Deniz Feneri e.V soruşturmasından el çektirilen savcıların yargılandıkları davanın ilk duruşması yapıldı. Dava, 29 Haziran'a ertelenirken Savcı Türkaslan belgedeki tahrifatı kabul etti. Mahkeme şirketlerin zarara uğratıldığını teyid etti.
Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturmayı yürütürken ''görevde yetkiyi kötüye kullanma'' iddiasıyla görevden alınan cumhuriyet savcıları Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz'ün Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nde yargılandıkları davanın ilk duruşması yapıldı. Dava, 29 Haziran'a ertelenirken Savcı Türkaslan, belgedeki tahrifatı kabul etti.
Yargıtay Genel Kurul Salonu'ndaki ilk duruşmaya, bazı CHP ve MHP milletvekilleri ile YARSAV üyeleri de duruşmayı izledi.
Bugün görülen ilk duruşmada, Zirve İletişim Ltd. Şti., Set Programcılık A.Ş., MEPA Medya A.Ş., Rapis Eğitim Ltd. Şti, Yeni Dünya İletişim A.Ş, Hayat Görsel Yayıncılık A.Ş. şirketlerinin taşınmazlarını hukuka aykırı şekilde tedbir konulduğu ve bu şekilde bu şirketlerin zararına sebep olunduğu gerekçesiyle bu şirketlerin davaya katılma talepleri kabul edildi.
Bu haliyle bu şirketlerin savcıların eylemleri ile zarara uğratıldığı mahkeme tarafında ara kararla açıklandı.
Nadi Türsaslan, mahkeme kararının kapatıldığına dair iddiayı kabul etti. Tanık olarak dinlenen Nadi Türkaslan'ın katibi de kararın kapatılarak çeşitli yerlere gönderildiğini kabul etti. Mehmet Tamöz, kararın kapatılması eylemi ile kendisinin ilgisi olamdığını söyleyerek Nadi Türkaslan'ın bu konuda sorumluluğu olduğunu savundu.
Halen cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığını hatırlatan Mehmet Tamöz, mesleğinin onuru için duruşmanın kapalı yapılmasını talep etti.
Diğer sanıklar, sanık avukatları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve müdahil avukatları, bu talebin reddedilmesini istedi. Heyet de Tamöz'ün ileri sürdüğü nedenler yerinde bulunmadığından duruşmaların kapalı yapılması talebini oy birliğiyle reddetti.
Duruşmada avukatı bulunmayan Mehmet Tamöz, avukat istemediğini, savunmasını kendisinin yapacağını belirtti.
Nadi Türkaslan, 1 saatlik savunmasına sözlerinin yalnızca kendisini bağlayacağını belirterek başladı.
Türkaslan, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca (HSYK) hakkında verilen soruşturma ve kovuşturma kararlarının da hukuksuz olduğunu ileri sürdü.
''Kararın kapatarak gönderilmesi zaman zaman yapılıyor'' diyen Türkaslan, , ''resmi belgede sahtecilik'' suçundan yargılandığını hatırlatarak, mal varlıklarına el konulmasına ilişkin mahkeme kararında ''zerre kadar oynama, değişiklik yapmadığını'' savunarak, kararın (b) ve (c) bentlerini kapatıp fotokopisini çektiğini söyledi.
Fotokopiyi tapu sicile gönderdiğini belirten Türkaslan, ''Kararda, gerçek kişilerin mal varlıklarına tedbir uygulanması vardı. 18 gerçek kişinin kimliklerine yer veriliyordu, şirket ismi yoktu. Çektiğim faksta 'aslının aynıdır' ibaresi yoktu. Tapu sicile gönderdiğim faksta şirket isimlerinden hiç bahsedilmiyor'' dedi.
Sonraki süreçte kararı infaz eden tapu sicil müdürlükleri, icra müdürlükleri gibi infaz yerlerinin, kararı sanki tüm bölümleri açık gibi yorumladıklarını öne süren Türkaslan, böylelikle şüphelilerin ortak olduğu şirketlerinin mal varlıkları üzerine de tedbir konulduğunu, gönderdiği faksta infaz makamlarını yönlendirecek bir ibare kullanmadığını savundu.
Kararın kapatarak gönderilmesi işleminin zaman zaman yapıldığını belirten Türkaslan, şunları söyledi:
''Yazının gönderildiği mercinin (b) ve (c) bentlerinde yazılanlarla bir ilgisi olmadığı ve o tarihte açık kimliği belli olmadığı için hakkında tedbir talebi reddedilen kişinin ismi yazıldığı için bu bölümleri kapatarak gönderdim. Sulh ceza mahkemesinin tedbir kararının üzerinde silinti, çizinti gibi hiçbir değişiklik yapmadım. Fotokopi hukuki bir belge olmadığına göre yüklenen suçun unsurları oluşmamıştır. Tapu sicile gönderdiğim faksta kapalılık açıkça belli.
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından onaysız bir fotokopinin nasıl suç oluşturduğu açıklanmalıdır. Faks yoluyla gönderilen onaysız yazılı kağıt resmi belge olamaz.''
''Görevi kötüye kullanma'' suçlamasıyla da karşı karşıya kaldığını söyleyen Türkaslan, HSYK tarafından kendisi hakkında verilen kovuşturma kararında ''görevi kötüye kullanma'' suçunun bulunmadığını ancak Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu suçtan da dava açtığını belirtti. Türkaslan, ''Bu suçtan HSYK tarafından verilmiş bir izin yoktur'' diyerek savunma yaptığını ancak Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nce savunmasının kabul edilmediğini söyledi.
Nadi Türkaslan, her iki suçtan da beraatına karar verilmesini istedi.
Mehmet Tamöz, yaptığı savunmada, soruşturma açıldıktan belli bir süre sonra görevlendirildiğini, daha önceki dönemlerden sorumlu olmadığını söyledi.
Sanıkların mal varlıklarına tedbir konulmasına ilişkin sulh ceza mahkemesinin kararının anlaşılabilmesi için icra hukukunun bilinmesi gerektiğini savunan Tamöz, adalet başmüfettişinin bu nedenle yanıldığını öne sürdü.
Ortaklık payının şirketteki tüm hak ve yükümlülükleri kapsadığını ifade eden Tamöz, bir şirket ortağının şahsi borçları için ortaklık payının hacz edilebileceğini söyledi. Tedbir kararının ortaklık payı için alındığını ve şirketin malvarlığına etki edeceğinin açık olduğunu savunan Tamöz, tedbir kararında şirket ismi bulunmadığını söyledi.
Tamöz, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda ortaklık payına el koyma konusunun yer almadığını, bu nedenle ticaret hukukunun bilinmesi gerektiğini ifade etti.
''Yargısal denetimde bizim mütalaamızın hukuka uygun olduğu görülüyor'' diyen Tamöz, karar nedeniyle üçüncü şahısların zarar görmesinin imkansız olduğunu öne sürdü.
Bütün soruşturmaları, ''tarafsızlık, doğruluk ilkeleri doğrultusunda yürüttüğünü'' ifade eden Tamöz, ''Özel bir amacım asla olamaz, olmadı da'' diyerek beraatını istedi.
-Savcı Yaren'in savunması-
Savcı Abdulvahap Yaren de kendileri hakkında kovuşturmaya izin veren HSYK kararının yasaya aykırı olduğunu iddia etti.
Cumhuriyet savcısı olarak görevini yerine getirdiğini söyleyen Yaren, tedbir kararında şüphelilerle ilgili ''şu şirketteki payı şu kadardır'' şeklinde açıklamada bulunmadığını anlattı.