Dolar

34,9530

Euro

36,6303

Altın

3.015,58

Bist

10.017,36

'Darbe yapmaya vakit yoktu'

Emekli Orgeneral Ergin Saygun, 'Biz meşru zeminden çıkmayı, darbe yapmayı asla düşünmedik'' dedi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-03-27 17:54:08

'Darbe yapmaya vakit yoktu'
''Balyoz Planı'' davası kapsamında tutuklu olarak yargılanan emekli Orgeneral Ergin Saygun, ''İddianamede darbe karargahı olarak yer alan, benim komutanlığını yaptığım 3. Kolordu Komutanlığı o dönemde tam teşekküllü NATO Karargah'ına dönüştürülmesi emrini almıştı. NATO hazırlıkları yüzünden 3. Kolordu'nun darbe yapmaya vakti yoktu. Bundan, 'vaktimiz olsaydı yapardık' gibi bir anlam çıkartılmasın. Biz meşru zeminden çıkmayı, darbe yapmayı asla düşünmedik'' dedi.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen duruşmada, savunmasını yapan emekli Orgeneral Ergin Saygun, 2003 yılında 1. Ordu Komutanlığı'nda düzenlenen ve 3 gün süren seminere katıldığını, aldığı emir gereği burada sunum yaptığını anlattı.

Söz konusu seminerin sıkı yönetimin ilan edilmesini sağlamak üzere değil, sıkı yönetim ilan edildiğinde yapılması gerekenlere ilişkin düzenlendiğini vurgulayan Saygun, şunları kaydetti:

''İddianamede darbe karargahı olarak yer alan, benim komutanlığını yaptığım 3. Kolordu Komutanlığı o dönemde tam teşekküllü NATO Karargahı'na dönüştürülmesi emrini almıştı. Artık milli birlik olmayan 3. Kolordu, NATO'ya tahsis edilmiş ve bunun için hazırlıklarını tamamlamaya çalışan bir birlikti. NATO hazırlıkları yüzünden 3. Kolordu'nun darbe yapmaya vakti yoktu. Bundan 'vaktimiz olsaydı yapardık' gibi bir anlam çıkartılmasın. Biz meşru zeminden çıkmayı, darbe yapmayı asla düşünmedik.''

Saygun, iddianamede hakkında yer alan ''Balyoz'' belgelerinin sahte olduğunu öne sürerek ''Dava balyoz davası, ancak balyoz denen şey cismi meçhul bir şey 'Balyoz Planı'nı henüz gören yok'' dedi.

İddianamede yer alan delillerin sahte olduğunun, 2003 yılında yapıldığının, iddia edilen listelerin aslında 2006 yılında oluşturulduklarının ortaya çıktığını savunan Saygun, bu konuda askeri bilirkişilerden istenen raporlara ''tarafsız değildir'' denildiğini söyledi.

Saygun, ''Tübitak başbakanlığa, polis kriminal İçişleri Bakanlığı'na bağlıdır. Bunlar tarafsız mıdır Plan seminerlerinin kasetlerini dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'a Başbakan tarafından verilmiştir. Oysa ki bu seminer hakkında görüşü sorulan MİT ve polis, 'bilgimiz yoktur' demiştir. Bu durumda bu kurumların da tarafsızlığı tartışılmalıdır. Ayrıca Aytaç Yalman bu davada tanık olarak dinlenmelidir'' diye konuştu.

İddianamede bulunan listelerin gerçek olmadıklarını, askeri usullere göre hazırlanmadıklarını öne süren Saygun, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sıkıyönetim dönemlerinde komutanlık karargahları, 24 saat esasına dayalı 3 vardiya şeklinde çalışır. Bu normalin 3 katı personel demek. Bunun için de hava, deniz, levazım, hatta dikim evlerine kadar yardımcı komutanlıklardan takviye personeller alınır. İddianamede yer alan personel listeleri askeri usule uygun hazırlanmamıştır. Altlarında imza bile olmayan ne idüğü belirsiz listelerde isimleri yer alan, hatta düzenlenen seminere katılmadıkları halde isimleri listelerde yer aldığı için burada aramızda tutuklu olan arkadaşlarımız var. Bu listelerde yer alan 840 kişiden 573'ü görevlerinin başında, hatta terfi etmişlerdir. Geri kalanlar ise bu belirsiz listeler yüzünden tutuklanmış, mesleki hayatları, kariyerleri sona ermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geleceği bu belirsiz listelerle heba edilmiştir.''

''Kazara İstanbul'daydım desem patlamalar benim üzerime kalacaktı''


Ergin Saygun, seminer öncesinde kendisine fikrinin sorulduğunu, seminer içeriğiyle ilgili görüşmelere katılıp fikrini beyan ettiğini, 3. Kolordu'dan seminere katılacakları bizzat kendisinin seçtiğini anlatarak, bu tip seminerlere katılan genç subayların, sunumlar yaparak kendilerini göstermelerini istediklerini, seçtiği subayların da buna göre belirlendiğini söyledi.

Saygun, şunları kaydetti:

''Emniyet sorgumda bana, sinagog ve HSBC bombalamalarını benim yapıp yapmadığımı, patlamalar sırasında nerede bulunduğumu sordular. Önce bunu şaka sandım. Ancak sonra ciddiyetlerini anladım. Kazara İstanbul'daydım desem patlamalar benim üzerime kalacaktı. Bu iddialar çok anlamsız, varsayımlara dayanan asılsız iddialardır. Kaldı ki bu patlamaların failleri yakalandı ve cezaları verildi. Bizi terör örgütleri ile ilişkilendirmeye çalışanlar, bu konularda gazetelerde haberler yapanlar bizi BDP mi sanıyorlar ki Kandil'le ve İmralı ile ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Bu iddialar varsayımdır, temelsizdir.''

Şahsına yönelik iddiaların somut delillere dayanmadığını savunan Saygun, ''Birtakım faraziliklere ve varsayımlara dayanarak karar vermek ceza mahkemelerini usulüne aykırıdır. Fiili olmayan, ancak bol miktarda faili olan bir dava bu. Delil olduğu ileri sürülen belgeler anayasamıza ve kanunlarımıza aykırıdır. 'Balyoz Planı' hakkında maddi bir delil yoktur. Bu plan ortada değildir. 1. Ordu'da yapılan seminerlere katılmam herhangi bir suç unsuru taşımamaktadır. Bu dava siyasi bir davadır ve hedef Türk Silahlı Kuvvetleri'dir'' şeklinde konuştu.

Saygun'un savunmasının ardından avukatı Sedat Küçükyılmaz yazılı bir savunma verdi.

Daha sonra Saygun'un çapraz sorgusuna geçildi.

Duruşmaya katılmayan avukatların dilekçesi

Öte yandan davanın sanıkları Çetin Doğan, Süha Tanyeri, Hakan Büyük, Dursun Çiçek, Kadir Sağdıç, Mehmet Fatih Ilgar, Nedim Ulusan, Ahmet Zeki Üçok ve Ahmet Bertan Nogaylaroğlu'nun avukatları Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz mahkemeye bir dilekçe sundu.

Savunma makamı olarak mahkemenin adil yargılanma hakkını ihlal eden ve savunma hakkını yok sayan uygulamalarıyla karşılaşıldığı savunulan dilekçede, mahkemenin bir an önce savcının esasa ilişkin mütalaasını açıklatmak istediği öne sürüldü.

Mahkemenin bu şekilde yargılamanın en önemli ve uzun aşaması olan delillerin tartışılması aşamasını kısa tutmayı amaçladığı savunulan dilekçede, şu ifadelere yer verildi:

''Gerek sanıklar, gerekse müdafiler olarak bizler adil yargılama yapıldığı yönündeki inancımızı yitirmiş bulunmaktayız. Mahkemenizin savunma avukatlarına bakış açısının 'şekli bir unsur' olduğu açıktır. Taleplerimizin reddedilmesi, değerlendirmelerimizin esasa etkili görülmediğini göstermektedir. Açıklamalarımız ve taleplerimiz çerçevesinde savunma olarak Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman'ın tanık olarak dinlenmesi taleplerimizin sürüncemede bırakılması ile bilirkişi raporları ile ispatlanan binlerce sahtecilik karşısında bir karar verilmemesi, açıkça adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi anlamı taşımaktadır. Taleplerimiz karşılanmadığı müddetçe mahkemenizin devam eden yargılama neticesinde mahkumiyet kararı vereceği açıktır.

Şu zamana kadarki uygulamalarınız bunun açık bir göstergesidir. Mahkemeniz avukatların yeniden duruşmalara girmesi arzusunda ise savunma taleplerini ivedilikle karara bağlamalı, Hilmi Özkök ile Aytaç Yalman'ın tanık olarak dinlenilmesine karar vermeli ve dosya kapsamında tarafımızdan dosyaya sunulan tüm raporlar baz alınarak bilirkişi incelemesi yaptırmalı ve adil yargılama hakkının gereğini yerine getirmelidir.''

aa

Haber Ara