Dolar

34,9449

Euro

36,7036

Altın

2.990,69

Bist

10.125,46

Harran'ın Medeniyete Katkısı

Uygarlık tarihinde çok önemli rolü olan Harran, medeniyetin kayıp hazinesini bağrında saklamaktadır.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-06 14:17:24

Harran'ın Medeniyete Katkısı
Günümüzde "Anadolu medeniyetleri" denildiğinde Harran ismi hatırımıza ender olarak gelir. Harran adeta unutulmuş bir noktadır. Oysa uygarlık tarihinde çok büyük rolü olan, son derece mühim bir yerdir. Göbeklitepe’de 11.500 senelik bir mabed ve Balıklıgöl’de 13.500 yıllık dünyanın en eski heykeli bulunmaktadır. Harran Üniversitesi'nden Doç. Dr. A. Cihat Kürkçüoğlu’ya göre uygarlık tarihi (Harran’dan 45 kilometre mesafede olan) Urfa’da başladı. Mısır ve Sümer uygarlıklarının yaklaşık olarak 5 bin sene önce başladığı düşünülürse, bu yeni arkeolojik keşiflerin tarih anlayışını nasıl değiştirdiği daha kolay anlaşılabilir.





Harran şehrinin M.Ö. 2000 yılında Ur şehrinin bir ticari kolu olarak kurulduğuna inanılır. Harran’ın Sümerce veya Akatça "kervan veya geçit yeri" anlamına gelen “Harran-U” kelimesinden türediği tahmin edilmektedir. Hz. İbrahim, Ur (bunun Urfa olduğunu iddia edenler de var) şehrini terk ettikten sonra bir süre Harran’da kalmıştı. Ayrıca Harran ismini Hz. İbrahim’in kardeşi Haran’dan aldığına dair iddialar varsa da bunun isim benzerliği olduğu düşünülmektedir.

Bir zamanlar güzelliği ve özgün mimarisiyle dillere destan olan Harran şehri, her ne kadar günümüzde harabeyse de, dünyanın ilk şehirlerinin, ilk mâbetlerinin olduğu ve tarımın ilk başladığı önemli bir bölgede inşaa edilmiştir. Dünyanın en eski üniversitesi de bu şehirde bulunuyordu. Dünya ve ay arasındaki mesafeyi ölçen El-Battani, astronomi ve matematik üzerinde eserler bırakan ve birçok eski Yunan klasiği ve bilimsel eseri tercüme eden Tabit ibni Kurrah, fizikçi ve kimyager Cabir ibni Hayyan gibi daha birçok bilim ve düşünce adamı, Harran okulunda yetişti.



Moğol İstilasında Yıkılan Üniversite

Hıristiyanlığın dünyada hızla yayıldığı bir zamanda, Harran, eski dinlerin son sığınağı olarak biliniyordu. İskenderiye’deki bilim yuvaları bu yeni dine teslim olup sönmeye başlayınca ve artık Doğu Roma İmparatorluğunun resmi dini olan Hıristiyanlık, akademileri ve felsefe okullarını kapattığında, bu merkezlerden ayrılan filozoflar Harran’a sığınmaya başladılar. Bu kişiler burada kitaplarını ve öğretilerini rahatça muhafaza edebilmişlerdi. Daha sonra bu kitapların bir çoğu “Harran Sabiileri” tarafından Arapça’ya tercüme edilerek, erken dönem İslam’da bir bilim çağının doğmasına katkıda bulunmuştu ve sonradan bazıları manastırlarda muhafaza edilen bu eserler Batı'ya sızdı ve direkt olarak Rönesans'ın doğmasına sebep oldu. Daha sonra Batı'da Tapınak Şövalyeleri gibi yeraltı örgütleri, devlet, din ve bilimde reform için mücadele etmişti. İlginçtir ki Tapınakçıların 1615'de beyan ettikleri manifestoda kökenleri bir Sabii bilim merkezi olduğu zannedilen ve Arap yarımadasında adı “Damkar” diye geçen bir yerdi.




Anadolu'nun ilk kilisesi ve ilk camisinin Harran'da inşaa edildiği rivayet edilmektedir. Ancak Harran’da en meşhur olan inanç Sabiilik'ti. Söylentiye göre yedi gezegene adanmış yedi şehir vardı. Dünyanın birçok yerinde Stonehenge ve piramitler gibi neredeyse tarih öncesi taş yapıtlar gezegen, güneş tutulması, mevsim ve yıldız hareketleri gibi çok ince astronomik hesaplara göre tanzim edilmişti. Bütün bunlar, makrokozmos ve mikrokozmos (küçük evren, insan) davranışları arasında bir birlik öngören astrolojinin kaynağını oluşturmaktaydı. Ayrıca evrenin sırlarını keşfetmek ve kainatla bütünleşme duygusuna dayanıyorlardı.

