Medya, Asperger sendromu yaşıyor
'Özür açıklanmaz, Özür dilenir' yazısı yüzünden işten çıkarılan Ali Akel medyadan geniş destek buldu. Bir çok köşe yazarı Yeni Şafak'a eleştiri yazısı kaleme alarak bu tavrı kınadılar. Ali Akel haberi henüz gündemden düşmemişken yeni bir iddia tartışmayı tekrar gündeme taşıdı.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-02 01:14:30
Yeni Şafak gazetesi, yazarı Ali Akel'in Başbakan'ı eleştiren yazısının yüzünden kovulması medyada geniş yankılar uyardırmıştı.
"Özür açıklanmaz, Özür dilenir" yazısı yüzünden işten çıkarılan Ali Akel medyadan geniş destek buldu. Bir çok köşe yazarı Yeni Şafak'a eleştiri yazısı kaleme alarak bu tavrı kınadılar. Ali Akel haberi henüz gündemden düşmemişken yeni bir iddia tartışmayı tekrar gündeme taşıdı.
Özlem Albayrak'ın Ali Akel'in işten çıkarılmasını eleştiren yazısının bir bölümünün sansürlendiği ortaya çıktı.
Ali Akel'in kovulması sosyal medyada geniş yankılar uyandırırken Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarlığına başlayacak olan Hakan Albayrak'ın sitemiz Time Türk'e yaptığı açıklama'da " Ali Akel Dönmeden yazmayacağım" açıklaması üzerine. Sosyal Medya'da Ali Bayramoğlu'na sesiz kalmamalı yaklaşımı yer alıyordu . Bayramoğlu bu beklentileri boşa çıkarmayarak Yeni Şaka'ın Ali Akel'i kovmasını şu sözler ile ifade etmişti:
"Siyaset ve ortalık yine gergin... Kürtaj tartışması, Uludere meselesi, Başbakan'ın gazetecilere yönelik kan donduran "tasma" sözleri, kişiliği ve fikirleriyle bende özel bir yeri olan Ali Akel'in bir yazısından ötürü karşı karşıya kaldığı durum...
Hepsi ayrı ayrı boğucu... "
Yeni Şafak'ta Ali Bayramoğlu'ndan Sonra Kaplan ve Albayrak'ta birer yazı yazarak duruma sesiz kalmadı.
Hilal Kaplan'ın Kaçakçılık ve istismar başlıklı yazısında Ali Akel'in durumunu yazının ikinci bölümünde Bir hatırlatma bir temenni başlığı ile veriyor ve yazıya şöyle başlıyor:
KAPLAN : BENİ FAZLASIYLA ÜZDÜ!
"Okuduğunuz, son beş ay içinde Uludere üzerine yazdığım onuncu yazı. Yani Başbakan'ın deyimiyle "Uludere ile yatıp kalkan" kategorisine giren bir yazar olarak Washington temsilcimiz Ali Akel'in Uludere hakkındaki bir yazısından ötürü işine son verilmesi beni fazlasıyla üzdü."
Daha sonra Yene Şafak gazetesinin salt bu mesele üzerinden değerlendirmeyi doğru bulmadığını ifade ederek temennisini şu ifadeler ile dile getiriyor.
"Başbakan istedi, yaptılar" formatında, "emir-çıkar" pragmatizminde bir mesele değil; hatta Başbakan'ın haberinin olduğu bir mesele bile değil. Ama Başbakan'la aynı dönemde hapse girmiş, "Şeriat çetesi kurup geleceğin başbakanını seçtirmek" suçlamasıyla daha o zamandan ödedikleri bedellerle kaderleri Tayyip Erdoğan'la kesişmiş insanların verdiği duygusal bir karar mevzubahis...
İyi niyetli bir yaklaşım sergileyen Kaplan yazısını şu tatlıya bağlama temennisi ile son veriyor.
Son olarak, şu kanaatimin altını 'amasız' çizmek isterim: Yeni Şafak'ın –lafın gelişi değil, kelimenin her anlamıyla- şanlı tarihi bağlamında düşünüldüğünde alınan son karar, o tarihle çelişmektedir. Dilerim meselenin "tatlıya bağlanma" imkânı hâlâ mevcuttur...
Öte yandan Özlem Albayrak'ın "Suriye için Vicdan Diplomasisi" başlıklı yazısında Suriye'de yaşanan dramı şu ifadeler ile dile getiriyor.
ALBAYRAK : BU BORCU İFA ETTİM
"Şimdiye dek 15 bin kişinin katledildiği, 20 bininin ise kayıp olduğu bir ülkede hala devleti yönetmeye iştahla ve arsızca devam eden Esad'ın askerleri daha birkaç gün önce, Hula'da 25'i çocuk 90'ın (bir rivayete göre 110) üstünde insanı öldürdü..."
Suriye yazı içerisinde yer alan "Yeni Şafak ve Ali Akel" başlığı altıda "Bu gazetenin varoluşu için ter akıtmış, derdini ve yükünü çekmiş, iyi niyetli ve iyi bir gazeteci olduğuna Allah huzurunda şahitlik edeceğim Ali Akel'in, yazdığı Uludere yazısı yüzünden Yeni Şafak'tan gönderildiğini öğrendiğimden bu yana "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" üzüntüsü içinde olduğunu ifade ederek. Yeni Şafak gazetesinin 28 Şubat döneminde andıçlanan gazetecilere sonuna kadar kapısını açtığını belirterek Yeni Şafak'ın gazetecilere tanıdığı özgürlükler ile tanındığını dile getiriyor.
Son olarak ta " Bu olay vesilesiyle, "korku imparatorluğu olduk"çu zevatın şakır şakır dönmeye başlayan değirmen taşlarının lafzını bile etmem. Sadece, Yeni Şafak'ın bilindiği gibi bilinmeye devam etmesini istemeyi ve bu hatadan dönülmesi gerektiğini söylemeyi borç ve görev addettim. Bu borcu ifa ettiğini belirtiyor.
ALBAYRAK'A SANSÜR MÜ UYGULANDI ?
Özlem Albayrak'ın yazısının sansürlendiği yorumun yazarın sitede bulunan yazısında "bu hatadan dönülmesi gerektiğini söylemeyi borç ve görev addettim" dediği o satırların gazetede yer almaması. O satırların baskıdan sonra eklenme olasılığı da var gazeteye eklenmemesinin sebebi bu da olabilir fakat Ali Akel'e yapılan tavrı göönünde bulundurduğumuzda bunun kasıtlı bir tavır olduğunu da söyleyebiliriz. Tabi bu durumun cevaplaması gereken muhattabı artık cevap hakkı onda!
Ali Akel Gazetenin 16 yıllık çalışanı ve ayrıca Washington temsilcisi olan Akel'in kovulmasından sonra medyada geniş tepkilere yol açmıştı bu duruma bir tepki'de Yalçın Akdoğan'dan geldi.
Bugünkü köşesinde Medya hükümet ilişkisi ve Sevgili Ali... başlıklı yazısında Türkiye’de medya ile halkın çok ayrı gündemlerde yaşadığını , halkın mı gerçeklikten kopuk, medya mı gerçekliğe yabancı olduğunu anlamanın mümkün olmadığını. Artan nüfusa karşın gazete tirajlarının yerinde sayması sadece ilgisizlik ve okuma tembelliğiyle izah edilemez. Duygu ve düşünce dünyalarındaki kopuş, iki ayrı evren ortaya koyuyor.
AKDOĞAN : YÖNETİM YAZAR İLİŞKİSİ TARTIŞILMALI
Medyanın gündemi karabulutlarla kaplıyken, halkın gündemi bahar güneşini yaşayabiliyor veya tam tersi olabiliyor. Medyanın etkisizliği ile itibarsızlaşması arasında da bir ilişki var. Onlarca köşe yazarının doğru olarak gördüğünü halk yanlış olarak görebiliyor. Medyanın destekledikleri bir arpa yol yürüyemezken, medyanın savaş açtıkları alıp başına gidebiliyor. Güven ve inandırıcılık düzeyi düştükçe medya etkisizleşiyor, kamuoyu oluşturma kabiliyetini yitiriyor.
daha sonra Ali Akel ile ilgili durumu , birçok kişinin bu olayı AK Parti’yle ve Başbakan Erdoğan’la ilişkilendirme yanlışına düşdüğünü ifade ederek. Ali Akel’in sözleşmesinin feshedildiğini internette görünce şaşırdığını ve üzüldüğünü belirtiyor. Akdoğan daha sonra yazısına şöyle devam ediyor;
Başbakan Erdoğan’ın ne Ali Akel’in yazısından haberi var, ne de yaşanan bu olaydan. Gazete yönetimiyle bu konuda bir iletişim, yönlendirme, imada bulunma gibi bir durum Başbakan veya yakın çevresinden kesinlikle sudur etmemiştir. Gazete yönetiminin hükümete şirin görünmek için durumdan vazife çıkarıp böyle bir karar aldığını da sanmıyorum. Çünkü Albayraklar etki ve yönlendirmeyle hareket edecek karakterde insanlar değiller. Yusuf Ziya Cömert’i tanıyanlar da bilirler ki, birileri istiyor diye ölse kurban vermez. Cömert’in geçirdiği kalp ameliyatı sebebiyle bir süredir evinde istirahat ettiği de biliniyor.
Akel’in bir kısım düşüncelerini beğenmesem de samimiyetinden zerre miskal şüphe duymam, başına en ufak bir olumsuzluk gelmesini de istemem. Ama gazete sahipleri de elbette kendi zaviyesinden değerlendirme yapma hakkına sahiptir. Eğer bir yazar, gazete patronajının tahammül çerçevesini aşan değerlendirmeler yaptığından dolayı sorun yaşıyorsa burada tartışılması gereken hükümet-medya ilişkisi değil, yönetim-yazar ilişkisidir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara