Şentop: Başkanlık dâhil her öneriyi tartışacağız
Anayasa Uzlaşma Komisyonu, uzun süren hazırlık döneminin ardından yazım aşamasına geçti. Komisyonun AK Partili üyesi Mustafa Şentop, bütün önerilerin değerlendirileceği süreçten ümitli.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-15 11:29:02
-Nihayet Türkiye’nin uzun zamandan beri beklediği kritik süreç başladı. Türkiye, tarihinin ilk sivil anayasasını yapmaya hazırlanıyor. Nedir meseleyi bu ölçüde önemli kılan?
Evet, Türkiye ilk sivil anayasasını yapıyor ve bu başlı başına tarihî bir adımdır. Siyasi ve toplumsal tarihimizde anayasaların, askerî darbelerin ve yukarıdan aşağıya tasarlama çabalarının ürünleri olarak ortaya çıktıkları göz önüne alınacak olursa, mevcut parlamentonun gösterdiği gayretin büyüklüğü anlaşılacaktır. Türkiye’de ilk kez siviller toplumsal mutabakat arayışıyla ve uzlaşma çabasıyla bir anayasa yapmaya girişmişlerdir. Anayasa yapım süreci, sadece ortaya çıkacak metinden ötürü değil, o metni husule getirme yolunda gösterdiği siyasî ve zihnî olgunluk dolayısıyla da bir dönüm noktasıdır.
-Uzlaşma Komisyonu oluştuktan ve çalışma ilkeleri kamuoyuyla paylaşıldıktan sonra bazı yorumcular karamsar bir tablo çizmişti. Anayasa yazım aşamasına gelen komisyonun bugüne kadarki çalışmalarını nasıl özetlersiniz?
Haklısınız. Komisyonun teşekkülünden ve çalışma ilkelerinin ilanından sonra bazı menfi yorumlara tesadüf edildi. Ben bu yorumları yapanların büyük ölçüde iyi niyetli olduğu kanaatindeyim. Fakat çeşitli vesilelerle ifade ettiğim bir hususu tekrarlayayım. Yazım aşamasına geçtiğimiz yeni anayasa, yalnızca halkın seçilmiş temsilcilerince yapıldığı için değil, aynı zamanda toplumun bütün kesimlerini sürece dâhil etme konusunda gösterdiği titizlik ve dikkat dolayısıyla da sivil vasfını taşıyacaktır.
-‘Sivillik’ kavramını biraz açar mısınız?
Anayasaların yapılış süreçleri ve muhtevaları, tarihî ve toplumsal bağlamları içerisinde anlaşılabilir. Türkiye, hem ekonomik hem de siyasi anlamda ileriye doğru büyük bir sıçrama yaparken yeni bir zihniyet bağlamına da kavuşmaktadır. Bu bir ölçüde Türkiye’nin tecrübe ettiği dönüşümden, bir ölçüde de dünyadaki genel yönelimden kaynaklanmaktadır. Bugün artık, askerin yol verdiği bir kısım uzmanca veya kurucu bir meclisçe hazırlanmış bir metni toplumun önüne koyup onaylamasını beklemek mümkün değildir. Askerî müdahalelerin meydana getirdiği siyasi travmaların tesiriyle olsa gerek, bazılarımız sivilliği hâlâ, ‘askerî’ olanın karşıtı ve ‘askerî vesayet’in olmadığı bir siyasal ortam sayma eğiliminde. Hâlbuki sivillik, toplumsal ve siyasal kararların aşağıdan yukarıya örgütlenmeler ve toplumsal katılım yoluyla alınmasıyla gerçekleşebilir. Hâl böyleyken, toplumsal katılımın olmadığı bir yapım sürecinden, metin olarak doyurucu olsa bile sivil bir anayasa çıkması düşünülemez.
-Yazım aşamasına geçtiğiniz yeni anayasa toplumsal katılımı ne kadar içerecek?
Anayasa yapım sürecinin takvimi açıklandığında bazı kalemler, işin savsaklandığı yönünde bir intiba edindiklerini dile getirdi. Hatta bir an evvel bir metnin hazırlanıp ortaya konmasını isteyenler oldu. Fakat yakın dönemde anayasa yapmış bazı ülkelerin süreçleriyle kıyaslandığında, bizim belirlediğimiz süre kısa bile kalmaktaydı. Güney Afrika, geniş bir katılımla ve demokratik bir biçimde hazırladığı anayasasını 4-5 yılda tamamladı. Katılım konusunda da çerçeveyi ve öneri iletim kanallarını hayli geniş tuttuğumuz söylenebilir. Uzlaşma Komisyonu, anayasa hakkında söyleyecek sözü, getirecek önerisi, yapacak katkısı olan herkesi sürece dâhil etme konusunda büyük çaba harcadı. Medya aracılığıyla kamuoyunun da takip ettiği bu süreçte, Türkiye’nin her kesim ve katmanından insan görüşünü açıkladı. İşçi ve işveren sendikaları, üniversiteler, dernekler, vakıflar, Uzlaşma Komisyonu’na görüşlerini hem yazılı hem sözlü olarak sundu. Bu görüşler, bir teki bile ihmal edilmeden uzmanlar tarafından tasnif edilip komisyonun önüne konmuş durumda.
-Komisyonun ortak çalışma süreci nasıl geçti?
Komisyonun şu ana kadarki çalışma sürecinin başarılı olduğunu düşünüyorum. Buradan çıkacak metin ortak bir çabanın ve hassasiyetin ürünü olacaktır. Bir hususu da belirtmekte fayda var. Bu tür süreçler, doğurdukları netice kadar önemlidir. Seçimden çıktığımız günleri düşünelim. Ana muhalefet partisinin ve blok adaylarının Meclis’i boykot ettiği bir zeminden anayasa yapım aşamasına geldik. Uzlaşma kültürünün ve siyasetin tabii mecrasında akması yönünde yapılanların bir sonucudur bu.
-Her partinin eşit sayıda üye ile temsil edildiği komisyonda uyum sorunu yaşandı mı?
Toplumumuzda farklı siyasi görüşe sahip olanlar arasında, kaygıyı gerektirecek kavgalar yaşanıyor mu? Ne mutlu ki, hayır. Aynı durum bizler için de geçerli. Temsil ettiğimiz kesimlerin görüşlerini, hassasiyetlerini ihmal etmeden, ama ortak fayda uğruna uzlaşarak ilerlemeye çalışıyoruz. Eğer ‘uyum sorunu’ derken kastettiğiniz, büyük ve kısır tartışmalar doğuran sürtüşmeler ise, çok şükür ki böyle bir şey yaşamadık.
-Yeni anayasaya dair toplumda büyük beklentiler var; ama süreç başkanlık tartışmasıyla başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başkanlık tartışması ilk defa gündeme geliyor değil. Turgut Özal’dan bu yana, pek çok siyasetçi, akademisyen, uzman, köşe yazarı bu konuda görüş bildirdi. Başkanlık sistemi hakkında şahsi görüşüm kamuoyunun malumu. Kanaatimce Türkiye için başkanlık sistemi, uygun bir yöntemdir. Elbette başka bir ülkede, söz gelimi Amerika’da veya Fransa’da uygulandığı şekliyle bizde de olması gerekmiyor. Fakat bu benim şahsi görüşümdür ve komisyonun gündemini belirlemek amacıyla oluşmuş konjonktürel bir tavır değildir. Fakat bu konu da dâhil her talebi ve öneriyi komisyon çalışmalarında dile getireceğiz, tartışacağız ve belli bir olgunluğa kavuşturacağız.
-Peki bu tartışmanın zamanlaması hakkında ne söylersiniz?
Devletin yeniden yapılandırılması ve toplumsal talepleri karşılama yönünde her talebin en ince ayrıntısına kadar tartışıldığı bir anayasa yapım sürecinde en büyük dayanaklarımızdan birisi en başından beri, kamuoyunun bu meseleye gösterdiği ilgi oldu. Bu ilgi, talep ve beklenti olarak öne çıkan başlıkların tartışılması olarak tezahür ettiği sürece, bırakın engelleyici olmayı, bilakis katkı sağlayıcıdır. Başkanlık tartışmasını da kamuoyu tartışır ve bir kıvama getirir. Hem biliyorsunuz, komisyon tarafından hazırlanacak metin müzakere edilmek üzere tekrar toplumun dikkatine sunulacak. Böyle bakıldığında, bu tartışmaların zamansız olduğu kanaatinde değilim.
-Anayasada nelerin yer alacağı üzerinde tartışmalar devam ederken şunu sormak isterim; gelen talepleri ve toplumsal hassasiyeti göz önüne aldığınızda, anayasada neyin yer alması istenmiyor?
Bu güzel bir soru. Çünkü uzlaşmanın zeminini sağlayıcı bir tarafı var. İfade ettiğim üzere, anayasa sürecinin katılımcı ve kapsamlı olması yönünde gayret sarf ederken öncelikli tavrımız, bütün partilerin sonuna kadar masada kalmasını sağlayacak iklimi oluşturmak oldu. Uzlaşma Komisyonu’nun bütün üyeleri bu hususta takdir edilecek bir tavır içinde oldular. Komisyon üyeleri, Anayasa Platformu’nu oluşturan STK’larla bütün Türkiye’yi hep birlikte gezdi. BDP’li Altan Tan Edirne’de, MHP’li Faruk Bal Diyarbakır’da görüşlerini açıkladı ve yeni anayasa için vatandaşlarla bir araya geldi. Bu zemin aslında, anayasada nelerin kesinlikle yer almaması gerektiğine dair bir işarettir. Bu anayasa evvelemirde, devletin milletin hâkimi olmasını değil, milletin devletin paydaşı olmasını önceleyen bir amaca hizmet edecektir. Bu anayasada, ideolojik cendereler, siyaseti sakatlayan kısıtlar, ayrımcı hükümler, soyut ibareler yer almayacak. Bu anayasa, kaşları çatık, tedip etmeye niyetli, milleti makbul-mahzurlu olarak ayıran, ‘ama’sı bol, özgürlük yollarını tıkayan bir nitelik taşımayacak. Niyetimiz, gayretimiz, umudumuz bu yönde.
-Ana dilinde eğitim, seçim barajı, cumhurbaşkanının yetkilerinin düzenlenmesi gibi konularda neler yer alacak?
Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmaya başlarken benimsediği ve ilan ettiği çalışma prensipleri var. Üyelerden hiçbiri bu konuda yazım aşaması sonuçlanana kadar bilgi veremiyor. Bu saydığınız konularda, komisyon üyeleri kendi fikirlerini dile getirecek ve gelen öneriler çerçevesinde ortaya bir metin çıkaracak. Ardından bu metin, toplum tarafından yeniden müzakere edilecek ve sonunda da nihai şekli verilecek. Yani şu aşamada bütün bu başlıklarla ilgili konuşmak için çok erken. Bununla birlikte, Türkiye’de tartışılan her meseleyi anayasanın içine koyma eğiliminde de olmayacağız. Aksi takdirde, her sınırı belirleyen, yeni gelişmelere uyum yeteneği zayıf ve kolayca eskiyebilecek bir anayasa ortaya çıkar. Bu ise, bizim hiç arzu etmediğimiz ve Türkiye’ye de fayda sağlamayacak bir netice olur.
-Peki ya bu komisyon dağılır ve anayasa yapım çalışması kesintiye uğrarsa?
Komisyonun dağılması ihtimalinden ziyade, mevcut komisyonda yürütülen çalışmalara yoğunlaşmış durumdayız. Sürecin bugüne kadarki kısmında gösterilen yapıcı çabaların bundan sonra da devam edeceğini ümit ediyorum.
-Dağılma ihtimali?
Yaşadığımız dünyayı ihtimaller âlemi olarak tanımlar İbn-i Arabi. Hem günlük hem de siyasi hayatımızda çeşitli ihtimaller mevzubahistir. Meydana gelecek her ihtimale karşı elbette bizim de yürüyecek yolumuz, alacak tedbirimiz var. Lakin, şu an bütün mesaimiz ve gayretimiz, anayasa yapım çalışmalarına teksif olunmuş durumdadır.
-Tartışmalı başlıklar ürkütüyor mu sizi?
Tartışmalı başlıkların olduğunu, komisyonu oluşturan partilerin belli başlıklarda farklı düşündüğünü en başından beri biliyoruz. Bizim yaptığımız, mutabık kaldığımız hususlardan başlayarak mutabakat aramak. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu çatışma alanı olarak görseydik bugüne kadar bile gelinemeyebilirdi. Daha önce de belirttiğim gibi, bu komisyonun kuruluş amacı uzlaşma benzeşme değil. Şahsen, komisyonu oluşturan partilerin süreci sahiplendiği inancındayım.
-Meclis’te kurulan Darbe Soruşturmaları Komis-yonu’nda da üyesiniz. Meclis’in bu soruşturmaya başlamış olması ne anlama geliyor?
Anayasa yapım süreci ile darbelerin soruşturulması birbirleriyle doğrudan bağlantılı. Anayasayı bir metin değil, hâkim bir paradigmanın tezahürü olarak görmek gerek. Buradan kalkarak darbelerin soruşturulmasını, yeni ve sivil bir paradigmanın şartlarından birisi olarak görmek gayet tabiidir. Gelişim, ortaya çıkış, gaye ve maliyetleriyle birlikte darbeleri soruşturmak, bu soruşturmanın neticesini kamuoyu ile paylaşmak, yeni anayasanın yapım sürecinin bir parçası olarak da görülebilir.
-Bu soruşturmanın sonucunda ne olur?
Soruşturmanın sonucunda, millet adına hareket eden parlamento, siyaseti ve siyasetin imkânlarını değersizleştiren gayrimeşru girişimler olarak askerî darbelerin iç yüzünü ifşa etmiş olur.
-Yeni anayasa yapım süreci ve darbelerin soruşturulması genel anlamda ne ifade ediyor?
Türkiye’deki askerî darbelerin faillerince öne sürülen gerekçelere bakıldığında, siyaseti, siyasetçileri ve siyasetin imkânlarını itibarsızlaştırma çabası görülür. Bu çabaya destek veren, darbe zemininde siyaset yapmayı içine sindiren siyasetçiler olduğu da esef verici bir gerçektir. Bahsettiğim bu düşünme biçimi, bir paradigmanın tezahürüdür. Bizim yaptığımız da, siyaseti kesintiye uğratan bu sağlıksız düşüncenin yerine yeni ve sivil bir paradigma inşa etmektir. Bugün 12 Eylül darbesi dolayısıyla yargı karşısına çıkan Kenan Evren zamanında, “Biz bugün varız, yarın yokuz. Ama bu anayasa hep var olacaktır ve kolay kolay değişmeyecektir.” demişti. Hemen bütün darbecilerde ve askerî vesayet yanlılarında görülen bu totaliter küstahlığın karşısına biz, demokratik özgüven ve kararlılık ile çıktığımız için başarılı olduk. Kenan Evren, bir biçimde dün vardı; ama bugün yoktur. Onun yaptığı darbenin ikliminde hazırlanan anayasa, bırakın değiştirilememeyi, tarihin derinliklerine gömülüp gidecektir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara