirilmiştir. Hazır mamayla beslenen bebekler, nahoş yüz ifadelerini hem daha az göstermişler hem de ekşili-acılı yiyecekleri daha çok tercih etmişlerdir.12 Bu bebekler, daha sonra normal yemekleri yediklerinde, sadece daha önceden beslendikleri gıdaların tatlarına benzer tatlara cevap vermişlerdir. Ayrıca nahoş tatları ayırt etme noktasında yüz mimiklerine dayalı cevapları, daha az ve yetersizdi. Netice olarak çocuklara verilen mamaların ve besinlerin muhteviyatı, daha sonraki dönemde bebeklerin normal gıdalara verecekleri cevaba ve tat alma refleksi aralığına tesir etmektedir.12

Anne sütü, bebeğin bağırsağında farklı genlerin okunmasına vesile oluyor

"Anne sütü mü, yoksa hazır mamalar mı daha iyi?" konusundaki tartışmalara bir cevap, Illinois Üniversitesi'ndeki araştırmacılardan geldi. Araştırmacılar, yeni doğan 22 sağlıklı bebeğin 12'sini anne sütüyle, 10'unu da hazır mamalarla belli bir süre beslediler. Sonra da, bebeklerin dışkılarından toplanan bağırsak hücrelerindeki haberci mRNA'ları toplayıp incelediler. Bir seri moleküler tekniklere dayalı işlemlerden sonra, mRNA'lar analiz edilip karşılaştırıldılar. Neticeler, anne sütü ve hazır mama ile beslenen bebeklerin bağırsaklarında, birbirinden farklı gen gruplarının faaliyete geçirildiğini gösterdi. Bebeğin aldığı gıdalar farklılaşınca, bağırsaklardaki genlerin okunmasının da farklı şekilde olduğu ortaya kondu.12 Bu farklı okuma veya genlerin sahip olduğu potansiyelin ortaya konması sadece birkaç genle sınırlı da değildi.

Bebeğin beslenme için aldığı gıdaların muhteviyatı yüzlerce genin okunmasına tesir etmişti. Bunlar içerisinde en çarpıcı olanı, oksijen yetersizliğine karşı hücrelerin cevabının ortaya konulmasında vazifeli gen ile kodlanmış bilgi, anne sütüyle beslenen çocuklarda doğru şekilde okunup tesirini gösterirken, hazır mamayla beslenen bebeklerde bu gendeki bilgi ifade edilemiyor ve okunamıyordu. Dolayısıyla oksijen yetersizliğine bağlı olarak bağırsaklarda, bir çeşit bağırsak iltihabı enterokolitis gelişme ihtimali artıyordu.

Yeni doğan bebeklerdeki anne sütü veya hazır mama ile beslenme tercihinin, bağırsak ve bağışıklık sisteminin hızlı gelişmesini uyarıcı 146 kadar gendeki bilginin ifade edilip edilmemesinde rol oynadığı anlaşılmıştır. Diğer bir deyişle, bağışıklık sistemini koruyucu, dolayısıyla hastalıklara karşı bebekleri güçlendirmede vazifeli genler, anne sütüyle beslenen çocuklarda okunurken, hazır mamayla beslenen çocukların bağırsak hücrelerinde okunmuyordu.

Özetlersek, nekroza sebep olan enterokolitisin ilerlemesini durdurma noktasında yeni doğan yoğun bakım ünitelerindeki bebeklerin daha çok anne sütüyle beslenmesi hayatî derecede önem kazanmaktadır. Bilhassa mide-bağırsak fonksiyonlarının düzenlenmesinde vazifeli genlerin okunmasının/baskılanmasının hem gelişmeye bağlı olarak, hem de epigenetik (genetiğin de üzerinde tesir eden beslenme gibi çevre faktörleri) mekanizmalarla düzenlendiği de ortaya çıkarılmıştır.

Bu tespit gelecekte, bebek mamalarının kompozisyonunun nasıl daha çok süte benzer hâle getirilebileceğine dâir çalışmalara da ışık tutsa bile, anne sütünün yerinin asla doldurulamayacağını da göstermektedir. Anne sütünün ve çocuğu emzirmenin ne kadar hikmetleri olduğuna dâir bu güncel tespitler, Kur'an-ı Kerîm'deki âyetlerle (Bakara, 2/233; Ahkâf, 46/15), tamamen örtüşen güzellikler olarak, ilim adamlarının bu husustaki yeni araştırmalarında yol gösterebilecek ve onlarda motivasyona vesile olacaktır.

Sızıntı

Haber Ara