Önder Aytaç'tan kurgulanmış senaryo
Önder Aytaç bugün bir internet sitesinde yayımlanan yazısında gazeteciler Adem ve Hamit'in Suriye'den getirilmesi noktasında kafasındaki komplo teorilerini yazdı. Aytaç'ın yazısının Mavi Marmara iddianamesinin açıklandığı güne rastlaması 'Aytaç bu yazıyı neden şimdi yazdı' sorusunun sorulmasına neden oldu
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-23 18:12:15
Mavi Marmara iddianamesinin kabul edildiği bir günde bu iddiaların gündeme getirilmesi, kafa karışıklığından başka bir şey değildir. Bu bakımdan Önder Aytaç’ın Rota Haber’de dile getirdiği komplo teorileri, hem insani diplomasi heyetine, hem ilgili bakanlıklara hem de bu işin mağduru iki gazeteci meslektaşımıza haksızlıktır.
Gazeteci şüpheci olmak zorundadır. Kaynaklarına ulaşmak ve bilgi alma hakkını sonuna kadar kullanmalıdır. Rotahaber’de yayımlanan Önder Aytaç yazısında temel olarak ihlal edilen basit bir kural vardır; Adem ve Hamit’e veya İHH’ya kafanızdaki soruları yada oluşturduğunuz komploları sordunuz ve bu soruların cevapları verilmiyorsa bu soruları böyle yayımlarsınız. Hiç kimseye bir şey sormadan yazıyorsunuz ve buradan da sizin sorularınıza cevap verilmesini istiyorsunuz.
Bu yaklaşımınız adil değil, vicdani değil, zamanlama açısından uygun değil daha da önemlisi gazetecilik etiği açısından uygun değil.
Adem ve Hamit günlerce televizyon televizyon, gazete gazete dolaşıp bütün süreci anlattılar. Eğer kafanızda soru işaretleri varsa her gazetecinin yaptığı gibi kendi programınıza davet eder, kafanızdaki soruları sorar ve takdiri kamuoyuna bırakırdınız. Bunu yapmadınız, soru sormadınız, kamuoyu önünde hem de Mavi Marmara İddianamesi’nin kabul edildiği bir günde bu yazıyı yayımlıyorsunuz.
Elbette yazı yazacaksınız, elbette soru soracaksınız, elbette komplo teorisi üreteceksiniz ancak bunu yaparken suçladığınız kurumun da İnsani Yardım Vakfı olduğunu bileceksiniz. Hele ki dokuz insanın canını verdiği bir dava üzerinden birilerinin imaj düzenlemeye çalıştığını iddia ederseniz o zaman birileri size “ siz imaj kontrol memuru musunuz?” diye sorar.
Bizce zamanlaması manidar olan bu soruların şuan sorulmak istenmesinin temel sebebi, bilgi almak değil, kavgalı olduğunuz MİT üzerinden bazı kurumları da oraya doğru çekme çabasıdır. Eğer gerçekten bu sürecin nasıl yönetildiğini, baştan beri kimlerle temas kurulduğunu, İran’dan yardımın resmi olarak istenip istenmediğine bakarsanız yanıldığınızı da görürsünüz.
Şimdi gelelim komplo teorilerinize
Bu olay kötü kurgulanmış bir senaryo mu? diye soruyorsunuz…Bunu söylemek için insanın elinde dedikodudan fazla bilgi olmalı gerekiyor. İddia eden iddiasını ispatlamakla mükelleftir. Şimdi bizde kalksak desek ki, “Önder Aytaç’a aslında bu yazıyı Mavi Marmara iddianamesinin kabul edildiği gün bilerek yazdılar. Önder Aytaç’a dediler ki sen bekle, iddianame çıkacağı gün yazıyı yaz milletin kafasını karıştır” ne dersiniz…İspat edin dersiniz, peki siz neden bu iddianızı ispat etmiyorsunuz?
Suriye’li gazeteciler Şam’da istihbarat merkezinde tutuldu ve oranın da ne kadar kötü olduğunu bir Suriye’li gördüğünüzde sorarsanız size anlatırlar. Gazetecilere fiziki işkence yapılmadı anacak psikolojik işkencenin her türlüsü yapıldı. Fiziki işkence yapılmamasının en büyük sebebi de insani diplomasi yürüten heyetin temasları oldu ve bu noktada Dışişleri Bakanlığı’nda Suriye üzerinde etkisi olacak bütün ülkelerle temas kurdu. Kaldı ki Türkiye’de Esed yönetimine yakın gazeteciler bile sizin ortaya koyduğunuz komplo teorilerini ağızlarına almadılar. Sizce böyle bir durumda onlar bu fırsatı kaçırırlar mıydı?
Gazeteci arkadaşların bir araya getirilmeyişini de kendi aralarında çelişkiye düşmesinler olarak okuyorsunuz ama kusura bakmayın siz kendiniz çelişkiye düşüyorsunuz. Bu arkadaşlar insani diplomasi yürüten heyet gittikten sonra onların ricası ile bir araya geldiler, eğer aralarında iddia ettiğiniz gibi bir çelişki olsaydı o bir haftada oluşurdu.
İHH’nın Mavi Marmara’da sarsılan imajını düzeltmek için kurgulanan bir senaryo olduğunu ifade ediyorsunuz da, Mavi Marmara olayından sonra sizin iddia ettiğiniz gibi bir imaj düzenleme ihtiyacı olsaydı bir çok olayda bunu yapardı. Mesela Somali, Mesela Van, mesela Haiti vsvsvs.
Sorularınızda o kadar tutarsınız ki, hem bu insanlar neden kötü muamele görmediler diye soruyorsunuz hem de bu insanların Suriye’de İranlıların kontrolündeki bir bölgede tutulduklarını iddia ediyorsunuz. Önce kafanızı netleştirin. Siz netleştirene kadar biz söyleyelim, arkadaşlar Şam’da tutuldu.
“ Hele ki İran gibi bir ülke, bu gazetecileri elleriyle koymuş gibi bulup, bize teslim etmişlerse, bu gazeteci arkadaşlarımızın Başbakan Yardımcısı seviyesinde, gece yarısında karşılanmaları uluslar arası ilişkiler konseptinde ülkemizi büyütür mü yoksa küçültür mü?” diye soruyorsunuz, ama yanlış soruyorsunuz. Soru şöyle olmalıydı: “Ben bunları yazarken ülkemin kurumlarını, hükümetini neden küçük düşürüyorum, bu yazdıklarım kime yarıyor. Acaba İsrail bile benim kadar yapabilir mi?” diye. Eğer o hava alanında gazetecileri kimse karşılamasaydı? Siz bu sefer acaba ne yazacaktınız.
Bir bilgi paylaşırken bilginin kendi içerisinde tutarlı olması gerekmez mi? Adem ve Hamit’ten önce insani diplomasi yürüten heyetin İranlıları serbest bırakmasından neden hiç bahsetmiyorsunuz. Bu sürecin böyle işlediğini neden görmüyorsunuz?
Hem Özgür Suriye Ordusu, hem İran hem de Suriye yönetimi eğer bu insani diplomasi yürüten heyete inanmasaydı bu insanların bulunma şansları sıfırdı. Daha ilk anlardan itibaren bu insanların sağ olduklarını açıklayan İHH Başkanı Bülent Yıldırım oldu.
Gazeteciler köy köy arandı, bu arama sizin zannettiğiniz gibi fiili olarak gerçekleşmedi. Yerel kaynaklar kullanılarak bilgi alındı. Şunu hiç düşünmediniz mi? Somali başta olmak üzere bir çok kriz bölgesinde çalışan İHH’nın yerel kaynaklara ulaşma gibi bir sıkıntısı olabileceğini aklınız kesiyor mu?
“ Acaba bazı ajansalar ve web siteleri, 25 Mart 2012’de, dışişlerine yakın kaynaklardan elde ettikleri bilgilere bağlı kalarak, kaçırılan bu gazeteci arkadaşların İranlıların elinde olduğu ile ilgili haber yapmalarının hemen sonrasında, İHH Başkanı ısrarla buraları arayarak, bu haberleri aynı gün yayından kaldırtmış mıdır?” diye soruyorsunuz, yazıyı yazarken size bilgi verenler ya doğru bilgiyi vermemiş yada siz anlamamışsınız; olay şudur, bazı siteler Adem ve Hamit’in İranlıların elinde olduğuna dair haberler geçtiler ve bu haber doğru olmadığı için İnsani diplomasi heyeti adına bazı yerler arandı ve şu söylendi: “Devam eden bir süreç var, Adem ve Hamit İranlıların elinde değil, Suriyelilerin elindedir, bilginiz olsun” denilince haberi yazan arkadaşlar, “Bu bilgi bize Ankara’dan geldi, onların can güvenliği için bunu yazmamız gerektiğini söylüyorlar, bizde yazdık “ dediler. Soruyu bir daha doğru bir şekilde sorarsanız size doğru bir şekilde belki anlatırlar.
SON VİDEO HABER
Haber Ara