Savaşın sınırında yaşamak
Robert Fisk, Suriye'de savaşın sınırında yaşamayı anlatıyor...
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-04-01 07:48:40
Daha geçtiğimiz hafta Maruni Piskoposu Bechara Rai, Şam’daki hükümeti ölümler sebebiyle kınamak yerine, bir kez daha Esad rejimi ve Suriye halkı arasında diyalog kurulmasını diledi ve sonra bilmem kaçıncı kez kendini anlatmak zorunda kaldı. Lübnan’daki Sünni kardeşleri onlara destek verirken, Suriye’deki Sünni çoğunluk böylesine bir ayak sürüme hakkında ne düşünecek? Hristiyanlar’a sorulan yaklaşık bu.
Tabii ki Esad’ın devrilmesi çağrısını en ileriye götüren, 2010’da Şam’a giden Dürzi lider Velid Canbolat. Bu ay Suriye otoritelerini kınayarak, 35 yıl önce babası Kemal’in öldürülmesinden onların sorumlu olduklarını bildiğini de ekledi.
Suikastin yıldönümünde Canbolat, babasının Chouf Dağları’ndaki mezarına yeşil-beyaz-siyah “Özgür Suriye” bayrağını serdi. Suriye hükümetinden ne kadar tiksindiğinizi bundan daha isabetli biçimde gösteremezsiniz.
“Yaşasın özgür Suriye” dedi. “Aklı başında bir insan ancak politik çözümü destekleyebilir çünkü diğer seçenekler uzun bir iç savaş ve özgürlük, haysiyet ve demokrasi talep eden Suriye halkına uymayan, her düzeyde devam eden sürtüşmeler... Suriye rejimiyle deneyimimiz bize, onların erteleme ve oyalama oyununda çok mahir olduklarını öğretti... Suriye halkı bunca fedakarlıktan sonra geri çekilmeyecektir... Krizi ancak, rejim değişikliğine götürecek geçiş mahiyetinde bir politik çözüm sona erdirebilir... Despotlar uzun yaşamaz.”
Kriz bu hafta, Lübnan sınırındaki Al-Qaa köyünün üstündeki kasvetli kırlık arazide şiddetli biçimde hayata geçti. Esad’a sadık olan Suriye birlikleri, Lübnan topraklarındaki köye sığınmaya çalışan silahlı muhalefet güçleri üyelerine makineli tüfekle ateş açtı. Lübnan otoriteleri askeri bir “saldırı” olmadığını iddia ettiler ki bu teknik olarak doğru olabilir. Ancak yoksul köy evlerindeki mermi deliklerinin sayısı gösteriyor ki bu gerçekten çok bir detay. Köy sakinleri, “Özgür Suriye Ordusu”nun gerçekten de iki Esad kontrol noktasına saldırdıklarını, üç Suriye hükümet askerini yaraladıklarını ve Suriye ordusunun yaralıların alınması için bir kamyonete el koyduğunu anlatıyorlar.
Canbolat’a gelince; eski Sovyetler Birliği’nin eski bir dostu olsa da, Şam ile askeri ve ekonomik ittifakına sadık kalan yeni Rusya’nın dostu olduğu söylenemez. Yine de Esad’ın destekçisi şeklindeki “kilit rolünde” Rus diplomasisine ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Sorun şu ki Rusya, Suriye’nin tüm halklarına şefkatini değil, Rus’un gücünü gösterme peşinde. Bu yüzden, Akdeniz limanı Tartus’ta boy göstermek için bir uçak gemisi yolladı. Tuhaf olan, Fransa’nın da aşağı yukarı aynı şeyi yapıyor olması: Lübnan bayrağının model alındığı bayrağını dalgalandırmak için, Beyrut’a bir helikopter gemisi yolladılar.
Fransa aynı zamanda Suriye krizinde Lübnan’ın “özel konumunu” da “anladığını” gösteriyor. Lübnan taraf tutmuyor; bu ise Esad’ın Lübnanlı düşmanlarının, kendi Hizbullah yanlısı hükümetlerini de kınayabileceği anlamına geliyor.
Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppé, Rai’yi Suriye’deki muhalefeti desteklemediği için de eleştirdi. Mısır Kıpti başpiskoposunun Kahire’deki cenazesinde Rai şöyle konuştu: “Biz Hristiyanlar 2000 yıldır Doğu Akdeniz’deyiz. Onu kendi kültürümüz ve değerlerimizle şekillendirdik ve güce demokrasi yoluyla ulaşan tüm rejimlere açığız.”
Buradaki sorun; Esad rejiminin güce demokrasi ile değil, iktidardaki Baas partisi içinde “ıslah edici bir devrim” ile ulaşmış olması. Baas’ın Suriye hükümeti içinde herşeyi tüketen iktidarı resmi olarak sona erdi. Fakat değişimlerin yavaşlığı Rus müttefiklerini bile öfkelendirdi. Resmi Suriye muhalefetinin bile itiraf ettiği gerçek şu ki rejim değişse bile Rusya, Suriye’deki konumunu geri kazanacaktır.
Lübnan’da çatışmanın yakınlığı, Lübnan basınında çıkan -Batı’da görülenlerin çok ötesinde- dehşet verici kömürleşmiş kadın ve çocuk resimleri ile birleşince, hem Esad’ı beğenenler hem de onu hakir görenler arasında inanılmaz bir öfkeye sebep oldu. Buradaki bir gazete Esad’ı; Kazıklı Voyvoda, Cengiz Han, Stalin, Hitler ve Pol Pot ile karşılaştırdı. Humus’ta bu gazeteye katılanlar vardır ancak bu noktada biraz ileri gitmişler.
Bütün patırtı ve taraf değişikliklerinin arasında -ki bu hayatta kalmak isteyen tüm Lübnanlı politikacılar için zaruri bir eylem- Esad’ı en sert biçimde kınayanlardan biri olan Fransa’nın bu karmaşanın ortaya çıkışından sorumlu olduğunu unutmak kolay.
Çünkü 1. Dünya Savaşı ile 1930 arasında Suriye’de; biri Aleviler, biri Dürziler, biri Halep ve biri geri kalanlar için olmak üzere, dört eyalet yaratan, huysuz generaller Gouraud ve Weygand’dı. İlki silahsızdı; ikincisi ise daha sonra Vichy’yi destekledi.
Suriye Başkanı’nın da dini olan azınlık dini Alevilik, Şii İslam’ın bir kolu olan ve Esad’ın en yakın maiyetinin hepsi olmasa da çoğu Alevi.
Alevi eyaletinin Lazkiye’de bir başkenti vardı. Eğer Şam’daki rejim çökerse, Esad işte bu şehre kaçacaktır. Havran’daki eski Dürzi eyaleti hala Suriye Dürzi topluluğunun; Canbolat onlara devrime katılmalarını tavsiye etmekle meşgul. Tabii bunu Lübnan’ın Chouf Dağları’nda söylemek, Suriye’deki Havran tepelerinde söylemekten daha kolay.
İlginç olan, 1936’da dört eyaleti bu sefer de bir ulusal Suriye devletine “dönüştürmek” için yapılan Fransız-Suriye anlaşmalarına eklenmiş mektuplar, Fransa’nın azınlıklar için endişelendiğini ve Şam’da “aşırı merkezileşmenin” Halep’teki insanlara zarar vermesinden korku duyduğunu gösteriyor. Fransız Dışişleri Bakanı, Milletler Cemiyeti’ne Sünni Müslümanlar’ın üniter devlet fikrine bağlı olduklarını söyledi. Çünkü böylece çoğunluk haline gelebilirler.
Fakat sonuç pek de böyle olmadı. Juppé, Fransa’nın Lübnan ve Suriye’ye nasıl karıştığının ve İngiltere’nin biraz daha güneyde nasıl daha büyük bir karışıklığa sebep olduğunun ayrıntıları konusunda cahil kalmaya devam ediyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara