Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Ateşin düştüğü yer: Yüksekova

Dört gün boyunca Yüksekova’yı gezdik. Şehirdeki yas hâline şahit olduk. Neredeyse ateş düşmeyen hane yok. Geri dönüş imkânsız mı? Hayır, değil. Hem devletin hem sivil toplumun atacağı küçük adımlar, büyütülmüş sorunları çözebilir.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-15 11:21:33

Ateşin düştüğü yer: Yüksekova
Van’dan Yüksekova’ya doğru yola çıktığımızda neyle karşılaşacağımız konusunda bir fikrimiz yoktu. Adı son yıllarda hep terörle, eylemle, kepenk kapatmalarla gündeme gelmiş bir beldeye gidiyorduk. Niyetimiz; televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde, masa başında tartışılan meselelerin, terörün Yüksekova’dan nasıl göründüğünü, insanların neler düşündüğünü, neler hissettiğini, nasıl yaşadıklarını gözlemlemek, anlamaya çalışmaktı. Gezip gördüklerimiz, işittiklerimiz karşısında yaşadığımız duygu çokça şaşkınlık oldu.

Yüksekova sizi coğrafya olarak şaşırtıyor önce. Her sokağın dağa çıktığı, şırıl şırıl suların aktığı, yemyeşil yaylalarla çevrili bir yerleşimden söz ediyoruz. Cilo Dağı, Mor Dağı, Sat Dağı, Oramar. Çoğu 3 bin metreden yüksek dağlar ve buzul göller, âdeta bir tabiat harikası. Dağlar arasında bir çöküntü alanında kurulmuş Yüksekova. Ovanın yüksekliği 2 bin metreye yakın. Kuzeyinde Van’ın Başkale ilçesi, doğusunda İran, güneyinde Irak ve batısında Hakkâri (merkez) bulunuyor. 100 bini aşkın nüfusu var. Bunun 60 binden fazlası merkezde yerleşik.

Yüksekova’nın merkezinde dolaşmaya başladığımızda delik deşik, bakımsız yollar dikkat çekiyor. Ve lüks araçlar… Çoğu Ankara, İstanbul plakalı cipler; özellikle Toyota ve Nissan arabalar. “Bunlar hem arazi arabası hem de kaçak yakıt motorlarına zarar vermiyor.” diye açıklıyor bir Yüksekovalı durumu. “Neden Hakkâri plakası 30 değil de 06 ya da 34?” sorumuza hep aynı cevabı alıyoruz: “Batıya gittiğimizde hor bakıyorlar bize. Hakkâri plakasını o yüzden almıyoruz.”

Lüks arabaların çokluğunu ‘uyuşturucu işi’ ile açıklayanlar da var. Yüksekova bir zamanlar uyuşturucu trafiğinin önemli noktasıydı. Afganistan ve İran üzerinden gelen uyuşturucu Avrupa’ya ve Rusya’ya Yüksekova üzerinden ulaşıyordu. Kısa sürede zenginleşen insanlar oldu, bunların bir kısmı İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere yerleşti. Yüksekova Haber sitesinin yazarlarından Necip Çapraz’a göre, “Bu zehrin yol güzergâhında olan Yüksekova bu işin ‘saadetini’ az da olsa gördü; ama ‘cezasını’ çok daha yakıcı bir şekilde çekiyor.” Uyuşturucu kaçakçılığından çok sayıda insan cezaevinde. 2 bine yakın kişi eroin bağımlısı. Bağımlıların genelinin taşıma işi yapan ailelere mensup olduğunu söylüyor bir yetkili. Eroinman gençler Yüksekova’nın kanayan bir yarası. Tedavi imkânları yok.

Kaymakamlığın, Emniyet’in de bulunduğu ana cadde ilçenin merkezi… O caddeyi turladığınızda Yüksekova hakkında genel bir kanaat edinebilirsiniz. Adım başı uçkun, diğer adıyla yayla muzu, satan çocuklar, kaçak sigara satan gençler, taburelerde oturmuş çay içerek zaman öldüren ihtiyarlar… İşsizliğin, çaresizliğin fotoğraflarını çekiyoruz. Herkesle konuşmak niyetindeyiz. Çaldığımız her kapıda izzet ikram görüyoruz. Kaçak çaylarımızı yudumlayıp havadan sudan konuşuyoruz. Gazeteci olduğumuzu söylediğimizde ve meseleyi teröre getirdiğimizde insanlarda bir ‘güvercin ürkekliği’, devlet ve örgüt arasında sıkışıp kalmış bir ruh hâli… Kimse ismini vererek konuşmak istemiyor, emniyette hissetmiyor kendini. Dillerden huzur, barış kelimeleri düşmüyor.

Geçim kaynağı kaçakcılık

Yüksekova’da kaçakçılık en önemli geçim kaynağı. Birçok ürün İran’dan kaçak olarak sokuluyor. Çay, sigara ve mazot en önemli üç kalem. Bunu pirinç, şeker gibi ürünler takip ediyor. Kaçak tüp bile satılıyor. Daha ucuz olduğu için kaçak malın alıcısı da çok. Sokaklarda gezerken insanın genzini yakan bir mazot kokusu alıyorsunuz. Ana yolda sık sık kaçak yakıt satıcılarına rastlamak mümkün. Bu satıcılardan biri olan Ali K. durumu şöyle özetliyor “Ağabey bizim hayatlarımız da kaçak. Bunu satmazsak aç kalırız. Bir mesleğimiz yoktur, okumamışız da. Evde var 6 nüfus, ne yapacaksın!”

Kaçak mal beş-altı yoldan ilçeye sokuluyor. Polis-jandarma bu yolları biliyor fakat mücadele kolay değil. Bir yandan da yıllardır devlet bu kaçakçılığa göz yummuş. İş sahaları oluşturulamamış. Devlet olan bitene büsbütün de kör değil. Çünkü PKK’nın önemli gelir kaynaklarından biri kaçakçılık. Örgüt uyuşturucudan olduğu kadar, şeker, çay, sigara, mazot kaçakçılığından da para topluyor, pay alıyor. Ayrıca kaçakçılık için sınır dışına çıkan herkes bir şekilde PKK’yla muhatap oluyor, onun eline düşüyor. Kaçakçılık işlerini organize edenlerin bir kısmı örgütün milisleri. Devlet kaçakçılarla mücadeleyi elden bırakmıyor. Geçen ay Yüksekova İlçe Emniyet Müdürlüğü ile Jandarma Komutanlığı ekipleri 123 bin 750 paket kaçak sigaraya el koydu. Yüksekova’da Esendere sınır kapısı var. Burada resmî olarak sınır ticareti yapılıyor. Halk belirli kotada İran’dan mal getirebiliyor. Kaçak malların bir kısmı bu kapı üzerinden giriyor. Emniyet yetkililerine göre Esendere’de alınan önlemler yetersiz. En basitinden bir x-ray cihazı, bir narkotik köpeği yok. Personel terör korkusu ve baskısı sebebiyle Esendere’de görevini sağlıklı yapamıyor.

İlçede kaçakçılıktan sonra hâkim geçim kaynağı esnaflık. Gezimiz sırasında ilçe esnafına bir dokunduk bin ah işittik. Herkes ‘kepenk kapatmalardan’ şikâyetçi. Geçen yıl yaklaşık 100 gün kepenk kapatmak zorunda kalmışlar. Örgütün kepenk kapatma kararına direnenin tutunma şansı yok. Geçmişte kepenk kapatmaya direnen birkaç kişi olmuş; ama onların başına gelenlerden sonra kimse risk almak istemiyor. Kepenk kapatmayan esnaf önce tehdit ediliyor, sonra dükkânının camları kırılıyor, sonrasında molotofkokteyli, el bombası… Yüksekova’da en son kepenk kapatma geçen ay İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in ziyareti sırasında yaşanmış. İki gün örgüt kararıyla protesto için işyerleri açılmamış. Bakan Şahin de kendini karşılayan az sayıda esnafa kepenk kapatmalardan şikâyetçi olmuş. İlçe esnafından Yıldırım Esener’le Bakan Şahin arasında geçen diyalog durumu çok güzel özetliyor. Yüksekova Sanayici ve İşadamları Derneği Başkan Yardımcısı Esenler o konuşmayı şöyle anlatıyor: “İçişleri Bakanımız geldiğinde sürekli kepenk kapatmadan bahsetti sitemle. Beraberinde Van Valisi de var. Ben dedim ki, Van valimize kendi öz sermayemizle bir işyeri açalım. Kepenklerin kapatıldığı gün valimiz o iş yerini açsın. Akşam eve gittiğinde ziyaretçileri olacak. Ziyaretçileri olduğu zaman da Emniyet’i arasın. ‘Bana geldiler, gelin beni kurtarın’ desin. Emniyet ne kadar koruyabilecek? İnsanlar burada kime güveneceğini bilemiyor. Güven ortamı yok.” İlginç bir anekdot: BDP son seçimde daha az kepenk kapatılacağı vaadinde bulunmuş. Ama diğer siyasi vaadler gibi henüz bir düzelme olmamış.

1990’lı yıllar karabasan gibi

Gerçekten Yüksekova’da bir güven ve emniyet sorunu yaşanıyor. 1990’lı yıllarda atılan yanlış adımlar insanları devletten soğutmuş. Köy boşaltmalar, faili meçhuller, kanaat önderlerinin sindirilip korkutulması, şiddet… 1970-1980 doğumlu olup da askerle, polisle kötü anısı olmayan insan neredeyse yok. Daha çocuk yaşlarda dövülen, işkence gören, gözaltına alınan insanlar bugün güven sorunu yaşıyor. Günümüzde güvenlik güçlerinin tavrı aynı değil elbette, hatta polis halkta belli bir sempati bile toplamış. Ama kuşkucu bakış sürüyor.

Esnafın kepenk kapatmalarla birlikte şikâyet ettiği konulardan biri de asker ve polisin alışverişlerini kendi kantinlerinden yapması. Asker ve polis güvenlik endişesiyle şehir içinde yalnız dolaşamıyor. Geçen yıl nisan ayında Dağ Komando Tugay Komutanlığı’nda görevli uzman çavuşlar Durdu Çayar ve Yalçın Bozguç, temmuzda da Yahya Karakaya ve Murat Özkozanoğlu silahlı saldırıda şehit oldu. Polis ve asker ilçe içinde ancak zırhlı araçlarla gezebiliyor. 2011 yılında 23 roketatarlı, bombalı ve uzun namlulu silahlarla terör eylemi gerçekleştirilmiş. Bu rakam 2012’de 7 silahlı bombalı terör eylemi olarak kayıtlara geçmiş. Polis-asker hedef seçildiği için ilçe ekonomisine katkı koyamazken esnaf, “Asker dışarı çıkmıyor. Polis kendi kantininden alışveriş yapıyor. Üniversite yok. Biz kime mal satacağız? Ekonomi nasıl canlanacak?” diyor.

Yüksekova Emniyet Müdürü Mehmet Acar polisin niçin zırhlı araçla gezdiğini açıklarken, “Bütün personelimizi kendi lojmanlarımızda tutuyoruz. Şehit vermemiz personelin motivasyonunu, halka karşı tutumunu etkiliyor. Tedbirli davranmak zorundayız.” diyor. 2008 yılından bugüne 8 askerin ilçe merkezinde şehit edildiğini hatırlatıyor.

Halkın arasına karıştıkça acı gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz. Yüksekova’da her aileden en az bir kişi terör kurbanı. Ya dağda ölmüş ya da korucu olarak çatışmada. Emniyet yetkililerinin verdiği bilgiye göre bugüne kadar yaklaşık bin cenaze gelmiş dağdan. Hâliyle her eve ateş düşmüş. Şehirde bir yas hâli var. Bir çocuğu dağda bir çocuğu korucu aileler var.

Yüksekova, PKK’nın büyük önem verdiği, laboratuvar gibi kullandığı bir merkez. Örgütün aldığı kararlar ilk olarak burada uygulanıyor. Coğrafya buna çok müsait. Yüksekova’nın hemen sınırında PKK’nın 5 taburu var. En yakın kamp sınırın 5 kilometre ötesinde. Giriş çıkış kolay. 2009-2010 yıllarında dağa çıkanların geçiş güzergâhıymış. Dağa çıkışlar buradan yapılıyormuş. Bu güzergâh bugün Şanlıurfa, Suriye tarafına kaymış.

‘Dağa çıkarım’ en büyük tehdit

Herkes çocuğunun dağa çıkmasından korkuyor. Geçen yıl okullardan 100’e yakın gencin dağa çıktığı tahmin ediliyor. Bu resmî rakam değil. Sayıyı tespit eden bir birim de yok. Dağa çıkma yaşı 13’e kadar düşmüş. Dağa çıkanların yüzde 40’ı da kız. Aileler çocuklarının dağa çıkmasından endişe ediyor. Kiminle konuşsak çocukların ‘dağa çıkarım’ diye tehdit ettiğini öğreniyoruz. Dağa çıkarken en önemli motivasyon kahraman olma hayali. Buna işsizlik, aile baskısı gibi çeşitli sebepler de ekleniyor. Dağdan gelen cenazeler büyük kalabalıklar eşliğinde görkemli törenlerle defnediliyor. Çocuğu dağa çıkmış aileler rahat değil. Altı ay evvel 15 yaşındaki kızı PKK’ya katılan anne her uçak sesinde ailenin bütün fertlerini uykudan uyandırıp “Kızımı vurmaya gidiyorlar.” diye sinir krizleri geçiriyormuş. Bu duygu ilçenin geneline hâkim. Yüksekova’da çocuklar 5-6 yaşından itibaren politize oluyor. Sokaklarda dolaşırken elimizdeki fotoğraf makinesini gören her çocuk zafer işareti yapıp örgüt lehine slogan atıyor. Polise taş atmayı bir oyun olarak görüyor çocuklar. Hatta bunun oyununu bile yapmışlar. İçlerinden birisi polis oluyor ve diğer arkadaşları onu taşlıyor. Yüksekova’da çocukların gidebileceği iki oyun parkı mevcut. Parkın biri de geçen yıl açılmış. Salıncağı, kaydırağı bilmeden büyüyor çocuklar.

KCK tutuklamaları örgütün eylem gücüne büyük darbe vurmuş. Emniyet’e göre toplumsal olaylara geçmişte 2 bin kişi katılırken bu rakam tutuklamalardan sonra 250’ye düşmüş. Bunun üzerine PKK şehir eylemlerinde silah kullanmaya başlamış.

PKK okullarda çok iyi örgütlenmiş. Okulve sınıf sorumluları seçilmiş. İlçede 32 bine yakın talebe var. Merkezde 10 lise mevcut. Okulların çoğu 2005 yılından sonra yapılmış. Derslik ve öğretmen sıkıntısı yaşanıyor. Buraya gelen öğretmen bir an evvel gitmek istiyor. Zorunlu hizmet 5 yıl; fakat bir öğretmen ortalama 13 ay kalıyor Yüksekova’da. Evlenerek, kimi zaman hülle evlilik yaparak, anne babasını bakıma muhtaç göstererek ya da yüksek lisansa başlayarak ilçeden kısa zamanda ayrılıyor öğretmenler. İlköğretim birinci sınıf talebesi bir yılda en az iki öğretmen değiştiriyor. Köy okullarının durumu içler acısı. 80 köy okulu var. Bu köylerde öğretmenlerin kullanacağı tuvalet bile yok. Köyleri gezdiğimiz sırada bir bayan öğretmen yakınıyor, “Devlet bir tuvalet yapamaz mı?” diyor. Yüksekova’ya ilk kez atanan öğretmenler geliyor. Batıdaki öğretmenden sadece 13 lira fazla alıyor. Sosyal imkânların kısıtlı oluşu, okulların durumu, maaş gibi faktörlerle Yüksekova’dan bir an evvel gitmenin telaşına düşüyor. Ana dilinde eğitim boykotları da etkili oluyor.

