Biz Somaliliyiz, size çok teşekkür ederiz!
Merve Ay, Uluslar arası Doktorlar Birliği Üyesi. Uzun zamandır Somalili Mültecilerin bulunduğu Dadaap Mülteci Kampı’nda onlara sağlık hizmeti noktasında yardımcı oluyor.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-04-16 17:15:15
FOTOĞRAF: SEVİL SEVİNÇ KAYMA
İspanyollar başta olmak üzere kampı terk eden bir çok Uluslar arası yardım kurumunun aksine çalışmalarını bütün olumsuzluklara rağmen sürdüren Ay, Müslüman olmanın kendileri için çok büyük bir kolaylık getirdiğini söylüyor. Merve Ay, Dadaap Mülteci Kampı’nı, yardım örgütlerinin durumunu, Somalilerin neden Duksi eğitim modeli üzerinde ısrar ettiğini, Birleşmiş Miletler’in durumunu, Somalilerin Çevik Bir’e bakışını ve olayların büyük fotoğrafını Timetürk’e anlattı.
İlk ne zaman gittiniz?
Hamaniye ilk olarak 2011 Ağustos’ta gittim. 5 Ay'a yakın orada bulundum. Tekrar oraya dönüyorum. Dadaap mülteci kampında bulundum. Dadaap kampı, Kenya’da, Somali sınırına 100 km. sınırından içeride bulunuyor. Dünya’nın en büyük mülteci kampı. Şuanda 450 bin Somalili mülteciye ev sahipliği yapıyor. 1991 yılında aslında Somali’deki iç savaşla birlikte kuruldu. 2011 yılında bu kampta 250 bin civarı mülteci bulunuyordu. Somali’de kriz başladığı anda, tüm dikkatler Somali’ye çevrildiğinde Somalililer ülkelerini terk ettiler. Etnopya’ya gidenler de oldu ama çoğu sınırı geçip, Kenya’da ki Dadaap kampına sığındılar. Özellikle, 2011 Temmuz ayında başladı bu göç akını. Günde yaklaşık 2000 kişi sınırı geçiyordu. Ve çoğunluğu kadın ve çocuk olan mülteciler 400-600 km yürüyerek geliyordu. Yolda kayıplar, ölümler oluyordu.
Dadaap mülteci kampında durumları nasıldı?
Somalili mülteciler sadece üzerindeki kıyafetlerle gelmişlerdi kampa. Yerleşebilecek hiçbir şeyleri yoktu. Var olan mülteci kampların etrafına kendi kamplarını kurdular. Etraftan buldukları sopalarla, üstlerine bir poşet atarak ya da üzerindeki kıyafetlerden bir parça atarak oluşturuyorlardı yaşam alanlarını. 45 derece sıcaklık oluyordu, Ramazan ayıydı, oruç tutuyorlardı, her gün ölümler oluyordu. Özellikle 5 yaş altı ölümleri yaşanıyordu.
Dadaap kampından 1991 yılından beri Birleşmiş Milletler (BM) ve partner olduğu kuruluşlar sorumluydu. Kampta 90 bin kişiyle ilgileniyorlardı ve birden bu yoğun göçe hazırlıklı değillerdi. Kampa sığınan mülteciler kayıt altına alınamıyordu. Kayıt altına alamadıkları için de çok uzun bir süre yardım veremediler. BM, 2011 Ekim ayı sonlarında 90 bin kişilik yeni bir kamp daha kurdu. Çadırlar kuruldu. İnsanlar çadırlara yerleşti. Şuanda hepsi yerleşmiş durumda çadırlara. Ciddi bir şekilde su sıkıntısı yaşanıyor. Yiyecek sıkıntısı da her zaman var. Somaliler yardıma muhtaç bir şekilde orada yaşamlarını sürdürüyorlar.
“ÇOĞU YARDIM ÖRGÜTÜ DADAAP’I TERK ETTİ”
Türkiye Somali’ye gerekli ilgiyi gösterebildi mi?
Türkiye en duyarlı davranan ülke aslında. Somali krizi çok farklı yerlerde, çok farklı cereyan ediyor. Türkiye’deki STK’ların hemen hepsi Somali’nin başkenti Mogadişu’ya gittiler. Çünkü burası Hükümet kontrolünde olan bir bölge ve daha güvenli oldu söyleniyor. Dadaap’ta baştan beri İnsani Yardım Vakfı İHH’nın çalışmaları hız kesmedi ve hala da devam ediyor, diğer yardım kurumlarımızın bir çoğu ne yazık ki Dadaap’ı terk etmiş durumda.
SOMALİ’DE BİR İÇ SAVAŞ SÖZ KONUSU…
Somali’deki krizin esas sebebi bence iç savaştır. Eğer düzenli bir Hükümet ile bir istikrar söz konusu olsaydı, sadece Türkiye’nin verdiği yardımlarla kriz atlatılabilir ya da daha iyi öngörülebilirdi. Krizin bu noktaya varmasının sebebi düzgün bir Hükümet olmamasıdır.
1991 yılından beri Somali’de BM’nin koymuş olduğu bir Hükümet var ve savaş sürüyor. Hükümet yalnızca başkenti kontrol edebiliyor, ülkenin kontrolü onların elinde değil. Bir istikrar söz konusu olmadığından kıtlık, krize dönüşüyor. Nitekim kıtlık Afrika’da çok genel bir durum. Bir yıl kıtlık var, bir yıl yok. Kıtlığın krize dönüşmesi siyasi istikrarsızlıktan kaynaklanıyor.
DÜNYA KAMUOYUNDA
Dadaap mülteci kampında, ilk anda sağlık alanında Sınır Tanımayan Doktorlar Derneği (MSF) vardı. Dadaap kampı 1991 yılından beri işlediği için değişik STK’lar var ancak hiç Türk ve Müslüman hiç yok. Ağırlıklı ülke olarak Almanya, İsviçre, ABD VE Kenya’nın kendi çalışanları STK’ları söz konusu.
YARDIMLAR…
Dadaap’ta üç tane kamp söz konusu. Üç kampın sağlık işlerinden sorumlusu var değişik STK’lardan. Bu kampların Alman, İsviçreli ve Amerikalı sorumluları var. Kampın düzeni tamamen ücretsiz hizmet şeklinde. Her şey, her servis ücretsiz olarak verilmek zorunda. Ayda bir yemek dağıtılıyor mesela, ancak çok sıkıntılı. Bizlere 3 haftalık verilen yemek, onlara 1 hafta anca yetiyor. Ama onlar her şekilde muhtaçlar. Sağlık yardımı da bu şekilde, STK var sağlıklarıyla ilgileniyor, bir hastaneleri, doktorları vs. var.
Dadaap mülteci kampına sığınan Somaliler Köylerinden kalkıp gelmiş insanlar. Bilinçli değiller v bu durum sıkıntı oluşturuyor. Mesela, bir kadının sezeryan yapılmasına karşı çıkıyorlar ve kadın ölüyor bu şekilde. Bir diğer örnek, kadın sünneti söz konusu kültürlerinde ve bunun yanlış bir şey olduğunu anlatamıyorsunuz.
Eğitim durumları nedir? Eğitim hizmeti ihtiyaçları karşılanabiliyor mu?
Eğitim olarak çok gerideler. Dadaap Mülteci Kampı 2 bölüm. İlk bölüm 1991 yılında gelmiş mültecilerden oluşuyor ve kampa geldiğinde doğmuş çocuklar şuanda 20 yaşında. Genel anlamda BM okullar inşa etmiş, o okullarda eğitim almışlar.
DİN EĞİTİMİ
Ama BM ile halk arasında şöyle bir ayrım var. Halkın, Duksi adını verdikleri medrese tarzında Kur’an eğitim alanları var. Kur’an eğitimine çok önem veriyorlar. Yeni gelen mülteciler bile, hiç bir şeyleri olmadığı halde, çadırları dahi yoktu, ağaçların üzerini otlarla falan kapatıp Kur’an eğitimine devam ediyorlardı. Duksi’de çocuklara, Kur’an-ı Kerim okuma ve hafızlık eğitimi veriyorlar.
