Şike davasında nereden nereye?
Futboldaki şike operasyonunun başladığı 3 Temmuz’da kamuoyu ne kadar da umutluydu. Gün geçtikçe herkes farklı şeyler söylemeye başladı ve ‘temiz futbol’ hayali başka bahara kaldı.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-15 11:39:34
Beşiktaş Yönetimi: Asbaşkan Serdal Adalı ve Teknik Direktör Tayfur Havutçu’nun Türkiye Kupası finali öncesi transfer şikesi yaptıkları iddiasıyla tutuklanmaları üzerine Beşiktaş yönetimi, 15 Temmuz’da tarihî bir karar alarak bu iki isim aklanana kadar 2010-11 Ziraat Türkiye Kupası’nı federasyona iade edeceğini açıkladı. Ancak aradan geçen 10 ayı aşkın sürede kupayı iade etmediler.
Aykut Kocaman (F.Bahçe Teknik Direktörü): 6 Temmuz’da Düzce kampında takımın küme düşürülmesi durumunda kendisinin ne yapacağı sorulunca, “Hukuki sürecin sonunda gerçekten F.Bahçe’yi yönetenlerin bu tip şeylerde olduğu görülürse karar verilir. Öbür tarafına doğru yürüdüğü zaman iş, mesleki anlamda da ahlaki anlamda da birtakım şeyleri düşünmek zorundayım.” diye cevap verdi. PFDK’nın kararına göre F.Bahçeli 2 yönetici suçlu bulundu. Bunun yanında yine F.Bahçe yararına şike ve teşvike karıştıkları için İbrahim Akın, Ümit Karan, Serdar Kulbilge ceza aldı. Ancak Kocaman hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor.
Aziz Yıldırım (F.Bahçe Başkanı): Onun içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi görmezden gelemeyiz. Ancak süreç başından beri “F.Bahçe’yi ele geçirmeye çalışıyorlar.” diyerek belirsiz bir düşman oluşturdu. Bu düşmanın kim olduğunu hiçbir zaman açıklamadı. Ama asıl önemlisi 21 Temmuz’da taraftara yazdığı şu mektuptu: “Bu süreci atlattığımda hayatımın geri kalan bölümünde F.Bahçe artık sadece yüreğimde bir sevda olarak kalacak. Bu geçiş sürecinin ardından da artık gururla taşıdığım ve namusumla, onurumla yerine getirmek adına gecemi gündüzüme kattığım şerefli görevim son bulacak.” dedi. Ancak 1 Mayıs 2012’de başkanlığa yeniden aday olduğunu açıkladı. Aziz Yıldırım bir başka mektubunda ise “Şikeye bulaşmışsak, F.Bahçe’yi siz düşüremezseniz, biz düşürürüz.” açıklaması yaptı. F.Bahçeli yöneticiler PFDK’dan ceza aldı. Ancak bu durum nedense şikeye bulaşılmış sayılmadı.
Mehmet Ali Aydınlar (Eski TFF Başkanı): Şike davası başladıktan sonra ligi erteledi. Ligler başlamadan karar verileceğini açıkladı. Daha sonra iddianameyi bekleyeceklerini... “58. madde değişmeyecek.” dedi. Değiştirmek için genel kurulu topladı. “F.Bahçe’yi düşüren bir başkan olmam.” diyerek süreci uzattı da uzattı. Sonra da komik gerekçelerle istifa ederek tarihe geçti.
Şekip Mosturoğlu (F.Bahçe Yöneticisi): Önce “Eskişehirspor’a teşvik primi gönderildiğini duydum.” dedi. Sonra bu sözlerini geri çekti.
İbrahim Akın (Futbolcu): Önce şike yaptığını kabul etti. Sonra “Savcılık sorgum esnasında soruşturma savcısı Mehmet Berk’in şike olayını itiraf etmem hâlinde tutuklanmayacağım yönündeki beyanları ve uygulamış olduğu psikolojik baskı nedeniyle gerçek olmamasına rağmen suçu kabul etmiş bulunmaktayım.” dedi.
Etik Kurulu: Savcılıktan aldıkları 26 klasör belgeyi incelediler ve ilk raporu açıkladılar. Etik Kurulu, incelediği klasörlerde; 5 maçta şike, 6 maçta teşvik ve teşvik teşebbüsü, 3 maçta da şikeye teşebbüse karar verdi. Raporda; başta Aziz Yıldırım olmak üzere bazı F.Bahçeli yöneticilerin 11 maçta şike yaptığı, teşvik primi verdiği, teşvik primi teşebbüsünde bulunduğu; şike faaliyetinin, teşvik primi verilmesinin ve teşvik primi teşebbüsünde bulunulmasının F.Bahçe’ye izafe edilmesinin uygun olduğu yazıldı. Federasyonun yeni başkanı Demirören döneminde yazılan ikinci raporda ise eldeki bilgi ve belgelere sanıkların savunmaları eklendi. Aziz Yıldırım’ın savunmasından etkilenildi ve hiçbir suça karışmadığına karar verildi. İbrahim Akın’ın tek başına şikeye teşebbüs ettiğine de… Şike ve teşvik sadece teşebbüs aşamasına indirildi. Teşebbüs edilen maç sayısı da 5’e…
Ali Koç (F.Bahçe Yöneticisi): “CAS davası bizim namusumuzdur.” dedi. Ancak dava geri çekildi. Koç üç gün sessizliğe büründü. Daha sonra yönetim davanın ülke menfaatleri için geri çekildiğini söyledi. Menfaatlerin ne olduğu karanlıkta kaldı.
F.Bahçe Yönetimi: “Futbol Disiplin Talimatı’nın 58. maddesi değiştirilemez.” diyen F.Bahçe, Yıldırım Demirören’in 58. maddeyi değiştirmesine sessiz kaldı.
Sadri Şener (Trabzonspor Başkanı): Yıldırım Demirören’in alacağı kararlar az çok belliydi. 26 Şubat’taki Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu’nda ‘Gerekirse Avrupa’ya gitmeyelim’ diyen kişi de Demirören’di. Ancak Sadri Şener hiç bunlar yaşanmamış gibi daha sonra başkanlığa aday olan Yıldırım Demirören’i destekledi. Demirören’in Trabzonspor’u hiçe sayması karşısında da ona ilk cephe alan isim oldu.
Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan): Temmuz 2011’de “Bu işin dal budak saldığı geniş bir alan var. Samimi söylüyorum, eğer bir yerde suiistimal, bir yanlış varsa bunun adil bir yaklaşımla çözülmesi lazım. Bu bizim çok sevdiğimiz, inandığımız, bildiğimiz, ne olursa olsun takınacağımız tavırdır. Yani Türkiye artık her alanda Ergenekon’du, Balyoz’du, şuydu buydu gibi birçok sorunlu alanı temizleyerek önümüzdeki sorun alanlarından arındırılarak gerçekten halkımızın yönetimine, yargısına, kurumlarına inandığı bir ülke haline gelmelidir. Atılan adımlar buna yöneliktir.” dedi. Sonra ise 6222 sayılı ‘Şike Yasası’nın değiştirilmesi için çaba verdi. Daha sonra ‘Gerçek kişilerle tüzel kişiler ayrılsın.” dedi.
Yıldırım Demirören (TFF Başkanı): M. Ali Aydınlar’ın başkanlığı döneminde 58. maddenin değişmesi için uğraş verdi. Bu konuda Aydınlar’ın yanında yer aldı. Ancak oylamanın yapılacağı 26 Şubat günü Aydınlar’ı da şoke ederek “Gerekirse Avrupa’ya gitmeyelim.” çıkışıyla 58. maddenin değişmemesini isteyenlerin safına geçti. Futbol Federasyonu başkanı olduktan sonra ise 58. maddeyi değiştirdi.
Demirören Federasyonu: “Çok şükür şike sahaya yansımamıştır!” diyerek kamuoyunu yanıltan federasyon yönetimi, Etik Kurulu raporu açıklandıktan sonra hiçbir kulübü PFDK’ya sevk etmemek için kendi arasında anlaşmaya çalıştı. Oy çokluğu ile sağlayamayınca iddianamede suçlanan 8 takım yerine 16 takımı PFDK’ya sevk ederek inanılmaz bir karara imza attı.
Trabzonspor Kulübü: İlk Etik Kurulu raporu açıklanana kadar sessizce süreci takip etti. Etik Kurulu raporu açıklandıktan ve kendilerinin bir suça karışmadıkları az çok belli olduktan sonra ‘temiz futbol’un değil de şampiyonluk kupasının peşine düştüler. Aydınlar ve Demirören ile çeşitli pazarlıklar yapıldı. Hatta “Kupayı bize verin, F.Bahçe’yi düşürmeyin” anlayışında oldular. Türk futbolunun yarınlarını değil, kendi çıkarlarını düşündüler.
Spor Medyası: Şike operasyonunun başladığı ilk günlerde temiz futboldan yana tavır alan spor basını, sonradan bu tutumundan vazgeçerek genel olarak sınıfta kaldı. Taraflı ve yanlı yayınların ardı arkası kesilmedi. Formasını sırtına geçirmiş kalemler vardı. Menfaatler de işin içindeydi. Şike davasında iş adliye muhabirlerinden spor yazarları ve kulüp muhabirlerinin sahasına girmeye başladıktan sonra istisnalar olsa da hukukun değil, gücün etkisinde bir spor basınıyla karşı karşıya kaldık.
Yazarların temiz futbol beklentisi boşa çıktı
Bir pazar sabahı 12 ilde eş zamanlı başlayan şike soruşturması, ülke gündemine yön veren birçok yazarı heyecanlandırmıştı Çünkü yıllardır dokunulamayan bir alana dokunuluyordu. Daha önce hep siyasi yazılar kaleme almalarına alıştığımız birçok köşe yazarı, bu operasyonla ilgili de yazılar yazdı. ‘Aziz Yıldırım’ı görsem tanımam’ diyen Gülay Göktürk’ten tutun da Toktamış Ateş’e, Ahmet Turan Alkan’a kadar birçok kalem konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Yazılarındaki ana fikir ‘temiz futbol’du. Bugüne gelindiğinde, federasyonun attığı veya atamadığı adımlar birçok köşe yazarını hayal kırıklığına uğrattı. Hem hafızalarımızı tazeleme hem de süreci bir hatırlama adına 3 Temmuz’da başlayan operasyonun ardından şikeyle ilgili kalem oynatan bazı köşe yazarlarının özellikle Temmuz ve Ağustos 2011’deki yazılarına bir fokus yaptık.
4 Temmuz 2011 (Umur Talu-Habertürk): Biz de futbolu üç K ile yönettik zaten: Kudret, Kir, Kibir! İki “K”nın yan yana hecelenince yeterince pislik sayıldığı bir dilde, üç K’nın kanalizasyonu da katmerli olur!
4 Temmuz 2011 (Mehmet Altan-Star): Ben, Ergenekon ve Balyoz gibi Türkiye açısından son derece önemli operasyonlara rağmen, ‘futbol ve uyuşturucu mafyası’na kolayından dokunulamayacağına inananlardanım… Türkiye, şike piyasasındaki bu inanılmaz paralardan nemalanmaya çalışan çetelerle başa çıkacak bir düzeye geldi ise bu, arınma ve aklanma konusunda büyük bir umut dopingi yapar… Çünkü geçmişte bu soruşturmalar başlar ama bitmezdi… Ama sanırım bu seferki öncekilere benzemeyecek.
4 Temmuz 2011 (Güngör Mengi-Vatan): Bir toplumun temiz mi, kirlenmiş mi olduğunu anlamak için sporuna bakmalı. Kirlenme varsa temizliğe de oradan başlamak lâzım! Çünkü sportmenlik sağlam bir bedenden daha önce ruh temizliği, ahlâk sağlamlığıdır.
5 Temmuz 2011 (Emre Aköz-Sabah): F.Bahçe şampiyon olduğunda, “Biz bize yeteriz!” diye bir slogan atılmıştı. Şike-teşvik operasyonu, bunun bir hayal olduğunu, şampiyonluk yolunda (maalesef) başkalarına “ihtiyaç” duyulduğunu gösterdi. F.Bahçe asıl şimdi “Biz bize yeteriz!” dönemine giriyor.
5 Temmuz 2011 (Fatih Çekirge-Hürriyet): Ortada bir suç varsa, saha lekelendiyse, elbette gereği yapılmalı. Tertemiz duygularla takımını destekleyen taraftarlar için ve spor ahlakı için suçlular en ağır cezayı almalı.
6 Temmuz 2011 (Cengiz Çandar-Radikal): ‘Adalet’e itiraz yok. Türkiye’de spor, kısa vâdede çok ağır bir darbe aldı. Ancak uzun vâdede ‘temiz toplum’ hedefiyle bağlantılı biçimde spor dünyasının temizlenmesine de kimsenin itirazı olmaz. F.Bahçelilerin hiç...
8 Temmuz 2011 (Gülay Göktürk-Bugün): Şimdi galiba ilk defa, takımlarına koşulsuz bir sevgiyle bağlı on milyonlarca taraftara şu son operasyona “takım tutar gibi” bakmamalarını tavsiye edeceğiz. Çünkü pusuda, Türkiye’nin giriştiği ikinci büyük temizlik harekâtını, onların takım sevgisini kalkan yaparak kesmeye çalışan güçler var. Eğer temiz bir Türkiye istiyorsak, sevgilerimizi, aidiyetlerimizi bir yana bırakıp gerçekten yana olmak zorundayız.
9 Temmuz 2011 (Mahmut Övür-Sabah): Türkiye, baştan sona yenileniyor. Şeffaf, hesap veren ve hesap soran yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Milyonlarca taraftarı olan kulüpler bu geçiş sürecinde ağır bedeller ödeyecek, bu çok açık. O kulüpleri asıl büyük yapacak olan da bu süreci bir şansa dönüştürmeleri.
9 Temmuz 2011 (Ahmet Altan-Taraf): Suçu, mafyayı, çeteyi, cuntayı bir köşede dokunulmaz bırakırsan o oradan çoğalıp yayılır. Temiz bir ülkemiz, mafyasız bir futbolumuz olsun. Ondan sonra oturup maçların tadını çıkaralım.
11 Temmuz 2011 (Ekrem Dumanlı-Zaman): Şike soruşturması futbolda bir milattır. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Kulüpler, yöneticilik, federasyon, hakemlik… Her şey tepeden tırnağa yeniden şekillenecek. Değil maçlara fiilen müdahale, artık şaibe gölgesi düşürmekten bile herkes özellikle kaçınacak.
13 Temmuz 2011 (Hasan Cemal-Milliyet): 1973’te şöyle der İslam Çupi: “Futbolda ileri gitmiş, gerek fanatizmi gerekse her türlü korkuları atıp bir cesaret bağımsızlığı elde etmiş ülkeler, ağır cezalar vererek bu derdi nispeten tecziye etmektedirler. Türkiye’de ise şike, futbol güçlerinin mücadele edemeyeceği bir irilikte statlarda kol gezip dolaşmaktadır.” 1973’ten 2011’e... Sevgili İslam Çupi, aradan geçen 38 yıl ama şike gölgesinden ne yazık ki hâlâ kurtulamadı statlarımız. Bakalım üç maymunu oynama devri ne zaman, nasıl kapanacak bizim ülkemizde, bilemiyorum.
13 Temmuz 2011 (Mehmet Kamış-Zaman): Onlarca yıldır ortaya atılan bütün şike iddiaları karşısında kulağının üstüne yatan Federasyon, bir kere daha kulağının üstüne yatamaz. Bu operasyonun sonuçlanması, hem temiz bir lig için hem de temiz bir toplum için çok önemli. Bu kez de örtbas edilirse bu kokuşmuşluk hepimizi çürütecek.
13 Temmuz 2011 (Mehmet Altan-Star): Görüldüğü gibi ‘eloğlu’ şikeyi duymuş, hatta L’Equipe gazetesi ‘yargının olayı çözmekte kararlı’ olduğunu da vurgulamakta... Kararlı gözükmeyen kim? Futbol Federasyonu... Bizim federasyonun yapmadığını, belli ki UEFA yapacak... Kendin arınmayınca, dünya seni tazyikli suyla temizliyor. Allah’tan dünya var...
15 Temmuz 2011 (Ali Bayramoğlu-Yeni Şafak): Söz konusu şike, insanları kandırmak ve temiz futbolcuların emeklerini karalamak olduğu anda, yargı kararından önce ahlaki tutumun, idari karar ve iradenin devreye girmesi gerekir. Açıkçası taraftarı olduğum FB ve önde gelenleri bu açıdan kötü bir sınav veriyor.
15 Temmuz 2011 (İsmet Berkan-Hürriyet): Federasyon, aşırı pasif davranıyor ve çok kötü bir izlenim veriyor. Hele M. Ali Aydınlar’ın, suçun şahsiliğini hatırlatması, ‘Kurumları yıpratmayalım’ demesi, bir federasyon başkanı gözüyle değil, futbol kulüplerinin içinden bakarak meseleye yaklaştığı hissini veriyor bana.
16 Temmuz 2011 (Eser Karakaş-Star): F.Bahçeliyim… Bugün kaç aklı başında F.Bahçeli, “Başkanımız asla şikeye karışmaz, karışmamıştır”ı gönül rahatlığıyla söyleyebilir?
16 Temmuz 2011 (A. Turan Alkan-Zaman): Herkes yanlış düşünüyor, doğrusu şudur: Şike suç olmaktan çıkarılmalı, isteyen şike yapabilmelidir. Herkese aynı derecede şike yapma hakkı tanınırsa konuya demokratik, çoğulcu, şeffaf ve katılımcı bir boyut kazandırılmış olur ve şöyle gizli saklı şike yapmanın tadı ve anlamı kalmaz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara