Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Müslüman Kardeşler ve Seyyid Kutup

Arap baharı hareketinin çıkış noktası olan Tahrir meydanı ilk günlerde müslüman kardeşlerin gösterisine sahne oldu. Peki Müslüman Kardeşler örgütü nedir? kim kurmuştur?peki hangi mezhebe daha yakındırlar? Seyyid Kutub ile ilgileri var mıdır?

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-04 14:14:06

Müslüman Kardeşler ve Seyyid Kutup
Seyyid Kutub, ilginçtir ki eğitiminin erken evrelerinde Batı’ya karşı herhangi bir antipatisi olmayan, aksine olumlu duygular besleyen bir şahsiyetti. Fakat 1940’lardan itibaren özellikle İsrail’in kurulma sürecinde Batılı devletlerin oynadığı rol, Batı dünyasındaki ahlâki çöküntü ve Arap-karşıtı önyargılar onda Batı düşmanlığının fitilini ateşlemiştir. Bunun sonucu olarak daha militan-İslâmî tonda yazılar yazmaya başladı ve süreç içerisinde Müslüman Kardeşler’in manevi-ideolojik önderi haline geldi.

Nasır, 1954’te Müslüman Kardeşler’i ezmek üzere harekete geçtiğinde Seyyid Kutub, diğer pek çok “İhvan” üyesiyle birlikte hapse atıldı ve işkenceye maruz kaldı. Bununla birlikte yazı performansı açısından en verimli dönemi de hapiste geçirdiği bu yıllar olmuştur. 1964’te serbest bırakıldıktan birkaç ay sonra yeniden yakalandı ve 1966’da hükümeti devirmeye karşı bir planla ilgisi olduğu şüphesiyle idam edildi.

Seyyid Kutub’un düşünceleri Hasan el-Benna’nın yanı sıra Mevlana Mevdudi’den büyük ölçüde etkilenmiştir. Mevlana Ebul ala-Mevdudi, kurduğu “Cemaat-i İslâmî” partisi ile Hasan el-Benna ve Müslüman Kardeşler’ce Mısır’da temsil edilen İslâmî ideolojik hareketin aşağı yukarı benzer bir versiyonunu Hint Yarımadası’nda hayata geçirmiştir. Kutub, “Allah’ın hükümeti”, “cihat” ve “İslâm’ın devrimci karakteri” vb. temalar üzerine görüşlerini geliştirirken Mevdudi’den fazlasıyla yararlandı.

Hasan Benna, 1928 yılında Müslüman Kardeşleri kurar kurmaz, ülkenin hemen her yerinde örgütlendi- kimi yerde bir cami, kimi yerde bir okul ya da spor merkezinin idaresini ele aldılar, Müslüman Kardeşlere üye olanların sayısı hızla arttı.

1940′lı yılların sonuna gelindiğinde, örgütün Mısır’da 2 milyon destekçisinin olduğuna inanılıyor. Müslüman Kardeşlerin fikirleri Arap dünyasında da geniş taban buldu.

Mısır hükümeti, Müslüman Kardeşler’i 1948 yılında İngiliz ve Yahudilere yönelik saldırıları nedeniyle feshetti. Örgüt çok geçmeden Başbakan Mahmud Nukraşi’nin makamında uğradığı suikaste karışmakla suçlandı.

Nukraşi’nin öldürülmesini kınayan Benna’nın kendisi de bilinmeyen – ancak güvenlik güçlerine bağlı olduğu tahmin edilen – kişilerce düzenlenen suikaste kurban gitti.

1952 yılında, kendilerini “Hür Subaylar” diye adlandıran bir grubun düzenlediği askeri darbeyle Kral Faruk tahttan indirildi, sömürge rejimi sona erdi.

Müslüman Kardeşler (İhvan el Müslimin), bu dönemde önemli bir destekleyici rol üstlendi, nihayetinde 1970 yılında cumhurbaşkanlığına getirilen Enver Sedat, bir zamanlar Hür Subaylar’ın örgütle bağlantısıydı.

Başta hükümetle işbirliği içinde olsalar da bu ilişki, kısa süre sonra bozuldu.

Askeri darbeden kısa süre sonra 1954′te Cumhurbaşkanı Cemal Abdulnasır’a yönelik suikast girişimi İhvan’la ilişkileri kopardı.

Çok sayıda üyesi hapse atıldı, işkence gördü. Müslüman Kardeşler, gizlice örgütlenmeyi sürdürdü.

Yetkililerle olan anlaşmazlıklar, Müslüman Kardeşler’in ideolojisinde de önemli bir değişikliği getirdi.

Bu değişikliği, örgütün önde gelen üyelerinden Mısırlı düşünür Seyyid Kutub’un yazılarında görmek mümkün.

Kutub yazılarında Batı’nın ve kendi ifadesiyle “İslamcı gibi geçinen” ülkelerin radikal bir değişikliğe ve toplumsal ıslaha ihtiyaç olduğunu savunuyordu.

Özellikle 1964′te yayımlanan “Yoldaki İşaretler” eseri ve düşünceleri, İslami Cihad ve El Kaide gibi radikal İslamcı gruplara ilham kaynağı olmuştur.

Mısır hükümeti 1965 yılında da Müslüman Kardeşlere karşı sıkı önlemler aldı, ardından Seyyid Kutub’u idam etmesi, Kutub’un bölgede şehit olarak anılmasında ve örgüt üyelerinin gözünde kahramanlık mertebesine yükselmesinde de etkili oldu.

Müslüman Kardeşler, 1980′li yıllarda siyasal bir harekete dönüşebilmek ve politikada aktif rol alabilmek için çeşitli denemelerde bulundu. 1984 yılında Wafd partisi, 1997 yılında İşçi Partisi ve Liberal Parti ile ittifaka giderek Mısır’ın en güçlü muhalif gücü haline dönüştü. Müslüman Kardeşler, 2000 yılındaki seçimlerde mecliste 17 sandalye kazanmayı başardı.

Bundan beş yıl sonra, bugüne kadarki en iyi seçim sonucunu elde etti, siyasi yasaklı olduğu için seçime bağımsız giren adayları, meclisteki sandalyelerin yüzde 20′sini kazandı.

Sonuç Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’i sarstı. Hükümet, bir kez daha Müslüman Kardeşler’i çökertmeye yönelik operasyon başlattı, yüzlerce Müslüman Kardeşler üyesi tutuklandı, yeniden örgütlenmeleri önünde engel oluşturabilecek bir takım düzenlemeler geçirildi.

Mübarek’in lideri olduğu Ulusal Demokratik Parti (NDP) aynı zamanda 2010 Kasım ayındaki parlamento seçimlerinden de muhalefetin daha da güçlü çıkmasını önlemek üzere çalıştı.
Müslüman Kardeşler adaylarının ilk turda tek bir sandalye bile kazanamamaları, yaygın usülsüzlük iddialarını beraberinde getirdi.

Örgüt, diğer muhalefet partileriyle seçimlerin ikinci turunu boykot kararı aldı ve NDP, Meclis’teki sandalyelerin yüzde 80′inden fazlasını elde etmek gibi bir durumla baş başa kaldı.

Muhalefete yönelik baskılar, 2011 yılının Ocak ayında binlerce Mısırlının sokaklara dökülmesiyle sonuçlanan hükümet karşıtı gösterileri tetikleyen olay oldu.

Kahire’deki NDP genel merkezi ateşe verildi.

Müslüman Kardeşler, ülkedeki kargaşayı başlatmakla suçlandı, ancak genel sekreter Mahmud İzzet, bunun halk isyanı olduğunu kendilerinin tetiklemediğinin ısrarla altını çizdi.

SEYYİD KUTUP KİMDİR?


Hacı ibrahim Kutub'un oğlu olan Seyid Kutup, 1906'da Asyut kasabasına bağlı Kalıa köyünde dünyaya geldi. Babası köyde, sayılan bir kişi ve Vatan Partisinin bir üyesi olarak bilinmekteydi. O zaman bu partinin başkanlığında Mustafa Kamil vardı. Hacı İbrahim Kutup ziraatla uğraşır, elde ettiği mahsulün bir kısmını satar bir kısmını da fakirlere infak ederdi. Annesi ise çok mütedeyyin ve asil bir aileye mensup birisiydi. Seyyid Ku tub'a terbiyesiyle, sevgi ve şefkatiyle çok tesir et mişti.

Seyyid Kutup'un Hamide ve Emine adlı iki kız kardeşiyle Muhammed adında küçük bir de erkek kardeşi vardı. Daha Kahire'de okurken babasını kaybedince, annesinin ve kardeşlerinin bütün mesuliyetleri onun üzerine yıkılmış oluyordu. O da bu durumdan oldukça sıkılmıştı. Bu sıkıntıdan biraz olsun kurtulmak için, annesini Kahire'ye taşınmaya razı etti ve Kahire`ye taşındılar. 1940'da annesinin ani vefatı Seyid Kutup'u oldukça etkilemişti. Kendisini hayatta yalnız hissetmeye başladı. Bu konudaki duygularını bizzat kendisi bazı kitaplarında anlatmaktadır.

SEYYİD KUTUB'UN HAYATININ DÖNEMLERİ

Seyyid Kutup'un hayatını dört ana bölümde toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi doğumundan 1919'a kadar olan bölüm. Seyyid Kutup bu devrede babasının itinalı dini terbiyesi altında yetişmişti. Bir tarafta köylerindeki medreseye devam ederken bir taraftan da babasının özel terbiyesindeydi. Daha on yaşına gelmeden Kur'an-ı Kerim'in tamamını ezberlemişti. Seyyid Kutup'un hayatındaki ikinci dönem ise 1920 ve 1939 arasındaki zamanı içermektedir. Bu dönemde Kahire'ye giderek liseyi bitirdi ve üniversiteye "Darul Ulum"a girdi. Darul Ulum'a girmesindeki maksadı arap dilinde ihtisas sahibi olmaktı. Kardeşi Muhammed Kutub'un "Küçük Çığlıklar" adlı kitabının önsözünde de anlattığı gibi Darul Ulum'da dört sene okumuştu. Burada okutulan dersler ise Tarih, Coğrafya, Arap edebiyatı, İngilizce, Sosyoloji, Matematik, Fizik, Felsefe ve dini ilimlerdi.

Seyyid Kutup'u okutan hocaların başında ise Mehdi Allame geliyordu. Bu zat Seyid Kutup'un "Şairin hayattaki görevi" kitabının ön sözünde şunları diyor: "Seyyid Kutup'un benim talebem olması, bana çok büyük bir mutluluk veriyor. Eğer hayatta benim ondan başka talebem olmasa bile onun varlığı mutluluk olarak kafidir." Darul Ulum'dan mezun olduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığında müfettiş olarak görev aldı. Fakat bir yazar olarak görevini daha iyi yapabilmek için görevde fazla kalmayarak istifa etti. Bu sıralarda hemen hemen her konuda kendisini yetiştirmek için okumaya daldığını görürüz. Özellikle arapçaya çeşitli dillerden çevrilmiş eserleri incelemekte ve değerlendirmeye tabi tutmaktaydı. Çok geçmeden Seyyid Kutup da tıpkı Taha Hüseyin, Abbas Mahmut Akkad ve Mustafa Sadık Rafı gibi harika bir yazar, olarak ortaya çıkıyordu. Onun yazıları da tıpkı ötekilerinki gibi aynı gazete ve dergilerde yayınlanmaya başlamıştı.

Seyyid Kutup'un hayatının üçüncü merhalesini ise 1939 ile 1951 yılları oluşturmaktadır. Bizim görüşümüze göre bu dönem aynı zamanda Seyyid Kutup'un İslâmi düşünceye dönüşünün de bir başlangıcı oluyordu. 1939'da "El-Muktatif' dergisi O'nun "Kur'an da Fennî Tasvir" adlı bir makalesi ni yayınlamıştı. Seyyid Kutup bu yazısında bazı ayetlerden örnekler vererek Kur'an'daki sanatsal güzellikleri ve onun üstün icazını ortaya koyuyordu. Bu yazısıyla aynı zamanda Kur'an'da icaz olayını inkar eden Akkad'ın görüşlerinden de ayrılmış oluyordu. 1945 yılında aynı konuda iki kitap ya yınladı.

Seyyid Kutup bu kitaplarının, almış olduğu dini terbiyenin bir semeresi olduğunu açıkça itiraf etmekte, Kur'an'ın uslubu ve harikalığıyla kendisini uyandırdığını kabul etmektedir. O'na göre ilmi Kelamın uslubu olan cedel, dinde pek neticeye götürmemektedir. Çünkü akıl Kur'an'ın inceliklerini ve harikalıklarını tam olarak anlamaktan acizdir. Arkasından "Sahrada" adlı bir kasidesini yayınlayan Seyyid Kutup, burada her şeyin bir tertip ve ölçüye göre yaratıldığını anlatmaktadır.

1946'da "İşte Sahtekarlık" diye bir kitabı daha yayımlandı. Bu kitabında Abdullah Ali el-Kasımı ile iki konuda tartışıyordu. Bunlardan birisi "İnsanın yaratmak konusundaki gücü" ikincisi ise "İnsanın dinlere inanmasıydı". Akkad ve onun gibileri makalelerinde genelde Abdullah Ali'nin kitabını, dolayısıyla fikirlerini medhederken Seyid Kutup şiddetle tenkit ediyordu. Çünkü Abdullah Ali dinin hayatın gerçeklerine ters olduğunu, dine tabi olanların gerilediklerini, özellikle İslâmın insanı gerilettiğini savunuyordu. İşte bundan dolayı Seyyid Kutup Abdullah Ali'nin demogojilerine yazdığı kitapda hücum ediyor, tenkit ediyor ve onları çürütüyordu.

7 Ekim 1946 da Seyid Kutup'un İslâmi fikre başlangıç olarak değerlendirilen "Konum Dersleri" adında bir makalesi daha yayınlanmıştı. Seyyid Kutup bu makalesinde Mısır'ın toplum yapısının, siyasi, ahlaki ve sosyal yönlerden tenkidini yaparak, müslümanları çalışmaya çağırıyordu. Toplumun ıslahı için ne yapılması gerekiyorsa müslümanların yapmak zorunda oluşunun Kur'an'ın emri olduğunu söyleyen Kutup delil olarak Allah'ın şu ayet-i kerimesini gösterip tefsirini yapıyordu: "Sizden iyiliği emreden, kötülükten sakındıran, bir topluluk olsun. İşte asıl kurtuluşa erenler onlardır. "

İSLAMA DOĞRU YÖNELİŞ

21 Ekim 1946 bu günkü medeniyeti tenkit ederek onun manevi değerlerden soyutlanmış, sadece maddi bir medeniyet olduğunu delillerle açıklıyordu. 1948'in sonlarında ise "İslâmda Sosyal Adalet" kitabını yayımladı. Kutub bu kitabın da insanlığın arzu ettiği gerçek sosyal adaletin İslâmda olduğunu ve hakiki adaletin Kur'an'ın gölgesinden başka hiç bir yerde olmadığını açık açık anlatarak hayatın her alanında olduğu gibi edebiyatın dahi İslâmi ölçülerden kaynaklanması gerektiğini vurguluyordu.

1949'da Amerika'ya giden Kutub iki buçuk yıl kaldı. Amerika'da kaldığı bu müddet içersinde Mısır'daki arkadaşı Tevfik el-Hakim'e gönderdiği mektuplarda Amerikan toplumunu ve medeniyetini devamlı olarak tenkit ediyordu. Çünkü ; bu medeniyette ruhi değerlerden hiç bir şey yoktur, diyordu. Aynı mektuplarında "El Melik" adlı kitabını da tenkit ediyordu. Çünkü Kutup bu kitabı İslâmi fikirlerle yoğrulmadan çok önce yazmıştı. İşte Seyyid Kutup arkadaşına yazdığı mektuplarda bu kitabınin tenkidinde, "keşke kitabın konusu Yunan felsefesine göre değilde, İslâmi ruhla yazılmış olsaydı. İnşallah gelecekteki konular, hayata, kainata ve insana özel bir bakış açısı olan İslâmdan kaynaklanır" diyerek temennilerini de bildiriyordu.

Buna göre diyebiliriz ki Seyyid Kutup'un bu tarihten sonra edebiyata bakış açısı değişmiştir. Çünkü hayatının önceki dönemlerine baktığımız da edebiyatı din ile ilgisi olmayan bir güzellik olarak değerlendirmekteydi. Fakat şimdi her şeyin olduğu gibi edebiyatın da tüm konularını doğrudan doğruya İslâmdan alması gerektiğini söyle mektedir.

1951 ile 1965 yıllarını kapsayan zaman parçası ise hayatındaki dördüncü merhaleyi oluşturuyordu. Kutup bu dönemde edebiyattan tamamen sıyrılarak İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) teşkilatına katılmıştı. Abdulhakim Abidin'in anlattığına göre Seyyid Kutup artık İhvanın bir fikir elemanı olmuştu. Gerçi yönetici olarak Ihvanda hiç bir makamı yoktu ama iyi bir müntesip olarak İhvanın gazetelerinde ve dergilerinde halkı devamlı olarak İslâma davet ediyordu. Bir ara, 1954'deki tutuklanmasından önce "İhvan-ı Müslimin" adlı gazete de yazı işleri müdürlüğü yapmış, orada yazdığı yazıları bir araya getirerek birçok kitaplar oluşturmuştu.

Bu kitaplardan birkaçını burada zikretmeden geçemeyeceğiz:
1) İslâm ve Dünyaya bakış
2) İşte Din Budur
3) İstikbal İslâmındır.

Kutup ayrıca İhvan-ı Müslimin gazetesinde din ile devlet işlerini birbirinden ayırarak dini siyasetten uzak tutan laik düşünceyi de şiddetle tenkit eder, siyaset başkadır, din başkadır sloganının bir hikaye olduğunu söyliyerek İslâmda böyle bir şey olmadığını haykırır. Çünkü Seyyid Kutup "İslâmın kalplerde bir inanç ve hayat için bir kanun olduğunu" vurguluyordu. Ezher üniversitesinin Kur'an-ı Kerim'i tefsir etmede taklidi tutumunu da açıkça tenkit eden Kutub bu konuda şöyle diyordu: "Bu gün bütün dünya sosyalizm ve kapitalizm gibi belirli sosyal fikirlerin peşinde gitmektedir. Onun için Ezher üniversitesi İslâmi kültürü her yönüyle halka götürmelidir. İbadette, inanç ve hayatın her alanında, İslâmın kendisine has, her türlü noksanlıklardan uzak ölçülerinin olduğunu izah etmelidir. İster siyasette olsun, ister iktisatta ve ister cezalarda olsun İslâmın hayatın her konusu için ölçüler koyduğunu anlatmalı ve İslâmı günlük hayata hakim kılmak için çalışmalar yapmalıdır.

SEYYİD KUTUB'UN ŞEHADETİ
Seyyid Kutup İslâma inanmış ve inandığı davanın gerçekleşmesi için de bir çok çalışmalar yapmış büyük bir mücahitti. 27 Kasım 1954'de, İh van-ı Müslimin Mısır devlet başkanı Cemal Abdunnasır'a suikast girişimiyle itham edildiğinde Seyyid Kutup'da İhvan-ı Müslimin saflarına katılmıştı. Bundan dolayı İhvan-ı Müslimine mensup bir çok müslümanla birlikte Seyyid Kutup'da tutuklandı. Yapılan yargılamanın neticesinde Seyyid Kutup'a ağır işlerde çalıştırılmakla birlikte on beş sene ağır hapis cezası verildi. Artık Seyyid Kutup Kahire'den bir kaç km. uzakta "Limanneze" hapishanesinde yaşamaya başlamıştı. On sene hapis yattıktan sonra o zamanın Irak devlet başkanı Abdusselam'ın Abdunnasır'ı ziyaret ederek Seyyid Kutup'u serbest bırakmasını istemesi üzerine Kutub 1964'de serbest bırakıldı.

Hapisten çıkan Kutub 1965'de "Yoldaki İşaretler" adlı kitabını yayımlayınca tekrar tutuklandı. Bu tutuklamada yine İhvan-ı Müsliminden bir çok müslüman vardı. Gerekçe olarakta İhvan-ı Müsliminin devlete karşı darbe girişimini ileri sürerek İhvanı ve Seyyid Kutup'u darbecilikle itham ediyorlardı.

22 Ağustos 1966'da Seyyid Kutup'a idam cezası verildiğinde, Assam el Attarin kitabında anlattığına göre Kutub bu kararı tebessüm ve Allah'a kavuşmanın verdiği büyük bir mutlulukla karşılamıştı. Muhammed Ali Benna'nın dediğine göre Seyyid Kutup'un asılmasına asıl sebep Yoldaki İşaretler adlı kitabı idi. Seyyid Kutup'a verilen bu idam kararı, İslâm alemine yayıldığında Pakîstan'da Karaçi içinde Cemaati İslâminin mepsupları tarafından bir yürüyüş tertiplenmiş ve olay kınânarak Abdun nasır'dan kararı yeniden gözden geçirmesi istenmiştir. Ayrıca yine Pakistan'da "Meclisi Nizami İslâm", "Cemaati İslâmi", "Cemaati Avami"de bu kararı aynı şekilde kınamışlardı. Diğer taraftan İngiltere'de Rabitatül İslâm, Lübnan'da "Cemaat ı İslâm" teşkilatı, Ürdün'de birçok dini şahsiyetler, Sudan'da Seyyid Allal El Fasi ve İstiklal par tisi başkanı Ahmet el-Hatib, Irak'taki Rabıtanın başkanı Şeyh Emcek Eczzehavi ve bir çok İslâm alimleri Abdunnasır'ı bu kararından dolayı kınamış ve vaz geçmesi için ikaz etmişlerdi. Bütün bunlara rağmen 9 Ağustos 1967 sabahı Lübnandaki "Ennebar"gazetesiyle Mısır'daki "El ehram" gazetesi idam haberini şu cümlelerle veri yorlardı. "...Çelik miğferli askerlerden bir grup hazırlanıp, ağır silahlar artırılarak Kahire hapishanesinin etrafında bir hisar oluşturuldu. Gazetecilerin hapishaneye girişi yasaklandı. Seyyid Kutup idam edildikten sonra da gazetecilerden bölgenin terk edilmesi istendi."

Seyyid Kutup bir çok kıymetli kitap yazmıştı. Başta Kur'an-ı Kerimin bir tefsiri olan "Fi zilal-i Kur'an" olmak üzere hemen hemen her konuda eseri vardır. Özellikle İslâmi konularda, edebiyat ve eğitim konularındaki eserleri daha çoktur. Bunlardan hemen hemen hepsi de türkçeye çevrilmiştir.




Haber Ara