SAĞLIK EĞİTİMİ
Biz ilk gittiğimiz anda her gün çocuklar ölüyordu. Çok kötü bir durumdu, tamamen kriz durumu vardı. Zaten Türkiye kamuoyunda o zaman duyulmaya başlamıştı. Doktorlar ne kadar çok hasta bakabiliyorsa o kadar çok bakabiliyor, ilaçları veriliyor. Günde 600 hastaya bakılıyordu. Daha sonra yeni gelen mültecilerle ilgilenmek üzere Birleşmiş illetler tarafından Kenya Kızıl Haç görevlendirildi. Özellikle bizim bulunduğumuz bölgede esas sorumlu Kızıl Haç.
Hastaneler kuruldu ve yavaş yavaş düzene girmeye başladığında biz bu noktada ilaç dağıtımına da başlandı, artık hijyene önem verme kararı aldık. Nitekim hijyen olmadıktan sonra biz insanları ne kadar tedavi dersek edelim, su olmadığından yine temizlik yok ve hastalıklar tekrarlayacak. Biz sabun çalışması yaptık. 18 bin aileye sabun dağıttık.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmış, daha sonra Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’na (TİKA) devredilmiş bir bina var. Bu bina büyük bir kompleks aslında, içerisinde camisi, medresesi, aşevi ve sağlık ocağı olmak üzere yapılmış bir bina. Ancak şuanda sadece aşevi olarak kullanılmakta. Biz TİKA’dan bu binayı, “Bize bu binayı verirseniz biz burada özellikle anne ve çocuk sağlığı için eğitim veririz” diyerek talep ettik. Bu tip bir çalışma düşünüyoruz.
Ancak su sıkıntısı söz konusu. Türkiye’den birinin gelip bir şey yapması imkansız, yani açıkçası “her yemekten sonra ellerinizi yıkayın” demek insanlarla dalga geçmek gibi aslında… Bölgenin şartlarını da iyi analiz etmek gerekiyor.
“BEYAZ İNSAN GÖRMÜYORUZ”
Su sıkıntısı demişken, Türkiye’deki STK’ların, özellikle İHH’nın Somali’de su kuyuları açtırdığını biliyoruz. Su kuyuları yeteri kadar açılamadı mı?
Şu şekilde bir sıkıntı söz konusu oldu bu noktada. Kenya Hükümeti ilk olarak Somalili mültecilerin gelmesini istemedi, geldiklerinde ise kalmalarını istemediler. Su kuyusu açmak ise yerleşik hayata geçmek demektir. Bu sebeple su kuyusu açılmasına izin vermediler.
Kenya Hükümeti Somalili mültecileri kendisine yük olarak görüyor. Kenya’da Dadaap Kampına yakın bölgesinde de krizin etkileri görüldü. Ancak Dadaap daha çok bilindiği için yardımlar Dadaap’a gidiyordu ve Kenya’da bundan rahatsızlık duyuyordu. El Şebab’ın mülteciler sebebiyle hep Kenya’ya geleceği söyleniyordu.
2011 Ekim ayında İspanya, Sınır Tanımayan Doktorlar, İHH ve çoğu STK’nın yardım faaliyetleri sürerken, küçük bir klinik açılmıştı ve o klinikte lojistik çalışanı, İspanyol iki bayan kaçırıldı. Ve halen daha o iki bayandan haber alınamadı. Bu olay üzerine İspanya tamamen geri çekildi. Çarpıcı nokta ise oradaki tüm STK’lar kaçırılma olayından sonra beyaz tüm elemanlarını geri çektiler.Bir tek İHH ve biz kaldık. Yani biz beyaz insan hiç görmüyoruz dışarıda. Olursa da eğer Birleşmiş Milletlerin bir kompleksi var, sürekli o binadalar ve dışarı çıkmaya korkuyorlar.
Biz bu noktada yalnızca bir süre ayrılmıştık, hep oradaydık. Bizim avantajımız Müslüman olduğumuz için bize güveniyorlar. Bizi ilk geldiğimiz faaliyetlerden beri tanıdılar artık. Biz halktan hiçbir zaman bir tepki görmedik. Aksine bizi çok iyi karşılıyor, selam veriyorlardı. Biz Kenyalıların çok rahat yürüyemeyeceği yerde bile çok rahat yürüyebiliyoruz.
Kaçırılma olayından sonra, STK’ların korkup çekildiğini, ortalıkta beyaz insan kalmadığı söylüyorsunuz. Yalnızca siz orada kaldınız. Bu da bir ötekileştirme değil mi? Başka bir deyişle, ötekileştirmeyen İslamcıların rolü burada çok önemli değil mi?
Biz ne zaman konuşursak diğer ülkerin gönüllüleriyle, onlar her zaman yabancı Somalilere. Aslında iyi niyetli olmalarına rağmen anlayamıyorlar, kültürü de anlayamıyorlar. Bilinçaltında bir önyargı söz konusu. Biz yanlarına gittiğimiz zaman “kardeşim” diyerek gidiyoruz. 15 günde bir doktor gönderiyoruz kampa. Çok farklı insanlar, Türkiye’nin farklı yerlerinden, hatta Endonezya’dan, Bahreyn, Malezya’dan da doktorlar gönderiyoruz. Buna rağmen bize hemen kucaklarını açıyorlar, çünkü biliyorlar ki bizim bir art niyetimiz yok, biz gerçekten onların kardeşi olduğumuz için oradayız. Bizim yardımda bulunmamızın tek sebebinin, kardeşimizin yanında olduğumuzu göstermek olduğunun gerçekten farkındalar.
Her gün çocuklar arkamızdan koşarlar, el sallarlar, sarılırlar, seviniyorlar, halbuki hiçbir şey vermiyoruz. Sadece bizi gördükleri için çok seviniyorlar ve bu mutluluk da bize yetiyor.
DUKSİLER İNŞA EDİLDİ
Duksiler’den bahsedecek olursak, Somalilerin yaşanan bir kriz esnasında dahi duksilerini bırakmamaları Kur’an’a verdikleri önemi gösteriyor. İslam’a bağlılıklardan söz edecek olursak..
Somalililer çok eğitimli bir millet değil, köylerde hayvancılık yapan bir halk ve göçebe. Eğitim seviyeleri düşük olmasına rağmen, benim gözlemlediğim, özellikle İslam ile ilgili ne öğreniyorlarsa uygulamaya çalışıyorlar. Üç yaşındaki çocuklar örtülüdür. İslam’ı bir halk kültürü şeklinde yaşıyorlar, ancak sahip çıkıyorlar.
Duksiler, çok kötü şartlarda olsa dahi sürekliliği oluyor. Kitapları defterleri dahi yok. Bir tahta parçası kesiyorlar, çocuklar pillerden karbonları çıkarıp o maddeyi su ile karıştırıp bu şekilde tahtalara yazıyorlar. Tabii bu madde zararlı ancak hem imkanları bu şekilde, hem de böyle alışmışlar, onların kültürünün bir parçası bu...
Peki, İHH olsun diğer STK’lar olsun Duksi eğitimleri için kağıt kalem yardım çalışmaları düzenliyor mu?
İHH yeni baştan Duksiler inşa etti. Çünkü Duksilerin durumu çok kötüydü. Defter, kitap yardımı da yapılıyor, ancak siz yabancı olarak oraya gittiğinizde çok dikkatli olmak zorundasınız. Çünkü dediğim gibi, öteki yabancıların iyi niyetli olmalarına rağmen bir önyargıyla ve “Biz size medeniyet getirdik” anlayışıyla yanaşıyorlar. Biz bunu yapmaktan kesinlikle kaçınmak istiyoruz, çünkü o duksi tahtaları onların kültürünün bir parçası. Ve onu sürdürmek istiyorlarsa sürdürebilmeliler.
Mesela çok fazla çocuk var. Aile planlaması diye bir şey yok, öğretilemiyor. Biz ilk başta aile planlaması çalışması yapmayı planladık. Ancak, sadece onları karşımıza alacağımız ve biz dinleyemeyeceklerinin farkına vardık.
Türkiye gündemine son zamanlar 28 Şubat soruşturması damga vurdu. Emekli Orgeneral Çevik bir tutuklandı. Çevik Bir, korgeneral olduğu dönemde 1993 yılı Mayıs ayında Somali'deki BM Barış Gücü komutanlığını devralmıştı. Çevik Bir ve Barış Gücü’nün Somali’de iyi anılmadığı söyleniyor. Bu konudaki intiba nedir?
