Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Türkiye toplumu muhafazakâr değil'

Murat Belge: Türkiye toplumu muhafazakâr değil. Bu toplum çok kısa zamanda pek çok değişime intibak etti.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-01-09 12:12:40

'Türkiye toplumu muhafazakâr değil'
“İnsanı, bütün imkânlarıyla geliştirmeyi ve zenginleştirmeyi birinci hedef olarak önüne koymazsan ilerici olamazsın. Bütün bu kolektif laflarla, ‘vatan, millet’ laflarıyla ilerici olamazsın.”

“İki güç arasında mücadele var. Bir yanda azınlık tahakkümü! Buna, Kemalizm de! Öbür yanda, çoğunluk hâkimiyeti! Buna plebisiter otoriteryenizm ya da halkoyu despotizmi de! İkisi de demokratik değil.”

“Başbakan’ın bugünkü tavırlarıyla, ben, AK Parti’den yeni bir demokratikleşme beklemiyorum artık. Uludere’de bunun kanıtı. Burnundan kıl aldırmayan cinsten, dayatmaya çok eğilimli bir Başbakan var.”

NEDEN MURAT BELGE


28 aralık günü Uludere’de katliam yaşandı, çoğu çocuk 35 vatandaşımızın üzerine bombalar yağdırıldı. 28 aralık akşamı yaşandı bu feci acı. Aradan on iki gün geçti, hâlâ bombalama niye, nasıl, kimin emriyle, kimlerin istihbaratına dayanılarak yapıldı bilmiyoruz. Hükümet, eski Türkiye’nin refleksini gösteriyor ve mevcut sistemin savunuculuğunu üstleniyor. Olaydan sorumlu olabilecek asker-sivil her kurumu soruşturacağına, sorumluları bulacağına ve özür dileyeceğine, katliam haberi duyulduğu andan itibaren devletin kurumlarına dokundurtmuyor, onların korumalığını yapıyor. Ama bu arada Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Genelkurmay başkanına suç işlediği için dokunuluyor ve tutuklanıp cezaevine konuluyor.

Uludere katliamı ve Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanması siyasi sistem açısından ne anlama geliyor? Bize bu iki olay, nasıl bir Türkiye ve AK Parti anlatıyor? Türkiye’de askerî vesayet bitti mi? Ordunun etkisi kırıldı mı? Hukukunu demokratikleştirmeyen Türkiye hangi sisteme doğru yol alıyor? AK Parti, Türkiye’yi demokratikleştirebilir mi? Bu topraklarda modernleşmeyi başlatan ordu daha sonra nasıl bir gerici rol üstlendi? Neden kendisini değil de toplumu modernleştirmek istedi? Türkiye toplumu ve ordu hangi noktada çatıştı? Ordu mu toplum mu, kim muhafazakâr, kim ilerici? Türkiye, ordunun modernleşme zorlaması olmasaydı nasıl bir rota izleyecekti? Bugün hangi rotayı izliyor? Başka toplumlarda modernleşme nasıl oldu? Bu temel soruları, orduların, toplumları nasıl dönüştürdüğünü ve hangi noktada siyasette bir güç olmaktan çıktığını ve kışlasına çekildiğini, yeni yayımladığı “Militarist Modernleşme” isimli muhteşem kitabında dünya çapında ülke kıyaslamaları yaparak inceleyen Murat Belge’yle konuştuk.

“Militarist Modernleşme” isimli son kitabınızda, siz, yeni Türkiye ideolojisinin başlangıç noktası olarak 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nı temel alıyorsunuz. Neden bu savaş başlangıç noktası?

Türkiye’nin modernleşmesinin başlangıç noktası Lale Devri de olabilirdi. 18. yüzyılın başındaki Lale Devri’nde de imparatorluğun yarısı gitti ve elden daha fazla toprak gitmemesi için ne yapacağız psikozuna girildi ve cevap olarak da “Bizi bu hale getiren adamları taklit etmemiz lazım” dendi ama, 93 Harbi ondan çok daha taze bir hezimettir. Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde yer alan kadroların psikolojik formasyonunda 93 yenilgisinin ağır bir yeri vardır.

Düşünün... Rus ordusu İstanbul’da Yeşilköy’e kadar geldi. Zaten bizim için sonuçta modernleşme nedir?

Nedir?

Bizim için modernleşme bir var olma mücadelesidir. Rusların Yeşilköy’e kadar gelmesi daha önce hayal bile edilmeyen bir şeydir, büyük bir yenilgidir. Nitekim Osmanlı, devamlı yeniliyor, toprak kaybediyor. Osmanlı ordusu Batı’yla bir türlü baş edemiyor. Dolayısıyla bu ordunun düzelmesi lazım diye düşünülüyor ve değişime önce ordudan başlanıyor. Zaten Batı’yla başa çıkamayan Osmanlı, her ölüm kalım mücadelesinde Batılılaşmaya çalışmıştı.

Ordu savaşta yenilmeseydi modernleşme ihtiyacı doğmaz mıydı?

Doğmazdı. Ordu yenildikçe, Batılılaşma ihtiyacı (yani modernleşme ihtiyacı) Batı nefretiyle birlikte arttı. Çünkü bir zamanlar hegemonya kurmuş bir adamın imparatorluk bilincini emanetçiye vermesi mümkün değil. O bilinç kafasında hep var. Bu yüzden de zaten, 93 Harbi’nin kırgınlığı, perişanlığı hüküm sürerken, yeni adamlar ortaya çıkıp Pantürkizm, Panislamizm öneriyorlar. İlla “pan” olacak! İmparatorluğun Batı parçasından vazgeçerken, bu sefer Doğu’ya dönerek, bütün Türklerin ya da İslam’ın birleştirilmesi gibi büyüklükler öneriyorlar adamlar.

İş, ordunun modernleştirilmesiyle kalmamış. Modernleşme, toplumsal bir proje haline de gelmiş. Bunu toplumsal bir proje haline getirirken ordu kimlerle çatıştı?

Modernleşmeyle ilgili mevzi vakalar dışında, ulemayla uzun bir çatışma olmadı. Ama şu var. Toplum çatışmadı ama modernleşmeyi de benimsemedi. Ona danışılarak yapılan bir şey değildi bu. Sadece şehirli orta sınıflar ve serbest meslek sahibi dediğimiz kesimler benimsedi modernleşmeyi. 1860’larda da Galatasaray mektebi açılıyor. Galatasaray’ın açılması, “artık orduyu değiştirmenin yanı sıra sivilleri de yetiştirelim” planıdır. Muhafazakâr bir padişah olan Abdülhamit okul konusunda çok ilericidir.

Niye?

Halkı eğitmemiz lazım diye çok okul açar. Bizim ilericiler, modernistler, “ahaliye hak verelim” demediği için Abdülhamit’e çok kızarlar. Niye bunu desin ki? İlericiliği padişahtan beklemek de doğrusu çok tuhaftır. Ama bizde her şeyin merkezine devleti koyma alışkanlığı olduğu için, ilericilik olacaksa padişah, komünizm olacaksa devlet yapacak anlayışı çok hâkimdir.

Ordunun bu öncülük rolü neden daha sonra gericiliğe dönüştü?

Çünkü koruyorsun, muhafazakârsın. “En hakiki mürşit ilim” diyen bir Cumhuriyet ideolojisi oluşturuyorlar ve bunu muhafaza ediyorlar. İlim dediklerinde de aslında ideolojiyi kastediyorlar. Onun için de her lafa, “Atatürk yolunda bir milim sapmadan.

Kaynak: Taraf

Haber Ara