Arap Birliği'nin Suriye Politikası nedir?
1945 yılında kurulan ve 22 ülkenin üye olduğu Arap Birliği'nin Suriye politikası çok tartışıldı. Kasım 2011 tarihinde Suriye'nin üyeliğini askıya alan Birlik üyelerinin çoğunun da hali hazırda otoriter yönetimlere sahip olması Arap Birliği'nin pasif kalmasına yol açmaktadır. Suriye'de olayların başlaması ile birlikte gün gün Arap Birliği ve Suriye kronolojisi
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-04-07 12:30:07
Arap Birliği’nin Suriye politikası Birliğin tarihinde ciddi bir dönüşüm ve kırılmayı yansıtmaktadır. Yekpare bir siyaset izleme konusunda başarılı bir geçmişi olmayan örgüt, önce Libya daha sonra Suriye krizleri esnasında izlediği etkin politika ile kuruluşundan beri ideolojik olarak dayandığı Arap milliyetçiliği ve birliği temellerinden sıyrılarak, uluslararası sisteme daha sıkı entegre olma yolunda olduğunun sinyalini vermiştir.
Öte yandan Arap baharı ile birlikte daha önceden hiç de alışık olmadığı demokrasi ve insan hakları talepleri gibi yeni görev alanlarıyla tanışan Birlik, Suriye krizinde bu taleplere de kulak vermek zorunda kalmıştır. Ancak üyelerinin çoğunun hali hazırda otoriter yönetimlere sahip olması, birlikten çıkan kararları demokrasiyi destekleyen adımlar okumayı zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla Birliğin ‘‘demokratik duruşu’’ üye ülkelerin çıkar birliği kadar halk hareketlerinin oluşturduğu baskının da bir
sonucudur.
Arap Birliği’nin 2011’in Kasım ayında Suriye’nin üyeliğini askıya alma kararı, örgütün 66 yıllık tarihinde bir dönüm noktası olarak nitelendirilebilir. Kurulduğu 1945 yılından bu yana örgütün politikası, genel anlamda üye ülkelerin kısır çıkar hesaplarına hapsedilmiştir. Bu nedenle Birliğin, Esad rejimini halkına karşı kullandığı orantısız şiddetten ötürü cezalandırarak, Suriye halkının demokrasi ve özgürlük taleplerini haklı bulması örgütün siyasi anlamı açısından kritik bir karar olmuştur.
Arap Birliği’nin önce Libya sonra Suriye kriziyle üstlendiği bu yeni aktif ve müdahaleci rol Birliğin bundan sonraki süreçte izleyeceği siyasetin şifrelerini işaret etmesi açısından önemlidir. Arap Birliği tarihine bakıldığında Birliğin yekpare bir siyaset izleme konusunda başarısız bir sicile sahip olduğu görülmektedir. Mevcut rejimleri her ne pahasına olursa olsun muhafaza etme dürtüsüyle kuşatılmış Arap Birliği kurulduğu günden itibaren Arap halklarının değişim ve demokratikleşme yönündeki beklentilerini karşılamaktan uzak kalmış, hatta bu yöndeki talepleri görmezden gelmiştir. Rejimler arası çıkar uyuşmazlıkları, mezhepsel gerilimler, ABD gibi küresel bir gücün varlığı gibi nedenlerden ötürü bölgede meydana gelen çatışmaları önlemede veya yönetmede yetersiz kalan Birlik, aynı şekilde bölge nezdinde siyasal ve ekonomik işbirliği gerçekleştirebilme konusunda da başarılı olamamıştır.
Halk hareketleri Arap Birliği'ne yeni görev biçti
2011 yılının başında Ortadoğu’yu sarsan halk hareketleri Birliğe yeni bir görev biçmiştir. Tunus’tan Mısır’a, Mısır’dan Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye’ye yayılan isyan dalgası, Bin Ali, Mübarek ve Kaddafi gibi bazı Arap diktatörlerini yerinden ederken, diğerlerini ise ciddi bir halk baskısı altında bırakmıştır. Bu durum hali hazırda hassas olan güç dengelerini sarsarak bölgeyi uluslararası müdahaleye daha açık hale getirmiş ve yaşananlara bölgesel bir tepki verilmesi acil bir zorunluluk haline gelmiştir. Bunun yanı sıra bölgede yayılan demokrasi ve özgürlük talebinin kendi iktidarlarının kapısını da çalma ihtimalinden tedirginlik duyan bazı Arap ülkeleri ise yaşanan gelişmeleri bir an önce kontrol altına almak için daha aktif bir siyaset izleme ihtiyacı hissetmişlerdir. Böyle bir ortamda Arap Birliği izlenecek aktif bir bölgesel politikanın merkezi olma konumuna yükselmiştir. Bu gelişmede politikaların tek bir merkezden ve mutabakatla oluşturulması ve yürütülmesinin getirdiği avantaj da etkili olmuştur. Birliğin varlığı tek bir ülke ya da bir grup ülkenin öncülüğünde yürütülmesi halinde ortaya çıkabilecek politikalara dair meşruiyet krizi ve maliyet sorununun da önüne geçerek ve izlenen politikalara ‘bölgesel’ kimlik kazandırmıştır.
Arap Birliği’ne üye olan 22 ülkeye baktığımızda bunların çoğunun hali hazırda otoriter yönetimlere sahip olması, birlikten çıkan kararları demokrasiyi destekleyen adımlar olarak okumayı zorlaştırmaktadır. Birliğin “demokratik duruşu” üye ülkelerin çıkar birliği kadar halk hareketlerinin oluşturduğu baskının da bir sonucudur. Her ne kadar bölgede demokrasiyi güçlendirme arzusu
gerçekçi görünmese de, siyasal zorunluluğun yarattığı bu kararlar, netice itibari ile Birliğe üye her ülkeyi değişim yönünde düşünmeye itmekte ve bölgede demokratik reform sürecinin önünü açmaktadır.
Katar ve Suudi Arabistan öncü oldu
Birliğin Türkiye’nin Esed rejiminin şiddeti durdurmasına yönelik yoğun çabaları ve çıkışları karşısında Arap dünyasının ilk aşamalarda gösterdiği sessizlik, bölgesel güç boşluğunu bir kez daha açığa çıkarmıştır. Bölge ülkelerinin doğrudan bir desteğinin olmamasının yarattığı eksiklik nedeniyle Türkiye’nin Suriye rejimini reform yönünde ikna çabaları bir sonuç doğuramamıştır. Aksine Arap dünyasının suskunluğundan cesaret alan Esed rejimi protestoları daha fazla şiddet kullanarak bastırmaya yönelmiştir. Arap Birliği’nin gösterilerin başladığı Mart ayından, Suriye rejimi ile muhalefet arasında ulusal diyalog çağrısını yaptığı Ekim ayının ortasına kadar Suriye konusunda sessiz kalmasının arkasında, Arap baharı ile birlikte bölgenin içine girdiği karışıklığın büyük bir payı vardır. Gerek Mübarek’in devrilmesinin ardından Mısır’daki siyasi belirsizlik, gerekse NATO’nun Libya operasyonu ilk aylarda Arap ülkelerinin dikkatlerini Suriye’deki gelişmelerden uzak tutmuştur. Öte yandan Arap Birliği’nde ciddi bir nüfuzu olan Körfez ülkelerinin Bahreyn, Yemen ve Suudi Arabistan’da patlak veren gösteriler nedeniyle Suriye’ye yönelik somut adım atmak istememeleri de, Birliğin Suriye konusunda etkili bir girişimde bulunmasını engellemiştir.
Ancak Ağustos ayıyla birlikte NATO’nun Libya operasyonundaki tıkanmamın aşılmasıbölgede yeni gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Libyalı muhaliflerin başkent Trablus’u büyük ölçüde ele geçirmeleri sonucu Kaddafi’nin kaybettiğinin netlik kazanması, özellikle Körfez ülkelerini rahatlatarak, bölgenin diğer krizlerinin bölgesel platformlarda gündeme getirilmesine olanak sağlamıştır. Böylelikle Suriye krizinde yeni bir süreç başlamıştır.
Suriye rejiminin reform vaatlerini yerine getirmemesi üzerine ülke geneline yayılan gösterilere rejimin gittikçe artan bir şiddetle karşılık vermesi,sivil kayıplara neden olmuştur. Kayıpların ciddi oranlara ulaşması uluslararası kamuoyunda yankı yaratırken, Arap Birliği de sessizliğini bozmuştur. Özellikle Ağustos ayına denk gelen Ramazan’da rejimin protestoları sert bir şekilde bastırması pek çok Arap devletinin Suriye’yi kınayan açıklamalar yapmasıyla sonuçlanmış, Katar ve Suudi Arabistan tepkilerini bir adım ileri götürerek Şam büyükelçilerini geri çekmişlerdir. Ancak söz konusu tepkiler Birlik nezdinde ortak bir siyasi duruşa dönüşememiş, pek çok Arap ülkesi Esed rejimi aleyhine açık bir tutum sergilemekten kaçınmıştır.
Arap Birliği’nin Suriye’ye yönelik ilk ciddi girişimi 16 Ekim 2011 tarihinde Mısır’da toplanan Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısıdır. Suriye’nin üyeliğinin askıya alınması beklentileri altında gerçekleşen toplantıda bu yönde bir karar alınmasa da, Suriye’ye önemli mesajlar verilmiştir. Esed yönetimine bir an önce şiddeti ve ölümleri durdurması çağrısında bulunan Arap Birliği, 15 gün içerisinde Suriye’de yönetim ile muhalefet arasında Arap Birliği gözetiminde ulusal diyaloğun başlatılmasını talep etmiştir. Ayrıca bu toplantıda Suriye meselesiyle ilgilenecek bir komitenin Katar başkanlığında ve Mısır, Cezayir, Sudan, Umman ve Arap Birliği Genel Sekreteri’nin katılımıyla kurulması kararlaştırılmıştır. Söz konusu Komitenin Esed rejimi ve Suriye muhalefeti ile temas halinde bulunarak süreci yönetmesi öngörülmüştür
ARAP BİRLİĞİ VE SURİYE KRONOLOJİSİ
8 Ağustos 2011 Suudi Arabistan Suriye elçisini geri çekerek, Beşar Esed’a şiddeti durdurması çağrısında bulundu.
10 Eylül 2011 Arap Birliği genel sekreteri Nebil El Arabi Beşar Esed’la yaptığı toplantıda Suriye’nin iç işlerine yapılacak her türlü müdahaleye karşı olduklarını açıkladı.
16 Ekim 2011 Arap Birliği Suriye rejimi ile muhalefet arasında 15 gün içerisinde ulusal diyaloğun başlatılması çağrısında bulundu. Aynı toplantıda Katar başbakanın başkanlığında Suriye Komitesi kuruldu.
26 Ekim 2011 Suriye Komitesi Beşar Esed’la Şam’da bir araya geldi.
30 Ekim 2011 Suriye Arap Birliği delegeleriyle Katar’da bir araya geldi.
2 Kasım 2011 Suriye Arap Birliği’nin 15 gün içerisinde ulusal diyaloğun başlatılması, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve rejimin şiddeti durdurması gibi talepleri içeren Arap eylem planını imzaladı.
12 Kasım 2011 Kahire’de yapılan Arap birliği dış işleri bakanları toplantısında Suriye’nin Arap Birliği üyeliği askıya alındı.
16 Kasım 2011 Fas’ın Başkenti Rabat’ta gerçekleştirilen Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında Suriye’nin üyeliğinin askıya alınma kararı yürürlüğe girdi. Aynı toplantıda Türk-Arap İşbirliği Forumu gerçekleştirildi.
27 Kasım 2011 Beşar Esed yönetiminin işbirliğine yanaşmaması üzerine Arap Birliği Suriye rejimini ekonomik, diplomatik ve siyasi olarak bölgede yalnızlaştıracak bir dizi yaptırım kararı aldı.
19 Aralık 2011 Suriye ve Arap Birliği Arap Birliği’nin Suriye’ye Arap gözlemcileri göndermesine
yönelik protokolü Irak’ın arabuluculuğunda Kahire’de imzaladı.
28 Aralık 2011 Arap Birliği gözlemci heyeti başkanı Sudanlı general Mustafa El Debi Reuters’a yaptığı açıklamada Humus’ta korkulacak bir durum olmadığını ifade etti.
8 Ocak 2012 Kahire’de toplanan Arap Ligi, hem muhaliflere hem de hükümete şiddeti durdurmaları çağrısında bulundu ve Suriye’deki gözlemci misyonunu genişletme kararı aldı.
14 Ocak 2012 Katar Hükümeti Arap Ligi’nin sivillerin öldürülmemesi için Suriye’ye müdahalede bulunması gerektiğini belirtti.
19 Ocak 2012 Arap Birliği gözlemci misyonunun süresi doldu.
20 Ocak 2012 Suriye Ulusal Konseyi Lideri Burhan Galyun Arap Birliği toplantısına katılmak üzere Kahire’ye gitti.
22 Ocak 2012 Suudi Arabistan Arap Ligi Suriye gözlemcilerinden finansal yardımını ve desteğini çektiğini duyurdu. Arap Ligi muhaliflerden ve hükümetten oluşan bir ulusal birlik hükümetinin kurulması için barış planı hazırladı.
23 Ocak 2012 Suriye Arap Ligi’nin şiddeti sona erdirmek için yaptığı ulusal birlik hükümeti çağrısını kabul etmedi ve bunun dış güçlerin Suriye’nin egemenliğine müdahalesi olduğunu vurguladı.
25 Ocak 2012 Suudi Arabistan’ın ardından diğer Körfez ülkeleri gözlemcilerini Suriye’den çekti.
26 Ocak 2012 Arap Ligi Genel Sekreteri Nebil El Arabi Birleşmiş Milletler yetkilileriyle Suriye görüşmesinin Pazartesi gerçekleşeceğini belirtti.
26 Ocak 2012 Arap Birliği Suriye’deki gözlemcilerin faaliyetlerini durdurduğunu açıkladı.
28 Ocak 2012 Arap Ligi gözlem misyonunu geçici olarak durdurma kararı aldı.
31 Ocak 2012 BM Suriye görüşmeleri başladı.
4 Şubat 2012 Rusya ve Çin, Suriye için çözümün yapıldığı oylamayı BM Güvenlik Konseyi’nde reddetti.
12 Şubat 2012 Arap Birliği Kahire’de yaptığı toplantıda Suriye ile diplomatik ilişkileri kesme, Suriye’ye BM ve Arap Birliği gözetiminde barış gücü gönderme ve Suriye muhalefetine siyasi ve ekonomik destek sağlama çağrısında bulundu.
16 Şubat 2012 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Arap Birliği’nin Suriye’de şiddet eylemlerine son verilmesi çağrısına destek veren bir karar tasarısını kabul etti. Kararda, BM’nin Suriye krizinin çözümü için özel bir elçi ataması istendi.
24 Şubat 2012 Suriye’nin Dostları Konferansı yaklaşık 70 ülke lideri ve temsilcisinin katılımıyla Tunus’ta yapıldı. Suriye Dostları Konferansı Nisan ayı başında 82 ülkenin katılımı ile İstanbul’da yapıldı
ARAP BİRLİĞİ TARİHÇESİ
Mısır, Irak, Ürdün, Suriye ve Suudi Arabistan tarafından 1945 yılında kurulan Arap Birliği günümüzde en uzun tarihe sahip milletler arası örgüttür. II. Dünya savaşı sonrasında sömürgeci yayılmaya karşı kurulan Birlik, kısa sürede Filistin topraklarında kurulan Yahudi devletine karşı mücadele etkin bir rol oynamıştır. Kurulduğundan beri üye sayısını giderek artıran örgütün mevcut durumda üyeliği 2011 Kasım ayında askıya alınan Suriye de dâhil olmak üzere 22 üyesi vardır. Bunlar Lübnan, Irak, Filistin Yönetimi, Ürdün, Mısır, Suriye, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Yemen, Sudan, Somali, Katar, Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Umman, Cibuti, Moritanya ve Komoros’tur. Merkezi 1979’a kadar Kahire’de olan örgüt merkezini 1979 yılında Mısır’ın üyelikten çıkartılmasıyla Tunus’a taşımıştır. Ancak on yıl sonra Mısır’ın üyeliğe geri dönmesiyle Kahire yeniden Birliğin merkezi olmuştur.
Arap Birliği’nin üç önemli organı vardır. Bunlar Genel Kurul, Genel Sekreterlik ve Genel Kurula bağlı daimi konseylerdir. Birliği’nin en önemli organı olan Genel Kurul, üye ülkelerin devlet başkanları, başbakanları ve dış işleri bakanlarından oluşur. Her üyenin tek oy hakkına sahip olduğu Kurul, yıl içerisinde iki kez toplanır. Ancak olağan toplantılarının dışında Kurul iki üye ülkenin çağrısıyla olağanüstü toplantılar gerçekleştirebilir. Genel Kurulun Birliğin üye ülkelerini aldığı kararlara uymaya zorlayacak bir mekanizması yoktur. Zira Arap Birliği sözleşmesi oy çoğunluğuyla alınan kararların yalnızca olumlu oy kullanan üyeleri bağlayacağını ifade eder. Birliğin yönetim ve mali birimi ise Genel Sekreterliktir. Genel Sekreterliğe Kurul üyelerinin üçte iki oy çoğunluğuyla seçtikleri Genel Sekreter başkanlık eder.
Genel Sekreterlik bünyesinde siyasi, ekonomik, kültürel, hukuki ve sosyal işler üzerine çalışan departmanlar bulunur. Arap Birliği’nin mevcut genel sekreteri Nebil El-Arabi’dir. Arap Birliği örgütünün diğer önemli birimi genel kurula bağlı daimi konseylerdir. Bunlar siyasal, ekonomik, iletişim, kültürel, sosyal işler, hukuk, sağlık, insan hakları, idari ve mali işler gibi uzmanlık gerektiren işler üzerine çalışmalarını yürütür ve kurula rapor sunarlar. Bunlar dışında Birliğin diğer başlıca organları 1950 yılında Kahire’de imzalanan Ortak Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasıyla doğan Ortak Savunma Konseyi ile Ekonomik ve Sosyal Konsey’dir. Söz konusu anlaşmaya göre herhangi bir üye ülkeye yapılan silahlı saldırı, diğer üye ülkeler tarafından kendilerine yapılmış olarak kabul edilmektedir. Bu minvalde özellikle İsrail’e karşı ortak mücadele etme amacıyla kurulan Arap Barış Gücüne Arap ülkelerinin farklı oranlarda katılımı söz konusudur.
(Bu çalışmada ağırlıklı olarak SETA'nın yayımladığı, "Arap Birliği'nin Suriye Politikası" raporundan yararlanılmıştır)
SON VİDEO HABER
Haber Ara