12 Eylül'de ölen arkadaşları için davaya müdahil olacak (Özel)
Eski DİSK Genel Başkanı Fehmi Işıklar, 12 Eylül 1980 darbesinde hayatını kaybeden arkadaşları için davaya müdahil olmaya hazırlanıyor. Işıklar, SHP döneminde TBMM Başkanvekili ve HEP'in Genel Başkanlığını da yapmıştı.
 
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-03-08 10:18:05
12 Eylül 1980 askeri darbesini gerçekleştirenlerin yargılanmasına 4 Nisan'da başlanacak. Davaya müdahil olmak isteyenler Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne dilekçe vermeye devam ediyor. Bunlardan biri de Fehmi Işıklar. Cuma günü mahkemeye müdahillik dilekçesini verecek Işıklar, Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirine o dönemde yaşadıklarını anlattı.
Darbeciler hakkında davanın açılmasını çok olumlu değerlendirdiğini dile getiren Işıklar, cezaevindeyken bugünleri özlediklerini ifade etti. Birçok arkadaşına göre kendisinin şanslı olduğunu vurgulayan Işıklar, "Ölmeden önce böyle bir günü gördüğüm için şanslıyım. Arkadaşlarımın önemli bir bölümü öldü, bugünü görmedi. Biraz da müdahil olma talebim, onların anısı içindi. Çok acı çekenlerimiz oldu, ailelerimiz çocuklarımız... O bakımdan ben çok olumlu buluyorum bu gelişmeyi." dedi.
"DEMOKRASİYİ KESİNTİYE UĞRATAN DARBELERİN TARTIŞILMASI GEREKİYOR"
12 Eylül referandumunda 'yetmez ama evet' dediklerini hatırlatan Işıklar, şimdi bunun iki yönlü gerçekleştiğini belirtti. Işıklar, şöyle devam etti: "Bir; evet, böyle bir davanın açılması, görülmesi ve o dönemin yargılanması. Bir daha bu duruma düşülmemesi, Türkiye'nin demokrasisinin kesintiye uğramaması. Bu bakımdan evet dememizin karşılığı çıktı. Umarım mahkemede de bütün yönleriyle bu dava ele alınır ve gerçekler ortaya çıkar. Kamuoyu önünde bu konu açığa çıkmış olur. İkincisi; yetmez demiştik. Yetmediğini, bugün Meclis'te olan bütün siyasi partiler ve kamuoyu kabul ediyor. Onun için yeni bir Anayasa değişikliği tartışması var. Bu da bizim referandumda 'yetmez ama evet' sözümüzün doğru bir tespit olduğunu gösteriyor. Bu anlamda 12 Eylül referandumunda farklı düşünen insanları eleştirmek istemiyorum. Bugün tartışacağımız konu, 12 Mart, 12 Eylül, hatta 27 Mayıs ve 28 Şubat gibi darbelerin demokrasiyi kesintiye uğratan müdahalelerin tartışılabilmesi, irdelenebilmesi, nedenleriyle birlikte gündeme getirilip tartışılması gerekiyordu. Bundan dolayı bugünü görmek benim için çok avantajlı çok keyifli bir şey oldu."
"1 MAYIS'A SALDIRANLAR DARBENİN ŞARTLARINI OLUŞTURMAK İSTİYORDU"
12 Eylül iddianamesinde askeri darbede gerekçe olarak kullanılan terör olayları arasında sayılan 1 Mayıs 1977 olaylarını da değerlendiren Işıklar, 1 Mayıs'ı 1976'da da kitlesel olarak kutladıklarını ve hiçbir olayın çıkmadığına dikkat çekti. Ciddi bir kitlesel katılım olduğunu anlatan Işıklar, "1977 1 Mayıs'ın Tertipleme ve Düzenleme Komitesi'nde görevliydim. Gelişmeler gösterdi ki bu saldırının amacı, Türkiye'de demokrasiyi sınırlamak, belli bir anlayışı, hatta faşizmi kabul ettirmek. Onu gördük. 1 Mayıs 1978'de aynı alanda Tertip Komitesi Başkanıydım, kutladık, kitleseldi, saldırı olmadı ve hiçbir şey olmadı. 1977'de saldırıyı yapanlar, büyük ölçüde bizi de suçladı 'bunlar sebep oldu' dediler. Halbuki 78'de bu olmadı. 1 Mayıs'a saldıranlar, 12 Eylül'ün şartlarını oluşturmak istiyorlardı. Yoksa böyle bir kitlesel katliama nasıl girişilir." diye konuştu.
"300 YIL DA GEÇSE BÖYLE BİR DAVA AÇILMALIYDI"
Eski DİSK Genel Başkanı Fehmi Işıklar, 12 Eylül davasını küçümseyen ve sembolik anlamı olduğunu söyleyenlerin bu eleştirilerini boşa çıkartacak olanın mahkeme olduğunu dile getirdi. Işıklar, şunları söyledi: "Burada önemli olan, bu davanın açılmasıdır. Bundan sonraki, mahkemenin sorunudur, mahkeme karar verecektir. Bizim müdahil olma isteğimiz, mahkemeye katkıda bulunmak, yasalara, hukuka uygun karar verilmesini sağlamaktır. Bu konuda benim hiçbir kuşkum yok. Ben, bugünü göreceğime inanmıyordum. Üstelik buna katkıda bulunanları da kıskanıyordum, keşke biz yapabilseydik. Ama 300 yıl da geçse, böyle bir dava mutlaka açılmalıydı. Bu hukuk dışı darbe yargılanmalıydı ve tespit yapılmalıydı. Benim derdim 95 yaşındaki insanın ceza alıp almaması değil. Tabi ki almalı, suç işlemişse bunu mahkeme görecektir, suç işlemişse ceza alır, yatar, yatmaz, ömrü yeter, yetmez ama 300 yıl geçse bile bu dava açılmalıydı. Tarih önünde bunun sonuçları alınmalıydı. Bütün fail ve mağdurlar ölse bile, bu dava görülmeli ve bizim toplumda bu dava sonuçlanmalıydı. Ben ölmeden önce gördüğüm için bir kere çok mutluyum."
"TÜSİAD'IN TUTUMUNU BİLİYORUM"
Mahkemede bildiklerini anlatacağını ifade eden Işıklar, 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü yaşayan biri olduğunu hatırlattı. "İyi, kötü darbenin sonuçlarının Türkiye'ye ne getirdiğini, topluma ne getirdiğini ne götürdüğünü biliyorum." diyen Işıklar, "12 Eylül'e gelişimizi adım adım yaşadık. TÜSİAD'ın tutumunu biliyorum, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun tutumunu biliyorum. O günün devlet yönetiminde olan memur ya da yöneticilerinin tutumunu biliyorum. Bir kere bunları ortaya koymak gerekiyor." şeklinde konuştu.
"KENAN EVREN MEYDANDA KONUŞUNCA CEZAEVİNDE VE MAHKEMEDE TUTUM DEĞİŞİYORDU"
Işıklar, şöyle devam etti: "Tutukluyken yaşadıklarımız var. Gençlerin yaşadığı acı işkenceler var, onların tanıklığını yaptık. Bir kısım insan öldürüldü, bir kısım insan sakat kaldı, bir kısım insan fişlendi. Bütün bunların oturup dökümanını çıkarıp tartışmak gerekiyor. Bunlar yapılmalı mıydı? Biz birbirimize neden bu kadar düşmandık, neden annem üç otobüs değiştirerek Metris'e gelmek zorunda kaldı, getirilirken neden o kadar hakaret gördü? Duruşmalarda yargıçların hiç yasal olmamasına, böyle bir görevleri olmamasına rağmen, bize, yakınlarımıza neden hakaret ettiler? Kenan Evren her meydan konuşmasında neden bizi suçladı? Mahkeme Başkanları Piyade Albayı'ydı. Konuşan orgeneral, onu emir kabul ediyordu ve ondan sonra cezaevindeki şartlar ağırlaşıyordu, duruşmada mahkemenin tutumu değişiyordu. Bütün bunları tartışmak gerekiyor. Ben canlı tanığıyım. İyi ki ölmemişim, bunları söyleme fırsatı bulacağım."
"SAĞ BÖBREĞİMİ KAYBETTİM"
Cezaevinde sağ böbreğini kaybettiğini anlatan Işıklar, "Tuvalete gitmek yasaktı. Darp ediliyoruz, böbreğime kan oturmuş, çıkmadığı için pıhtılaşmış, pıhtılaşmış. Sonuçta böbrek işlemez hale geldi ve çürüdü. Şimdi tek böbrek. O muameleye maruz kalmasaydım, ben bugün cüzdanıma 'sağ böbreğim yoktur' diye bilgi notu koymazdım. Niye ben böyle baskı altında yaşayaydım. Benimki gençlere göre daha az. O kadar çok genç sıkıntıya düştü, sakat kaldı ki. Niye birbirimize bunu layık gördük, niye uygun gördük? Biz bu ülkenin çocuklarıydık. Cezaevlerinde İstiklal Marşı, işkence olsun diye söyletiliyordu; böyle bir şey var mı, sorgulamalarda bu işkence aleti olarak kullanıldı. Bütün bunları tartışmalıyız. Bu, o günün ayıplarıydı. Bu ayıplardan da korkmamalıyız, bir daha yapmama adına." dedi.
"MEDYA DARBEDEN YANA OLDU"
Medyanın darbelere karşı direnmediğini vurgulayan Işıklar, Gayrettepe 4. Şube'de çekilen kendi fotoğrafının otelde çekilmiş gibi sunulduğunu söyledi. Fotoğrafın manşetlerde çıktığı gün köşe yazılarının da yazıldığını dile getiren Işıklar, o gazetenin bütün kışlalara bedava dağıtıldığını ve "Sizin güvendiğiniz insanların yaşamına bak, Sheraton Hotel'de yakalandı" denildiğini aktardı.
"Her darbede bizim basın, kimi direnenler oldu ama çoğunlukla derseniz darbeden yana oldu." diyen Işıklar, şöyle devam etti: "Yalnız onlar değil, hukukun her yönüyle çiğnendiği bir ortamda, hukuku en çok çiğneyen Kenan Evren'e hukuk fakültesinin dekanları sıraya girdi, plaket vermeye kalktı. Davalar görülürken, bunlar da tartışılmalı. Şimdi hukuk fakültesinde okuyanların dekanları böyleyse, öğrenciler kendi hocalarının durumunu gözden geçirmeli. O dönemi yargılamak, yalnız iki tane generalin, yaşlı insanın yargılanması değil. O dönem olanların gözden geçirilmesi gerekiyor."
SON VİDEO HABER
Haber Ara