Akşam gazetesinden Şenay Yıldız'ın yaptığı söyleşinin bir bölümü şöyle:
Medyada askerin yerini siyaset aldı
- Başbakan Erdoğan birkaç hafta önce basın için 'tasmalarını çıkardık' demişti. Ne dersiniz, tasmalı mıydı Türk medyası?
Tasma lafı çok alt düzey ve çirkin... Tasma üzerinden medyaya baktığın zaman, işte o zaman Ali Akel atılır. Burada en önemli soru: Medya parasını, varlığını okuruna, halka mı borçlu yoksa medya bir nüfuz ticareti aracı mı? AK Parti o mevcut eski mekanizmayı değiştirmedi ve kendisi için medyayı kullandı, baskıyı da artırarak kulanmaya devam ediyor. Yani, 'Medyanızı benim emrime verin, ben de sizin para kazanmanıza izin vereyim' diyor. Medyayı ele geçirdiğin vakit, propaganda makinesi senin emrine geçiyor. Mesela kadınların kürtaj yasağına karşı eylem haberi hangi birinci sayfalarda var, hangilerinde yok? Meslek ilkelerine ihanet eden bir zihniyetten ne beklenebilir ki? Düne kadar medyanın arkasında asker vardı, şimdi siyaset var.
VESAYET BENDE OLSUN
- Buradan nereye gideriz peki?
Pek bir yere gidemeyiz. Türkiye derinleşmiş, gelişmiş, serpilmiş bir toplumun denetlediği bir ülke değil henüz; hala devlet eksenli bir yer. Onun için tam demokrasiye geçemiyor. Siyaset de devlet üzerinden tüm topluma ayar vermek istiyor. Aynı vesayet düzeni devam etsin ama kontrol artık benim elimde olsun.
KADINLARA HOYRATLIK
- 'Yetmez ama
evet'çiler bugün hayal kırıklığı yaşıyor mu?
Adım adım gider toplum. Demokratik Cumhuriyet'e dönüşme süreci meşakketli ve zor. Referandum, toplumun bilincini yükselten bir süreçti ama dindar Kemalizm ve kişisel ihtiras nedeniyle süreç aksadı. Sandığa yansısın, yansımasın, AK Parti'lilerden de eleştiriler artıyor. Basının baskı altına alınıp dalkavuklardan oluşur hale gelmesini istemek de en başta baskıyı yapanın aleyhine. Çünkü tamamen realiteden koparsın. İleri demokrasi isteyen bir adamın dindar gençlik yerine demokrat gençlik istemesi gerekmez miydi? Tecavüz için 'Allah korusun' diyeceklerine 'Sen doğur, devlet bakar; niye çocuk ölsün, kadın ölsün' diyorlar. Çok trajik, kadına ait çok özel süreçlerde onların duygu dünyalarını hiçe sayan bir hoyratlık, özensizlik görüyoruz. Bunlar çirkin. Uludere gündemini değiştirmek için ortaya attılar ama kürtaj bu toplumu gerip, rahatsız edecek bir şey. Dünyayla ilişkileri de rahatsız eder.Eleştirilerimin dozu arttı çünkü...
- Siz Star'da çalışırken de bu gerçeklikler vardı. Ama eleştirilerinizin dozu o zaman bu kadar yüksek değildi. Neden?
Ben durup dururken ifadelerimi sertleştirmiyorum, benim eleştiri tonum AK Parti iktidarının vaat ettiği hedeflerden uzaklaşmasıyla birlikte sertleşiyor. O günlerde AKParti'nin ilk üç yılından gelen umudumu yitirmemiştim. Bu askeri vesayetle uğraşmanın bir demokratik Cumhuriyet'e dönüştürüleceğini umit ediyordum, dindar Kemalizm'e değil. O günlerde olan bitenin referansı ileri demokrasiydi ve bundan çok fazla sapılmıyordu. Ama şimdi bundan sapılıyor ve çok vahim bir noktaya doğru savruluyoruz. O zamanlar kürtaj yaptırmış kadınlara katil denilmemiş, dindar nesil, tek din lafları ortaya çıkmamış, 4+4+4 gündeme gelmemişti. Uludere'deki ürkütücü vicdansızlık, şike yasasındaki çifte standart, artan din referansı böylesine peşi sıra sıralanmamıştı. Son zamanlarda birçok demokratın ifadelerinin sertliği, şikayetlerini daha bağırarak söylemeleri, Türkiye'deki gidişatın vahametine bağlı.
Taraf'a üç Altan çok fazla
- Star'dan ayrıldıktan sonra size gelen bir teklif yok galiba, değil mi?
Bu sorunun Türkiye'nin gittikçe azalan oksijeni içinde karşılığı yok.Türkiye'de medya maalesef öyle bir hale geldi ki en ufak bir eleştiri sorun oluyor. Ali Akel, Yeni Şafak'ta çok vicdanlı bir yazı yazdı ve attılar. Bu olay zaten Türkiye'de medyanın nereye geldiğini, yazı yazma konusunun sınırlarını, risklerini de ortaya koydu. Bu gariplikler giderilmek yerine artıyor, Ayşenur Arslan'ın da alelacele, sürpriz bir şekilde 'erken tatile' çıkarıldığını öğrendik. Mesele benim yazıp yazamam değil, bu gelişmeleri üst üste koyduğunuzda ortamın ne hale geldiği önemli.
- Bazı gazeteciler de yazdı, ben de merak ediyorum: Niye Taraf'ta yazmıyorsunuz? Ali Akel'in atılması tüm medya açısından skandal değil mi? Uludere'nin sorumlularının ortaya çıkarılamaması, Deniz Feneri savcılarının hem işten men edilmesi hem de yargıya taşınması çok önemli bir gösterge değil mi?
Başbakan'ın kendisiyle çelişen ve demokrasiyle bağını koparmaya yönelik üslubu, beyanları, hataları, ileri demokraside olmaması gereken eksiklikleri önemli değil mi? Bunlar hakkında söz söyleyemeyen bir AKP medyası bunları soranlarla ilgili laf ediyor. Kimin nerede yazacağını değil; insanların neleri yazamaz hale geldiklerini konuşmak lazım şayet dalkavukluk değil, meslek onuru söz konusu ise...
Taraf bana ilk günden kapısını açtı zaten, istediğim zaman orada yazarım. Ama orası ağabeyimin yönettiği bir gazete, üç Altan orada biraz fazla oluruz. Ailemizin gazetesi gibi bir görüntü çok da tercih edilir bir görüntü değil. Çok çaresiz kalırsak, sesimizi boğmaya kalkarlarsa, Taraf'ın teklifi de sürerse orada da yazarım elbet. Ama şimdilik bir acelem yok benim, sesimi başka mecralarda da duyurabiliyorum.
ALİ AKEL OLAYI
- Ali Akel olayı neden bu kadar dikkat çekti bölünmüş medyanın her iki tarafında da?
Çünkü Ali Akel'in atılmasıyla artık net bir şekilde 'Ben Başbakan'ı eleştiren adamı atarım' zorbalığı iyice yerleşti. Ben ilk kez bir adamın bu kadar masumane bir yazıdan dolayı açıkça 'emsal olsun' diye atıldığını görüyorum. Bu olayla basının kurumsal anlamda özgürlüğü ciddi darbe aldı. Gazeteciler açısından Başbakan'ı eleştirmenin işi kaybetme riskiyle mümkün olabileceği netleşti..