Dolar

34,8648

Euro

36,7217

Altın

3.047,06

Bist

10.058,47

"Çırılçıplak sopa atılırken gözümün önünde Bekir Bağ ve Hasan Alemlioğlu öldü"

12 Eylül 1980 askeri darbesinde "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası" nedeniyle 11 yıl 11 gün cezaevinde kalan Osman Başer, banyoya götürülüp çırılçıplak halde sopa yediklerini söyledi. Mamak Askeri Cezaevi'nde banyoda yedikleri sopalardan dolayı Bekir B

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-02-13 09:11:01

12 Eylül 1980 askeri darbesinde "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası" nedeniyle 11 yıl 11 gün cezaevinde kalan Osman Başer, banyoya götürülüp çırılçıplak halde sopa yediklerini söyledi. Mamak Askeri Cezaevi'nde banyoda yedikleri sopalardan dolayı Bekir Bağ ve Hasan Alemlioğlu'nun gözünün önünde öldüğünü anlatan Başer, "Tutulan tutanaklarda bunların kendilerini asarak öldükleri belirtildi. Oysa kaldığımız cezaevinde bir mahkumun kendisini asabileceği hiçbir kısım yoktu." dedi.
Yargılaması 17 sene süren ve sonucunda davası zaman aşımı ve beraat ile sonuçlanan Başer, yaşadıklarını Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirine anlattı. 12 Eylül darbesi olduğunda kendisinin Ankara'da Abidinpaşa Endüstri Meslek Lisesi'nde öğrenci olduğunu dile getiren Başer, darbeden 8 gün sonra bir gece vakti evinden Pol-Der'li Başkomiser Zeki Kaman, asker ve polislerden oluşan grup tarafından gözaltına alındığını ve 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 isimli bloka götürüldüğünü belirtti.
Kendisine polis Osman Bakır'ı kimin öldürdüğünün sorulduğunu dile getiren Başer, ilgisinin olmadığını söyleyince ise işkencenin başladığını ifade etti. Yaklaşık bir hafta 10 gün boyunca "Filistin askısı, falaka, çırılçıplak soyup cinsel organa, dil, parmaklar ve vücudun çeşitli yerlerine elektrik verme, çırılçıplak vaziyette iken ıslatıp günlerce çıplak vaziyette aç susuz bekletme" gibi yöntemlerle işkence yapıldığını anlatan Başer, emekli hemşire Emine Pekgöz'ün tanık olarak getirilip kendisinin teşhis ettirildiğini kaydetti. Bu tanıklıktan sonra işkencelere dayanamayarak Osman Bakır'ı vurduğunu söylediğini aktaran Başer, yapmadığı halde birçok olayı kabul etmek zorunda kaldığını vurguladı. Gözaltı süreci devam ederken ara sıra Mamak Askeri Cezaevi'nde bulunan B Bloktaki koğuşlara götürüldüklerini ve burada her gün en az 100 sopa yediklerini dile getiren Başer, coplandıklarını, en az dayak yemek için daha hızlı koşmak zorunda kaldıklarını ifade etti.
Üç öğün yemek almaya gittiklerinde, havalandırmaya çıktıklarında, ziyaretçi geldiğinde sürekli dayak yediklerini anlatan Başer, "Bu faaliyetler sırasında Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, Onuncu Yıl Nutku, İstiklal Marşı'nın belli bir kıtasını söylememizi istiyorlardı. Söyleyemediğimiz ya da ezbere okuduğumuz halde yanlış okudun diyerek dayak atıyorlardı. Bu dayaklardan sürekli yedim. Bizi banyoya götürüp çırılçıplak halde sopa atıyorlardı. Bu banyodaki sopalardan dolayı Mamak Askeri Cezaevi'nde benim gözümün önünde Bekir Bağ ve Hasan Alemlioğlu öldü. Tutulan tutanaklarda bunların kendilerini asarak öldükleri belirtildi. Oysa kaldığımız cezaevinde bir mahkumun kendisini asabileceği hiçbir kısım yoktu." diye belirtti.

İŞKENCEDEN SONRA AĞRI KESİCİ VERİYORLARDI
    Soruşturma işlemlerinin yapıldığı ve gözaltı olarak kullanılan yerde dosyaları gündeme geldikçe tekrar cezaevinden alınıp gözaltında bulunduğu yere götürülerek tekrar sorgulandıklarını dile getiren Osman Başer, bu sorgulamalar sırasında işkencelerin devam ettiğinin altını çizdi.
    "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasında" 223. sanık olarak yargılandığını belirten Başer, cezaevinde ya da gözaltında işkenceden geçirildikten sonra revire götürülüp bir ağrı kesici verildiğini kaydetti. İşkenceler nedeniyle bir defasında tüm vücudunun mosmor olduğunu anlatan Başer, Dışkapı Askeri Mevki Hastanesi'ne kaldırıldığını ve orada 45 gün yattığını ifade etti.
Mahkemeye çıkınca polis memuru Osman Bakır'ın öldürülmesiyle ilgili olay günü hava durumunun nasıl olduğunun tespit edilerek olay yerinde uygulama keşif yapılmasını istediğini ve bu talebin kabul edildiğini dile getiren Başer, şöyle devam etti: "Mahkeme talebimi kabul etti. Yapılan keşifte görevlendirilen bilirkişi havanın sisli olması nedeniyle tanık Emine Pekgöz'ün bulunduğu yerden benim bulunduğum yeri net olarak göremeyeceğini, siluet şeklinde görebileceğini söyleyerek, bu kişinin tanıklıktan düşürülmesini istedi. Ayrıca Özgür Şahin ve Ayşe Güdek isimli Dev-Yol sanıklarında öldürülen polisin beylik tabancası ve kafasına isabet eden mermi çekirdeğine uygun tabanca yakalanması, onların da olayı kabul etmesi ve sonucunda da o dava dosyasının istenerek incelenmesi neticesinde ben yapılan yargılamada polis memuru Osman Bakır'ın öldürülmesi olayından delil yetersizliği nedeniyle beraat ettim."

BİZLERİ İNSAN DEĞİL BİRER CANİ GÖRÜYORLARDI
    Ankara Mamak Askeri Cezaevi'nde 7 yıl, Eskişehir Özel Tip Cezaevi'nde 2 yıl, Bursa Özel Tip Cezaevi'nde 2 yıl 11 gün, toplam 11 yıldan fazla cezaevlerinde yattığını ve 3713 sayılı yasadan yararlanarak tahliye olduğunu anlatan Başer, Cezaevi Müdürü Albay Raci Tetik'in cezaevinin bir kulesinden aşağıya baktığını belirterek, mavi bereli askerlerin kendilerini yere yatırıp üzerlerinde botla gezdiklerini söyledi.
    Bir şeyi bahane edip dayak atmanın yolunun bulunduğunu belirten Başer, şunları anlattı: "Cezaevinde bize işkence yapan kişiler askerlerdi. Bunların başlarında subay ve astsubay bulunuyordu. Bu askerler, askere alındıktan sonra acemi birliği eğitimini takiben iç güvenlik adı altında eğitime alınıyor, orada 1980 öncesi asker, polis ne kadar cinayet olayı varsa bunlara anlatılıyordu. Bu eğitimden sonra askerler kendilerine anlatılan olaylardan sonra intikam hissiyle hareket eden insanlara dönüşüyorlardı. Bizleri insan olarak değil de birer cani olarak görüyorlar ve o şekilde acımasızca işkence ediyorlardı. Askerlerin cezaevine gelmeden önce bu şekilde eğitim aldıklarını ben kendilerinden bizzat dinledim. Hatta Bingöl'ün Genç ilçesinden Ali Güleli bu şekilde almış olduğu eğitimi bize anlattığı için tutuklanarak asker koğuşuna konulmuştu, sonra ne olduğunu bilmiyorum. Cezaevinde gördüğümüz işkenceyi gerçek anlamda anlatabilmek mümkün değildir. Bu işkencelerin mahiyeti ancak yaşanıldığı takdirde anlaşılabilir."

YEMEKLERDEN FARE ÇIKIYORDU
    Cezaevindeki şartların çok kötü olduğunu vurgulayan Başer, şunları söyledi: "Yemeklerden avuç avuç kum çıkıyordu. Yemek içerisinden çorap, askeri bot, fare, palaska, bot altındaki keçe çıktığı oluyordu. Bunlar yemeğin içine atılarak bizlere veriliyordu. Mamak Askeri Cezaevi'nde 'Kafes' denen yere mahkemeye çıkıp tutuklanan kişiler getiriliyordu. Burası aynen hayvanat bahçelerindeki aslan ve kaplanların konulmuş olduğu demirden bölmeli kafes şeklindeydi. Ortasında bir duvar vardı. İki bölmeden oluşuyordu. Bir tarafa Sağcılar, öbür tarafa Solcular konuluyordu. Burada her şeyi izinle yapmak gerekiyordu. Oturmak, kalkmak, sağa dönmek, sola dönmek, tuvalet ihtiyacı gidermek, her şey izne bağlıydı. Kafesteyken yürüyüş esnasında asker 'kıta dur' komutu verince durduk. O anda kurşuna dizileceğimizi düşünerek yanımdaki arkadaşa 'kardeş bizi öldürecekler, hakkını helal et' diye söylemem üzerine bunu duydular. Beni kafesten çıkarıp alt katta gaz odası denilen boş bir odaya götürdüler. Orada bana 1,5-2 saat cop, tekme, palaska ile dövdüler. Sonra tekrar kafese götürüp attılar. Kafeste hata yapan ve cezalandırmak istedikleri kişileri bu şekilde cezalandırıyorlardı. Ben kafes denilen yerde bir hafta kaldım. Bu kaldığım sürede üzerimdeki elbiselerle üzeri açık olan ortamda kaldım. Bir saatte bir asker nöbet değişimine geliyor, 10-15 dakika yerinde sayma ve yürütme şeklinde talim yaptırıyorlardı. Buranın altı betondu. Isınmak için battaniye yorgan hiçbir şey yoktu. Mamak Cezaevinde kaldığım sürede 3 defa hücreye atıldım. Bunlardan bir tanesi mahkeme salonunda toplu olarak İstiklal Marşı okumamdan dolayı, bir tanesi cezaevinde cemaatle namaz kıldığımdan dolayı, bir tanesinde de sayım sırasında yavaş ve isteksiz davrandığım iddiasıyla ceza aldım. Dinlenmek için çömeliyorduk. Ayak uzatma imkanı olmadığı için ağrıyordu. Bazı zamanlarda dinlenebilmek için amuda kalkar gibi ayağımızı yukarı kaldırıp o şekilde kalıyorduk. Hücrede bulunan lazımlığa ihtiyacımızı gideriyorduk. Sayım zamanları bunları döktürüp, yıkatıyorlardı. Hücreye günde bir defa sadece öğlen saatlerinde yemek veriyorlardı. Hücre cezaları boyunca dışarıya çıkamadım, dışarıya çıktığımda yürüyemiyorduk, kabız oluyorduk, sakalımız da uzamış oluyordu. Bu hücreler askeri ihtilalden sonra yapılmış, halen de duruyor. Gidip gördüm."
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara