Dolar

34,8931

Euro

36,6241

Altın

3.010,73

Bist

10.058,63

Tekin: CHP de 28 Şubat mağduru

CHP’nin son İstanbul il kongresi öncesinde genel başkan yardımcılığından istifa eden CHP İstanbul milletvekili Gürsel Tekin, CHP’yi ve güncel siyasetin satır başlarını Milat Gazetesi'nden Nil Gülsüm'e anlattı.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-04 13:52:18

Tekin: CHP de 28 Şubat mağduru
Gürsel Tekin isminin birkaç bakımdan önemli olduğunu belirtmek gerek. Öncelikle Gürsel Tekin, CHP’ye yapışan ‘seçkinci’ algısını/suçlamasını boşa çıkaracak şekilde tabandan gelen bir isim. Kılıçdaroğlu’nu liderliğe taşıyan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı sürecinde görüldüğü gibi Tekin, örgüt stratejini uygulamakta hayli usta. Gürsel Tekin’i ve söyleyeceklerini önemli kılan bir diğer husus ise, CHP’nin son İstanbul il kongresi öncesinde genel başkan yardımcılığından istifa etmesi. Bütün bu başlıklarda yönelttiğimiz her soruya Gürsel Tekin, siyaseti yapmacıksız sürdüren kimselere özgü bir açıkyüreklilikle cevap verdi. İnançlı, sabırlı ve örgüt eksenli siyaset tarzını çabasının esasına yerleştiren Gürsel Tekin ile merak edilenleri Milat Gazetesi'nden Nil Gülsüm konuştu.

2010 referandumunun ardından yazdığınız bir yazıda “Şimdi yanlışlarımızı görme zamanı” diyorsunuz. Bu yazının ardından yapılan genel seçim sonuçları CHP için başarılı mıydı? Partiniz hatalarını görüp telafi edebildi mi, yoksa o yanlışlar düzeltilemedi ve bir hezimet mi yaşandı?

Başarının grafiği iktidar olmaktır. Bu oy ile ölçülecek bir durum değildir. Türkiye'de zaman zaman yüzde 20-21 ile iktidar olan siyasi partiler oldu. Bu gün koşullar ve siyasi yapı değişti. Partiler, artık daha farklı oy oranlarıyla iktidar oluyor. 2007 seçimlerine göre değerlendirdiğinizde CHP elbette başarılıdır. Oylar yüzde 26’ya çıkmış durumda. Bu sonuçlar yeterli mi? Elbette yeterli değil. Bu noktada, geçmişe dönük olarak bakıldığında başarılı; ama iktidar olmadığınız zaman da çok başarılı sayma imkânı söz konusu olmaz.

Hataların telafisi için ne yaptınız?

Her seçim, aynı zamanda bir sınavdır. Seçimlerde bütün eksiklikleri görüyorsunuz. Tabi ki seçimden sonra çok sayıda çalışmalar, analizler yapıldı. Sonuçların çok çeşitli nedenleri var.

Neler mesela?

Öncelikle dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de seçmenin birinci önceliği ekonomidir. Ekonomi iyi gidiyorsa, işiniz gerçekten çok zordur. Diyeceksiniz ki, ‘ekonomi iyi miydi?’ Elbette iyi değildi. Ama, genel içerisinde yüzde 15-20 civarında kitlenin ekonomik durumu çok iyiydi. Son verilere baktığımızda, Türkiye’de yaşayanların yüzde 80’i hayatından mutlu değil; ama yüzde 20’si çok mutlu.

Ancak bu grafik seçim sonuçlarıyla örtüşmüyor?


O yüzde 20’lik kitlenin, basının, medyanın etkisi müthiş bir hava yarattı. Oysa bizim çok önemli projelerimiz vardı.

PROJELERİMİZİ YENİDEN ANLATMALIYIZ

Ne gibi projeler?


Başta aile sigortası olmak üzere çok ciddi projelerimiz vardı. Biz bu projelerimizi tam anlatamadık. Süre çok kısaydı, zaman yeterli değildi. Kendimizi ifade edemedik. Anlaşılan o ki, projelerimizi yeniden anlatmak gibi bir görevimiz var.

CHP yeni bir parti değil ki. Siyasi platformda ilk kez bulunan bir parti olsanız kendinizi yeteri kadar anlatamamış olmanız mümkün. Başarıyı iktidara gelmek olarak tanımladınız. Halk neden CHP’ye teveccüh göstermedi ve başarılı bir yere yani iktidara taşımadı?

Birinci olarak, öz eleştiri yapmak zorundayız. Zaman zaman sayın Başbakan yeni nesile CHP iktidarını anlatıyor. Ben 47-48 yaşındayım. Hiç CHP iktidarı yaşamadım. Sayın Başbakan neyi anlatıyor, bilmiyorum. Baktığınızda CHP neredeyse yarım yüzyıl iktidar olmamış. Çeşitli dönemlerde çok kısa iktidarlarımız olmuştur. 80’li yıllarda ekonomik krizin yaşandığı ve yolsuzlukların en yoğun olduğu dönemde seçmen rotasını değiştirdi ve SHP’ye oy verdi. O dönemde, yerel seçimlerde seçmen, yaklaşık 67 ilin 56 tanesini bize teslim etti. Biz ne yazık ki, o süreci çok iyi kullanamadık.

CHP OLARAK ÖZ ELEŞTİRİ YAPMALIYIZ

Neden kullanamadınız?


Belediyecilik aslında dünyanın her yerinde sosyal demokratların işidir. Ancak biz o süreci iyi değerlendiremedik. O dönem sayın Erdal İnönü vardı. Erdal İnönü siyasetçi değil, bilim adamıydı. Bir otorite boşluğu, disiplinsizlik oldu ve bu durum ciddi bir sıkıntı yarattı. Bütün olumsuzluklar, seçmenin belleğinde duruyor. Bu geçmişle, öz eleştiri yapıp hesaplaşmamız gerektiğine inanıyorum.

CHP’nin başlangıcından bu güne kadar değişik görünümleri olduğunu görüyoruz. Bir dönem demokrat, bir dönem daha ulusalcı, bir dönem daha halktan yana olan CHP’nin farklı evreleri var gibi. Bugün de CHP’de birbirinden farklı sesler yükseliyor?

Hayatın her alanında değişme oluyor. CHP’de de değişimin olmaması mümkün değildir. Siyasi koşullara göre zaman zaman olumlu, zaman zaman da olumsuz değişimler olmuştur. Ama bu süreç bana göre çok olumlu bir süreçtir. Örneğin, Türkiye'de tabu gibi görülen ya da ciddi şekilde tartışılan, Sayın Başbakan’ın en önemli argümanlarının bir tanesi türbandı. Cumhuriyet Halk Partisi desteğiyle bu ortadan kaldırıldı. YÖK başkanı da bunu ifade etti.

Peki neden 4+4+4 CHP tarafından desteklenmedi? CHP toplumu ve halkın beklentilerini okuyamıyor mu?

Yok, okuyor da… Eğitim, dünyanın her yerinde çok önemlidir. 74 milyonu ilgilendiren bir meselenin siyaset malzemesi olması önemli bir sorundur. Bizim ısrarla bir dayatmamız yoktu. Genel Başkanımız, sayın Başbakan’a defalarca çağrı yaptı. Değişim olacaksa, bir eğitim şurası oluşturulmalıdır. Bizim talebimiz de buydu. Bu dayatmacı anlayış, sonuçta topluma bir yarar getirmiyor. Topluma yarar getireceğini bilsek, biz de destek verirdik.



CHP DE MAĞDUR OLDU

28 Şubat hakkında ne düşünüyorsunuz?


Mevzu 28 Şubat olduğunda Refah-yol’un yanı sıra CHP’nin de yaşadığı bir mağduriyet var.

28 Şubat’ta CHP nasıl mağdur oldu?

1995 yılında Sayın Çiller Başbakan’dı. Sayın Karayalçın da Başbakan Yardımcısıydı. Genel Başkan değiştiği için Sayın Baykal Genel Başkan oldu ve ‘erken seçim istiyorum’ dedi. Bu karar yoğun bir şekilde baskı gördü. Medyanın da baskısı oldu.

Baskının sebebi neydi?

O dönem medya patronlarının hepsi banka sahibiydi ve o düzenin bozulmasını istemiyorlardı. Ayrıca o dönemin sıkıntılarını sadece askere yüklemek, insafsızca bir şeydir.

Başka kimler vardı?

Siyasetçiler, iş dünyası, sivil toplum örgütleri, banka patronları. Bütün bunlar çullanmıştır.

CHP o dönemde ne yaptı?

O dönemde CHP bu banka yolsuzluklarıyla ilgili çok ciddi mücadele etti. Sadece banka olayıyla değil, aynı zamanda, Susurluk’la da mücadele etti. O dönemde çeteleşme konusunda en iyi mücadele eden CHP olmuştur.

Bu tavrın CHP’ye etkisi ne şekilde oldu?

Bankalarla ve yolsuzluklarla mücadele eden CHP’ye karşı bir kampanya açıldı. Bu kampanyanın hedefinde hem CHP, hem de sayın Baykal vardı. Bu olağanüstü kampanya, 1999’da CHP’yi barajın altında bıraktı. 28 Şubat, Erbakan’ı mağdur ederken, CHP’yi de ciddi şekilde mağdur etmiş, barajın altında bırakmıştır.

