Yanıbaşımızda bir yıl içerisinde 14 binin üzerinde insanın katledildiği yanan bir ülke var. Tarihsel ve kültürel olarak, din olarak aynı kaderi paylaştığımız bir ülke burası. Esed rejiminin ölüm kusan Şebbiha’ları karşısında komşu ülkelere yığılan onbinlerce mülteci, yanan şehirler, bir yere sığınamayan biçâreler.
Ama gel gör ki, Türkiye için acil ve iç mesele denilen bu olağanüstü hâl durumunu, toplumun önemli bir kesimine unutturmayı başarmışlar. Bir anlamda bizi bize unutturmuşlar, kalleş ve karanlık bir karalama kampanyası eşliğinde. Ürkütücü bir sesizlik var..
Suriye halkının ayaklanmasını “Batı komplosu” yaftasıyla kodlayarak vicdanlarının seslerini bastıranlar mazlum halkların karşısında seçici davranmanın çelişkisini izah edemeyecekler.
Biliyoruz, Batı’nın neden Libya’da olduğu gibi Suriye’ye de müdahale etmediği onlara bir şey anlatmıyor. Hiçbir Batılı gücün bunca ağır bedellere rağmen bir halkı canı pahasına bir seneyi geçen bir süre zarfında sokaklarda tutmasının mümkün olmadığı da onlara bir şey anlatmıyor.
Bir yazımda 19 yılını Esad rejiminin hapishânelerinde geçiren ve hapishâneden kurtulunca bir daha ülkeye dönmemek üzere kendisini yurt dışına atan Hamalı bir imamdan bahsetmiştim, bu köşede. Geçen gün bir mesaj gönderdi bana; “Evimi bombalayarak havaya uçurdular” diyordu. Zindanlarda gördüğü işkencenin travmasını üzerinden atamadığından oğul Esed döneminde salıverilince gönüllü sürgüne çıkan, Suriye ile ilgili haberleri bile okumaktan ürken bu mazlum, evinin niye havaya uçurulduğuna bir türlü anlam veremiyor.
Suriye katliamını gündemde tutmaya çalışanlara karşı yapılan eleştiriler, Suriye Baas rejimi lobisinin Türkiye’de ne kadar etkin olduğu izlenimini veriyor. Lâkin, biz, Suriye Baas lobisinin iddia edildiği gibi kendi başına Türkiye’de çok güçlü olduğunu kabûllenmekte zorlanıyoruz.
Bize göre bu meselede güçlü olan lobi öncelikle İran sonra da Rusya lobisidir. İran lobisi Müslümanlar arasında derin köklere sahiptir. Yazılı ve görsel medyanın geniş yelpazesinde konuşlandıklarından bulundukları pozisyonları İran siyasi çizgisinde kullanabilmekteler. Tahran’ın söylemleri yumuşadığında söylemleri yumuşayan, agresifleştiğinde agresifleşen bir lobi bu.
Müslümanlar arasında güçlü olan ve benim “siyaseten şiîleşmiş” dediğim bu lobi, medyada daha derin kökleri olan Rus lobisiyle koalisyon yaparak Türkiye kamuoyunu Suriye halkının ayaklanmasına karşı etkileyebilmekte, bu ayaklanmanın bir Batı kurgusu olduğu hususunda yüreklere vesvese üflemeyi başarabilmektedir. En büyük silahları ise; antiemperyalizm söylemi.
Amerika demokrasi sloganıyla kitle katliamlarını gizlemeye çalışıyordu; bunlar ise antiemperyalizm söylemiyle bir halk katliamını perdelemeye çalışıyorlar.
Bu meyanda Suriye ayaklanmasını destekleyen kanaat önderlerini itibarsızlaştırmak üzere kampanyalar düzenliyorlar. Onları ya meseleleri anlama kapasitesine sahip olmamak, ya da işbirlikçi gibi iftiralarla karalamaya çalışmaktalar. Bu da Suriye ayaklanmasını destekleyenlerle karşı olanlar arasındaki ayrışmayı derinleştirmektedir.
Bunun en son örneğini geçenlerde Suriye halkının ayaklanmasına açık destek veren Şeyh Yusuf El Karadavî’ye atılan çirkin bir iftirada gördük.
Suriye’de stratejik işbirliği adına zâlim Esed diktatörlüğünün lehine yayınlar yapan malum çevreler, Batı’nın kara listeye aldığı meşhur İslâm alimi Şeyh El Karadavî için, “Şeyh Karadavî Utanmadan Resulullah’ı Natocu Yaptı” başlığıyla haber yaptılar. Amaç elbette onu itibarsızlaştırmak, söylediklerini etkisiz kılmaktı.
Medyaya yansıyan boyutunda bu derece çirkin olabilenler, kulislerde ise bunun çok ötesine geçebilmekteler. Algı yönetmeyi iyi beceren bu lobilerin önemli ölçüde başarılı olduğunu da kabûl etmeliyiz. Aksi takdirde Suriye meselesine karşı duyarlılığın sönük kalması mümkün olmazdı.
Serdal Demirel
Akit