Somaliler BM’yi sevmiyorlar. Çünkü, Somali halkı, 1991’de ve 93’te BM Somali’ye girdiğinde, iç savaşın daha da kızıştığını, hiçbir koruyucu barış faaliyeti yapmadığını söylüyorlar. Ve bu konuda BM’ye oldukça tepkililer. Hatta misyonerlik gibi faaliyetlerde bulunduklarını ve kendilerine gerekli yardımı ulaştırmadıklarını düşünüyorlar.
Misyoner faaliyetler şuanda aktif durumda mı? Gerek Somali’de gerek mülteci kamplarında..
Mülteci kamplarında çok fazla çeşitli STK var. Bunların bazılarının misyoner olduğu bilinen kuruluşlar. Ancak direk bir misyoner faaliyet görmedim. Şahsen ben, Somalilerin böyle açık bir misyonerlik faaliyetini kesinlikle reddedeceklerini ve bu yüzden kimsenin buna cesaret edemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü dediğim gibi kültürel bir İslam inancı var, ancak çok güçlüler. İnandıkları şeye çok bağlılar. V inançlarına yönelik bir çalışmaya çok ciddi tepki gösterirler.
“TÜRK MÜSÜNÜZ, BİZ SOMALİLİYİZ, SİZE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ”
Somali halkının Türkiye’den beklentileri nedir?
Somaliler Türkiye halkına çok müteşekkir. Biz Kenya’daki mülteci kampındayız ancak, Somaliler bizi yolda durdurup, “Türk müsünüz, biz Somaliliyiz, size çok teşekkür ederiz” diyor insanlar. Halkın yabancılara olan tepkisinden dolayı ve yabancıların biraz korkması, biraz umursamamasından dolayı Türk halkı gerçekten çok sahip çıktı. Türk STK’lar da ciddi anlamda destek oldular. Türk STK’larla ilgili tek bir sıkıntı Mogadişu’ya gittiler ve yığılma yaptılar. Mogadişu’nun altına, güney bölgeye ki krizin en çok vurduğu bölgedir ancak, El Şebab izin vermediğinden o bölgeye kimse giremiyor. Şuanda Türk STK’lar ellerinde çok fazla parayla Mogadişu’ya sıkışmış durumdalar. Mogadişu’da da çok fala ihtiyaç var tabii, ülke içi göçler söz konusu. Ancak Dadaap’a açıkçası Türk STK’lardan gerekli ilgi gösterilmediğini düşünüyorum. Türk STK’lar tarafından Ramazan’da ve Kurban bayramında Dadaap’ta ciddi bir çalışma yapıldı. Ancak kalıcı bir proje yapılmadı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi dediğim gibi bir kompleks yapmıştı, TİKA şuanda aşevi olarak yürütüyor o kompleksi. Geçen ay Kimse Yok mu derneği bir klinik açtı.
Dadaap’taki insanlar Mogadişu’ya göre daha zor durumda nitekim…
Mogadişu’daki insanlar her ne olursa olsun kendi ülkelerindeler. Dadaap’ta ise ülkelerinden 100 km dışarıda, onları istemeyen başka bir ülkedeler, eski mülteciler de kendilerine verilen yardımları paylaştıkları için onları istemiyorlar. Bu sebepten Dadaap’ta gerçekten her anlamda yardıma muhtaç insanlar söz konusu.
Biz İHH ile beraber gittik. Aynı kampta biz sağlıkla, İHH ise gıda yardımıyla ilgileniyordu. Şuanda Somali’de acil durum geçtiği için İHH acil yardım ekipleri çekildi.
“OCAK 2013’E KADAR DADAAP’TAYIZ”
Uluslar arası Doktorlar Birliği olarak Dadaap’ta ne kadar kalmayı planlıyorsunuz?
Biz sağlık hizmetlerine acil yardım olarak başlamıştık ancak sonradan kamptaki insanların muhtaç olduklarını ve uzun süre olacaklarını fark ettik ve bir sağlık ocağı kurduk. Ve şuanki planımıza göre Ocak 2013’e kadar Dadaap’ta kalmayı planlıyoruz. Çünkü biz geldiğimizde orayla ilgilenen hiçbir sağlık kuruluşu yoktu. Şuan Kızıl Haç var, ancak muhtaç ola çok fazla olduğu için bize de ihtiyaç var. Biz sağlık yardımının yanında, eğitim, hijyen vs. önem vermeye özen gösteriyoruz. Ve bizim orada varoluşuz, mülteciler için çok büyük bir moral destek sebebi. Biz ilk gittiğimizde, doktorumuza, “Biz kaç senedir buradayız, neden gelmiyorsunuz siz” demişler. Bizim orada olmamızdan memnuniyet duyuyorlar.
Uluslararası Doktorlar Birliği olarak kaç kişilik bir ekip olarak çalışıyorsunuz?
Sağlık ocağında doktor, sağlık memuru, hemşire vs.den oluşan 8 Kenyalı elemanımız var. Bu ekip, sürekliliği sağlamak adına. İlk acil hizmet verdiğimizde Türkiye’den ekipler götürüyorduk. Acil ekibi çadırlarda günlük poliklinik hizmetleri veriyorlardı. Bu ekip 6 kişiydi. Şuanda kalıcı olsun diye hizmetlerimiz, 8 kişilik sağlık ocağı ekibimiz mevcut. Eş zamanlı olarak hem gözlem amaçlı, hem de tedaviye destek amaçlı, Türkiye, Bahreyn, Malezya, Kuveyt, Endonezya, Bosna ve ulaşabildiğimiz değişik gönüllü ülkelerden doktorlar gelip 15 gün sağlık hizmeti veriyorlar.
KENDİ AYAKLARI ÜZERİNDE DURMA VASFINI KAYBETMİŞ BİR MİLLET
Aslında bu mülteci kampının oluşu çok dramatik bir durum. Bir mülteci kampı geçici olarak kurulur ancak bu kamp 20 yıldır mevcut. Ve nüfusu daha da arttı, üstelik gelenlerde gitmeyi düşünmüyor. Çünkü ülkelerinde bir iç savaş söz konusu ve insanlar dönmeye korkuyorlar. Ve bu kamp bir bağımlılık yaratıyor. Şuanda mülteci kampına sığınan Somaliler tamamen dış güçlere bağımlı hale gelmişler. Dış güçlerden kastım, Birleşmiş Milletler, STK’lar, biz de dahil… Yani kendi ayakları üzerinde duracak bir millet olma vasfını kaybetmiş Somali halkı. Bu çok acıklı. Çünkü Dadaap Mülteci Kampı, açık hava ceza evi gibi. İnsanlar 90 km. ötedeki bir şehre gidemiyorlar, mülteci statüsündeler ve hiçbir şekilde üretim yapamadıkları için bir şekilde yardıma dayalı hayatlarını sürdürmek zorundalar. Her gün “Acaba içecek suyumuz olacak mı” diye düşünmek zorundalar.
Günü kurtarmaları bile çok zor. Kampta çocuk sayısı çok fazla. Bu çocuklar 10 yıl sonra büyüyecekler ve hiçbir gelecekleri yok. Nüfus daha da artacak ama umut yok. Aslında bu mülteci kampı hiç olmaması gerekirdi.
DEVLERİN OYUNUNDA FİGÜRANLAR
Somali’yi özetleyen bir cümle kurdunuz. “Kendi ayakları üzerinde duracak bir millet olma vasfını kaybetmişler” dediniz. Bu bilinçli mi yapılıyor. BM yardımlarıyla kendine bağılı bir hale mi getirmek istiyor?
Bu noktada, çok fazla siyaset giriyor işin içine elbette. 1991 yılından beri bir ülkede iç savaş var. Yani Somali’de 20 yaşındaki bir çocuk hiçbir şekilde düzenli bir ülke ve istikrarlı bir hükümet görmedi. Şuan 20 yaşında bir erkek çocuğunun tek bildiği şey silah, adam öldürme vs. aslında bu milleti değiştirip, başka bir millet haline getirmek istenilse dahi çok fazla zaman alır, işin kötüsü istenmiyor. Somali krizinden beslenen, faydalanan, güç alan çok fazla kişi var. Silah tüccarları deyin, değişik Avrupalı ülkeler deyin, nitekim krizden faydalananlar söz konusu. Bu sebepten, çıkar sahipleri daha güçlü olduklarından, geriye kalan 12 milyon umurlarında değil. Yani devlerin oyununda figüranlar. Ve bu figüranların yarsı ölmüş, kimsenin umurunda değil…
SON VİDEO HABER
Haber Ara