639 yılında Harran, İslami hakimiyet altına girdi. Halife 2. Mervan (744-750), Harran’a yerleşti ve Emevi İmparatorluğunu Şam’dan Harran’a getirdi. 830 yılında Halife el Me’mun, Bizans seferine giderken Harran’dan geçmişti. Bir kısım Harraniler Müslüman veya Hıristiyan olurken, kalanlardan bazıları “Sabiiyiz” dediler ve Pagan Harraniler varlıklarını yüzlerce yıl sürdürebildiler. Ta ki, 1251 yılında Moğol istilâsında Harran yerle bir edilene dek...

Harran okulu birçok kaynaktan beslendi. Kökleri Keldani ve Mecusiydi. Muhtemelen yok olmaktan kurtardıkları bazı eski Yunan elyazmaları bağırlarına basmışlardı. Ancak aynı zamanda Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’dan etkilenmişlerdi.

Emevi hükümdârlarından 2. Mervan 744 yılında Harran'ı Emevi Devleti'nin başkenti yapmıştır. Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbâsilere yenilerek Harran'da sona ermiştir. Harran Üniversitesi, Abbâsi hükümdârı Harun Reşit zamanında dünyada büyük bir şöhret kazanmıştır.



Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovası'na akıtılan Fırat Nehri, Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine tekrar kavuşturmuştur.

Çeşitli kaynaklardan anlaşıldığına göre, Hz. Ömer zamanında İyaz b. Ğanem tarafından 640 yılında fethedilen Harran'da ilk İslami eserler inşaa edilmeye başlanmıştır. Emevi başkentliği yaptığı dönemde (744-750 II. Mervan zamanı) imar faaliyetleri hızlanarak şehir mimari eserlerle donatılmıştır. Mervan, 10 milyon dirhem harcayarak Harran'a bir hükümdâr sarayı yaptırmış, Cami el-Firdevs'i (Cennet Camii-Ulu Cami) yeniletmiş ve su kanalları açarak tarımı geliştirmiştir. İmâdeddin Zengi'nin 1127 tarihinde Harran'ı almasından sonra, Zengi'nin oğlu Nureddin Mahmûd ve Selahaddin Eyyûbi zamanlarında şehirde medrese, hastane, çarşı, hamam gibi çok sayıda mimari eserin inşaa edildiği, miladi 1175 depreminde zarar gören yapılar ile Ulu Cami'nin restorasyonunun yapıldığı yine çeşitli kaynaklarda kayıtlıdır.

Onyedinci yüzyılın ortalarında (1650 yılları) Harran'ın harap haline yetişen ünlü seyyah Evliya Çelebi burasını "Şehir harap, evler toprak olup kalesinde insanoğlu kalmamıştır. Ancak kargir camileri, han ve hamamları kalıp diğer harap evler içerisinde çöl arapları kışlamaktadır" cümleleriyle anlatmaktadır.

Harran kazılarında bulunan ve günümüzde ayakta olan mimari eserler:
Parlak bir tarih ve ilim geçmişine sahip olan Harran, tarih boyunca bir çok devletin hâkimiye­tine girdiğinden kültürlerin kaynaştığı bir kent olmuş ve zengin mimari eserlerle donatılmıştır. Ancak, hiç bir zaman Bizans ve Haçlı hâkimiyetine girmeyen Harran'da bu devletlere ait eserler yer almamıştır.

Kentin ortasında yer alan höyükte ve sur içerisindeki harabelerde Sin Mabedi ve üniversite dahil en eski mimari eserlerin temel kalıntıları yer almaktadır. Harran'ın zengin mimarisinden sadece surlar, iç kale, Ulu Cami, Şeyh Hayat el-Harrânî türbe ve camii ile konik kubbeli evler günümüze kadar gelebilmiştir.

Harran Höyüğü: Şehrin ortasında yer alan 22 m. yüksekliğindeki höyük oldukça geniş bir alana yayılmıştır. M.Ö. III. binden M.S. XIII. yüzyıla kadar kesintisiz olarak iskan edilen Harran Höyüğü, içersinde çeşitli devir­lere ait mimari kalıntıları ve bölgenin tarihini gün ışığına çıkartacak belgeleri barındırmaktadır.

Sin Mabedi: Babil dönemine ait ünlü Sin Mabedi Harran'da inşaa edildiği bilinen en eski anıtsal eserdir. M. Ö. 2000 başlarına ait Kültepe ve Mari tabletlerinde Harran'daki Sin Mabedi'nde bir antlaşma imza edildiğine dair bilgiler bulunmaktadır.

Yeri kesin olarak tespit edilemeyen Sin Mabedi'nin, höyükte, iç kalede ya da Ulu Camii'nin yerinde olduğu konusunda değişik fikirler ileri sürülmektedir. Bunlardan İbn-i Şeddad, bu mabedin Ulu Cami'nin yerinde olduğunu, Harran'ın 640 yılında İyâd b. Ğanem tarafından fethedilmesiyle bu mabedin camiye dönüştürüldüğünü, Paganistlere kendi mabedlerini yapmaları için başka bir yer verildiğini söylemektedir.

Harran Üniversitesi: İlk Çağ"dan beri varlığı bilinen ve miladi 718-913 tarihleri arasında (İslâmi dönem) bilim ve sanatta doruk noktaya ulaşan Harran Okulu'nun (Üniversite) İslâm öncesi ve İslâmi dönemdeki yeri, bugünkü kalıntılar arasında tespit edilememiştir.

Tarihi Harran Üniversitesi'nin kuruluşu hakkında yeterli kaynak bulunmamaktadır.

Harran Şehir Surları: Elips şeklindeki Harran şehri, bazı kaynaklara göre 8, bazı kaynaklara göre 6 adet kapısı, 187 adet burcu olan, kesme taşlardan inşaa edilmiş müstahkem bir sur ile çevrilmiştir. Surların dışında yer alan ve günümüzde toprakla dolmuş olan hendeğin eskiden su ile dolu olduğu bilinmektedir. Şehrin güney-doğu köşesinde kesintiye uğrayan surların yerini İçkale tamamlamaktadır. Harran surları günümüzde yer yer yıkılmış olmasına rağmen çepeçevre izlenebilmektedir. Kapılardan sadece Halep Kapısı ayaktadır.

Harran Kalesi: Şehrin güney doğusunda yer alan İçkale, surların o kesimdeki parçasını oluşturmaktadır.

Harran Ulu Cami: Harran höyüğünün kuzey doğu eteğinde yer alan Ulu Cami, Anadolu"nun ilk anıtsal camii, ilk revaklı avlulu ve şadırvanlı camii, en zengin taş süslemeli camii olma gibi daha bir çok önemli özelliklere sahiptir. Çeşitli kaynaklarda "Cami el-Firdevs (Cennet Camii) veya "Cuma Camii" adlarıyla geçmektedir.



Şeyh Yahya Hayat El-Harrani (Hayat b. Kays-Hayat b. Abdülaziz) türbesi ve camii: Şeyh Yahya Hayat el-Harrânî, XII. yüzyılda Harran'da yaşamış ve 1185 tarihinde burada vefat etmiş büyük bir İslâm alimi ve mutasavvıfıdır. XVII. yüzyılın ortalarında Harranıı ziyaret eden Evliya Çelebi, Şeyh Hayat'ın türbesinden şu şekilde bahsetmektedir: Şeyh Yahya (Hayat) ziyaret yeri Harran dibindedir. Kutupluğa ayak basmış ulu sultandır. Harran Kalesi'nin yanında çöl tarafında büyük bir kubbe içinde medfundur. Çöl Arapları bu sultana son derece bağlıdırlar. Hayat el- Harrani hazretleri ölümünden sonra da tasarrufu devam eden 4 büyük evliyadan biri olarak kabul edilmektedir.

Şeyh Hayat'ın türbesi ve bunun güneyine bitişik olan camisi, Harran şehir surlarının kuzey batı dışarısındaki mezarlık alanındadır. Türbe ve caminin günümüze kadar önemli değişiklikler geçirdiği duvar ve payelerdeki izlerden anlaşılmaktadır. Cami ve türbe 1999-2001 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce restore edilmiştir.

Harran’ın Tarihi Mezarlığı: Harran'da biri surların batı dışarısında Şeyh Hayat'ın türbesinin bulunduğu yerde, diğeri surların doğu dışarısında olmak üzere iki mezarlık bulunmaktadır. Bunlardan Şeyh Hayat'ın türbesinin bulunduğu mezarlıkta süslemeli şahideler dikkat çekmektedir. Harran'ın tarihteki esas İslâm mezarlığı surların doğu dışarısında yer almaktadır. Ancak, bu mezarlık tamamen kaybolmuş, sanat değeri olan, süslemeli ve kitabeli şahideler toprak altında kalmıştır.



Geleneksel Harran Evleri: Harran'ın en çok ilgi çeken yanı, bindirme tekniğinde yapılmış, külah biçimindeki konik kubbeli evleridir. 1979 yılında arkeolojik ve kentsel sit alanı olarak tescil edilen ve kubbe evleri korumaya alınan Harran'da, ören yerinden malzeme toplanması, her çeşit inşaat yapılması, kanal açılması yasaklanmıştır.

O tarihlerde 960 adet kubbe sayılan Harran'da bu sayı dondurulmuştur. Bölge iklimine uyumlu, yazın serin, kışın sıcak olan kubbeli Harran evlerinde, tavukların daha çok yumurtladığı, at gibi bazı hayvanların daha uysal olduğu, kuru soğanların çabuk filizlendiği köylüler tarafından söylenmektedir. Bu evlerden bir örnek 1999 yılında Harran Kaymakamı İbrahim Halil Akşit'in gayretleriyle restore edilerek "Kültür Evi" fonksiyonuna kavuşturulmuş ve turizmin hizmetine sunulmuştur. Ayrıca Kültür Bakanlığı, restore etmek ve kültürel fonksiyon vermek üzere bu evlerden 4 adedini satın almıştır.










SON VİDEO HABER

Emlakçılar arasında silahlı çatışma: 2 ölü

Haber Ara