Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Tabutuna fareler saldıran Sultan !

65 yıllık müddet-i ömrünün hiçbir anında hain psikolojisine uyan en küçük bir harekete bile başvurmayan, fakat buna rağmen hain damgası neredeyse 90 yıldır alnından hiç eksik olmayan bir garip ihtiyar

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-14 07:35:15

Tabutuna fareler saldıran Sultan !
 Yüreği yangın yeri bir mazlum…

Kâh ilm-i siyasete başvuran, kâh karılar gibi ağlayan, Tavşana kaç tazıya tut demeyi, tazı tavşanı kovalarken de günü kurtarmayı ağabeyi “Ulu Hakan’dan öğrenen bir zavallı…

 
65 yıllık müddet-i ömrünün hiçbir anında hain psikolojisine uyan en küçük bir harekete bile başvurmayan, fakat buna rağmen hain damgası neredeyse 90 yıldır alnından hiç eksik olmayan bir garip ihtiyar...
 
Tabutu bile, önce bakkalın, manavın, sonra ise farelerin hücumuna maruz kalan bedbaht… Fazla masraf olmasın diye bazı geceler aç yatmayı , aç günler geçirmeyi tasarruf olarak gören çaresiz…
 
Tütünü adi kağıt parçalarına sarıp içen ve ülkesi yerine kendisini bitiren aciz… Madalyonundaki elmas parçalarını sökerken batan ve elini kana bulayan tırnak makasının üzerine göz yaşlarını akıtan, ciğeri ve duyguları bitik ihtiyar…
 
Sıradan bir insanın bile maruz kalmaması lazım olan her türlü sefaleti, açlığı, yokluğu, gurbet acısını dibine kadar yaşayan yetim… Vatanı ve milleti için kendini ve hanedanını feda etmeyi bile cana minnet sayan can gözü kara bir vatan sevdalısı…
 
Her şeyin her nimetin en azına kanaat getiren ve onunla yetinmeyi bilen bir fıkıh dehası… Ülkeyi terk et dendiğinde bile hazineye ait hiçbir şeye dokunmayacak kadar namus timsali…
 
Türk tarihinin gelmiş geçmiş en hain adamı (!) olan Vahideddin Han, 16 Mayıs 1926’da vefat eder, fakat esnafa olan borç yüzünden ev hacizlidir ve Vahideddin Han’ın tabutu da bu haczin içindedir. Borçlar ödenene kadar tabut kalkmaz. En nihayet tam bir ay sonra kızı ve damadı borçları öder ve haciz kalkar.
 
Düşünün bir ceset borçları yüzünden bir ay bir evin ortalık yerinde yatıyor ve kokusu tüm etrafı sarıyor…15 Haziran 1926’da, tabut evden çıkarılır ve bir trenle Beyrut’a götürülür, oradan da gemi ile Suriye’ye. Limanda bekleyen Şehzade Mehmet Orhan Efendi, hatıralarında; “Gemi limana yaklaşmadan Sultan’ın kokusu geldi” der.
 
3 Temmuz 1926’da ölümünden 47 gün sonra Şam’da Yavuz Selim Camii’nin bahçesine gömülen Sultan’ın tabutu, evde haciz altındayken her gece farelerin hücumuna uğradı. Aşağıda okuyacağınız bölüm, Sultan’ın Ölürken yanında bulunan eşi Nevzad Hanım’ın hatıralarından alınmıştır. Sizden ricam lütfen okurken empati yapın. hatırayı aynen veriyorum;
 
“…Penceremden bakıyorum: mavi deniz, palmiyeler, bahçeler, birbirinden güzel köşkler, ufukta kotralar… Sanremo’nun bu manzarası cenneti andırıyor. Fakat ben kendim cennette değilim. Bu manzarayı cehennemin bir köşesinden görüyorum. Kendime mahsus bir cehennem…Bulunduğum katın bir odasında bir tabut var. Günlerden beri burada duruyor. Bu tabutta Osmanlı Hanedanının son hükümdarı Sultan Altıncı Mehmed Han yatıyor.
 
Mehmed Vahideddin benim kocam…Talihin hayat yoldaşı diye karşıma çıkardığı insan.
 
Ölümüne acıyor muyum? Bilmem… Ortada birden bire kırılmış itiyatların boşluğu var. Bu boşluğu etrafımda duyuyorum… Fakat bu ölüye karşı bendeki asıl kuvvetli his, acımaktan ziyade gıpta etmek.
 
-Ne mutlu ona, diyorum, ölüm gibi bir nimete kavuştu.
 
-Bazen içimden geliyor:
 
-Talihe yardım etsem, bu nimeti kendi elimle arasam…
 
-Olmaz ben dindar bir kadınım. Bütün benliğim böyle bir duyguya karşı isyan ediyor. Bu vücut bana emanet bir şey… El kaldırmaya ne hakkım var…
…Otopsi ameliyatı yapıldı. Vahideddin Han’ın zehirlenmediği ortaya çıktı.
 
Tüylerim ürpererek düşünüyorum, iki saat sonra gece olacak. Her tarafı karanlık basacak. Faturalar ödenmediği için elektrik, su ve hava gazı yok hepsi kesik. Bütün bir gece karanlık geçecek. Günden güne etrafa bir kat daha yayılan ölüm kokusunu daha korkunç bir suretle duyacağım.
 
Bu musibet yerine baskın yapmış gibi, gece her tarafta koca koca fareler dolaşıyor. Etrafımdaki hava adeta şekil şekil hayaletlerle dolu... Uyku ile uyanıklık arasında saatler geçiriyorum. Hayâl ile hakikati birbirinden ayırmak için yatağımdan fırlıyorum. “…Ben var mıyım, yaşıyor muyum? diye her tarafımı yokluyorum.”
 
Bu yaşadığım hayatın hepsi benim mi? Bu bir gün sinemada gördüğüm acı bir hikâye olmasın? ? Bu korkunç hayatı başından sonuna kadar geçiren acaba ben miyim?
Belki de korkunç bir rüyadır. Belki birgün uyanacağım.

…Oh çok şükür, hepsi rüya imiş, diyeceğim…”

Üç kıtaya nam salan koca Osmanlı İmparatorluğu’nun son Hükümdarı Mehmed Vahideddin Han, eşinin hatıralarında işte böyle yer almış. Çok yazık...

Ahmet Anapalı

SON VİDEO HABER

İstanbul'da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara