Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Bozdağ: Talimatı millet verdi

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, 28 Şubat operasyonuyla ilgili açıklama yaptı...

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-25 14:16:49

Bozdağ: Talimatı millet verdi
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 12 Eylül davası ve Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin yürüttüğü 28 Şubat Soruşturması'nın adli süreçler olduğunu vurgulayarak, ''Bu her iki sürecin de talimatını 12 Eylül 2010'da yapılan halk oylamasında vatandaşımız bize sandıkta vermiştir. Dolayısıyla vatandaşın ortaya koyduğu irade çerçevesinde ortaya çıkan yeni bir hukuk yapısı, bu noktadaki demokratik cesareti de çoğalttı, hukuki açıdan da insanları teyit etti. Süreç başladı, devam ediyor'' dedi.

Bozdağ, bir televizyon kanalının canlı yayınına katılarak, gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.

Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin yürüttüğü 28 Şubat Soruşturması hatırlatarak, ''Soruşturmanın genişleyerek devam edeceğini düşünüyor musunuz?'' sorusu üzerine Bozdağ, soruşturmanın aslında geç kalmış bir soruşturma olduğunu söyledi.

28 Şubat sürecinin keyfilik ve hukuksuzlukların yaşandığı olağanüstü bir ara dönem olduğunu, bu nedenle toplumun tüm kesimlerin sürecin soruşturulmasını istediğin ifade eden Bozdağ, ancak ülkede bu konuları ortamın uzun süre sağlanamadığını söyledi. Bozdağ, 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen halk oylamasıyla hayata geçirilen yasal düzenlemelerin, Türkiye'deki demokratik yapıyı güçlendirdiğini, hukuka güveni artırdığını ve soruşturmaların önünü açtığını belirtti. Bozdağ, şöyle konuştu:

''12 Eylül ve 28 Şubat'la ilgili süreçler adli süreçlerdir. Bu her iki sürecin de talimatını 12 Eylül 2010'da yapılan halk oylamasında vatandaşımız bize sandıkta vermiştir. Dolayısıyla vatandaşın ortaya koyduğu irade çerçevesinde ortaya çıkan yeni bir hukuk yapısı, bu noktadaki demokratik cesareti de çoğalttı, hukuki açıdan da insanları teyit etti. Süreç başladı, devam ediyor. Bu sürecin nereye gideceği, nerede duracağına ilişkin bir siyasi olarak bizim kestirmede bulunmamız, tahminde bulunmamız yanlış olur. Çünkü süreci yargı yönetiyor ve yargı devam ettiriyor. Ama herkesin istediği bir şey var, o da bu sürecin soruşturulması. Bütün karanlık noktalarının aydınlatılması. Fail veya failleri kimler ise bunların tespit edilmesi. Eğer yasalarımızın öngördüğü suç tanımlarına uyan herhangi bir suçu işledikleri sabit olursa da bunun cezalandırılması konusunda herkesin talebi var. O yüzden, 'şuraya kadar gitsin, burada dursun, şurası şöyle olsun' gibi temenniler yerine bu sürecin gerçeği ortaya çıkarak ve 'adalet yerini buldu' anlayışı çerçevesinde ve hukuk çerçevesinde işlemesinde fayda var.''

Bozdağ, bir başka soruyu yanıtlarken de Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) anayasal bir kurul olduğunu ancak, kararlarının bağlayıcılığının bulunmadığını tavsiye niteliği taşıdığını söyledi. 28 Şubat sürecinde MGK kararlarının Bakanlar Kurulu kararına dönüştürüldüğüne ilişkin herhangi bir belge olmadığını ifade eden Bozdağ, kaldı ki konusu suç olan bir hususun Bakanlar Kurulu kararına dönüştürülmesi halinde ise yürütmeyi o işin ortağı haline getireceğini belirtti.

''DEMİREL VE ÇİLLER'İN ÜZERİNDE TARİHİ BİR SORUMLULUK VAR''

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in görüş ve bilgilerine başvurulmasının doğru olup olmayacağına ilişkin soruyu yanıtlarken de Bozdağ, buna yargının karar vereceğini söyledi. Bozdağ, şöyle devam etti:

