Dolar

34,8673

Euro

36,6659

Altın

3.022,65

Bist

10.055,90

Zaman yazarı hükümete yüklendi

Zaman yazarı Türkiye'nin dış siyasetini yerden yere vurdu. Ve bakın neler söyledi

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-07 14:52:00

Zaman yazarı hükümete yüklendi

The Sunday Times'ın 10 Haziran 1990 tarihli nüshasında şöyle bir yazı yer alıyordu:

"Batı ilk önce tehlikeyi değerlendirmeli ve ona göre bu tehlikeyi bertaraf etmek için stratejiler çizmelidir. Örneğin, NATO kuvvetleri, Avrupa dışında Batı'nın çıkarlarını korumak için kullanılmaya hazırlanmalıdır. Margaret Thatcher'ın geçen perşembe günü İskoçya'daki NATO Bakanlar Kurulu toplantısında da söylediği gibi, NATO'nun askerî gücü, ileride Avrupa sahasının dışına müdahale etmesi kaçınılmaz olacaktır. Çünkü bazı İslam ülkeleri çok geçmeden nükleer silahlara ve onları istedikleri hedeflere atma imkânına sahip olacaklardır." Sözü geçen tarihte NATO Bakanlar Kurulu toplantısının üstünden iki sene geçmeden, Haziran 1992'de NATO "alan dışı müdahale" fikrini resmen tartışmaya başladı.

NATO, 4 Nisan 1949'da Sovyetler Birliği'ne ve komünizm tehlikesine karşı Avrupa'nın güvenliğini sağlamak üzere kurulmuş askerî bir ittifaktı. 1990'lara kadar bu amaçla görev yapması anlaşılır bir durumdu. Ne var ki 1991'de Sovyetler'in tarih sahnesinden çekilmesinden, komünizmin çökmesinden ve Varşova Paktı'nın dağılmasından sonra, "illet ortadan kalkınca hüküm de ortadan kalkar" fehvasınca NATO'nun da kendini feshetmesi gerekirdi.

Soğuk Savaş boyunca tehdit ya ittifaklardan veya ulus devletlerden kaynaklanıyordu, bu tarihten sonra tehditler organize suç örgütleri, insan kaçakçılığı ve terörizm gibi kaynağını sosyo-ekonomik sorunlardan alıyordu ki, bu sorunların çözümü askerî güç kullanmak değil, sosyal ve ekonomik tedbirler almak, daha adil ve yaşanabilir uluslararası bir düzen tesis etmekten geçiyordu. "Küreselleşme" adı altında bütün dünyaya dayatılan liberal kapitalizm eşitsizlikleri derinleştirdikçe çatışma ve tehdit potansiyelleri o oranda arttı. Batı, sorunu, adaletli ve paylaşımcı bir düzenle çözmek yerine, daha çok askerî güç oluşturmakta, NATO'yu "küresel jandarma"ya dönüştürmekte buldu.

Nihayet ABD ve Batı, bekledikleri fırsatı 1995'te Bosna ve 1999'da Kosova olaylarında buldular, söz konusu trajedileri öne sürerek, ilk defa alan dışı askerî operasyonların ne kadar zaruri olduğunu ortaya koymaya çalıştılar ki, hakikatte hem Bosna hem Kosova'daki katliamların ortaya çıkmasında rol oynayan faktör onların eseriydi. Bosna müdahalesi kuruşta Müslüman Boşnakları kâra geçirmişti, ama lira hesabında büyük zarara uğrattı, zira müdahale birkaç gün daha geciktirilseydi Müslümanlar son darbeyi indirip tam askerî inisiyatif sağlayacaklardı, NATO buna bilinçli bir biçimde izin vermedi.

Bosna ve Kosova müdahalelerinden sonra, bu sefer müdahale alanını İslam dünyasını merkez alarak "kitle imha silahlarının yaygınlaşması; çökmüş devletlerde ve rejimlerde ortaya çıkan kaosun istikrarı bozması ve terörizm" gibi gerekçelerle tehdit tanımını kendisi yaparak her yere müdahale edebileceğini deklare etti ve bunu yaptı da.

NATO 1999'da genişleme kararı aldı, 2006 Riga zirvesinde Bosna ve Kosova operasyonlarını öne sürerek sınır ötesi operasyonlar kararı aldı -Afganistan ve Irak'ta görevler üstlendi- hiç üstüne vazife değilken "insanî görevler" adı altında ülkelerin -tabii sadece İslam ülkelerinin- eğitim, sosyal ve ekonomik yapılarına karışmaya başladı. Halen NATO'nun askerî operasyonları, işgal ve bombalamaları sürüyor. Temmuz 2011'de aynı anda NATO kuvvetleri tam 6 İslam ülkesini (Afganistan, Pakistan, Yemen, Irak, Libya ve Somali) bombaladı, binlerce masum insanı katletti.
Yeni dönemde NATO'nun belirlediği stratejik hedefleri şu şekilde sıralamak mümkün:
1) İslam dünyasının Batı karşısında -veya Batı'nın izni dışında- güç birliği oluşturmasına imkân vermemek;
2) Batı'ya karşı koyabilecek herhangi bir gücün teşekkülüne engel olmak;
3) Bölgede İsrail'den daha güçlü ve daha etkin bir gücün oluşmasına fırsat vermemek.
4) İslam dünyasının enerji kaynaklarını, enerji nakil hatlarını, beşeri ve tabii zenginliklerini kontrol etmek;
5) İslam'ın sosyo-kültürel bir din, alternatif bir medeniyet ve bölgesel-küresel bir sistem olarak iddia sahibi olmasının önüne geçmek.
Sorumuz şu: Bu vizyonda Türkiye'nin misyonu, rolü ve önemi nedir?
ALİ BULAÇ - ZAMAN

Haber Ara