BAYKAL, BAŞBAKANLIĞI İSTEMEDİ

‘Baykal isteseydi, 28 Şubat döneminde Başbakan olabilirdi’ dediniz. Baykal’a kim Başbakanlık teklif etti, o neden kabul etmedi, ayrıca bu bilgi neden daha önce değil de şimdi söylendi?


Ben o dönemi birebir içinde yaşayan birisi değilim. Sadece Sayın Baykal’a değil, o dönemdeki siyasetçilerin birçoğuna, buna benzer teklifler yapılmıştır. Ama Sayın Baykal’ın böyle bir teklifi reddettiğini biliyorum. Bunu teklif edenlerin isimlerini burada verecek durumda değilim. Sayın Baykal, kabul etmedi çünkü böyle bir ara sürece, millet tarafından seçilmiş bir partinin bertaraf edilmesine gönlü razı değildi.

Türkiye tablosunu genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de yaşayan insanların yüzde 56’sının sosyal güvencesi yok. Sözde sosyal devletiz. Böyle bir sosyal devlet olur mu? Çalışanlara,’ işinizden memnun musunuz?’ diye sorulduğunda, yüzde 67’si memnun olmadığını söylüyor. Çalışanların yüzde 30’unun işsiz kalma korkusu var. Çalışırken hiç tatile gitmeyenlerin oranı yüzde 73. Gelecekten umutlu olmayanların oranı da yüzde 80.

Madem bu kadar memnuniyetsiz bir tablo var, halkın büyük kısmı neden AK Parti’ye oy veriyor?

Bence vermemesi lazım. Bizim de eksikliklerimiz var. Halk AKP’ye mahkum edilmişse, CHP olarak elbette bizim sorumluluklarımız var. Öz eleştiri yapmak zorundayız. Halk bu durumdaysa, suçun hepsini halka yüklemek doğru değildir. Eksikliklerimiz var ve bu eksiklikleri bizim görmemiz gerekiyor.

Siz çıkıp konuştuğunuzda insanların zihninde bambaşka bir CHP oluşuyor. CHP’den başka isim konuştuğunda, farklı bir CHP algısı oluyor. CHP’de parçalı bir yapı ve ortak dil sorunu mu var?

Bu aslında bizde değil, her siyasi partide var. Bizdeki daha çok görülüyor ve medyanın ilgisini topluyor. İktidar partisinde de Bakanların birbirinden farklı açıklamaları oluyor. Ama belli ki, zaman zaman biz kantarın topuzunu kaçırıyoruz. İnşallah bundan sonra olmaz.

CHP’DE LİDER BOŞLUĞU YOK

İktidar partisinde her kurmay ayrı bir ifadede bulunsa bile, ‘nihai noktada, Tayyip Erdoğan gibi bir lider var ve birliği sağlayan önemli bir unsurdur’ şeklinde bir algı var. Aynı algının CHP için geçerli olmamasını neye bağlarsınız, CHP içinde bir lider boşluğu mu var?


Aslında lider boşluğu yok. Sayın genel başkanımız, bu konuda çok hoş görülü. Sayın Başbakan’dan beklenen, sayın genel başkanımızdan beklenmesin. Toplumun beklentisi, Sayın Kılıçdaroğlu da öyle bir otoriter bir yapıya bürünsün şeklinde olabilir. Ama otoriter yapı bize uymaz.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun partinin başına gelmesi, hem CHP içinde, hem de kamuoyunda sevinçle karşılanmıştı. Bu heyecan kayboldu sanki. Ne dersiniz?

Ben bu görüşe katılmıyorum. Öyle bir umutsuzluk yok. Sayın Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki süreçte partiyi daha iyi bir noktaya götüreceğinin inancı içindeyim.

‘Halkın iradesine yönelik her müdahaleyi darbe olarak tanımlarım’ dediniz. 28 Şubat’ı darbe olarak tanımlıyor musunuz?

Seçilmiş bir Başbakan’ın elinden Başbakanlık alınıyor. Bu darbedir. Başka bir izahı yok. 27 Nisan ise, darbe olmasa da ciddi bir muhtıradır. En son MİT olayı da bana göre, iktidara yönelik bir muhtıradır.

TOPLUMLA BÜTÜNLEŞEMEDİK

CHP’ye yöneltilen eleştirilerden biri de halkla temas etmediği, kendi iç kavgaları sebebiyle siyasetin ana merkezinden koptuğu şeklinde. Doğru mu bu eleştiriler?


