Devletin eğitimdeki yeri sorgulanabilir mi?
İlgili literatür incelendiğinde devletlerin eğitime yatay ve dikey olarak tekel kuracak ölçüde müdahil olmasının başlıca gerekçeleri olarak şunların sayıldığı görülüyor:
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-04-06 15:57:24
2) Eğitimin ekonomik gelişmeye-kalkınmaya katkıda bulunması.
3) Devlet müdahale etmezse fakirlerin tahsil görme imkânından mahrum kalabilecek olması.
4) Eğitimin, toplumdaki eşitsizlikleri azaltmanın bir yolu olarak kullanılabilmesi.
5) Finans sektörünün eğitim alanında başka bazı sektörlerde olduğu kadar başarılı işleyememesi.
6) Velilerin çocuklarının ne öğrenmesi ve nasıl öğrenmesi gerektiği konusunda uzmanlıktan mahrum olması.
7) Devletin müdahale etmemesi durumunda öğrencilerin (yeni nesillerin) yanlış değerler öğrenmesi veya onlara yanlış değerlerin öğretilmesi ihtimalinin mevcudiyeti.
8) Devletin isteyen herkese her seviyede eğitimi bedava sunma gücüne malik bulunması. Sayılan gerekçelerin bazılarında bir doğruluk payı olabilir ama bu, eğitimde devlet tekelini ne ahlâki olarak meşrulaştırabilir ne de pratik olarak haklılaştırabilir. Diğerleriyse ya düpedüz yanlıştır ya da ortaya çıkmaları devletin eğitimde günümüzdeki çapta yer almasını gerektirmez. Eğitimin sadece eğitim hizmeti alana değil, çevresine de yarar sağlayabileceği, eğitim beyin yıkamaya değil mesleki formasyon ve hayat bilgisi kazandırmaya yönelik olduğu sürece doğru. Ancak bu, eğitimin devlet tarafından sağlanmasının şart veya en iyi yol olduğunu göstermez. Ayrıca bazılarının eğitimle geçerli ve itibarlı meslekler edinerek aynı durumda olmayanlara nispetle ömür boyu daha fazla ve istikrarlı para kazanma imkânına kavuşması, devlet merkezli "bedava eğitim"i sorgulamamızı gerektirir. Bu noktaya daha sonra tekrar döneceğim.
Eğitimin ekonomik gelişmeye-kalkınmaya katkı sağladığı inancı, empirik verilerle her zaman desteklenmiyor. İlişki önce ekonomik gelişmenin eğitime ayrılabilecek payı artırması şeklinde başlıyor. Ancak sonraki aşamalarda eğitim ekonomik gelişmeyi teşvik edebiliyor. Ekonomik gelişmenin temeli serbest piyasa ekonomisi. Öyle olmasaydı eğitime çılgınlık derecesinde önem veren totaliter rejimlerin çok daha önceden ve çok daha fazla kalkınmış olması gerekirdi. Devlet müdahale etmezse, daha doğrusu imkân sağlamazsa, fakir ailelerin çocuklarının okuyamayacağı da bir olgudan çok bir inanç. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz, çünkü karşılaştırma imkânına sahip değiliz.
Devlet eğitimde sivil toplumu önemli ölçüde sildiği ve sindirdiği için, zamanımızdaki kadar zengin toplumlarda devlet müdahale etmezse eğitim işlerinin nasıl bir yol ve şekil alacağı hakkında elimizde veri bulunmuyor. Bu yüzden, eğitimde devletin dahli bulunmazsa eşitsizliklerin artacağı veya azalmayacağı iddiası ispatlanmaya muhtaç. Hatta bazı durumlarda devletin eğitim sektöründeki varlığının ve icraatlarının eşitsizliği pekiştirdiği ve kalıcılaştırdığı dahi söylenebilir. Bunun sebebi, bir taraftan devletin bazı mesleklerin icrasını diplomaya bağlı olarak lisanslaması diğer taraftan "iyi niyetle" eğitime ayırdığı kaynaktan daha ziyade orta ve orta üst sınıfların yararlanmasıdır. Sermaye piyasalarının eğitim sektöründe söz gelimi konut ve otomobil piyasalarında olduğu kadar iyi çalışmamasında şaşırtıcı bir şey yok. Eğitim bir hizmet, bir karma mal ve genel nitelikleri yüzünden para satan (kredi veren) kuruluşlar ona özgü kurallarla çalışmak zorunda. Ama serbest ve rekabetçi bir ortamda sermaye piyasasında eğitimle ilgili bireysel ihtiyaçlara daha sağlıklı cevaplar geliştirecek kurumlar doğabilir.
EĞİTİMİN MALİYETİ
Devletlerin eğitimi sarıp sarmalamasının esas sebebi, nadiren ifade edilmesine ve edildiğinde de dolaylı edilmesine rağmen, vatandaşları uygun değerlerle donatma arzusudur. Bu yüzden, eğitimin tarz ve muhteva olarak çocuklara ve ailelerine bırakılamayacak kadar önemli ve kolektif bir "iyi" olduğu düşünülür. Bütün totaliter kafa türleri -sağcısı, solcusu fark etmez- bu görüşe meftundur.
Totaliter kafa, dünyada bir değer çoğulculuğu değil bir değer tekeli olmasını ister. Tekeli kurulacak değer sistemi elbette onun değer sistemidir. Bu yapılırsa, dünyadaki her türlü sorun ortadan kalkacak ve adeta bir yeryüzü cenneti kurulacaktır. Böylesine güzel bir ideal söz konusu olduğunda, değer eğitimini devletin tekel altına alması ve icap ettiğinde bu uğurda zor veya zor tehdidi kullanması birçok kimsenin nazarında bir problem teşkil etmez. Devletçi totaliter kafa, bu iddiasını iki yan unsurla destekler. Bunların ilki değer eğitimini de kapsayacak şekilde eğitimi uzmanların, bilim adamlarının nihai kararı vereceği bir teknik meseleye dönüştürmek veya indirgemektir. Son haftalarda bu argümanı hayli sık işittik. Çok masum ve iyi niyetli gibi görünse de, bu argüman, özellikle değer eğitimi alanında, dehşet verici bir tahakkümcü zihniyeti yansıtıyor olabilir. İkincisi, eğitimin devlet tarafından bedava verilebileceği ve bunun aileleri büyük bir yükten kurtarabileceği fikrini yaymaktır.
Devletçi aydınlar bu konuda devlete sonuna kadar yardım etmeye hazır bekler. Böylece bir gerçeğin üstü propaganda ile örtülür. Üretilmek zorunda olan hiçbir şeyin hiç kimseye bedava sağlanamayacağı açık. Eğitim, bütün kademeleri ve araçlarıyla bir insan ürünü, tabiatta kendiliğinden sonsuz miktarda bulunan bir şey değil. Bu yüzden bir maliyeti var. Hesap basit; Türkiye'de eğitimin maliyeti, bütçeden eğitime ayrılan payla ailelerin-bireylerin kendi özel eğitim harcamalarının toplamına denk gelir. Bütçeden çıkan miktar, sonunda vergi mükelleflerinin omuzuna biner. Mükelleflerin bir kısmının eğitim gören çocuğu var, diğerlerinin yok. Dolayısıyla, devlet gerçekte bedava eğitim sunmuyor. Eğitim için yaptığı harcamayı anonym, dolaylı yol ve süreçlerle vatandaşlardan alıyor.
"Eğitim" alanlarla o eğitimi finanse edenler menfaat ve külfet algılaması bakımından simetrik bir pozisyon işgal etmediği için, "bedava eğitim" masalına her iki kesim de inanıyor. Devlet bu şekilde vatandaşların onun eğitim alanındaki varlığını, fonksiyonlarını ve performansını sorgulamasını önlüyor. Ayrıca bedava eğitimden yararlanarak itibarlı meslekler edinenlere pozitif, onları dolaylı olarak finanse edenlere negatif ayrımcılık uyguluyor. Devletin eğitim alanındaki varlığını sorgulamak ve devleti hesaba çekmek hem mümkün hem de gerekli. Yeter ki vatandaşlar bunun farkına varsın ve buna istekli olsun. Ancak bu vuku bulduktan sonra eğitim sistemini kelimenin gerçek anlamında ıslah etme ve geliştirme şansına sahip olabiliriz...
Zaman
SON VİDEO HABER
Haber Ara