Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'28 Şubat’ın İskilipli Atıf’ı Salih Mirzabeyoğlu’dur'

Büyük Doğu Fikir Ocakları kurucularından Abdullah Kuloğlu ile 28 Şubat Yargılamaları ve bu kapsamda Salih Mirzabeyoğlu Davası hakkında yaptığı değerlendirmede, beraat etmiş kişiler üzerinden Mirzabeyoğlu'na idam kararı verildiğini ifade etti. Kuloğlu, 28 Şubat yargılamalarının iptal edilmesi gerektiğini söyledi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-10 11:15:13

'28 Şubat’ın İskilipli Atıf’ı Salih Mirzabeyoğlu’dur'
Ahmet Gerger / Timetürk

Abdullah Bey ilk önce Büyük Doğu Fikir Ocakları’nı tanıyalım isterseniz…

Memnuniyetle. BDFO Büyük Doğu-İbda Dünya Görüşü etrafında eşya ve hadiseleri mânâlandırmaya çalışan ve bu çerçevede Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ortaya koyduğu müşahhas nizam teklifi olarak Başyücelik Devlet Sistemini İslam Dünyası’na teklif eden teşkilatın adıdır. Mahiyeti ve gayesi bu olmakla birlikte Müslümanların itikadî sahadan başlamak üzere, ideolojik ve siyasî birliğini savunduğu için doğru tavır ve doğru düşünceyi bulduğu her yerde bunun gereğini yapar. Mukaddesatçılar arası soylu ve haysiyetli diyaloğu savunur. Kapısı istikbalini başta Anadolu olmak üzere İslam’ın dünya hâkimiyeti mefkûresine bağlamış herkese açıktır.

Anlatmak istediğiniz husus Müslümanların belli bir teklif etrafında ortak tavır ve mücadele gereğini işaretlemek, doğru mudur?

Aynen öyle, bu şuurun ve bunun gerekliliğinin milletimize izahı ve telkini gayesine bağlı olduğumuzu belirtmiş oluyorum. Elbette tehlikeli ve zor bir iş.

Tehlikeli ve zor bir iş derken kastınız..

Şöyle; son 150 yıllık süreçte görebileceğimiz gibi, son İslamî Devlet olan Osmanlı Devleti’nin muarız batı güçleri ve yerli devşirmeleri eliyle tasfiyesi sonucunda kurulan 80 yıllık devletin varlık gayesini de ele veren “İslamî Devlet olmasında ne olursa olsun” tavrı açık olduğuna göre tehlike ortada değil midir?.. Veya bunun müşahhas tezahürü olarak 28 Şubat süreciyle idama mahkûm edilen Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na -bir yönüyle şanına da- layık (!) olan muamele.. Kastım genişliğine İslamî Devlet idealine bağlı olarak ortaya elle tutulur tek teklifi getiren sembol şahıs olması. Bu yüzden 28 Şubat Yargılamaları ki tam bir tiyatrodur, O’nun bu yönü dolayısı ile hıncını kusmuştur.. Bu ümmetin 150 yıllık mahkûmiyetinin tecellileri boyunca bu akışı tersine çevirme girişiminin sahibi olarak Salih Mirzabeyoğlu bu çapta bir hınca mevzuu olmuş tek misaldir. Ümmetin iftihar vesilesi olarak takdim etmekte hiçbir sıkıntı duymamalıyız bu bakımdan. Geçen haftalarda gazetenizde yayınlanan röportajda Yahya Düzenli Beyefendi’nin söylediklerini hatırlatmayı bu bakımdan gerekli görüyorum. Şöyle demiş, okuyorum; “..size büyük bir iddia gibi gelebilir ama, bir gerçek olarak söylüyorum: Üstad’la ilgili yazılan kitapların hiçbirisi O’nu anlamanın, tanımanın en uzak arsa sınırlarına bile yanaşamamıştır. Salih Mirzabeyoğlu’nun Necip Fazıl’la Başbaşa isimli eseri ve Üstadla ilgili eserleri hariç!..”

Abdullah Bey Salih Mirzabeyoğlu Davası’nın 150 yıllık bir mücadelenin sembol davası olduğunu belirttiniz. Yani hukukî olmaktan çok siyasî bir yargılama diyorsunuz. Bu bakımdan 28 Şubat döneminin ruhunun anlaşılması için dava süreci ve dosyanın serüveni hakkında bilgi verir misiniz?

Davanın sürecinden önce isterseniz maddeler halinde yargılamanın tiyatro yönünü işaretlemekle başlayayım:  Birinci husus hukukun Siyasî ve İdeolojik bir intikâm aracı olarak kullanılması. Buna kısaca hukukun siyasallaşması diyebiliriz. Salih Mirzabeyoğlu Davası bu bakımdan inkârı kâbil olmayan “Son Devrin İstiklâl Mahkemesi” vasfıyla oldukça zengin bir içeriğe sahiptir. Yargılama mantığı ve tesis ettiği hükmün “İDAM” olması bakımından Salih Mirzabeyoğlu’nu 28 Şubatı’ın “İskilipli Atıf Hoca”sı diye takdim edebiliriz. Ben böyle düşünüyor ve görüyorum. Sembol Şahıs vasıflandırmasının anlaşılması bakımından mühimdir bu husus.

İkincisi husus ise Metin Çetinbaş’ın –şimdinin hızlı Ergenekon avukatıdır (!)- karara bağladığı dosyanın öncesinde, İstanbul ve Adana DGM Savcılığınca verilen yetkisizlik kararlarının kaale alınmaması. Bakın Savcılığın iddianamesinde geçen ifadeyi okuyorum; “İç İşleri Başkanlığının dosya içerisinde 3 Mart 1998 tarihli yazısında bu sanığın (Salih İzzet Erdiş) İstanbul’da yayınlanan yasal dergilerindeki faaliyetleri, yasadışı örgütün üyesi ve yöneticisi olduğunun delili olamaz”. Şimdi bu mesele vicdan ölçüsüyle bakınca durum açık değil mi?

Devam edeyim..Üçüncü husus, ceraim evraklarından başka hiçbir dayanağa tenezzül edilmemesi (!!!).. Bu nasıl bir mahkemedir, Salih Mirzabeyoğlu’nun senaryosu belli “TİYATRO” vurgusunu anlayabiliyor musunuz? Okuyucu anlamayabilir ceraim evrakları dediğimiz yargılanan çeşitli kimselerin emniyetçe alınmış ifadeleri. Ki bunlar delil kabul edilmesine mukabil, aynı şahısların işkence altında alınmış ifadeler oldukları gerekçesiyle ilgili savcılık ve mahkemelerdeki düzeltilmiş ifadelerinin dosyaya savunma hakkı kapsamında dahi kabul edilmediği gerçeği. Dosya elimde kanlı canlı haliyle duruyor ve bu tam bir rezalet. Avukatlarının bu şahısların mahkemeye davet edilmesi talebi dahi red edilmiştir. İşin ilginç kısmı Salih Mirzabeyoğlu’na “İDAM” hükmü verilmesine gerekçe olan emniyetteki ifade sahiplerinin kendilerinin bir kısmının beraat etmiş olmaları.


Nasıl yani..Beraat etmiş kişilerin emniyet ifadeleri üzerinden mi “İdam” kararı verildi?

Aynen öyle.. Bunlar işin detayları ve detaylara boğmak istemem okuyucuyu. Fakat davanın zihniyetini ele vermesi bakımından iddianamenin içinde geçen bir ifadeyi aynen aktarmak isterim. “İBDA-C adlı örgütün lideri olan kod adı ile kurulacak Büyük Doğu İslâm Devletinin Komutanı seçilecek olan Kumandan Kod Salih İzzet Erdiş'in örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği eylemlere doğrudan doğruya katıldığı tespit edilememiş olmakla beraber....Lidersiz bir örgüt düşünülmediği gibi, örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği eylemlerden de örgüt liderinin sorumlu tutulmaması eşyanın tabiatına aykırı düşer.” Türkçeye dikiz bu arada. Kısaca ben açayım yarım bir cümle ile okuyucu tamamlasın.
Eylemlere katıldığı ve talimat verdiği tespit edilememiş olmakla beraber örgüt lideri bu ne demektir?!..

Dava sürecine gelirsek, neler yaşandı?

Süreç, Salih Mirzabeyoğlu’nun 29 Aralık 1998 tarihinde eşi ile birlikte çocuklarını almaya gittikleri okulun önünde gözaltına alınması ile başlıyor. İşin tertip kısmı daha emniyetin tutanağında “evine yapılan baskınla yakalanmıştır” şeklinde başlıyor.. Gelin ben size işin havasının anlaşılması bakımından Salih Mirzabeyoğlu’nun emniyet ifadelerini anlattığı bölümü doğrudan okuyayım..

Nereden bu okuyacaklarınız?

Savunmasında anlatıyor zaten dosyada mevcut. Şöyle diyor;
“Komiser veya komiser yardımcısı Bahrinin “Yukarıdan bastırıyorlar; sen İBDA-C örgütünün lideri olduğunu mecburen kabul edeceksin .Biz sana kötülük yapmak istemiyoruz; isteseydik evinin bahçesine eroin gömer, eroin yakaladık derdik… Gel sen şunu (İBDA-C örgütü liderliğini) güzellikle kabul et… Benim bu güzelliği kabul etmemem karşısında Mehmet hışımla atıldı: “Yuh be sana!.. Bi Terör Örgütü’nün başıyım diyemiyorsun, delikanlılık yapamıyorsun! Burada eylem yapmış kaç kişi seni öve öve bitiremedi... Bi slogan bile atamadın! İBDA ile İBDA-C arasındaki fark ve “kendinden zuhur” bahsi ile “anlamak için sordukları sorulara da, “ben orada 41 tane kitap yazmışım, okuyun” deyince, Bahri, şu tersine harika cevabı verdi:-“Aslanım, Savcı senin kitaplarını okuyacak değil. Buradan önüne ne giderse o…” ve daha niceleriyle o dönemin siyasî iradesinin nasıl müdahil olduğunu gösteren ifadeler bunlar. Süreci anlatmaya devam edeyim.

Sonuçta 14 gün gibi kısa bir sürede iddianame hazırlanıyor. Şimdi kamuoyu bunları bilmez bu yüzden özellikle bu tip bedihî, apaçık misalleri veriyorum. Bu yargılama tarihinde bir rekordur. 28 Şubat’ın İskilipli Atıf Hocası şeklinde vasıflandırmamın sebeplerinden bir tanesi de bu tür acelecilik hikâyeleri. Düşünün bu yargılamanın konusu komşum bana çelme taktı davası değildir!!!.. Sonucu “İDAM” olan bir davanın soruşturmasıdır. İlginç bir olay da, karar verildikten sonra biliyorsunuz idamın infazı için meclis onayı da gerekiyor. İşin bu aşamasında da Salih Mirzabeyoğlu’nun infaz talepli dosyası diğer bazı meşhur dosyalar bekletilirken sevki yapılıyor. O meşhur dosyanın zoru altında idamdan ağırlaştırılmış mübbet hapse çevriliyor sonrasında..

Abdullah Öcalan olmasa diyorsunuz?

O olmasa bu olmasa sonuçta Allah’ın dediği olur.. Maksadım dönemin havası içinde davaya ne gözle bakıldığını resmetmek. Büyük Doğu Haber sitemiz var biliyorsunuz. Oradan kamuoyunu bilgilendirmeye ve bir duyarlılık oluşturmaya çalışıyoruz. İlgilisi ve meraklısı oradan takip edebilir. 28 Şubat Yargılamaları Ankara Özel Yetkili Savcılığı’nca soruşturma konusu edilmiş, kamuoyundan haberdar oluyoruz. Vesilenizle ilgili savcılığa açık bir suç duyurusu yapmak istiyorum. Salih Mirzabeyoğlu Davası da dahil olmak üzere tüm 28 Şubat Yargılamalarında görev alan savcı, hakim, emniyet mensupları ve güdücüsü politikacı, bürokrat ve askeri siyasî mülahazalar ve ideolojik bir kin duygusu ve birliği içinde çeteleşmiş bir topluluktur. Bu bir çete suçudur!.. Misallerini verdim.. Sürecin devamında hiç olmazsa zorlaya zorlaya kitabına uydurmak hassasiyetini (!) sergilemiş olan Hakim Sedat Karagül görevden alınıyor. Yani pek memnun değiller.. Ve yerine bugün Ergenekon Çetes’inin yargı ayağının gönüllü avukatlığına soyunan Hakim Metin Çetinbaş “kitabına uydurmak” derdini de berhava edici bir güven duygusuyla “idam” kararını veriyor. Daha eline aldığı dosyanın içeriğini anlamak zahmetine katlanmadan hükmü veriyor. Ne zaman okudun!.. Ne zaman delilleri tetkik ettin?! Dikkati çekmek istediğim husus bir yerlere duyulan güven. Sonrası artık formalitedir. Üst mahkeme tarafından kararın onanması vesaire güven meselesinin kaynağı halinde MGK’na kadar uzanan bir hat.. Bir kaç çarpıcı not almıştım. Misal.. Günün Kuvvet Komutanı İlker Başbuğ’un karar duruşmasından önce bizzat ziyaret ettiği bir mahkemedir bu. Diğer bir misal.. Genelkurmay Brifinglerinde günün havasını tahkim etmek üzere davanın Hakimi Metin Çetinbaş’ın konuşma yapması.. Havasını verdiğim ve ancak AK Parti hükümeti ile bugün haysiyetli hukuk adamlarının gerçekleri gün yüzüne çıkarabileceği temelde siyasi bir linç güdüsüyle yapılmış bir mahkemedir bu. Merhum Erbakan’ın MGK çıkışında kan ter içindeki halini hatırlatmak isterim. Kaplancıları.. Süleymancıları.. Kursları.. Türbanlı kızları.. Açık söyleyeyim bu İslamî bir devlet idealine bağlanmış bir ruhun zıd bir ruh tarafından haddinin bildirilmesi girişimidir. Ve Salih Mirzabeyoğlu fikirde bu ruhu bir Dünya Görüşü müşahhas kalıbı içinde ete ve kemiğe büründürmüş bir mütefekkir olmaktan dolayı dönemin hıncına hedef olmuştur. Bu yönden İskilipli Atıf Hoca’dan ayrılır ve O’nun temsil ettiği mânâ da içinde olmak üzere sembolleşir. Ben böyle görüyorum, böyle görülmeli diyorum..

Daha birkaç gün önce, Noelbaba operasyonu kapsamında yapılan bir yargılamanın neticesinde verilen cezalar. Metris İsyanı’nı kast ediyorum. Dönemin havası içinde yargılamanın tiyatro ve tertip yönünü kamuoyuna duyurmaktan başka ellerinde hiçbir imkân bırakılmamış mağdurların çığlığı ve buna bağlı olarak yaşanan hadiseler.. Kamuoyunun Hayata Dönüş operasyonu olarak bildiği marksist görüşlü siyasîlere yönelik operasyonun bir eşi de İBDA tutuklularına yönelik olarak yapılmıştı o dönemde.. Fakat işin garipliğine bakın ki, Hayata Dönüş zaman aşımına uğratılırken, Metris Davas’ı aynı içerikle aynı zaman diliminde yaşanmış olmasına rağmen zaman aşımı kapsamına alınmadı ve ceza yağdırıldı.. Medya açısından bir maden.

Ayrıca Yakup Köse’den bahsetmek isterim.. 14 yaşında Siyonizme karşı tertiplenen bir gösteride tutuklanıyor ve örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle dönemin DGM’sinde İDAM cezasına çarptırılıyor. 14 yaşında örgüt üyesi ve idam…Kısaca en son MİT hadisesi üzerine bir kanunla kendisine yönelmiş bir girişimi engelleme hassasiyetini gösteren Sayın Recep Tayyip Erdoğan’nın, 28 Şubat Yargılamaları’nın apaçık linç havasını dikkate alarak yargılamaların yeniden ele alınmasının önünü açması gerekir. Hatta mağdurlardan hala tutuklu olanların, yeniden yargılama safhasında koruma altında serbest bırakılması gerekiyor.

Hükümettin dışında sivil toplum örgütlerinin yapabilecekleri yok mu?

Bu sorunuz için teşekkür ederim. Büyük Doğu Fikir Ocakları olarak bizce, 28 Şubat Yargılamaları öncesi ve sonrasıyla bir bütün halinde ele alınması gereken bir konudur. Bundan kastım tüm mukaddesatçıların ister medya isterse sivil toplum örgütü olsun bu konuda işbirliği yapması.. Bu konu önemli. İçimizde çok çeşitli ihtilaf ve tartışma mevzuları bulunuyor olsa da keyfiyetini tasvir etmeye çalıştığım üzere hepimize karşı icraa edilmiş bulunan bu olaya karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bu mânâda Milat Gazetesi’ne teşekkürü bir borç bilirim. Misâl oldunuz. Ayrıca STK düzeyinde biz Büyük Doğu Fikir Ocakları olarak tüm kardeş teşkilatlarımızla ortak proje ve kampanyalar yapmaya hazır olduğumuzu da belirtmek isterim vesilenizle…
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara