Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, 28 Şubat postmodern darbesinin en önemli isimleri arasında yer aldı. 2000 yılında hayatını kaybeden Erkaya, 28 Şubat'ın perde arkasını ölmeden önce diplomat arkadaşı Taner Baytok'a anlattı. Erkaya'nın söyledikleri bugün sanık sandalyesinde savunma yapanları zor durumda bırakacak nitelikte. Tutuklanarak Sincan Cezaevi'ne gönderilen Çevik Bir, Batı Çalışma Grubu'nu MGK kararıyla kurduklarını iddia ederken Erkaya bunu yalanlıyor. 'Başbakan'ın ve MGK'nın BÇG'den bilgisinin olmadığını' söylüyor. Hatta bu yapılanmanın 2000'de bile faal olduğunu belirtiyor. Genelkurmay başkanının odasında "İhtilal için ortam hazırlanana kadar beklensin isteniyorsa, o zaman, nasıl tayin edilecek?" diye soran Erkaya, MGK'da sonuç alınamazsa 'müdahale son çare olacak'tı itirafında bulunuyor. Sincan'da tankları yürüten komutanların isimlerini ise kendisiyle birlikte 'Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal ve Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir paşalar' olarak sıralıyor.
2001'de Doğan Yayınları'ndan çıkan "Bir Asker, Bir Diplomat" kitabına konu olan konuşmalar, Erkaya'nın evinde yapılmış. Röportajın kayıtlarını emekli Deniz Kurmay Albay Ziya Bülent almış. Soruları ise Taner Baytok sormuş. Kitabında, Kudüs günüyle ilgili gösteriden sonra Erkaya'yı Almanya'dan arayıp, "Ne bekliyorsunuz?" dediğini not eden Baytok'un önsöze yazdıkları da dikkat çekici: "Söyleşinin 18 kaset tutan orijinal metinlerini, arşivlerde saklanması için askerî makamlara teslim edeceğim."
Güven Erkaya'nın açıklamalarında, TSK'nın darbe yapma konusunda kararlı olduğu görülüyor. Her türlü hazırlık yapılmış ve şartların olgunlaştırılması için MGK'nın kullanılması kararlaştırılmış. Planın ayrıntıları şöyle:
-HÜKÜMETİ YIKMA PLANI
Genelkurmay başkanlığının odasında. Ben şunu savundum. İhtilal için ortam hazırlanana kadar beklensin isteniyorsa, o zaman, nasıl tayin edilecek? Yani durumun ihtilali gerektirecek safhaya geldiğine, neye göre karar vereceksin? Buna erken teşebbüs edilirse, iç ve dış kamuoyundan tepki gelebilir. Geç kalırsak, bu sefer de ihtilal yapılamayacak bir duruma düşmüş olunabilir. Biz yasal ortamda kalalım, kamuoyunun önüne 'bizim yasal yerimiz MGK'dır', diye çıkalım. Olumsuzlukların üstesinden oradaki tutum ve hareket tarzımızla gelelim. MGK, bizim düşüncelerimizi açıkça söyleyebileceğimiz, duyduğumuz endişeyi belirtebileceğimiz anayasal bir kurumdur. Ancak yaptırım gücü yoktur. MGK'da gayretlerimize rağmen bir sonuç alınmaz ve işler daha kötüye giderse, irticanın sokak ihtilaliyle gelmesi olasılığına karşı ne yapacağız? O zaman hazırlıklı olunmalı, bir plan yapılmalı ve çalışmalar bunun üzerine bina edilerek yoğunlaştırılmalı. Bu önerim kabul gördü... Bununla bir yere varılamazsa ve sokaktan gelen irtica bir halk hareketine dönüşme eğilimine girerse, müdahale son çare olacak.
-MGK BİLDİRİSİ ÖNCEDEN HAZIR
Deniz Kuvvetleri komutanı olarak katıldığım ilk MGK, Ağustos 1996 tarihliydi. PKK ile ilgili konu görüşülürken, ülkemizde son zamanlarda dinin siyasete alet olduğunu misalleriyle anlattım. Toplantıdan sonra kurulun asker üyeleri ile Genelkurmay'a geldik. Orada ben, 'MİT başbakana, İçişleri Çiller'e bağlı. Bunların ikisi de irtica konusunda gerçekleri ortaya koymayabilir. Onun için biz de Genelkurmay olarak bir çalışma yapalım.' dedim. Genelkurmay da brifing hazırladı. İrticanın birinci öncelikli tehdit olduğunu ortaya koyan bu brifing, daha sonra MGK kararının da temelini teşkil etti. Esasen, metin daha önce gösterildiğinde Cumhurbaşkanı, "Değerlendirmenin ve varılan sonuçların hepsinin altına imza atarım." demişti. Sonra yazılış şekli biraz değiştirilerek MGK'da kabul edilen metnin esası budur."
-TANKLARI YÜRÜTEN ÜÇ KOMUTAN
Erkaya, 4 Şubat 1997 tarihinde Sincan'da tankların yürütülmesiyle ilgili ilginç bilgiler veriyor: "MGK toplantısından sonra, Genelkurmay'da Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal ve Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir paşalarla bir araya geldik. Bu gidişe dur diyebilmek için ne yapacağımızı konuştuk. Hikmet Paşa, "Hükümetin bir şey yapacağı yok, bizim buna mutlaka bir şey yapmamız lazım, halk bunu bizden beklemektedir, ben Genelkurmay başkanının da emrini alıp planlanmış bir program tahtında tatbikata katılacak tank birliklerini Sincan'dan geçirterek, eğitim alanına oradan gönderirim." dedi. Ve ertesi gün sabah tanklar yürüdü. Sincan'dan geçtiler. Tankların geçişi, beklenen etkiyi fazlasıyla gösterdi. Hükümet hemen önlemler alma görüntüsüne girdi.
-BÇG NASIL KURULDU?
28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklanan Çevik Bir, BÇG'yi MGK ve hükümetin talimatları doğrultusunda kurduklarını öne sürüyor. Erkaya'nın anlattıkları Bir'i yalanlıyor: "Sokaktan gelebilecek bir ayaklanma ihtimaline karşı hazırlıklı olmak için plan yapmayı, bu amaçla bazı bilgileri toplamayı önermiştim. Batı Çalışma Grubu böylece doğdu... Batı Çalışma Grubu, Genelkurmay başkanının talimatıyla Genelkurmay'da kuruldu. Gruba Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri ile Jandarma Komutanlığı'ndan üyeler katıldı. Gruptaki Deniz Kuvvetleri temsilcimiz, bu grubun faaliyetleri ve neler yapılacağı hakkında bana muntazaman bilgi verirdi.
Batı Çalışma Grubu'nun kurulmasında MGK'ya ve Başbakan'a haber verildi mi? Hayır, gerekmezdi de. Askeri teşkilatın, kendi görevine dahil bir konuda, kendi içinde aydınlanması, değerlerini memleketimizin çıkarları doğrultusunda daha sağlıklı yapması için ihtiyaç duyduğu bir grup kurması kendi yetkisindedir... Mesut Yılmaz başbakan olunca bir sivil çalışma grubu kurdurdu. Ancak bu grubun kaynaklarının yeterli olmadığı çabucak anlaşıldı. Aslında bu sivil grubun kuruluşu politik bir uygulamaydı. Batı Çalışma Grubu faaliyetlerini hâlâ sürdürüyor. (Röportaj 2000 yılında yapılıyor)"
-YUNAN ORDUSUNA BENZEMEYİZ
Erkaya'nın şu sözleri o dönemde bir komutanın sivil iktidara karşı tavrını anlamak için yetiyor: "Ahmet Çörekçi (Hava Kuvvetleri Komutanı) telefon etti. Turhan Tayan (DYP'li Savunma Bakanı) yemeğe gidelim demiş. Yemekten ayrılırken Tansu Çiller'in beş komutanı emekli etme projesinden söz ettim. "Kendisine benden selam söyleyin, bizimki Yunan Silahlı Kuvvetleri'ne benzemez, haberi olsun, dedim. Mesaj, muhatabına ulaştı...
-FETHULLAH GÜLEN DE HEDEFTİ
Postmodern darbe, siyasal iktidarı yıkmakla yetinmiyor. Gülen'i de tehdit olarak görüyor: "Erbakan ve Refahçılar grubu, devleti uzun vadede ele geçirmek istiyorlar. Bunlar 2005-2010 arasında hedeflerine ulaşabileceklerini ümit ediyorlar. Fethullah Gülen de aynı yolun yolcularından. Türkiye'de rejimi, seçilerek değiştirebileceklerini sanıyorlar.