O eleştirilerin bir kısmına katılıyorum. Onlarca kurultay yapıldı: Birleşme Kurultayı, Ayrışma Kurultayı vs. Bu toplumda müthiş bir moral bozukluğu yarattı. Bizim dışa dönük yapmamız gereken mücadeleyi, sürekli içeri taşıdık. İçeri doğru taşıyınca, toplumla bütünleşmeye zamanınız kalmadı. Bunu kabul ediyorum.

Baykal’ın genel başkanlık dışına itilmesini iç hesaplaşmayla ilişkilendirenler var. Bu bir komplo teorisi mi, gerçeklik payı var mı?

Aslında bu sorunu, komployu çözecek bir tek irade var. O da devlet ve devletin kurumlarıdır. Kökü içeride veya dışarıda, eğer bir yerde tuzak varsa, bir yerde alçakça bir şey varsa, bunun sorumlusu devlettir.

Ne yapılması gerekiyor?

İstihbarat örgütlerinin ve emniyetin, savcıların bu konuda ciddi bir çalışma yapması gerekiyor. Sayın Baykal’a karşı müthiş bir kampanya başlatıldı. İçeriden veya dışarıdan nereden gelirse gelsin, bu yapılan çok alçakça bir saldırıdır, insani bir şey değildir. Hepimiz insanız. Hiçbir insanın özel yaşamına girmek, onu siyaset malzemesi haline getirmek, insani bir davranış değildir.

Anayasa ile ilgili şahsi görüşünüz nedir, sizce süreç nasıl ilerliyor?

Kesinlikle Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Öyle bir anayasa olmalı ki, 74 milyon ‘Evet, bu anayasa benim güvencem’ diyebilmeli. Bunun olabilmesi için de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, elimizden gelen, bütün çabayı sarf edeceğiz.

ONU KAMER BEY’E SORUN

Kamer Genç, ‘Anayasa ile ilgili istediğimizi alacağız. Gerekirse silahla…’ diyor. Buna ne dersiniz?


Yorum yapmak istemiyorum. Onu Kamer Bey’e sorun.

Genel Başkan Yardımcılığı görevinizden ayrıldınız. Sizin partideki görevinizden ayrılma gerekçenize sahip kişiler var mı içeride?

Ben parti içi tartışmalar çok girmek istemiyorum. Aile içi sorunlar olur. Aile içi sorunları sayın genel başkanımla paylaştım ve bu süre içinde bu ayrılmamın doğru olacağını ifade ederek ayrıldım. Nasıl ki, eşinizle ayrıldığınızda mahallede paylaşmıyorsanız, parti içindeki sorunlar da böyledir.

KİŞİLERLE PROBLEMİM YOK

Rahatsız olduğunuz isimler mi vardı parti içinde, bu sebeple mi ayrıldınız?


Benim kişilerle problemim yok. İtirazım, sisteme ve düzene karşı.

Parti içinde de mi?

Elbette. Kötü düzen varsa, parti içi, parti dışı fark etmez. Biz düzene karşı mücadele vermiş insanlarız. İtirazlarımızı söyleyeceğiz. Biz babamıza itiraz etmişiz. Niye itirazlarımızı söylemeyelim? Nerede söyleyelim bu itirazları?

İstanbul Kongresi’nde tam tersi bir sonuç olsaydı, değişen bir şey olur muydu?

Hiç bir şey fark etmezdi. Sorun, isim değil. Parti içinde uzun süre içe dönük, ayrıştırmaya dönük mücadeleler oldu. Biz o süreçlerden buraya geldik. Bu süreçten sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken, eğer bir yerde ayrışma varsa, onu bütünleştirmesidir. Benim itirazlarım bunlar. Örgüt kendi kaderini kendi çizsin istiyorum.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olacağınız haberleri var. Böyle bir düşünceniz var mı?

Onu bilemem. Bunun kararını öncelikle İstanbul halkı, sayın genel başkan ve örgütler karar verecek. Ancak, ben belediye başkanı olsaydım, 3 yıl içinde deprem sorununu da çözerdim, 3 yıl içinde trafik sorununu da en az yüzde 50 azaltırdım. İstanbul’un alt yapı ve üst yapı sorunu var. İstanbul’un bir tarafı Brüksel, bir tarafı Şırnak gibi. Bütün bunlar, yeniden ele alınmalı. İstanbul'un rantı ile İstanbul'un sorunları çözülür.

CHP’DE YOLA DEVAM

Son olarak kamuoyunun merak ettiği bir konuyu sormak istiyorum. İstifanız sonrasında, Mustafa Sarıgül ile birlikte hareket edeceğiniz ve hatta yeni bir oluşum üzerinde çalıştığınız yönünde yorumlar yapıldı? Var mı böyle bir niyetiniz veya girişiminiz?


Ben siyaseti 30 yıldır hep aynı çizgide yaptım. Siyasi hayatıma bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da CHP’de devam edeceğim.
SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara