İran ve askıdaki Filistin
Barack Obama'nın Irak konusundaki sözlerinden anlaşılabilecek husus şu: ABD başkanı hâlâ diplomatik çabalara fırsat verilmesine inanıyor.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-03-14 08:00:25
İran İslam Cumhuriyeti rehberi Seyid Ali Hamaney bu açıklamayı olumlu karşıladı. Obama'nın tutumu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Washington'dan İran nükleer programı konusunun askeri olarak neticelendirilmesi çağrısı yaptığı bir zamanda geldi. Obama ile İsrail başbakanı arasında sevgi bağının kaybolduğu açık. Beyaz Saray'daki son görüşme bunun bir başka kanıtı. Bibi'nin [Netanyahu'nun lakabı] bütün istediğinin İsrail'in nükleer programını işlemez kılmak amacıyla İran'ı vurma kararı alması halinde Amerikan desteği elde etmek. "Halkımı ilelebet yok olma tehdidi gölgesinde yaşar halde bırakamam!" yollu sözleri de buna işaret ediyor.
Aslında Obama ile Bibi arasındaki sevgi bağı uzun zamandır, yani ilk siyahî Amerikan başkanının 2009 yılı başında görevini yapmak için Beyaz Saray'a girişinden ve Netanyahu'nun yaklaşık olarak aynı dönem içinde başbakanlık koltuğuna dönüşünden itibaren kayboldu. Obama, Bibi ile arasındaki bütün görüşmelerde İsrail başbakanına kendi gündemini dayattı. Bunda büyük ölçüde başarısız oldu. Özellikle de İsrail başbakanının Washington'da Beyaz Saray sakininin karşı duramayacağı baskı araçlarına sahip olduğunu anlaması sonrası. Buna rağmen Obama umutsuzluğa düşmedi ve Bibi'nin iki devletli çözümü kabul etmesini açıklamasını sağladı. İsrail başbakanı zamanın kendi lehine işlediğinden ve adı 'görüşmek için görüşmek' olan şeyin İsrail'e günlük yeni bir emrivakide bulunma imkânı vereceğinden hareketle Filistin devletiyle ilgili sözlerinin içeriğini boşalttı. 2012 yılı geldi ve iki isim arasında gelecek kasımdaki Amerikan başkanlık seçimleri tarihinden önceki son görüşme oldu. Görüşmenin basına açık bölümünde ve sonrasında yapılan açıklamalarda Filistin ve Arap-İsrail çekişmesine dair hiçbir işaret yoktu. Sadece İran vardı. Sanki İran, bir yandan nükleer programı kanalıyla diğer yandan liderlerinin belirli aralıklarla İsrail'i yok etmeye dair yaptığı açıklamalarla Filistin sorununu devirdi gibi bir durum ortaya çıktı. Bibi'ye bundan daha büyük hizmet sunulabilir mi?
Araplardan küçük bir azınlık bu duruma ve tehlike boyutuna dikkat çekti. Uzun zamandır buna dikkate çekenlerin başında Ürdün vardı. Ürdün Dışişleri Bakanı Nasır Cevde'nin Filistin lideriyle görüşmek ve şu günlerde yapılacakları ele almak için Ramallah'a gitmesi tesadüfî değil. Ziyaret, Beyaz Saray'daki Obama-Netanyahu görüşmesinden üç gün sonra gerçekleşti. Ürdün'ün çabaları çözüme varmanın başka yolu olmadığından hareketle Filistinlileri ve İsraillileri müzakere masasına döndürmeyi hedefledi. Ürdün'ün yaptıkları yeni değil. Kraliyet yaşayabilir bir Filistin devleti kurulmasını öngören uluslararası meşru kararlara dayanan adil bir çözüm için uzun yıllardır çalışıyor. Ürdün ve Arap çıkarına olan bu çözümü Ürdün Kralı Abdullah beş yıl önce Kongre'deki tarihi konuşmasında dile getirmişti.
O konuşmada Ürdün kralı, Amerikalılara Filistin sorununun 'meselenin çekirdeği' olduğunu ve 'bütün milletlerin güvenliği ve dünyanın ekonomik istikrarının doğrudan Ortadoğu çekişmesiyle irtibatlı olduğunu' hatırlatmıştı. Oğul Bush dönemindeki Ürdün kralının konuşması, bölge, dünya ve Washington'da çok şeyi değiştirmişti. Tek değişmeyen, İsrailli olsun Arap veya İranlı, bütün aşırılık türlerinden uzak durarak hâlâ öncelikleri korumak için çalışan bu Arap çevresinin bağlı kaldığı çizgidir. İran nükleer programının dünyayı meşgul ettiğinde herkes hemfikir. Özellikle de Tahran'ın izlediği politikaları dikkate aldığımızda durum böyle. Tahran'ın politikaları bölgede Arapların aleyhine olacak şekilde bütün mezhepçi duyguların körüklenmesine yarıyor. En azından ortada sadece İsrail'e ve Netanyahu'nun işgali derinleştirme ve Filistin halkını bir kez daha sürme amaçlı yayılmacı politikasına hizmet edecek kapalı halkayı kırmaya çalışanlar var.
HAYRULLAH HAYRULLAH / Lübnan gazetesi El Müstakbel 12 Mart 2012
Zaman
SON VİDEO HABER
Haber Ara