''Ben bir siyasetçi olarak, bir vatandaş olarak hem Sayın Çiller'in hem de Sayın Demirel'in bu kadar önemli bir dönem, bu kadar Türk kamuoyu tarafından yakından bilinen, takip edilen ve sorgulanan bir dönemle ilgili bu dönemin içinde birinci derece görevlerde bulunan ve bu sürecin her anına vakıf olan kişilerin konuşmaması bana göre fevkalade bir eksiklik olur. Onların konuşması lazım. Basına konuşabilirler, televizyonlara konuşabilirler, herhangi bir toplantıda konuşabilirler veya anılarında bunu yazabilirler. Ama mutlaka 28 Şubat'ın karanlığında olan bitenleri birinci ağızdan Türkiye kamuoyuna anlatmaları, Türk milletine anlatmaları bana göre bir görevdir. Çünkü Türkiye'nin önündeki yılları sağlıklı yürümesi açısından, demokrasimizin kökleşmesi, bir daha böyle karanlık dönemlerin yaşanmaması açısından o dönemde yaşanan olayların bunu en yakından yaşayan ve kamuoyunun bilmediği pek çok perde arkasına bilen, yaşayanlar tarafından Türkiye kamuoyuyla paylaşılmasında büyük bir gereklilik vardır.

Onların üzerinde bu anlamda tarihi bir sorumluluk vardır. Aksi takdirde kamuoyu yargılayacaktır. Bir yandan mahkeme devam ediyor ama öte yandan da Türkiye kamuoyu konuşulmayan konularla ilgili, açıklanmayan konularla ilgili belki suçlayacaktır, belki başka bir noktaya gidecektir. Bunların olmaması için de Sayın Çiller'in de Sayın Demirel'in de olup bitenlere dair söyleyecekleri elbette vardır. Olduğuna da inanıyorum. Bunların Türk kamuoyuyla paylaşmaları onların takdirinden ziyade Türk milletine Türkiye cumhuriyetine ve bizim geleceğimize dair boyunlarının borcudur diye düşünüyorum. Umarım bu borcu yerine getirirler.''

Bozdağ, ''28 Şubat için geç kalmış bir soruşturma dediniz, 27 Nisan'la ilgili bir soruşturmanın da geç kalmakta olduğunu söyleyebilir misiniz?'' sorusu üzerine ise soruşturmaların açılmasının yargının kararı olduğunu söyledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''28 Şubat soruşturmanın cadı avına dönüştürülmemesi ve intikam duygusuyla hareket edilmemesi'' yönünde açıklamalarının olduğunun hatırlatıldığı Bozdağ, Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarının tutarlılık göstermediğini söyledi.

Kılıçdaroğlu ve ekibinin önce ''soruşturmalar neden yapılmıyor'' şimdi ise ''bu soruşturmalar intikam duygusuyla yapılıyor, cadı avına dönüşüyor'' şeklinde açıklamalarda bulunduklarını ifade eden Bozdağ, CHP'nin dürüst davranmadığını iddia etti.

Bozdağ, herkesin hukukun gereğinin yapılmasına destek olması gerektiğini belirterek, ''Bıraksınlar yargı işlesin'' dedi.

CHP'NİN CAMİLERE KARŞI TUTUMU ÇOK AÇIK

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ''CHP'nin camilere karşı tutumu özellikle tek parti yönetimi olan dönemde çok açık. Bunlar bilimsel araştırmalara konu olmuş. Bazı camilerin depo alarak, bazı camilerin ahır olarak, bazı camilerin CHP parti binası olarak, bazı camilerin Halkevi olarak kullanıldığı, bazı camilerin müzeye çevrildiği çok açık'' dedi.

Tutuklu milletvekilleri konusunda TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in Meclis'teki partilerin grup başkanvekilleriyle bir toplantı yaptığını hatırlatan Çiçek, bu toplantıda tutuklu milletvekilleri konusunda üç partinin üç ayrı öneri ortaya koyduğunu söyledi.

''Üç partinin tutuklu milletvekilleri ile ilgili neler yapılması konusunda bir ittifakı''nın bulunmadığını kaydeden Bozdağ, şöyle devam etti:

''Muhalefet partileri bu konuda bir mutabakat sağlarlar, bir metin ortaya koyarlarsa o zaman müzakere etmek ve onun üzerinde konuşmak mümkün olabilir. Umarız Sayın Meclis Başkanı'nın görüşmeleri çerçevesinde bu konuda bir mutabakat sağlanır mı, sağlanmaz mı bilemiyoruz. Onlar bir görüş ortaya çıkarırlarsa o zaman biz ne diyeceğimizi söyleyebiliriz. Çünkü bugüne kadar CHP'nin verdiği teklifler var tutuklu vekillerle ilgili. Bir kez söyleyip ikinci kez dillendirmediler. Çünkü onların hayata geçmesi halinde ortaya çıkacak manzaranın CHP'ye de zarar vereceğini fark edince onun üzerinde durmadılar. Yani formül üretiyorlar ama o formülü uyguladığınızda ortaya çıkacak durum, ortaya çıkacak sonuç ne olacak, bunun bize ne gibi getirisi olur? Onun üzerine kafa yormadıkları anlaşılıyor. Çünkü her formül karşısında kamuoyunca söylenenler üzerine geri adım attılar.''

''KILIÇDAROĞLU BELGELERİ CUMHURİYET SAVCILARINA İLETSİN''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''camilerin restorasyonu ve tek parti döneminde kullanım şekilleriyle ilgili'' karşılıklı açıklamalarına ilişkin Bozdağ, söz konusu tartışmayı Kılıçdaroğlu'nun başlattığını ifade etti.

Bozdağ, ''CHP'nin camilere karşı tutumu özellikle tek parti yönetimi olan dönemde çok açık. Bunlar bilimsel araştırmalara konu olmuş. Bazı camilerin depo alarak, bazı camilerin ahır olarak, bazı camilerin CHP parti binası olarak, bazı camilerin Halkevi olarak kullanıldığı, bazı camilerin müzeye çevrildiği çok açık'' dedi.

Bekir Bozdağ, şöyle devam etti:

''Sayın Kılıçdaroğlu, 'camilerde, şurada, burada yolsuzluklar var' diye birtakım iftiralarda bulunuyor. Sayın Kılıçdaroğlu'nun böyle bir iddiası varsa cumhuriyet savcılarının adresi belli. Hangi yerde varsa cumhuriyet savcılarına lütfen versin veya o belgeleri nereyle ilgili ise göndersin bize biz savcılara gönderelim, eğer kendisi gönderemiyorsa. Çıkıp mabetlerle, camilerle ilgili yapılan çalışmaları, restorasyonları, atılan adımları o işi yapan insanları lekeleyecek şekilde ortaya koyması fevkalade yanlıştır. Burada yapılması gereken şey bu belgeleri derhal cumhuriyet savcılarına iletmesidir.''

CUMHURBAŞKANI GÖREV SÜRESİ

Bozdağ, TBMM'de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla düzenlenen resepsiyona eşli katılımlarla ilgili bir soruyu Bozdağ, ''Hem CHP'nin hem de BDP'nin tutumlarını gözden geçirmesi lazım'' sözleriyle yanıtladı.

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, ''Resepsiyonla ilgili, demokrasiyi içselleştirdikleri noktasında benim tereddütlerim var. Çünkü kendi arzu ettikleri gibi bir demokrasi düşünüyorlar. Halbuki demokrasi ne senin ne benim ne öbürünün arzu ettiği gibi bir şey değil. Herkesin kendini ifade edebileceği özgür ve hür bir ortamı sağlayan, bunun için gerekli hukuki güvenliği tesis eden bir sistem. Onun içinde herkes olacak. Sen de olacaksın, ben de olacağım, öbürü de olacak, beriki de olacak. Başı örtülü bazı hanımefendiler gelecek diye orada bulunmamak fevkalade saygısız bir tavır, yaklaşım'' dedi.

Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yaptığını hatırlatan Bozdağ, yapılan düzenlemenin Anayasa açısından bir sorunu bulunmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül'ün, cumhurbaşkanı seçildiğindeki hukukun, cumhurbaşkanının bir defalığına 7 yıllık bir süre için seçilmesini öngördüğünü dile getiren Bekir Bozdağ, şunları kaydetti:

''Sayın Cumhurbaşkanı bu hukuka göre seçilmiştir. Yapılan bir düzenleme de o hukukun uyum yasasıdır bir noktada. Geçiş yasasıdır. O zaman konulmamıştı. Biz yasa ile Anayasayı değiştirmedik. Görev süresi 7 yılken biz onu 5 yıla çekmiş olsaydık yasayla, 5 yıldır demiş olsaydık o zaman yasa ile Anayasayı değiştirmiş olurduk. Halbuki 5 yıl demedik biz. Seçildiği hukuk ne ise onu ifade eden bir uyum hükmünü koyduk, geçiş hükmünü koyduk daha doğrusu. O yüzden Anayasaya aykırılık yoktur. Öte yandan eski düzenlemede 'cumhurbaşkanı 7 yıllık bir süre için seçilir' hükmü vardı. Bu nedenle onu parlamentonun kısaltma yetkisi yok.

Eğer siz cumhurbaşkanının görev süresini, Anayasanın değiştirilerek kısaltılacağını kabul ederseniz o zaman cumhurbaşkanları sürekli parlamentonun tehdidi altında kalır görev süresince. 367'yi bulan bir grup Anayasayı değiştirerek istemedikleri bir cumhurbaşkanının görev süresine pekala son verebilir. Bu da parlamenter sistemin işleyişini oldukça zorlaştırır, sıkıntıya sokar. Halbuki bizim Anayasamızda parlamentonun cumhurbaşkanını görevden alacak bir mekanizma öngörülmemiş. Yok böyle bir şey.''

Haber Ara