Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Türkiye İran ilişkileri nereye gidiyor?

Ankara-Tahran ilişkilerinde daha önce hiç görülmemiş gerginlikler yaşandı

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-16 10:01:50

Türkiye İran ilişkileri nereye gidiyor?
İkili ilişkilerde yapısal bir krizden bahsetmek henüz erken olsa da sözsel ve hatta uygulamalı çekim düzeyi, bölgedeki çekişme şiddetini yansıtmaktaydı.

Birleşik Arap Emirlikleri'nin El Halic adlı haber portalının haberidir.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Seul ziyaretini tamamladıktan sonra İran’ı ziyaret etme niyetini açıkladığında birçok kişi bunun, Suriye’den dolayı bölgedeki ve özellikle de Suriye’deki gerginliği hafifletmek için bir iş birliğinin başlangıcı olacağını umut ediyordu.

Ancak bu ziyaret, uzlaşı döneminin başlamasının yerine gerginliklerin daha da arttığı bir dönem başlatmış gibi görülüyor.

HİÇ TEHLİKELİ OLMADI

İkili ilişkiler hiçbir zaman tehlike içerisinde olmadı. Her iki ülke, karşılıklı ziyaretler, ekonomik yatırımlar ve ticari mübadeleler aracılığıyla iyi ilişkileri korudu. Ancak bununla birlikte her iki ülke, Arap bölgesinin üçüncü sahalarında, Kafkasya ve Orta Asya’da rekabet etmeye hazırdılar.

Türkiye’nin komşularla sıfır sorun politikasının Türkiye’nin İran tutumuna yaklaşmasına katkısı oldu. Zira Ankara daha önce bölgedeki Batı planlarına karşı çıkan güçlere yönelik düşmanca politikalar sergileyen Batı ittifakının bir parçasıydı. Ancak iki önemli gelişme Türkiye’nin izlediği politikaları değiştirdi.

İlk gelişme, Türkiye’nin 2010 sonbaharında yani Arap devrimleri başlamadan önce Lizbon Zirvesi’nde füze kalkanı radarlarının kendi topraklarına yerleştirilmesine onay vermesiydi. İkinci gelişme de birçok Arap ülkesinde ve özellikle Suriye’de devrimlerin ve protestoların patlak vermesiydi.

Türk yetkililerinin söz konusu füze kalkanının İran’ı hedef almadığını ve Türkiye’nin bunu İran’a karşı kullanmayacağını defalarca söylemelerine rağmen hiç kimse bu açıklamalara inanmadı. Söz konusu füze kalkanının İran ve Rusya’yı hedef aldığı konusunda kuşku yok. Buna ilaveten bir Amerikalı askerî yetkilinin de beyan ettiği üzere bu sistem, İsrail’in istihbaratına hizmet edecek. Yani Türkiye’deki sistem, İran’dan atılan bir füzeyi, İsrail radarlarından 3 dakika önce fark etmiş olacak.

Füze kalkanı sistemi, Türkiye’nin güvenlik açısından NATO’ya tabi olduğunu vurguluyor. Bu durum, Batı karşıtı güçlerle olan ilişkilerini olumsuz etkiliyor.

Türkiye-İran ilişkilerini olumsuz etkileyen bir diğer olay, devrimlerin başlamasıydı. Ancak Suriye’deki protestolar, bardağı taşıran son damla oldu.

İran, Suriye rejimini ve Başkan Beşar Esad’ı savunuyor. Oysa Türkiye, olayların başlangıcından itibaren Esad’ın gitmesi için acımasız ve sert bir kampanyaya liderlik ediyor. Türkiye, Esad’ın gitmesi için her türlü imkânı seferber etme hususunda tereddüt etmedi. Nitekim Türkiye, Suriye’deki siyasi ve askerî muhalefeti organize etti, bunlara silah ve barınak temin etti ve uluslararası destek toplamaya çalıştı. Bunun en son örneği de İstanbul’da düzenlenen “Suriye’nin Dostları” toplantısıydı.

İran, Türkiye’nin bu sert tutumunu, Suriye ve akabinde Irak halkasını yok etmek suretiyle İran’ın bölgedeki etkisini zayıflatma girişimi olarak görüyor. Böylece İran izole edilmiş olacak ve siyasi, askerî ve mezhepsel olmak üzere birçok düzeyde rolü dumura uğrayacak.

Bugünkü görüntü bundan ibaret. Bunun yansımalarını İran’ın 5+1 grubuyla olan müzakerelerinin Türkiye topraklarında yapılmasını reddetmesinde görebiliriz. Buna karşılık olarak Türkiye, Batı’nın İran petrolünden aşamalı olarak vazgeçme çalışmalarına boynun eğerek İran’dan ithal ettiği petrolü yüzde 20 oranında azalttı.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ayrıca İran’ı diplomatik olmayan bir dil kullanmakla suçladı.

Türkiye-İran ilişkileri uzun yıllar süren istikrarlı bir durumu korudu. Bu her iki ülkedeki yönetim sisteminin şekline bağlı değildi. Ancak ilk defa biri diğerinin rolünü devre dışı bırakmaya çalışıyor.

Bu tehlikeli gelişmeye rağmen her iki ülkenin ve bölgenin çıkarının, iş birliği yapmakta olduğunu söylemeliyiz. Her iki ülke diğerinin çıkarlarına, güvenlik ve tarihî itibarına riayet etmelidir. Devre dışı bırakma çabaları ise sonunda sadece bir tarafın değil, her iki tarafın devre dışı bırakılmasına neden olabilir.

BYEGM'den alıntı yapılmıştır...

Haber Ara