Görmez: Din eğitimi ideolojik olarak ele alınmamalı (2)
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, ideolojik tutumlar nedeniyle din eğitiminin sürekli bir çatışma ve zıtlaşma aracı olarak gündeme geldiğini söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, 'Yaygın
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-03-30 12:13:10
Diyanet İşleri Başkanlığı Din Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, 'Yaygın Din Eğitim Sempozyumu' gerçekleştirildi. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez burada yaptığı konuşmada çocuklar, gençler, engelliler, cezaevleri gibi farklı kitlelerin seviyesinde yaygın din eğitimi modellerinin oluşmadığına dikkat çekti. Her kesime yönelik farklı bir modelin nasıl geliştirilebileceğinin dile getiren Görmez, bunun sempozyumda tartışılması gerektiğini aktardı.
Konuşmasında din eğitiminin 1930'lu yıllardan başlayarak günümüze kadarki gelişimi hakkında bilgi veren Görmez, şunları dile getirdi: "1930 ile 1949'lara kadar, 'sadece seküler bir eğitim verelim; dini bu işe bulaştırmayalım, ne okulda ne okulun dışında hiçbir din eğitimi olmasın' demişiz. Denemiş miyiz? Denemişiz. 1947'ye, 1948'e, 1949'a gelindiğinde millet olarak hep birlikte hata yaptığımızı kabul etmişiz. Biz hata yaptık düzeltelim, demişiz. İmam hatip kurslarının açılması, Ankara'da ilahiyat fakültesinin açılması gibi önemli kararlar alınmış. 1949'larda okullarda seçmeli olarak din eğitimi konulabilmesi için gösterilen gerekçeler şunlar: Çocukların büyüklere karşı saygı göstermemesi, Komünizm'e karşı dinin gücünden faydalanma, dinin Türk kültürünün önemli bir unsuru olması, ölen yakınlarının arkasından gençlerin Kur'an okumasını bilmemesi gibi bireyin ve toplumun sağlıklı ve doğru din eğitimine olan ihtiyacını dile getirmekten çok toplumsal talebi geliştirmeye yönelik gerekçelerdir. Bugün bu gerekçeleri mi sayacağız. Hayır, bugün farklı gerekçeleri konuşmamız lazım. 1960'dan, 1970'den sonra, 12 Eylül'den sonra aynı tartışmaları yapmışız. Tartışmaları takip ettiğimizde birbirinin tekrarı olduğunu görürüz. 1997'ye gelindiğinde 1930'lara yeniden rücu etmişiz. Beşinci sınıfa gitmeyen çocukların camiye (bugün Tacikistan'da falan oluyor) gelip Kur'an öğrenmesini dahi yasaklayan yeni bir düzenleme getirmek durumunda kalmışız. Bütün yolları denemişiz. İsteğe bağlı din kültürü ahlak bilgisi, seçmeli, zorunlu, yaygın din eğitimi kurumlarının zaman zaman sekteye uğratılması, zaman zaman tamamen ortadan kaldırılması, zaman zaman yasaklanması... Bütün yolları denemişiz."
"DİN EĞİTİMİ SÜREKLİ ÇATIŞMA VE ZITLAŞMA ARACI OLARAK GÜNDEME GELDİ"
Bu tecrübelerden iyi dersler çıkartılmadığının altını çizen Görmez, "88 yıllık tartışma ve birikimimiz örgün din eğitiminde bize önemli modeller ve tecrübeler kazandırmıştır. Ancak aynı şeyi yaygın din eğitimi konusunda söylemek mümkün değildir. 1982 Anayasası'nın 24. maddesinin yaygın din eğitimini düzenleyen fıkrası bir takım vehimler ve korkular, endişelerin gölgesinde işletilememiştir. Camilerimizi yaygın din eğitimi müesseseleri haline getiremedik. Modern zamanların vakıf ve dernekleri yaygın din eğitimi açısından tarihi yaygın din eğitimi kurumlarının yerini doldurmakta zorluklar çekmiştir. Bunun yerine korkular, vehimler, endişeler daima öne çıkmıştır. Bilimsellikten çok siyasi ve ideolojik duruşlar bunda etkin olmuştur. Bu sebeple de ülke olarak bugüne kadar hiçbir zaman din eğitimi sorununun temeline inme ve bu konuda köklü çözümler üretme kabiliyeti maalesef gösterilememiştir. Bu ideolojik tutum sebebiyle ülkemizde bu konu sürekli bir çatışma ve zıtlaşma aracı olarak gündeme gelmiştir." dedi.
"TAASSUPTAN ŞİKAYETİNİZ VARSA, YOLU DİN EĞİTİMİNDEN GEÇER"
Dinin su ve hava kadar tabii bir şey olduğunu ifade eden Görmez, "Sağlıklı bir eğitimle insanın bütün potansiyellerini harekete geçirir. Ama cehalet ile sağlıksız bir bilgi ile bilakis potansiyellerini yok eden bir unsur olarak kullanılabilir. İnsan potansiyellerini güçlendirmesi için din eğitimine ihtiyaç var." diye konuştu.
Başka din ve kültürler ile barış içinde yaşamak için de din eğitimine ihtiyaç olduğunu söyleyen Görmez, "Taassuptan şikayetiniz mi var? Yolu sağlıklı din eğitiminden geçer." dedi. Bütün dünyayı saran İslamafobi hastalığını hatırlatan Görmez, şöyle konuştu: "İslam korkusunu geçtik, bir de Müslüman korkusu diye bir hastalık girmeye başladı. Şimdi dünyadaki gelişmelere karşı bizim varlığımızı korumak için sağlıklı bir din eğitimine ihtiyaç var. Bizim aynı şeyi tekrarlayarak İslamafobik endişeler içine kapılmamız aynı zamanda varlığımızdan endişe etmemiz anlamına gelir. Bu doğru değildir. Din istismarından şikayet mi ediyorsunuz. Bunu önlemenin yolu sağlıklı, şeffaf, yüksek, bilimsel kriterleri belirlenmiş, sağlıklı bir din eğitiminden geçer."
GÖRMEZ, SORULARI CEVAPLADI
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, toplantı sonrasında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı. Kur'an-ı Kerim'in ve Hz. Muhammed (SAV)'in hayatının seçmeli ders olması ile ilgili soru üzerine Görmez, din eğitiminin inanç özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı.
Görmez, şu değerlendirmeyi yaptı: "Bu tartışmanın bir tarafının Diyanet İşleri Başkanı değilim. Ben her iki tarafın da Diyanet İşleri Başkanıyım. Tartışmaları izliyorum. Doğrusu bu topraklarda hiçbir arkadaşımızın bu itirazını doğrudan Kur'an-ı Kerim'in kendisinin isteğe bağalı olarak öğretilmesine karşı olduğu anlamına gelmez. Müslüman bir ülkede herhangi bir insanın isteğe bağlı olarak çağdaş okul ortamında İslam dininin en temel kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'i hem yüzünden hem de anlamını öğrenme talebi kadar makul ve masum bir talep olamaz."
Din eğitiminin asla bir tartışma ve ayrışma konusu haline getirilmemesi gerektiğinin altını çizen Görmez, "88 yıldır bazı vehimler, korkular, endişeler sebebi ile birbirimizi üzdük, gönül kırgınlıklarına yol açtık. Bunları tekrarlamamız doğru değil." ifadesini kullandı.
Bir gazetecinin, "Milli Eğitim Bakanlığı ile görüşecek misiniz? Bu eğitimleri okullarda kimler vermeli?" şeklindeki sorusu üzerine Görmez, "Henüz o safhada değiliz. Zaten Türkiye'de şu anda 50'yi aşkın ilahiyat fakültesi var. İlahiyat Fakülteleri bilimsel anlamda dünyada çok özgün müesseseler. Hem İslam dininin, hem İslam felsefesinin, sosyal bilimlerin okutulduğu müesseseler. Her türlü pedagojik formasyonun verildiği müesseseler. Dolayısı ile ben ona ihtiyaç duyulacağını zannetmiyorum. Türkiye'de ilahiyat fakültelerinin sayısı tüm bunları karşılayacak durumdadır." cevabını verdi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara