'Tanka zarar verdi' yazarlardı...'
Necmettin Erbakan'ın ölüm yıldönümünde kızı Zeynep Erbakan, Kutlu Esendemir'e konuştu.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-02-27 10:58:35
Necmettin Bey'in bugün 1. ölüm yıldönümü, geriye dönüp baktığınızda kendisinden size kalan en önemli hatıra ne?
Babam çok sabırlı ve hoşgörülü bir insandı. Ben de öyle olabilmeyi isterdim. Büyüklerimiz küçükken, "Nasıl biriyle evlenmek istersin?" diye sorduğunda ben, "Babam gibi biriyle" derdim. Bana kalan en önemli değerin çalışma azmi olduğunu düşünüyorum. O en son nefesine kadar insanlığın saadeti için çalıştı.
Kamuoyu Necmettin Bey'i, hınzırca yaptığı espri ve ironilerle de hatırlar. Evde de böyle miydi?
Evde pek konuşmazdı. Torunlarına karşı daha şakacıydı. Onlarla birlikte oynamayı severdi. Onlar ne yaparsa onları taklit etmeye çalışırdı. Benim kızım dedesini o kadar çok seviyordu ki, şu an hâlâ onun yattığı yatakta yatıyor ve bana, "Anne burası hâlâ dedem gibi kokuyor" diyor.
Sizi güldüren bir hatıranız var mı?
ODTÜ'de öğrenciyken anlamadığım bir konu vardı. Babama sormuştum. Basit bir artı-eksi meselesiydi. "Bunu anlayabilmen için önce maddenin oluşumunu anlaman lazım" demiş ve anlatmaya başlamıştı. O kadar uzun anlattı ki; bitirdiğinde sabah namazı olmuştu. Onu anladım ama diğer konulara çalışmaya vakit kalmadığı için sınavım çok kötü geçmişti.
Çocukluk ve gençlik yıllarınız muhafazakâr bir ortamda, üniversite yıllarınızsa sol görüşlü öğrencilerin yoğun olduğu ODTÜ'de geçmiş.
Siyasi çizgim hiç değişmedi. Çünkü babam bizim milli ve manevi değerlere bağlı birer insan, iyi birer Müslüman olmamız için sürekli nasihatte bulunurdu. Buna özel bir önem verirdi. Tabii ki farklı görüş ve ideolojilerden arkadaşlarım oldu. Ama benim siyasi çizgim hep aynıydı.
12 Eylül sabahı ne yaşadınız?
12 yaşındaydım. Yaşım itibarıyla 12 Eylül'den daha çok etkilendim. Babamın askerler tarafından götürüldüğünü görünce bayılmıştım. Beni hastaneye götürdüler.
O sabaha dönersek.
Babam 12 Eylül sabahı her zaman yaptığı gibi abdest alıp namazını kıldı. Ondan sonra annemi çağırdı. Sonra annemin bize anlattığına göre, "Birtakım şeyler olabilir. Hiçbir zaman Cenab-ı Allah'a teslimiyetinizi kaybetmeyin. Çocuklara söyle üzülmesinler" demiş.
Ya yargılanma süreci?
Babamın yargılanma sürecinde tabii birçok asılsız iftira gündeme geldi. Bunlardan biri de eroin kaçakçılığı iftirasıydı. O zaman Annem (Nermin Erbakan) beni karşısına aldı; "Bak kızım... Artık benim dayanacak gücümkalmadı. Babanı idam edilecek olarak kabul et. Kendimizi böyle hazırlayalım" demişti. Tabii bunlar o kadar uçuk kaçık iftiralar ki, insan gerçekten ürküyor. Annem de sanırım orada bütün gücünü kaybetti. Annem öyle deyince, "Babasız kalırsam bundan sonra önemli kararlarımı nasıl veririm" diye düşündüm. Çünkü benim kararlarımı hep babamın vermesini isterdim.
Yarınsa babanızı iktidardan düşüren 28 Şubat sürecinin yıldönümü. 15 yıl önce 28 Şubat'ta evinizde nasıl bir hava vardı?
Babamın bir özelliği vardı. Ne olursa olsun, bize hep tebessüm ve şefkatle yaklaşırdı. Mütevekkil bir insandı. Hiçbir zaman sükûnetini bozmazdı. 28 Şubat gecesi de öyleydi. Tabii ben, 12 Eylül'e göre yaş olarak daha büyük ve bilinçliydim. Olayları daha sağduyulu değerlendirebiliyordum. Babam o gece eve geldiğinde, her zaman ki gibi büyük bir tevekkül içindeydi. Hiçbir şey olma mış gibi mutfağa oturdu, "Hadi bakalım bana bir soda verin" dedi. Babam soğuk şeyler içmeyi çok severdi. En sevdiği de buzlu sodadır. O gece annem ise hem Kuran okuyor, hem ağlıyordu.
Neden?
Çünkü kötü şeyler olmasın diye dua ediyordu. Özellikle annem, babam eve gelince onu soru yağmuruna tutmaya başladı. Babam sodasını içtikten sonra; "Çok geç oldu. Gece de namaza kalkacağız. Şimdi uyuyalım sabahleyin inşallah görüşürüz" dedi. Sabahleyin de zaten herkes sakinleşmişti.
Gazeteci Fikret Bila, 28 Şubat'la ilgili olarak medyaya yöneltilen eleştirilere, "Erbakan tankların üstüne çıktı da medya yazmadı mı?" sözleriyle karşılık verdi. Siz bu soruya ne karşılık verirdiniz?
Kişileri hedef alarak konuşmayı doğru bulmuyorum. Bizim siyasi anlayışımız kişilerle değil zihniyetlerle ilgilidir. Herkes görüşünü söyleyebilir. Ama milletimiz o dönem verilen brifingleri hâlâ unutmadı. Ayrıca medyanın birçok önemli ismi de daha sonra,
28 Şubat'ta nasıl yönlendirildiklerini kendileri itiraf ettiler. Ama şimdi düşünüyorum da, herhalde tankın üzerine çıksaydı, o zaman da, "Erbakan tanka zarar verdi" diye yazarlardı. O dönem maalesef medyanın yaklaşımı böyleydi.
Türkiye Ergenekon ve Balyoz davalarını konuşuyor. Babanızın askerlere karşı öfkesi var mıydı?
Babam, "Nasıl üç-beş öğretmenin yaptığı yanlıştan dolayı bütün Milli Eğitim'i suçlayamazsak, üç-beş cuntacının yaptığından dolayı bütün askeri suçlayamayız" derdi. Hatta bir keresinde bir yabancı gazeteci, "28 Şubat'ta size yapılanlardan dolayı kırgın mısınız? Onların cezalandırılmasını ister miydiniz?" diye sormuştu. Babam da, "Hayır, cezalandırılmalarını değil, eğitilmelerini isterim' demişti. "Onlar Milli Görüş'ü bilmedikleri için böyle yapıyorlar. Bilseler böyle yapmazlar" diye cevap vermişti.
Sizin yaklaşımınız ne?
Ben de öyle düşünüyorum. Gerçek manada Milli Görüş'ü bilen ve tanıyan bir kişi, Milli Görüş'e karşı çıkmaz. Zaten zaman Milli Görüş'ü haklı çıkardı. O dönem Milli Görüş'ün karşısında olan birçok insan, bugün "Hata yapmışız. Yanlış yapmışız" diyor.
Kendisi Başbakan olsa, bu davalara nasıl yaklaşırdı sizce?
Babam milletimizin hayrına çalıştı. Millet sevgisi, vatan sevgisi her şeyin üstündeydi. Bu yüzden belki hayatı boyunca hep bu tür engellemelere maruz kaldı. Ama bunları millete olan sevgisinden dolayı sineye çekti. O zaman da yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı gerekli girişimleri yapmıştı. Bence 28 Şubat sürecinde kaybeden babam ve Milli Görüş camiası değil, hukukun değil baskının yanında saf tutan bir kısım medya ve siyasiler oldu.
Erdoğan'ın "Milli Görüş gömleğini çıkardım" sözleri babanızda nasıl karşılık bulmuştu?
Babamın kişisel olarak kimseye kırgınlığı olmazdı. Ama bir yanlış yapıldığında uyarmayı görev bilirdi.
'Suriye'de, Müslüman kanı akmasın istiyoruz'
Suriye'de yaşanan gelişmeler sizi de kaygılandırıyor mu?
Biz zulmün her türlüsüne karşıyız. Ancak bölgemizdeki gelişmeler konusunda ciddi endişeler taşıyoruz. Son dönemde baş gösteren gelişmelerin Büyük İsrail Projesi ile bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Biz bölgedeki karışıklığın bir an evvel sona ermesini istiyoruz. Daha fazla Müslüman kanı akmasın istiyoruz. Suriye halkıyla köklü bir tarihi ve kültürel geçmişe sahibiz. Orada yaşanacak her türlü sıkıntı en başta bizi üzer. Hükümet bu konuda daha sağduyulu bir şekilde hareket etmeli. ABD'nin, İsrail'in taleplerini değil, Türkiye'nin menfaatlerini öncelemeli.
Zenginleşen muhafazakâr ailelerde, bir çözülme ya da yozlaşma gözlemliyor musunuz?
Bunu muhafazakâr, liberal, solcu, sağcı diye ayırmak doğru değil. Ancak genel bir toplumsal bir çözülmeden bahsetmek mümkün. Türkiye maalesef hızla tüketim toplumu haline getirilmek isteniyor. Ahlaki ve manevi tahribat had safhada. İsraf, şiddet, kötü alışkanlıklar, alkol ve uyuşturucu madde kullanımının hızla yaygınlaşması bunu gösteriyor.
Kendinizi, "İslami sosyetenin bir yerine ait" görür müsünüz?
Kendimi, canıyla malıyla İslam'a hizmet etmeye çalışan bir insan olarak görmeyi isterim.
'MSP-CHP koalisyonu çok önemli işler yaptı'
Babanız son günlerde çokça tartışılan Fethullah Gülen Hareketi'ne nasıl bakardı?
Babam, milletin hayrına çalışan herkesi takdir etmiştir. Babamın üzerinde en çok durduğu konu, İslam kardeşliğiydi. Ben de öyle düşünüyorum. Kim bu milletin hayrına çalışıyorsa, Allah onlardan razı olsun.
Babanızın siyaset kulvarında en yakın arkadaşlarından biri de, bir dönem koalisyon kurduğu rahmetli CHP Lideri "Karaoğlan Ecevit"ti. Bülent Bey'i siz nasıl hatırlarsınız?
Milli Görüş hareketinin temel özelliği, rekabeti değil fazileti esas almasıdır. Çünkü rekabet çatışmayı, fazilet ise paylaşmayı getirir. Ben özellikle '70'li yıllardaki MSP-CHP koalisyonunun bu ülkeye çok önemli kazanımlar sağladığını düşünüyorum. Biliyorsunuz; Kıbrıs Barış Harekâtı'nı o koalisyon gerçekleştirdi, ağır sanayi hamleleri o dönemde başlatıldı.
Bugün, kimi sosyal demokratların "2. Ecevit" olarak nitelediği Kemal Kılıçdaroğlu ile Ecevit'i kıyasladığınızda nasıl bir tablo ortaya çıkar?
Bunu değerlendirmek bana düşmez. Onu CHP seçmenine sormanız lazım.
‘Hangi dilde konuştuğunuzdan çok, ne konuştuğunuz önemli'
Başbakan, sıklıkla kamuoyuna "3 çocuk yapın" mesajı veriyor. 4 çocuk annesi bir siyasetçi olarak buna nasıl bakıyorsunuz?
Bana göre önemli olan çocuk sayısı değil, sahip olduğumuz çocukların nasıl yetiştirildiğidir. Burada kastettiğim sadece ekonomik anlamda çocukl ara bakabilmek değil, onları, hem dünyasını hem de ahiretini kazandıracak niteliklerle, iyi bir
insan ve iyi bir Müslüman olarak yetiştirebilmektir.
"Ana dilde eğitim" ve Kürt sorununa yaklaşımınız ne?
Ana dilde eğitim elbette en temel in i san haklarından biri. Ama burada tartışma yanlış bir mecrada yapılıyor. Hangi dilde konuştuğunuzdan çok, ne konuştuğunuz öneml i. Babamın bu konuda yıll ar önce yaptığı bir değerlendirme var. Orada şöyle diyor: "Ne konuşacaksın? Efendim, ateizm konuşacağım. Materyalizm konuşacağım. Bu ülkeyi böleceğim. Kürtçe de konuşsan zararl ısın o zaman. Ne konuşa caksın? Efendim, İslam kardeşi iğini konuşacağım. Birl ik ve beraberl iğimizi anl ata cağım. İstersen Ugandaca konuş, ben seni alnından öperim" diyor. Bence de öyle. Önemli olan birlik ve beraberliğimiz.
12 yıllık eğitim sistemiyle ilgili teklif, tartışmalara neden oldu.
Kesintisiz eğitim biliyorsunuz; 28 Şubat'ın bir ürünüydü. Bir yani düzeltilmiş olacak. Endişel eri yersiz bul uyorum. Ayrıca, "Kız çocukl arı eve kapatıl acak" diyenler, yıllardır başörtüsü yüzünden okul kapısından çevrilen, üniversitelere sokulmayan kız çocukları konusunda neden aynı hassasiyeti göstermediler? Bu çıkışları biraz ideolojik buluyorum.
Kaynak: Habertürk
SON VİDEO HABER
Haber Ara