İşte Yıldırım'ın Bakanlığa gönderdiği dilekçe
İşte avukatlar Işık ile Erol'un, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım hakkında Adalet Bakanlığı'na verilen dilekçenin tam metni.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-09 18:21:44
Kanun Yararına Bozma Talebinde Bulunan : Aziz YILDIRIM
Müdafiileri : Av. Faik IŞIK – Av. Abdurrahim Erol
>BR> Bozulması Talep Edilen Mahkeme Kararı: İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK m 250 ile yetkili bölümü) 2011/63 esas sayılı dosyası kapsamında verilen tutuklama ve tutuklamanın devamına ilişkin ara kararlar, yapılan itirazları ret kararları
ÖZEL YETKİLİ MAHKEME SÜRECİNDEKİ HUKUKA AYKIRILIKLARIN GİDERİLMESİNDE KANUN YARARINA BOZMADAN BAŞKA BİR İMKANININ KALMAMASI; KALDIRILMIŞ OLAN DGM’NİN YÖNTEMLERİNİN HALEN UYGULANMASI ve aşağıda özetle zikredilen sebeplerle müvekkil Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’ın (ve elbette benzer durumdaki diğer çaresiz sanıkların) TAHLİYELERİNİ REDDEREK KENDİ VERDİKLERİ TUTUKLAMA KARARLARINI KORUYAN, CMK 268nci UYARINCA SÜREKLİ AYNI YÖNTEMİ KULLANMAK SURETİYLE GÖREVİ / YETKİYİ KÖTÜYE KULLANMA EYLEMİNİ GERÇEKLEŞTİREN ÖZEL YETKİLİ MAHKEME KARARLARININ KANUN LEHİNE BOZULMASI talebimiz (CMK 309) hakkındadır.
Müvekkil Aziz Yıldırım ve hiç alakası olmayan olaylar ve kişilerin dosyaya eklenmesi (TORBA SUÇLAMA) suretiyle, ilgisiz 93 sanığın bir araya getirildiği; bu sanıklardan Giresunsporlu ve Fenerbahçeli olanların soruşturmanın başından beri iletişimleri izlenip fiziksel takipleri yapıldığı halde herkesçe artık iyice bilinen bazı takımlarda diğerlerine kıyasla sınırlı birkaç kişisinin ligin bitimine yakın izlemeye alındığı; böylelikle takımlara ve kişilere göre farklılaştırılmış ve ayrıca TFF sınavı gibi ilgisiz konularla soruşturma ve kovuşturma dosyalarının SAVUNMA YAPMAYI İMKANSIZLAŞTIRMA VE ZORLAŞTIRMA sonucunu doğuracak surette HACİMLENDİRİLDİĞİ; resmi makamların kameraları eşliğinde çekilmiş ve medyaya ancak resmen servis edilebilir görüntülerin televizyonlarda, gazetelerde, internet ortamında SANSASYONEL LİNÇ uygulamasına dönüştürüldüğü; 9 AYRI ZAMANDA DALGALI SORUŞTURMA aşamalarıyla SÜREÇLERİN YAYILARAK TUTUKLULAR ALEYHİNE UZATILDIĞI; bu süreçlerde DOSYADA GİZLİLİK KARARLARIYLA şüphelilerin ve avukatların çaresiz bırakıldığı; savunma kurumunun fonksiyonsuzlaştırıldığı; Aziz Yıldırım’ın ancak devletin namus ve emniyetine teslim edilmiş KARAKOLDA ÇEKİLMİŞ ÖNDEN VE YANDAN EŞKAL FOTOĞRAFLARININ yayınlanmasının sağlandığı; CMK 91 ve 94 uyarınca maksimum 4 gün olan GÖZALTI SÜRESİNİN Aziz Yıldırım için 8 GÜN OLARAK UYGULANDIĞI; MAHKEME DAHA BAŞLAMADAN şüpheliler hakkında “19 maçta şike kesin, delilleri görünce konuşamadılar” diye RESMİ MAKAMLARCA YARGILAMA OLMAKSIZIN SUÇLULUĞUN İLAN EDİLDİĞİ; ilan edilen bu suçluluğa paralel olarak TUTUKLAMA İLE ŞİMDİDEN İLAN EDİLMİŞ İLERİDE USULEN YARGILAMA AŞAMALARINDAN GEÇİRİLEREK HÜKME DÖNÜŞECEK mahkumiyetin PEŞİN ya da ÖNÖDEMELİ İNFAZ halinde uygulandığı; bu süreçteki hukuksal arızalardan dolayı yaptığımız şikayet ve başvuruların MESLEKİ veya başkaca türde bir dayanışma içerisinde REDDEDİLDİĞİ BİR YAPILANMANIN VARLIĞI; ancak askeriyede ve poliste görülen KOZMİK ODA UYGULAMASI denilen bir uygulamanın Türk Hukuk tarihine kazınarak yazıldığı; bu oda da şüpheliler ve avukatlarının bilmediği delillerin UEFA yetkililerine KESİN ŞİKE olarak anlatılarak iğfal edildiği (UEFA yetkililerinin imzalı ifadeleri var bu konuda); bu suretle Aziz Yıldırım’ın başkanı olduğu kulübün Şampiyonlar Ligine gitmesinin yasaklandığı; “sıfır tolerans” tekerlemesine rağmen aynı dosya içerisinde isimleri bulunan takımların uluslar arası müsabakalara gitmelerinin sağlandığı; sabıka kayıtları pek az faniye nasip olur tarzda dolu dolu birkaç şahsın özel yetkili mahkemeler arasında MOBİL GİZLİ TANIK olarak gezindirildiği; Sıkıyönetim mahkemelerinde dahi görülmeyen GİZLİ TANIK, GİZLİ DOSYA, GİZLİ İDDİANAMELERİN vak’a-yı adiyeden olduğu; 8 AY SÜREN izleme, dinleme, takibe ek olarak 5 AY süren iddianame (ki, bu dönemde de izlemeler ve dinlemeler devam ettirilmiştir) ve iddianamenin kabulünden bu yana geçen 6 AYLIK KOVUŞTURMA süresi içerisinde; (4,5 ay sonra çıkacak) 6222 sayılı YASADA ÖNGÖRÜLECEK SUÇLARI CEZALANDIRMAYA YÖNELİK POLİS VE YARGI İŞBİRLİĞİ ile şike soruşturması yapıldığı; sorgudaki şike sorularının yanlışlığına yapılan itirazdan sonra iddianame aşamasında (olmayan yasaya dayalı şike soruşturması) hatasının DOLANDIRICILIK TAVSİFİ İLE KAMUFLE EDİLDİĞİ; ÇOK FAİLLİ HER SUÇ hakkında OLAĞANÜSTÜ YETKİLER ve OLAĞANDIŞI YARGI YÖNTEMLERİ uygulanabilmesini sağlamak için ÖRGÜT KAVRAMININ MAYMUNCUK HALİNE GETİRİLDİĞİ; böylelikle kişilerin hak ve özgürlüklerinin POLİSİN ÖDÜL YÖNETMELİĞİNE (ödüle esas alınan puan cetveli uyarınca örgüt olarak yargılatma ve tutuklatma halinde 24 aya kadar maaş ödülü ve başarı yarışında puan toplanmasına yarayan menfaatlere) KURBAN EDİLMESİ; kamuoyunda BÖYLECE İSTENİRSE HER ŞAHSIN HÜKÜMDEN ÖNCE MAHKUMMUŞ gibi itibarsızlaştırılabileceği tedirginliğinin yaygınlaştırılması; DİZ ÇÖKTÜRÜLMEMİŞ VE KORKUTULMAMIŞ HİÇBİR YURTTAŞIN KALMAMASI SONUCUNU DOĞURACAK BU UYGULAMALARA sessiz kalınmasının sağlanması (avukat olarak her türlü dinleme ve takip altında olmamıza rağmen DGM’lerden ve 28 Şubatta tankların geçtiği Sincan davası da dahil hiçbir davada inandığımız ve bildiğimiz doğrular ışığında İNSANCA + DEMOKRAT + TARAFSIZ + IRKSIZ + MEZHEPSİZ + MEŞREPSİZ + CEMAATSIZ + kendi üyeleri ve taraftarları için dernekleşmemiş UYGARCA BİR HUKUKUN GEREKLERİNİ YALVARMADAN DİZ ÇÖKMEDEN TALEP ETMEKTEN ve başımıza gelecek olanların adreslerini bu dilekçemizde belirterek korkmadan, 28 Şubat sürecinde mağdur olanların avukatlığını yapmaktan dolayı AĞIR CEZA MAHKEMELERİNDE -“O. Kaçmaz hakkımda basın yoluyla Yargıtay 8. Dairesi başta olmak DGM’ye hakaretten 2 yıl sonra iddianame düzenleyerek dava açmıştı”- PEŞPEŞE İHZARLARLA BİRBİRLERİNDEN AYRI ŞEHİRLERDE ifadem alınarak) 9 + 3 + 2 yıl süren davalarda yargılanan bir yurttaş olarak); oy verdiğimiz ve verilmesini istediğimiz bir iktidar döneminde kendi arkadaşlarımızın husumetlerini kazanmaktan ve itilip kakılmaktan çekinmeden; 19 AYDIR DELİL DURUMU + KARARTMA ŞÜPHESİ + ATILI SUÇ GİBİ ŞABLON GEREKÇELERİN TEKRARIYLA ne zaman aydınlanacağı belli olmayan ve SAĞLAMLIĞINA GÜVENİLMEDİĞİ AÇIK OLDUĞU gibi bir ÖNEMLİ KISMI HUKUKA AYKIRI delillerle tutukluluk hali sürdürülen Aziz Yıldırım adına vekaleten ŞU TALEPTE BULUNUYORUZ:
TBMM’nde “oybirliği ile” kaldırılan DGM’lerdeki “YAKALAMADAN TUTUKLAMAYA, DİNLEMEDEN ARAMAYA KADAR KENDİLERİNCE VERİLEN KARARLARA İTİRAZ EDİLEN HAKİMLERİN, İTİRAZLARI DA İNCELEYİP RET KARARLARI VEREREK KENDİ KARARLARINI KOLLARKEN SANIKLAR VE SAVUNMA AVUKATLARI İÇİN BÜTÜN YOLLARI TIKADIKLARI; CMK 140’daki teknik araçlarla izleme (fiziki takip) / iletişimin denetlenmesi kararlarını veren hakimlerin TUTUKLAMA ve buna itiraz halinde verilen İTİRAZI RET sürecine katıldıklarını; bu dilekçemiz ekindeki belgelerden veya dosyanın aslından veya UYAP üzerinden delillerini görmek mümkündür. TÂBİİ HAKİM ve OLAĞAN OLMAYAN YÖNTEMLERLE YARGILANMA, bir lütuf değil; insanlık haysiyeti ve hukuki bir gerekliliktir.
Cinsel taciz suçlarının faillerinin ve hırsızların, hakaret ve iftira suçlarını işleyenlerin, silah kullanılmadığı sürece şantaj ve tehdit gibi suçları işleyenlerin, trafik canavarı olmuş sarhoş sürücülerin yaralamalı kazalarında çoğunlukla tutuksuz yargılama uygun görülen bir ülkede; konusu futbol topu olan ve 12 Eylül 2011 tarihli referandum ile Anayasaya eklenen (madde 59/3) hükmü gereğince Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun kararlarına karşı yargı yoluna dahi başvurulamaz iken, Aziz Yıldırım (ve dava kapsamındaki diğer sanıkların) 6222 sayılı yasa kapsamında alt ve üst ceza sınırı 1-3 yıl olan bir suçlamadan dolayı 11 AYDIR TUTUKLU KALMASINDA ISRAR EDİLMESİ, ancak (466 sayılı yasa yerine konulan) 5271 sayılı CMK’nın 142. Maddesi uyarınca haksız yakalama, gözaltı ve tutuklamadan berat edilirse doğacak tazminat yükümlülüğünü önlemek için YARGILAMANIN SONUNDA mutlaka bir ceza verileceğinin göstergesidir denemez mi? O zaman yargılamaya ne gerek kalmıştır? ÖNÖDEMELİ yada PEŞİN İNFAZA DÖNÜŞMÜŞ UZUN TUTUKLULUK sürelerinin ileride verilecek hükümleri de kamuoyu nazarında şimdiden tartışmalı hâle getirmez mi?
DGM yargılamalarındaki TUTUKLU ORANI ve TUTUKLAMA SÜRELERİ ile özel yetkili mahkemelerin yürüttükleri davalardaki TUTUKLU SAYISI, DAVA VE TUTUKLULUK SÜRELERİ konusunda bir kıyaslama yapılırsa; DGM’leri kaldırdık diye sevinebilmek mümkündür?
6222 sayılı yasada (6250 ve 6259) değişiklik yapılırken cezaların alt ve üst sınırları bakımından CEZADAN BAŞKACA BİR TEDBİRE ÇEVRİLMESİ, ceza hukuku sistematiği bozulmak pahasına engellenirken; eşitlik ilkesi açısından Anayasaya aykırılık teşkil edici AYIRT EDİCİ ÖZEL UYGULAMA tartışmaları tutanaklardan dökülmemektedir? Kısaca bir tedbire çevrilmemesi için sürekli baskılar kuran kişilerin arasında; kutsal saydığı kanun devleti (hukuk devletinden farklıdır çünkü) kendi işlediği suçlardan dolayı CEZADAN BAŞKACA BİR TEDBİRE ÇEVRİLME SAYESİNDE sabıkalı sayılmayarak milletvekili olmuş kişiler yok mudur? Henüz hüküm giymemiş ancak seçilmiş kişilerin YSK’ca adaylıklarında bir engel yok iken; en azından tutuksuz yargılanmaya razı iken yemin dahi ettirilmemesi bir tuhaflık değil midir? Görev suçlarından dolayı bazıları yüce divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanırken, bazılarının sanki Anayasa mahkemesine bir nevi güvensizlikle suçlarından kolay kurtulur ve tutuksuz yargılanır düşünceleri ile özel yetkili mahkemelerin görev ve yetki alanında bırakılması çelişki değil midir? MİT müsteşarının bile gözaltına alınması gayretleri sabahları erkenceden gazetelere ve televizyon haberlerine bakıp kendinden bahsedilmesinden hoşlandığı izlenimi veren JURİSTOKRASİNİN okey masalarında “ben senden daha mühim birini tutuklayacağım” yarışını andırmaz mı?
İlginçtir ki; ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN, DGM’LERİN KADRO / TEŞKİLAT YAPISINA paralel yapılanmasının ötesinde 7 Mayıs 2004 (tam dokuz yıl önce bugün) 5170 sayılı Kanun ile TC Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun ile DGM’lerin anayasal dayanağı olan Anayasanın 143.maddesi kaldırılmıştı.
16 Haziran 2004 tarihinde kabul edilen ve 30 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe giren, 5190 Sayılı CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ HAKKINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE DGM’LERİN KALDIRILMASINA DAİR KANUN ile uygulamada pek çok mağduriyetlere yol açan YARGI UYGULAMALARININ KALDIRILMASI amaçlanmış idi. 5190 sayılı Kanun DGM’leri kaldırılırken 1. Maddesi ile “1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa 394üncü maddeden sonra gelmek üzere, 394/a, 394/b, 394c, 394d bentleri ile meşhur olmuş adıyla ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER kurulmuştur. 4 Aralık 2004 tarihinde kabul edilen CEZA MUHAKEMESİ KANUNU’nun 250, 251 ve 252nci maddelerinde; bu özel yetkili mahkemelerin görev alanı yeniden tanımlanmıştır.
Kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemeleri; “devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli” olmak SINIRLI BİR YETKİ İLE üzere kurulmuş idi. DGM’ler; Sıkıyönetim Mahkemelerinin hukuk sistemine verdiği zararların sonucunda bir geçiş aşaması niteliğinde idi. Devlet Güvenlik Mahkemeleri, 2004 yılında TBMM’nde sadece iki parti bulunduğundan; hükümetteki AKPARTİ ve tek muhalefetteki CHP’sinin ortak oyları ile yurttaşlarca yaşanan acılar ve Türkiye Devletinin saygınlık ve imajına verdiği zararları ortadan kaldırmak yanında özellikle DEMOKRATİKLEŞME VE AB İLE UYUM SAĞLAMA amacıyla kaldırılmıştı. OYSA ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER, paralel polis yöntemleri sayesinde maymuncuk olarak kullanılan ÖRGÜT kavramında DGM’LERLE KIYASLANMAYACAK ŞEKİLDE ALANLARINDA SINIR TANIMAKSIZIN AYRICALIKLI YARGI YETKİLERİ KULLANMAKTADIRLAR.
Kamuoyuna şike davası diye lanse edilen özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK m 250 ile yetkili) 2011/63 esas sayılı dosyası kapsamında verilen tutuklama ve tutuklamanın devamına ilişkin ara kararlar, yapılan itirazları ret kararları incelendiğinde görülecektir ki; OYBİRLİĞİ İLE KALDIRILAN DGM UYGULAMALARI MAALESEF DEVAM ETMEKTEDİR.
Sıkıyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri dönemindeki yargılamaları aratacak şekilde neredeyse ÖNCEDEN BELİRLİ LİSTEDKİ HERKESİ TUTUKLAYARAK yargılama yönteminin, “İLERİDE VERİLMESİ KESİN OLARAK KABUL EDİLEN CEZANIN İCRASI şeklinde yaygın uygulama haline getirilmesi gerçeğinin vicdanları yaraladığını Sayın Cumhurbaşkanımızın, “TUTUKLULARI HÜKÜMLÜLERİNDEN FAZLA BİR ÜLKE OLMANIN TÜRKİYE’YE YAKIŞMADIĞI VE BUNUN ADALETSİZLİK OLDUĞUNU” sözleriyle çarpıcı bir şekilde dile getirmiştir. (Ekte belgesi konulmuştur).
Başbakan yardımcısı ve Hükümet sözcüsü Sayın Bülent ARINÇ’ın, Başbakan yardımcısı Sayın Ali BABACAN’ın, Adalet Bakanımız Sadullah ERGİN’in, Yargıtay Başkanı Sayın Nazım KAYNAK’ın, Barolarımızın, Ceza Hukuku Öğretim üyelerimizin, pek çok yargı mensubumuzun ve yazılı sesli görüntülü pek çok medya organında görüşlerini açıklayan yazar ve konuşmacılardan da öte ve her şeyden önemlisi T.C. yurttaşlarının çok önemli bir kısmının YÜKSEK SESLE DİLE GETİRDİĞİNİ “görüp duymakla”; HÜKÜMET SÖZCÜSÜ VE BAŞBAKAN YARDIMCISI SAYIN BÜLENT ARINÇ, kamuoyunda çok konuşulan bir soruşturma kapsamında verilen “TAHLİYE KARARININ, BAŞKA DAVALARDA DA ÖRNEK OLMASINI, DİĞER MAHKEMELER VE HEYETLERİN DE TAHLİYE KARARLARI VERMEYE BAŞLAMALARI GEREKTİĞİNİ, TUTUKLU YARGILAMA HALİNİN İZAHININ MÜMKÜN OLMADIĞINI” vurgulamıştır.
Başkanı ve yöneticileri ısrarla tutukluluk sürecinden çıkarılmayan Fenerbahçe Spor Kulübünün voleybol, basketbol ve bütün branşlarda başarılarını sürdürmesi yanında; futbol branşının da hem SÜPER LİGDE hem de TÜRKİYE KUPASINDA finali oynaması; bütün taraftarlara BU DA MI ŞİKE sorusunu sordurmaktadır.
Başkanı ve yönetimi tutuklu, önemli oyuncuları ürkütülerek gönderilmiş, borsadaki değeri sarsılmış, bütün oyuncuları ve antrenörleri ağır bir psikolojik baskı altındaki futbol branşının bu şartlar altında dahi büyük başarılar elde ettiği göz önüne alındığında; başarısızlıklarına mazeret arayanlar ile hayatta mazarrat çıkarmakla geçim ve itibar sağlayanların inandırıcılığı sorgulanmayacak mıdır?
Sadece ikametgahı değil tüm malvarlığı ve MEZAR YERİ Türkiye’de olan Aziz Yıldırım -(bugün itibariyle) 309 gündür tutukludur- Fenerbahçe kulübünün kongresine METRİS Ceza ve Tutukevinden katılmak zorunda bırakılmıştır. Bu kongreye katılmasını imkansızlaştırmaktır. Süper lig finali ve Türkiye kupa finalinde oynamayı; hiçbir takımın maruz kalmadığı zorluklara rağmen hak etmiştir. Bu durumu da biraz espri ile “demek ki, şike şike” diye dile getirmektedir.
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK m 250 ile yetkili bölümü) 2011/63 esas sayılı dosyası kapsamında verilen TUTUKLAMA KARARI ile bunlara ilişkin yapılan İTİRAZLARIN REDDİNE İLİŞKİN BİRBİRİNİN TEKRARI KARARLAR, kaldırılmış DGM benzeri KARARLARINA İTİRAZ EDİLEN HAKİMLERİN HER SEFERİNDE İTİRAZ İNCELEMELERİNE DE KATILMALARI VE ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN YAPISI İLE HSYK İLİŞKİLERİ KONUSUNDAKİ SIKINTI VE AÇMAZLAR yanında adil yargılanma ve hukuka aykırı deliller gibi dilekçemizde açıkladığımız bütün hususlar kapsamında; AİHM’ne başvuru yapma ihtiyacı doğmasına gerek olmayacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının sorunlarını ve taleplerini; bu devletin seçilmiş ve atanmış yetkili ve görevlileri çözmeye gayret edeceklerine inanmak istiyoruz. HİÇBİR YURTTAŞ ADALETİ ÜLKESİ DIŞINDA ARAMAK İÇİN İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMELERİNE ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurmak zorunda BIRAKILMAMALIDIR.
I- AÇIKLAMALAR :
1- Sıkıyönetim Mahkemeleri yerine kurulan DGM’leri; demokratikleşme ve AB ile uyum projesi kapsamında TBMM’miz yürürlükten kaldırırken; DGM’ler yerine kurulan ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİ de 4-5 senelik kısa dönem içerisindeki uygulamalarıyla AYNI SORUNLARA neden olmaya başlayınca; YAYGIN VE UZUN TUTUKLULUK SÜRELERİYLE BİTMEYEN DAVALAR nedeniyle sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı ve yüksek yargı organlarının başkanları ile kamuoyunun önemli bir kesimi tarafından eleştirilmeye başlanmıştır. Örgüt kavramının DGM döneminden daha yaygın kullanımıyla özel yetkili mahkemeler, NİHAYETİNDE SPOR MAHKEMELERİ, Asliye Ceza Mahkemeleri ile TFF’nin ilgi alanına giren SPORTİF KONULARA DA EL ATARAK müvekkil Aziz Yıldırım’ın içinde olduğu ve çok sayıda spor adamının tutuklanmasıyla ülkemiz sporunda büyük bir kaosa yol açmıştır ki; bunun bitmesi ihtimali çok zordur.
2- Bu uygulamayla TERÖRLE MÜCADELE İÇİN kurulan mahkemeler DÜNYADA EŞİ BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR ŞEKİLDE SPOR KANUNUNA MUHALEFET ETME İDDİALARININDA YARGILAMA MERCİİ OLMUŞTUR.
3- Aziz Yıldırım; 10.07.2011 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/71 Sorgu No’lu kararı ile
‘Örgüt faaliyeti kapsamında birden fazla kez şike eyleminde bulunmak ve bu eylemleri organize etmek’ suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, mevcut delil durumu, bu yönde atılı suça ilişkin diğer bir kısım şüpheli beyanları, iletişim tespit tutanakları, fiziki takip tutanakları, görüntü kayıtları, soruşturmanın kapsamına delillerin toplanmamış olması, delilleri karartma ve etki etme tehlikesi dikkate alınarak, ayrıca atılı suçların niteliğine göre CMK 100/3 maddesi gereğince tutuklama nedenleri var olduğu kabul edildiğinden CMK m 100 ve devamı maddeleri gereğince” tutuklanmıştır. Anayasa m 141/3’te yer alan “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmüne aykırı olarak matbu ifadelerle bugüne kadar Aziz Yıldırım’ın tutukluluk halinin gerekçeleri 19 aydır aynen sayılmaya devam etmektedir.
4- İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi 24.02.2012 tarihli tutukluluk halinin devamına ilişkin 61 nolu kararına yapılan itiraz da İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.03.2012 tarih ve 2012/35 değişik iş nolu kararı ile reddedilmiştir. Son olarak 4.5.2012 günü yapılan duruşmada da 10 ayı aşkın tutukluluk süresine ve esas hakkındaki mütalaa için dosyanın Cumhuriyet Savcısına tevdi edilmiş olmasına rağmen Anayasamızın kişi özgürlüğü ve güvenliğini düzenleyen 19. Maddesi, Adil yargılama hakkını düzenleyen 38. Maddesi ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin aynı düzenlemeleri içeren 5 ve 6. Maddelerine açıkça aykırı olan matbu gerekçelerle Aziz Yıldırım’ın tutukluluk halinin devamına karar verilmiş olması nedeniyle kanun yararına bozma yoluna başvurma zorunluluğu doğmuştur.
5- Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Başbakanımız, Adalet Bakanımız, Başbakan yardımcıları ve Yüksek Yargı organlarının Özel Yetkili mahkemelerin özellikle tutuklama tedbiri ve yetki konularındaki eleştirilerini içeren ve dilekçemizde yer verdiğimiz açıklamaları da dikkate alınarak kanun yararına bozma talebimizin ülkemiz aleyhine AİHM’e başvurma yoluna gerek kalmadan ayın Adalet Bakanımız tarafından kabul edileceğine ilişkin umudumuzu koruduğumuzu da ifade etme ihtiyacı hissediyoruz.
II KANUN YARARINA BOZMA TALEBİMİZ HAKKINDAKİ AÇIKLAMALAR
1- Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül 30.06.2011 günü yaptığı açıklamada; "Uzun tutukluluk süreleri fiili bir mahkumiyete dönüşmemeli. Bu tür aksaklıkların düzeltilmesi ve geç tecelli eden adaletin, adaletsizlikten farklı olmadığı anlayışı ile gerekli yasal düzenlemelerin en kısa zamanda hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır.
TÜRKİYE'DE TUTUKLULARIN SAYISININ HÜKÜMLÜLERDEN ÇOK OLDUĞUNU BİZ KONUŞMALARIMIZDA DA SÖYLÜYORUZ. BÖYLE BİR ŞEY TÜRKİYE'YE YAKIŞMAYAN BİR ŞEY. AYRICA TUTUKLULUK SÜRELERİNİN UZAMASI, BUNLAR ÇOK BÜYÜK HAKSIZLIKLARA SEBEP OLABİLİYOR. Bütün bunların giderilebilmesi için köklü bir şekilde ve sürekli bir şekilde, herkesin el birliğiyle yargı reformuna katkı vermesi gerekiyor.''
(Ek-1 Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün 30.06.2011 tarihli açıklaması)
2- Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, önceki Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ’un tutuklanması ile ilgili olarak 9 Ocak 2012 günü yaptığı açıklamada;
"Şu anda bir yasal süreç başlamış vaziyette. Bu yasal süreç içerisinde benim herhangi bir yoruma, değerlendirmeye girmem doğru olmaz. Ama 2 yıl Genelkurmay Başkanı olarak, Başbakan olarak beraber çalıştığımız bir mesai arkadaşımdır ve BURADA TUTUKLAMA YOLUYLA DEĞİLDE, TUTUKSUZ YARGILANMA YOLU Kİ; HER ZAMAN SÖYLEDİĞİM TEZİMDİR, OLMASI BİZİM HER ZAMANKİ ARZUMUZDUR VE BUNUN DA SÜRATLE BU NOKTADA NETİCELENMESİ YİNE ŞAHSIMIN VE PARTİMİN ARZUSUDUR. ÇÜNKÜ BU ŞEKİLDEKİ BİR YOLU BİZ İSABETLİ BİR YOL OLARAK GÖRMÜYORUZ"
(Ek-2 Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, önceki Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ’un tutuklanması ile ilgili olarak 9 Ocak 2012 günü yaptığı açıklama)
3- Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın 02.04.2012 günü Uluslararası Yargı Sempozyumu’nun açılışında yaptığı konuşma da;
Yargıyı bir cümle ile tanımlamak gerekirse “yaşanmış gerçeklere ulaşma sanatı”dır da diyebiliriz. Bu gerçeklere ulaşmakla hak ve özgürlükleri ihlal edilmiş olanların haklarını zamanında ve adilce teslim etmiş oluruz. İşte bugün, bu sanatın icrası sırasında ortaya çıkan engellerin kaldırılması için gelişen teknikler konuşulacak, böylece, yargının asli görevi olan yaşanmış hak ihlallerini ortadan kaldırmak için “vicdan birliğini” sağlamış olacağız. Yargının topluma sunduğu yegane ürünü adalettir. Ve bu ürünün alternatifi de yoktur. Adalet hizmetlerinin onarıcı niteliği, üretim kalitesi ve zamanında dağıtımın varlığı ile güç kazanır. Aksi durum bunalım, kaos ve vicdanları isyana sürüklemekten başka sonuç doğurmaz. İşte “hukukun haksızlığı” olarak da tanımlayacağımız bu kaotik duruma çözüm bulma zorunda olduğumuzu belirtmek isterim.
Türk yargı dünyasında yaşanan büyük sorunların, uygulama sürecinde yaşanan olumsuzluklardan kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Hakimin tarafsızlığının sağlanamaması, mesleki eğitimdeki eksiklikler, evrensel değerlere uzaklık gibi nedenler “uygulamada” toplumu ikna edecek güçlü kararların çıkmasına imkan vermemektedir. Doğan bu boşluk her seferinde siyaset kurumlarınca yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle doldurulmuş ve yargının yorum alanı daraltılmıştır. Bunu bir şekilde yargıya olan güvensizlik olarak da tanımlayabilirsiniz. YARGININ HESABINI VEREMEDİĞİ SINIR TANIMAZ UYGULAMALARI AĞIR BEDELLER ÖDENMESİ SONUCUNU DOĞURMUŞ, ANAYASA VE YASALARDA RADİKAL DEĞİŞİMLERİN YAPILMASININ HAKLI NEDENİNİ OLUŞTURMUŞTUR. Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugünde siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz.
Hakimler, yasaların ve kuralların dilidir. Bu dili nasıl kullanırsanız hukuk devleti ona göre oluşur ve gelişir. Hakimin iç dünyasındaki endişe, kaygı, korku, idolojik baskı, dostluk ve düşmanlık duygularından arındırılması, tarafsızlığın olmazsa olmaz koşuludur. Vicdanlar üzerinde oluşan bu işgaller kalkmadıkça bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşumunu sağlamak mümkün değildir.
(Ek-3 Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın 02.04.2012 günü Uluslararası Yargı Sempozyumu’nun açılışında yaptığı konuşma metni)
4- Adalet Bakanı Sayın Sadullah ERGİN;
a- 12 Mart 2012 günü AİHM Kararları Işığında Koruma Tedbirleri Ve İfade Özgürlüğü Sempozyumunda yaptığı konuşmada;
“Mevzuat değişikliklerinin ve kurulan müesseselerin uygulama sonuçları daha da önemlidir. Bu sürecin yürütülmesinde başta Cumhuriyet savcıları ve hakimler olmak üzere, uygulayıcılara önemli sorumluluk düşmektedir. Kamuoyunda bu mahkemelerin (Özel yetkili mahkemeler – CMK m 250 ile görevli) görev alanına giren suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan uygulamalar sebebiyle ortaya çıkan bazı olumsuz algıları da görmezden gelemeyiz.
Ancak bu mücadele verilirken devletler, kişilerin sahip oldukları hak ve özgürlüklerin zedelenmemesi, ihlal edilmemesi için gerekli dikkat ve özeni azamî düzeyde göstermek zorundadırlar. Bu suçların soruşturulması ve kovuşturulmasında yasalarda düzenlenen temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümler; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da göz önünde bulundurulmak suretiyle özenle ve dikkatle uygulanmalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da belirtildiği üzere; yapılacak işlemlerde meşru amaç, orantılılık ve gereklilik kriterlerine uygun hareket edilmesidir.
Avrupa İnsan Mahkemesi İçtihatlarına baktığımızda, devletlere işlenen suçlarla etkin bir soruşturma yapılması görevi yüklenirken, bunun yanında, adil yargılanma hakkı üst başlığı altında sanıkların sahip oldukları masumiyet karinesi, makul sürede yargılanma ve silahların eşitliği gibi hakların da dikkatle korunduğu ve bu hakların ihlalinden devletlerin sorumlu tutulduğu görülmektedir.
Ulusal güvenlik kaygılarıyla bireysel güvenlik taleplerine sırt çeviren ülkeler, sonuçta ulusal güvenliklerini sağlayacak sosyal meşruiyetten yoksun kalabilirler.
Unutulmamalıdır ki, temel hak ve özgürlüklere orantısız müdahaleler, hukukun asla tasvip etmediği bir husustur.
Ceza muhakemesinin amacı; her ne suretle olursa olsun, maddi gerçeğe ulaşmak olmayıp maddi gerçeği, dürüstlük ilkesi ve hukuk devletinin gereklerine uygun bir süreç sonucunda ortaya çıkarmaktır. Nitekim bu amacın gerçekleştirilmesinde şüphelinin haklarının korunması ve delil yasaklarına uyulması önem arz etmektedir.
• Güven veren adalet; BAŞTA TUTUKLAMA TEDBİRİ OLMAK ÜZERE temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında yüksek hassasiyetin gösterilmesidir
• Güven veren adalet; adaletin varlığının yanında, görünür ve algılanır olmasını da gerektirir.
• Güven veren adalet, JÜRİSTOKRASİYE DEĞİL HUKUK DEVLETİNE AÇILAN İÇTİHATLARIN İNŞA EDİLMESİDİR.
• Güven veren adalet; “İNSAN HAKLARI HUKUKUNUN” ARTIK İNSANLIĞIN “KOZMİK VİCDANI” HALİNE GELMİŞ OLDUĞUNU FARK ETMEKTİR.”
(Ek-4-a : Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in 12 Mart 2012 günü AİHM Kararları Işığında Koruma Tedbirleri Ve İfade Özgürlüğü Sempozyumunda yaptığı konuşma)
b- 23-24 Şubat 2012 tarihlerinde AB-TÜRKİYE 68. KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU TOPLANTISI yaptığı konuşmada;
“Türkiye’de muhtemelen yoğun iş yükü nedeni ile hâkimlerin tutukluluğun devamına ilişkin kararlarında yeterli gerekçe göstermemelerinden kaynaklanan mağduriyetleri önlemek adına Ceza Muhakemesi Kanununda ilave düzenlemeler getirilerek, tahliye talebinin reddi halinde bunun yeterli ve somut gerekçelerle açıklanması zorunluluğu getirilmektedir. Ayrıca tutuklamaya alternatif olarak öngörülen adli kontrol uygulamasının kapsamı da Tasarı ile genişletilmekte ve böylece tutuklama kararlarının sayısının azaltılması amaçlanmaktadır.
SONUÇ OLARAK, TUTUKLAMANIN EN SON TEDBİR OLARAK VE ANCAK GEREKLİ GÖRÜLEN HALLERDE UYGULANMASINI ARZU ETMEKTEYİZ.”
(Ek-4-b : Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in23-24 Şubat 2012 tarihlerinde AB-TÜRKİYE 68. KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU TOPLANTISI yaptığı konuşma)
c- Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in 18 Ocak 2012 günü "Yargı Hizmetlerinin Daha Etkin, Süratli ve Verimli Bir Şekilde Sürdürülebilmesi Amacıyla Getirilen Yenilikler"in Açıklandığı Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma ve Sunumda;
Ceza Muhakemesi Kanununun (109/1) mevcut düzenlemesinde,
Adlî kontrol tedbiri, üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar hakkında uygulanmaktadır. Değişiklikle;
Üst sınır beş yıla çıkarılmak suretiyle adlî konrol uygulanabilecek suçların kapsamı genişletilmektedir.
Sonuç olarak;
• Tutuklamaya gerçek anlamada alternatif olabilmesi,
• TUTUKLAMADAN KAYNAKLANAN ŞİKAYETLERİN GİDERİLMESİ,
• Ceza infaz kurumlarında kalan kişi sayısının azaltılması,
• TUTUKLAMANIN GERÇEKTEN SON ÇARE OLARAK UYGULANMASI,
• Adlî kontrol uygulamasında takdir hakkının genişletilmesi, Amaçlanmaktadır.
Tutuklama kararında yazılması gereken hususlar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 101 inci maddesinde düzenlenmiştir. ANCAK, UYGULAMADA HAKİMLERİN tutuklama, tutukluğun devamı veya tahliye talebinin reddi kararlarında yeterli gerekçe göstermeden MATBU ŞEKİLDE AYNI İBARELERİ KULLANARAK KARAR VERDİKLERİ YÖNÜNDE ZAMAN ZAMAN ŞİKAYETLER YAPILMAKTADIR.
Bu durum hem Türk kamuoyunda hem de uluslar arası kurumlarda sürekli eleştiri konusu yapılmaktadır.
Bu nedenlerle, tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin varlığı ile tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunun somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça yazılması gerektiği maddede yapılan değişiklikle açıkça düzenlemiştir.
Buna göre, hâkim veya mahkeme, tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya tahliye isteminin reddine ilişkin karar verirken kuvvetli suç şüphesinin varlığını, tutuklama nedenlerinin varlığını ve somut olayda tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu somut olgularla gerekçelendirilecektir.
CMK 250. MADDE KAPSAMINA GİREN SUÇLAR BAKIMINDAN ÖZEL SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA USULLERİNDEN BAZILARI KALDIRILMAKTADIR.
Uzun zamandır kamuoyunda ve doktrinde eleştirilere uğrayan CMK’nın 250. maddesi uyarınca görevli olan özel yetkili mahkemelerin görevine giren suçlarda uygulanan özel soruşturma ve kovuşturma usullerinden bazıları yürürlükten kaldırılmaktadır. Değişiklikle;
Bu suçlar bakımından da esas itibarıyla, özellikle sanık hakları bağlamında temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi amaçlanmaktadır.
Bu bağlamda;
Belgelerden örnek alma hakkına getirilen ve dava açılıncaya kadar devam ettirilebilen sınırlamanın uygulanması 3 ayla sınırlı tutulmaktadır.
(Ek-4-c : Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in 18 Ocak 2012 günü "Yargı Hizmetlerinin Daha Etkin, Süratli ve Verimli Bir Şekilde Sürdürülebilmesi Amacıyla Getirilen Yenilikler"in Açıklandığı Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma ve Sunum)
d- 12.09.2011 günü Türkiye’de Yakalama ve Gözaltı Uygulamalarından Doğan Sorunlar ile Yargının Hızlandırılması, Etkinlik ve Verimliliğin Artırılması Sempozyumunda yaptığı konuşmada;
“Kişilerin yakalanması, gözaltına alınması, tutuklanması, konut ve üzerinin aranması gibi tedbirler kişi özgürlüklerinin önemli ölçüde kısıtlandığı hallerdir. Ceza yargılamasının sağlıklı bir şekilde yürümesi, sanığın yargılama faaliyetleri sırasında hazır bulunması, delillerin koruma altına alınması ve ileride verilecek kararın infazının sağlanmasına yönelik tedbirler sayesinde bir taraftan maddi gerçeğe ulaşılması, diğer taraftan da yargılama faaliyetleri sırasında temel hak ve özgürlüklere olabildiğince az zarar verme amaçlanmaktadır.
KORUMA TEDBİRLERİ GEÇİCİ NİTELİKTEDİR VE KİŞİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİYLE İLGİLİ OLMASI SEBEBİYLE, ORANTILI OLMAK ZORUNDADIR.
En kötü kanun uygulayıcıların elinde olumlu, en iyi kanun ise kötü uygulayıcıların elinde olumsuz sonuçlar getirebilir. Uygulayıcılar, günümüzde insan hakları alanında ulaşılan evrensel hukuk standartlarının yakalanmasında en önemli faktördür. Suç ve suçlularla mücadele edilirken, insanların temel hak ve özgürlüklerinin de mümkün olduğunca korunması gerekir. Suç ve suçlulukla mücadelede, kişi hürriyeti ve güvenliği, özel hayatın gizliliği ve masumiyet karinesi gibi temel hak ve özgürlükler feda edilmemelidir. Vatandaşların yargıya güven duyabilmesi için adil olmak yeterli değildir. Adil olmanızın görülmesi de gerekir”
(Ek-4-d: Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in 12.09.2011 günü Türkiye’de Yakalama ve Gözaltı Uygulamalarından Doğan Sorunlar ile Yargının Hızlandırılması, Etkinlik ve Verimliliğin Artırılması Sempozyumunda yaptığı konuşma)
5- Başbakan Yardımcısı ve Hükümet sözcüsü Sayın Bülent ARINÇ, 26.10.2011 günü yapmış olduğu açıklamada;
''Tahliye edilmiş olmaları kim olursa olsun, bizim için sevinç doğurur. Bir insanın hürriyetinin bağlayıcı hale gelmesi, tutukluluk ya da hükümlülük hoş değil. Bunları (Deniz feneri soruşturması şüphelileri) TAHLİYE EDEN HAKİMİN VERDİĞİ KARARIN, BAŞKA DAVALARDAKİ HAKİMLERE ÖRNEK OLMASINI DİLİYORUM. Kalben inanıyorum ki yakın zamanda diğer mahkemeler, heyetler veya hakimler, tahliye kararlarını vermeye herhalde başlayacaklar. BAŞLAMALARI GEREKİR, DİYE SÖYLEMEK İSTİYORUM. YOKSA BUNUN İZAHI OLMAZ. Buradaki da mahkeme hakimi, oradaki de mahkeme hakimi. Buradaki de tutuklu, oradaki de tutuklu. Sebahat Tuncel isimli bir bayan parlamentere tanınan bir imkanın bugün milletvekili seçilmiş Mustafa Balbay, Haberal ve Engin Alan'a uygulanmamasını benim vicdanım kabul etmiyor, doğru bulmuyorum. Milletvekili seçilen birinin yerinin Parlamento olduğunu belirten Arınç, ''Deniz Feneri sanıklarıyla ilgili tahliye kararının bütün davalarda yargılananlar için emsal teşkil ettiğine inanıyorum''
(Ek-5 Başbakan yardımcısı ve Hükümet sözcüsü Sayın Bülent Arınç’ın 26 Ekim 2011 günü yaptığı açıklama)
6- Başbakan yardımcısı Sayın Ali BABACAN’ın 17 Mart 2012 günü Uludağ Ekonomi Zirvesinin açılışında uzun tutukluluk süreleri ile ilgili yaptığı açıklamada;
"Yıllarca kendileri hakkındaki hükmün ne olacağını bilmeden hapislerde duruyorlar, insanların hayatı kararıyor.
Gerçek anlamda hukuk devleti olmayan bir Türkiye'nin, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olması da hayal. Yargı sürelerinin mutlaka kısalması gerekiyor. Bakıyoruz zamanaşımı. İNSANLARIN HAYATI KARARIYOR. YA ADALET YERİNE GELMEDİĞİ İÇİN İNSANLARIN HAYATI KARARIYOR YA DA İNSANLARI TUTUKLAYIP İÇERİ ATIYORSUNUZ, YILLARCA KENDİLERİ HAKKINDAKİ HÜKMÜN NE OLACAĞINI BİLMEDEN HAPİSLERDE DURUYOR İNSANLAR.
Şu anda bizim hapishanelerimizde 140 bin kişi var. Bunların büyük bölümü tutuklular. Hükümlü değil. Daha ne olacağı belli değil karar çıkmamış haklarında. İNSANLARIN HAYATI KARARIYOR AİLE DRAMLARI YAŞANIYOR. YARGI KONUSUNDA AÇIK FİKİRLİ OLMAK ZORUNDAYIZ.”
(Ek-6 Başbakan yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın 17 Mart 2012 günü Uludağ Ekonomi Zirvesinin açılışında yaptığı konuşma)
7- Yargıtay Başkanı Sayın Nazım KAYNAK;
a- 06.09.2011 günü 2011-2012 adli yıl açılış töreninde yapmış olduğu konuşmada;
“Yargı haksızlığa uğramış insanların en önemli sığınağıdır. Adil yargılanma hakkını düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi davaların makul sürede hakkaniyete uygun olarak yapılmasını ön görür. 2010 yılında bu ilkenin ihlalinden dolayı ülkemiz 25 milyon Euro tazminat ödemek zorunda kaldı. En büyük sorun davaların makul sürede bitirilmesi. Hızlı ve adil yargı yargılamanın temel görevidir. İletişim denetlemesi delil elde etmek için son çare olmalıdır. EN AĞIR KARAR İSE TUTUKLAMADIR. Tutuklama için kişinin suçu işlediğine dair çok kuvvetli bir kanaat olması gerekir. Gerekmediği halde koruma tedbirlerine (tutukluluk) başvurmak ne kadar yanlış ise gerektiği halde uygulamamak da yanlıştır.”
(Ek-7-a : Yargıtay Başkanı Sayın Nazım Kaynak’ın 2011-2012 Adli Yıl açılış töreninde yaptığı konuşma)
b- Yargıtay Başkanı Sayın Nazım KAYNAK’ın 22 Mart 2012 günü İzmir’de düzenlenen 2. Ulusal Hukuk Kongresinde yaptığı konuşmada;
Tedbirler uygulanırken korunan değerler ile ihlal edilen hakkın değeri iyi korunmalıdır. Bunu yapacak olan da hakimlerdir. Tedbirlerin bir diğer özelliği geçici oluşudur. Çünkü ortada kesin bir karar bulunmamaktadır. Belirli süreyle denildiğinde bu süre önem arz etmektedir. Kısıtlama süresinin tayininde ölçülü davranmak gerekmektedir. Geçici hukuki korumalar uygulaması son derece dikkat gerektiren, mümkün olduğunda uygulanmaması gereken veya daha az hak ihlaline neden olacak son denece hassas bir konudur. Kararın farklı çıkacağı düşünülerek dikkatli olmak gerekmektedir. BİR İNSANIN HAKSIZ YERE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KISITLANMASINI HİÇBİR BEDEL TAM OLARAK KARŞILAYAMAZ. Kişinin özgürlüğü ile güvenliğini dengelemeyi yerine getirenlerin hakkaniyetle çok iyi dengelemesi gerekir. Koruma tedbirleri adaletin sağlanması için adaleti sağlayanlara verilmiş bir yetkidir. Bu yetkinin kötüye kullanılmamasına gösterilen özen zayıflatılmamasına da gösterilmelidir dedi. Kaynak, ayrıca, koruma kararlarının AİHM'de karşılaşılan önemli bir sorun da olduğunu dile getirdi.
(Ek-7-b : Yargıtay Başkanı Sayın Nazım KAYNAK’ın 22 Mart 2012 günü İzmir’de düzenlenen 2. Ulusal Hukuk Kongresinde yaptığı konuşma)
8- Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz YILDIRIM’ın tutuklu olarak yargılandığı dosyada 23 Kasım 2010 tarihinden itibaren devletin bütün imkanları kullanılarak soruşturma yapılarak deliller toplanmıştır. Tüm sanıkların ifadeleri alınmıştır. Soruşturma aşamasında tüm tanıkların ifadesi alınmış olup dava dosyasında mevcuttur. Soruşturma aşamasında güya silahlı çete üyesi olmakla suçlanan sanıkların biri hariç tamamı bugün itibariyle tahliye edilmiştir. Aziz Yıldırım’a isnat edilen suçun kanunda öngörülen cezası 1-3 yıl arası olarak düzenlenmiş olduğu ve tutuklu olarak geçirdiği 309 gün göz önüne alındığında Cumhurbaşkanı, Başbakan, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Adalet Bakanı, Başbakan yardımcıları, Yargıtay Başkanının yukarıda özetlenen açıklamalarında da belirtildiği üzere mevcut tutukluluk hali İNFAZA dönüşmüştür.
9- TBMM tarafından 5.4.2012 günü kabul edilen ve 11.04.2012 tarih ve 28621 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6291 sayılı denetimli serbestlik kanunu gereğince;
a- koşullu salıverilme süresine, 1 yıl kalan hükümlüler,
b- Sıfır-altı yaş grubunda çocuğu bulunan ve koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan kadın hükümlüler,
c- Maruz kaldıkları ağır bir hastalık, sakatlık veya kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen ve koşullu
salıverilmesine üç yıl veya daha az süre kalan hükümlüler, infaz hakimliği kararı ile denetimli olarak serbest kalma imkanına sahip olmuşlardır.
10- Aynı hukuk düzenine tabi iki vatandaştan birinin HÜKÜMLÜ OLMASINA RAĞMEN özgür olabildiği, buna karşın TEDBİREN ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLANAN TUTUKLU DİĞER BİR VATANDAŞIN İSE CEZAEVİNDE TUTULARAK ÖZGÜRLÜĞÜNDEN YOKSUN BIRAKILMASI hiçbir mantık, vicdan ve hukuk ilkesi ile açıklanamaz. Mevcut yasal düzenlemeler ve mahkemelerin ceza tayinindeki uygulama dikkate alındığında, müvekkil Aziz Yıldırım hakkında sevk maddeleri doğrultusunda hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü olsaydı 6291 sayılı yasa gereğince ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞMASI kaçınılmazdı.
Hukuki Nedenler : Anayasa m. 2, 19 ve 38, İNSAN HAKLARI AVRUPA SÖZLEŞMESİ m 5, 6 ve 13; CMK m. 268, 309ncu maddeler; 6291 sayılı DENETİMLİ SERBESTLİK YASASI, Yargıtay İçtihatları, AİHM içtihatları, sair ilgili mevzuat.
Deliller:
1) 10.07. 2011 İstanbul 14. Ağır Ceza Mh, 2011/71 sorgu
2) 22.07.2011 İstanbul 14 Ağır Ceza Mh. 2011/902 D. İş
3) 12.08.2011 İstanbul 13. Ağır Ceza Mh 2011/521 D. İş
4) 09.09.2011 İstanbul 13. Ağır Ceza Mh 2011/593 D. İş
5) 10.09.2011 İstanbul 17. Ağır Ceza Mh 2011/30 D. İş
6) 27.09.2011 İstanbul 12. Ağır Ceza Mh 2011/1081 D. İş
7) 06.10.2011 İstanbul 12. Ağır Ceza Mh 2011/1131 D. İş
8) 06.10.2011 İstanbul 12. Ağır Ceza Mh 2011/1132 D. İş
9) 11.10.2011 İstanbul 10. Ağır Ceza Mh 2011/673 D. İş
10) 03.11.2011 İstanbul 14. Ağır Ceza Mh 2011/1182 D. İş
11) 11.11. 2011 İstanbul 9. Ağır Ceza Mh 2011/768 D İş
12) 14.11.2011 İstanbul 14. Ağır Ceza Mh 2011/1211 D İş
13) 29.11.2011 İstanbul 11. Ağır Ceza Mh 2011/1204 D İş
14) 12.12.2011 İstanbul 16. Ağır Ceza Mh 2011/63 Esas
15) 06.01.2012 İstanbul 17. Ağır Ceza Mh 2012/3 D. İş
16) 09.01.2012 İstanbul 16. Ağır Ceza Mh 2011/63 Esas
17) 24.02.2011 İstanbul 16. Ağır Ceza Mh 2011/63 Esas
18) 16.03.2012 İstanbul 17. Ağır Ceza Mh 2012/35 D İş
19) 30.03.2012 İstanbul 16. Ağır Ceza Mh 2011/63 Esas
20) 04.05.2012 İstanbul 16. Ağır Ceza Mh 2011/63 Esas ve diğer RED KARARLARI ile
21) 234 ADET DİNLEME KARARI
22) 140 adet gizli izleme, takip kararı
23) Yakalama kararları
24) Gözaltı kararları
25) El koyma kararları
26) TAHLİYE TALEPLERİNİ RED KARARLARININ, YARGI SAFAHATINA RAĞMEN HİÇ DEĞİŞMEYEN İÇERİKLERİ
27) Bütün dosya içeriğindeki bilgi ve belgeler ile İnsan Hakları Mahkemesine başvurmak zorunda bırakılırsak konacak sair deliller
SONUÇ VE TALEP:
Bütün dilekçemiz kapsamında arz ve izaha çalıştığımız, sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanımız dahil bütün devlet erkanının, ana muhalefet partisi başta bütün siyasi partilerin, özellikle Adalet Bakanımızın ve yüksek yargı dahil bütün yargı temsilcilerinin, baroların ve üniversitelerin, akademisyenlerin, yazarların, düşünürlerin, her görüşten gazetecilerin, yurttaşların söz ve talepleri dikkate alındığında; bu ülkede gerçekten katışıksız imrenilecek bir hukuk sistemini mevcut kuralları dahi iyi yorumlayarak sağlaması mümkün iken: YENİ ANAYASA YAPMA GAYRETLERİ DAHİL OLMAK ÜZERE UYGAR BİR ÜLKEDE İLERİ HUKUK UYGULAMALARI İLE SOSYAL BARIŞ SAĞLANMIŞ VE KORKULARDAN TEDİRGİNLİKLERDEN SIYRILMIŞ, ÖZEL HAYATLARIN MARAZİ DİNLEME VE ZORAKİ SUÇ OLUŞTURMA TAARRUZU OLMAYACAK ŞEKİLDE YAŞAMA isteklerinde samimi olunduğunu, yoksa uyum yasaları kapsamında göstermelik olarak lazım olan ufak tefek makyajlar yaparak çatışmalar yumağı içinde kısa ömürlerimizi tüketmek zorunda mı olduğumuzu gösterebilmek bakımından;
Aziz YILDIRIM (ve dosya kapsamındaki sanıklar) hakkında, tutuklama ve tutuklamanın devamını gerektiren şartlar mevcut olmadığından, HUKUKA AYKIRILIĞININ GİDERİLEBİLMESİ İÇİN KANUN YARARINA BOZMADAN BAŞKA İMKAN KALMADIĞININ açıkça ortaya konduğu yukarıdaki açıklamalarımız ışığında; bozulmasını istediğimiz (deliller bölümünde sayılan) bir bütünlük arz eden kararlar ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN HER ALANA TAŞAN GENİŞLEMİŞ ALANLARINDA, KENDİ KARARLARININ İTİRAZ İNCELEMELERİNE KATILARAK KALDIRILMIŞ DGM UYGULAMALARININ GÖREVİ/YETKİYİ KÖTÜYE KULLANARAK SÜRDÜRÜLMESİ karşısında;
Bu uygulama ve kararlar Yargıtay incelemesinden geçmeden kesinleştiğinden, 93 sanıktan 83’ünün tutuksuz yargılandığı, bahsi geçen silahların hiçbirisinin Aziz Yıldırım veya Fenerbahçelilere ait olmadığı (kime ait olursa olsun hiçbir suçta dahi kullanılmadığı, temiz olduğu mahkeme aşamasında açıkça anlaşıldığından);
Ayrıca zoraki irtibatlandırılmaya çalışılan SİLAHLI SUÇ ÖRGÜTÜ OLMAKLA İTHAM EDİLEN SANIKLARDAN ÖZELLİKLE TUTULAN BİRİ HARİÇ TAMAMININ TAHLİYE EDİLDİĞİ ve 6291 SAYILI KANUNLA HÜKÜMLÜLERİN BİLE SERBEST BIRAKILMAYA BAŞLANDIĞI ŞARTLAR ALTINDA, ÖNÖDEMELİ yada PEŞİN İNFAZ KABİLİNDEN (alt sınırı 1 yıl olan cezadan dolayı 11 aydır tutuklu yargılanması); YARGILAMA SONUCU MUTLAKA CEZA VERİLECEĞİNİN AÇIK GÖSTERGESİ olduğundan; bu durumda yargılamaların İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurulursa veya Avrupa Birliği izleme raporlarına konu olursa kabilinden bir süreç olduğu yorumlarına yol açacağı;
Gizli mobil tanık, KOZMİK DOSYA; TORBA SUÇLAMA; etkisizleştirilmiş savunma; alakasız suçlamalarla çok sayıda insanın şüpheli sıfatıyla bir araya toplanarak altından çıkılamaz şişirilmiş dosyalarla, ÇETE SUÇUNDAN TUTUKLU SANIK HALİNE GETİRİLMESİ DURUMUNDA 24 AYLIK MAAŞA KADAR PARA VE PUAN ÖDÜLÜNÜN AVCIYA DÖNÜŞTÜRDÜĞÜ KOLLUĞUN AV KONUMUNDAKİ SANIKLAR; kolluktaki TEŞVİK PRİMİ VE ÖZEL YETKİL MAHKEMELERİN ANA HABERLERE KONU TUTUKLAMA DALGALARIYLA aklanma süreçlerinin imkansızlaştırılması dikkate alınarak:
5 Nisan 2012'de kabul edilip 11 Nisan 2012'de yürürlüğe giren 6291 sayılı Denetimli Serbestlik Yasası uyarınca CEZASI KESİNLEŞMİŞ VE İNFAZINA BAŞLANMIŞ OLSA BİLE İNFAZIN TAMAMLANMASINA BİR YILI KALAN HÜKÜMLÜLERİN tahliyesi imkanı zikredilen TAHLİYENİN BÜTÜN SÜRECE KATILMIŞ ÖZEL YETKİLİ HAKİMLERCE REDDEDİLMESİNE dair bütün kararların KANUN YARARINA BOZULMASI için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı olarak başvurulmasını; söylenen HUKUK REFORMLARINA İLİŞKİN BUNCA GÜZEL SÖZLERİN sahibi sayın bakanımızın tutumunu isbat bakımından da gerekli olduğu gerçeği karşısında;
HUKUKA AYKIRI DELİLLERİN (soruşturmanın bütün aşamalarında kimlerin ne yaptığını yazmaya gerek olmaksızın) KARARTILMASI ve delil durumu gibi gerekçelerle tutukluluk hallerini reddeden özel yetkili mahkemelerin durumları gerekli yasal düzenlemelerin ve kararları hakkında da KANUN LEHİNE BOZMA BAŞVURULMASI mekanizmasının çalıştırılması için;
Gereğini saygılarımızla arz ve talep ederiz. "
Av. Faik Işık Av. Abdurrahim Erol
EKLER :
1- Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün 30 Haziran 2011 tarihli açıklaması
2- Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, önceki Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ’un tutuklanması ile ilgili olarak 9 Ocak 2012 günü yaptığı açıklama
3- Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın 02.04.2012 günü Uluslararası Yargı Sempozyumu’nun açılışında yaptığı konuşma
4- a- Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in 12 Mart 2012 günü AİHM Kararları Işığında Koruma Tedbirleri Ve İfade Özgürlüğü Sempozyumunda yaptığı konuşma
b-Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in 23-24 Şubat 2012 tarihlerinde AB-TÜRKİYE 68. KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU TOPLANTISI yaptığı konuşma
c- Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in 18 Ocak 2012 günü "Yargı Hizmetlerinin Daha Etkin, Süratli ve Verimli Bir Şekilde Sürdürülebilmesi Amacıyla Getirilen Yenilikler"in Açıklandığı Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma ve Sunum
d- Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in 12 Ekim 2011 günü Türkiye’de Yakalama ve Gözaltı Uygulamalarından Doğan Sorunlar ile Yargının Hızlandırılması, Etkinlik ve Verimliliğin Artırılması Sempozyumunda yaptığı konuşma
5- Başbakan yardımcısı ve Hükümet sözcüsü Sayın Bülent Arınç’ın 26 Ekim 2011 günü yaptığı açıklama
6- Başbakan yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın 17 Mart 2012 günü Uludağ Ekonomi Zirvesinin açılışında yaptığı konuşma
7- a-Yargıtay Başkanı Sayın Nazım Kaynak’ın 2011-2012 Adli Yılı Açılışındaki Açıklaması
b-Yargıtay Başkanı Sayın Nazım KAYNAK’ın 22 Mart 2012 günü İzmir’de düzenlenen 2. Ulusal Hukuk Kongresinde yaptığı konuşma
SON VİDEO HABER
Haber Ara