Yüksekova’nın en önemli problemi altyapının olmaması. Kanalizasyon sistemi yok. İçme suyu problemi yaşanıyor. Aynı şekilde düşük voltajdan dolayı sık sık elektrikler kesiliyor. BDP’li belediye başkanı Ercan Bora “Altyapı problemi bizim değil devletin ayıbıdır. Kendi başımıza hakkından geleceğimiz sorun değil. Ama İller Bankası’na proje sunduk. İlk imzalar atıldı. İkinci onayı bekliyoruz. Yine aynı şekilde içme suyu problemini de çözeceğiz. Seneye baraja arıtma tesisi kuracağız.” diyor.

Başbakan’ın talimatıyla Yüksekova’ya iki yıl önce tam teşekküllü büyük bir hastane yapılmış. Hastaneye giden herkes duacı. Bu hizmeti övüyor. Yine uluslararası havaalanının yapımı sürüyor. 2013 yılında bitirilmesi planlanıyor. PKK bu yatırımı engellemek için çeşitli yollara başvurmuş. İş makinelerine zarar vermiş. Halk arasında da ‘buraya savaş uçaklarının ineceği, kampları bombalayacağı’ şeklinde propaganda yürütülüyor. Yüksekova’ya giriş yolları yapılıyor. Bugüne kadar devletten hizmet göremeyen halk bu yapılanlara şüpheyle yaklaşıyor.

Yüksekova’da bir özel kolej var. Özel Yüksekova Koleji ilçenin gözbebeği bir eğitim kurumu. 2008-2009 eğitim sezonunda açılmış. 195 öğrencisi var. 45’i dışarıdan, memur çocukları. Binbaşı, yarbay, subay, polis çocukları bu kurumlarda eğitim görüyor. Batıdaki özel okullardan eksiği yok. Bu okullarda da eğitimi engellemeye yönelik sıkıntılar yaşansa, tehdit edilen veliler olsa da okul rağbet görüyor. Okul müdürü Veli Kalender halkla çok iyi bir diyalog geliştirdiklerini anlatıyor. Civar evlerden çocuklarını okulun bahçesindeki çocuk parkına getiren ailelerle tanışıyoruz.

Dört de etüt merkezi var Yüksekova’da. Burada görevli öğretmenler çocukların derslerine yardımcı oluyor. En büyüğü olan Esenyurt Toplum Merkezi 2 yıl önce açılmış. 550 kayıtlı öğrencisi var. Öğrenciler bu merkezlere ücretsiz devam edebiliyor. Burada derslerin haricinde spor etkinlikleri, sinema gösterimi yapılıyor, batı illerine geziler, piknikler, düzenleniyor. Öğrencilerin ufku değişiyor. Esenyurt Toplum Merkezi’nin idarecilerinden Mehmet Ali Tezer daha önce olaylara karışan bir öğrenciyle yaşadığı diyaloğu gülümseyerek anlatıyor: “Geçen bir öğrenci geldi, ‘Hocam tövbe ettim, artık taş atmayacağım’ dedi.”

Yüksekova İşadamları Derneği de aktif. Derneğin başkanı Taylan Çiçek. YÜSİAD’ın 60’ya yakın üyesi var. Dernek ilçedeki esnafı batıya götürüyor, oradaki büyük şirketlerin tecrübesini gözleme fırsatı sunuyor. Çeşitli projeler üretiyor. Dernek geçen günlerde Yüksekova’nın kalkınması için 40 maddelik bir çözüm önerisi sundu. Bu önerilerden bazıları şöyle: “TOKİ’nin varoş mahallelere yönelik ucuz konut yapması. Çalışan memurlara yönelik teşvik uygulamalarının başlatılması. Sınır kapılarının işlevselliğinin artırılması. Şeker pancarı yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi. Askerlere çarşı izninin verilmesi. Batıdan kardeş il ve ilçelerin oluşturulması. Mahallelere kültür merkezlerinin açılması. Üniversitenin Yüksekova’ya fakülte ve meslek yüksekokulu açması.”

Yüksekova’da birçok ünlü markanın mağazası mevcut. İki bankanın şubesi var. Çok sayıda kuyumcu dikkat çekiyor. Yüksekova’nın düğünlerinin meşhur olduğunu söylüyor herkes. Bir düğün takılarla birlikte en az 50 bin liraya mal oluyor. Kadınlar daha çok terzi ve kuaför olarak çalışıyor.

İlçede halkın gidebileceği iki kafe restoran var. Sinan Düzen’in sahibi olduğu Loca Kafe öğretmenlerin gözdesi. Üç katlı mekân memurların uğrak yeri. Haftada üç gün canlı müzik yapılıyor. Biz de misafir oluyoruz eğlenceye. Che resminin altında Şemmam’me eşliğinde çekilen halayı izliyoruz, alkışlarla katılıyoruz eğlenceye.

Yüksekova’ya gidip de ters laleyi görmeden gelmek olmaz. Dağlıca’ya doğru araçla yola çıkıyoruz. Yollarda terk edilmiş köyleri ziyaret ediyor, fotoğraflıyoruz. Karakolun yakınında çektiğimiz fotoğraf neredeyse başımıza iş açıyor. Jandarma bizi durduruyor, bir sürü sorgu sualden sonra fotoğraf karelerimiz inceleniyor. 15 dakikalık bir beklemeden sonra yolumuza devam ediyoruz. Ters laleyle dönüş yolunda karşılaşıyoruz. Sevinçle aracımızdan inip fotoğraflıyoruz…

Yıldırım Esener*:

Halk üvey evlat muamelesi gördü “Bu hastalığın adı bir türlü konulmadı. Teşhis konulamayınca çözüme doğru gitme noktasında bir şey yapılamadı. Halk yıllardan beri üvey evlat muamelesi görmüş, sindirilmiş. İnsanlar burada kime güveneceğini bilemiyor. Devlet devlet olma olgunluğuna yeni ulaşmaya başladı. Geçenlerde naylon faturacılar yakalandı. Demek ki istenince oluyor. Nasıl ki Kırıkkale’de yanlış yapan adama ceza veriyorsun burada da vermen lazım. Güvenliği bahane etmemek gerekiyor. Bu işin toleransı olmaz. Yıllarca uyuşturucu kaçakçılığına belli sebeplerle geçit verildi, şimdi önü alınamıyor. Zamanında üretim vardı, şimdi kullanma var. 2 bine yakın eroin kullanıcısı var ilçede. İnsanları dağa kaçırmak için her şey yapılmış. Geçmişte kanaat önderleri gece evlerinden alınıp götürüldü. Cesetlerine ulaşıldı. O yıllarda imkânı olan kaçtı ilçeden. Yüksekova’ya farklı yerlerden göç geldi. İlçenin bir kanalizasyonu yok. Devlet acilen el atmalı. Kanalizasyon problemini halletmeli, Yüksekova havaalanı kısa sürede bitirilmeli. Bir memleketin ekonomik durumunu ayağa kaldıran üniversitedir. Burada üniversite öğrencisi yok, asker-polis kendi kantininden alışveriş yapıyor. Neyle geçineceksin, kime satacaksın? Mesele basit değil.”


(*) YÜSİAD Başkan Vekili / MURAT TOKAY

Yüksekova: Pilot bölge

Güneydoğu’da 30 yıldır süren çatışmanın faturasını en ağır ödeyen yerlerden Yüksekova. Önce derin devletin pilot bölgesi ve laboratuvarı oldu. Sonra devlet tamamen çekildi ve bu sefer PKK’nın kurtarılmış bölgesine dönüştürüldü.
Başka yerlerde hayatın doğal akışı içinde fark etmeden yaptığınız birçok faaliyeti Yüksekovalı ancak hayal edebiliyor. Yaşamak bile başlı başına zanaat. Eğitim Kaf Dağı’nın ardındaki Zümrüdüanka gibi. Sosyal hayat en düşük seviyede. Ticaret dünyanın başka neresinde böylesine eziyetli ve risklidir? BDP’nin seçim vaatleri arasında daha az kepenk kapattırmanın bulunduğunu söylersek meramımız anlaşılır. Ek bilgi: Geçen yıl 100 günden fazla kepenk kapandığı için esnaf kan ağlıyor. Maalesef kapatmaktan başka şansı da yok. Kısacası Yüksekova iki değirmen taşının arasındaki buğday tanesi; taşlar döndükçe ve sürtündükçe ezilen hep o.

Yüksekovalı ise çifte su verilmiş çelik sanki. Ağır şartların olgunluğu her hâllerine yansıyor. Ummadığınız kadar güler yüzlü, tahminlerinizin ötesinde dobra ve açık sözlüler. Hiç oralı tanıdığınız var mı bilmiyorum. Benim birkaç ahbabım var. Onlarla konuştuğumda içimde iki zıt kutup çatışıyor. Bir yandan içim kanıyor, “vatan toprağının bir parçasını nasıl bu kadar ihmal etmişiz” diye hayıflanıyorum. Öbür yandan böylesine sıkıntı ve mahrumiyetin çemberindeki insanların umudu, güler yüzü bana güç veriyor. Biz yaşasak bin bir ah vahla şekva edeceğimiz olayı, fıkra anlatırcasına gülerek paylaşıyorlar. Söylemeleri gereken şeyi de sakınmadan ortaya atıyorlar. Tabii benim söylediklerim belli seviyenin insanları. Sokaktaki vatandaş daha ürkek ve endişeli. Ancak sizi tanıyıp emin olduktan sonra onlar da açılıyor.

Değirmen taşlarında ezilen diğer kitle başta güvenlik birimleri olmak üzere devlet memurları. Tamamen izole edilmiş, can güvenliği olmayan ortamda hayatta ve ayakta kalmaya çabalıyorlar. Kendileri dışında üstlendikleri sorumluluklar da cabası. Ya öğretmenler… Kalmıyorlar, bir yolunu bulup kaçıyorlar demek kolay. Tuvaletin bile olmadığı köy okullarında her şeye rağmen hizmet etmeye çalışan öğretmenlere madalya vermek lazım. Bunca olumsuzluk içinde hayata tutunup tahsil yapabilen gençleri ise kahraman ilan etmeli.

Yüksekova bu kez de meşru devletin ve vatansever sivillerin pilot bölgesi olsa... Seferber olsak eğitim kurumları, oyun alanları, sosyal imkanlar ayaklarına götürülse… Ticaret ve tarımı tutup kaldırabilsek, insanların elleri ekmek tutsa… Mostar Köprüsü’nü tamir ettiğimiz, ayaklarını birleştirdiğimiz gibi yıkık toplumsal köprüleri yeniden inşa etsek. Ve buna ateşin düştüğü yerden, Yüksekova’dan başlayabilsek...

Murat Tokay / Aksiyon
SON VİDEO HABER

Şam'daki saray yakıldı, eşyalar alındı

Haber Ara