'Kendi adıma özür diliyorum, devlet de özür dilemelidir'
Çelik: BDP hemen ölüler üzerinden siyasi şova başladı. PKK organize oldu ve orada provakasyona açık bir kitle oluştu. AK Parti olarak on bin kişi de gidebilirdik ama çıkacak bir çatışmayı kimse önleyemezdi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-01-09 07:17:51
Uludere’den sonra derin bir sessizlik hüküm sürerken ilk konuşan siz oldunuz. Çıktınız ve AK Parti adına bir açıklama yaptınız, bir anlamda da hükümet adına. Neden siz yaptınız o ilk açıklamayı? Bu açıklamanın size yaptırılmış olmasını, parti içi tartışmalarda devleti savunmak yerine suçluları bulmak konusunda ısrarcı olmanıza bağlayanlar var. 27 Nisan muhtırasına hükümetin cevabını Cemil Çiçek’e verdirtmek gibi. Öyle mi?
O açıklamayı benim yapmış olmamdan daha doğal bir şey olamaz. Ben AK Parti’nin sözcüsüyüm. Her MKYK ve MYK’dan sonra da basın açıklaması yaparım. O günkü MKYK’nın gündemindeki esas konulardan biri de Uludere meselesi olduğu için, o konuya girmemem düşünülemez. Kaldı ki benim açıklama yapmam, Hükümet adına açıklama yapılmasına engel bir hal değil.
Ama yapılmadı.
Yapılmamasının nedeni şu olabilir: İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin de, demokratik açılımdan ve terörle mücadele koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay da, Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç da Sayın Başbakan da zaten MKYK toplantısındaydı. Bu hükümet, AK Parti içinden çıkmış bir hükümettir. Parti ile hükümeti özdeşleştirmiyoruz ama açıklamamdan sonra insanların parti ile hükümetin çok farklı düşünmediğini tahmin etmesi zor değildir. Bizden kakafoni değil armoni çıkar.
AK PARTİ ÜZGÜN AMA KARARLI
O gün medya sustu ama toplumda büyük bir infial ve acı vardı biliyorsunuz. MKYK’da hava nasıldı?
Ne konuşulduğunun detaylarını paylaşmam söz konusu olamaz ama yaptığım açıklama partinin genel havasını yansıtan bir açıklamaydı. Açıklamada bu vatandaşlarımızın hepsinin sivil, olayın bir operasyon kazası olduğunu, idari ve adli bir soruşturma başlatıldığını, asla örtbas edilmeyeceğini, mağdurlar ve sorumlular için gereğinin yapılacağını söylüyorum, başsağlığı ve rahmet diliyorum. Bu dediklerimin hepsi hem partinin hem de hükümetin ortak görüşüdür.
ASKER 1993’TEKİ GİBİ DEĞİL
Siz “operasyon kazası” diye tanımladınız olayı ama kaza mı, kasıt mı olduğu henüz belli değil.
Ben, açıklamada terörist zanlı ve kastıyla bir operasyon yapılmıştır, maalesef sivil vatandaşlarımız öldürülmüştür dedim. O günkü MYKY’ya gelen bilgiler bu yönde, vardığımız sonuç bu. Aksi ispat edilene kadar, böyle kabul etmek durumundayız. Genelkurmay diyor ki, “biz terörist zannıyla vurduk”. Bu bir operasyon kazasıdır. Kıbrıs’ta düşman gemisi zannıyla kendi uçağımızla kendi firkateynimizi vurmuştuk. ABD’liler kazara kendi askerlerini vurdular. Bunlar olabiliyor, bu da normaldir demiyorum. 1993’te yine Şırnak’ta bir köy vuruldu, 12 vatandaşımız hayatını kaybetti. Ama o durumla bugünkü arasındaki temel fark şu; o günkü asker burnundan kıl aldırmadı. Şimdi askerler yapılan hatayı kabul ettiler. Başsağlığı mesajı yayınladılar. Şahsi kanaatimi ortaya koyarken de vicdanı, izanı olan bir insan olarak dedim ki; elli lira kazanmak için mazot veya sigara kaçakçılığı yapan insanların üzerine bombalar yağdırılmaz. Dolayısıyla ben bunun kasıtlı yapılabileceğine hala inanmıyorum. Soruşturmalar sürüyor. Yarın öbür gün birisi kasıt olduğunu delilleriyle ispat ederse kimsenin söyleyecek sözü olmaz.
KANAATLER KARARI DEĞİŞTİRMEZ
Şu yapıldı: Önce ‘Bir kasıt varsa ortaya çıkarılacaktır’ dendi, hemen ardından da ‘TSK’nın kastı yoktur, olamaz’. Yargı sonucu beklenmeden erken varılmış bir hüküm değil mi bu?
Diyelim ki bir şey oluyor ve diyorlar ki ‘Fadime Hanım kasten şöyle bir şey yapmış’. Ben de diyorum ki ‘benim tanıdığım Fadime Hanım böyle bir şey yapmaz’. Bu bir kanaattir, yoksa elbette yargının verdiği karar herkesi bağlar. Ayrıca bir kanaat sahibi olmamız, sonradan çıkacak belge ve bilgilerle onun değişmeyeceği anlamına gelmez.
SÜMENALTI OLMAYACAK
Karakol baskınları ya da hukuk dışı uygulamalar gibi başka pek çok üzücü olayda devletin sicilinin pek temiz olmaması ve burada da pekâlâ benzer bir sürecin işlemiş olabileceğine dair neredeyse kesine yakın bir genel kanaat var. Bu kanaat ve algı hakkında siz ne diyorsunuz?
Bu, hükümeti zor duruma düşürmek için yapılmıştır diyenden, PKK’lılar bu insanları araziye sürdüler yem olarak kullandılar diyene, ya da yanlış istihbarat vardı diyene kadar birçok farklı şey söyleniyor. Komplo teorileri üretebilirsiniz. Geçmiş dönemdeki kötü örneklerden, olaylardan yola çıkarak bunlar Türkiye’de asla olmaz da diyemiyoruz maalesef. Ama bugün artık dün değil. Hiçbir şey sümenaltında kalmaz. Kalmayacağını herkes biliyor. Kaldı ki asker, sorumlu davranmasaydı ve operasyonun o insanların terörist zannedilerek yapıldığını söylemeseydi, bizim de tutumumuz farklı olurdu. Kaldı ki bir gün açığa çıkacağını bile bile silahlı kuvvetlerimizin kastı mahsusla böyle bir yapacağına inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Ama birileri bunun böyle olduğunu ispat ederse o zaman söyleyecek sözümüz olmaz.
Gereğinin yapılacağını söylediniz, söyleniyor. Gereken nedir, özür mü?
İki tarafı var. 1) mağdur ve mazlum tarafı. 2) olayın failleri. Mağdur vatandaşlarımızın haklarını görmemiz ve gözetmemiz gerekiyor. Bu devletin sorumluluğudur. Ortaya çıktı ki, o insanlar terörist değil sivil vatandaşlardır. Ve Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a kadar herkes başsağlığında bulunmuş ve devletin tazminat ödemesi kararlaştırmıştır. Tazminat da maddeten özür dilemektir.
DEVLET RESMEN ÖZÜR DİLEMELİ
Özrün maddi karşılığı olabilir mi? Sorumlular için soruşturma sonucu beklenebilir ama mağdurlardan özür dilemek için de beklemek gerekir mi? Sivil oldukları belli sonuçta, öldükleri de belli…
Ben Hüseyin Çelik olarak vicdanen ve şimdiki bilgi ve belgelere göre o vatandaşların yakınlarından özür diliyorum ve resmen özür dilenmesi gerektiğini söylüyorum. Ama hükümetin, devletin iradesi benim irademe tabi değil. Edindiğim izlenim, işin tüm unsurları ortaya çıksın diye beklendiği yönünde. Şu anda bir adli ve idari soruşturma yapılıyor. İnsanların aklında bir tek soru işareti dahi varsa beklemek daha doğrudur. Tamam, bunlar PKK’ya bulaşmadılar, korucudur, gazi çocukları var, AK Partililerin çocukları var içlerinde, biliyoruz. Ama acaba bu insanlar bir şekilde yönlendirildi mi diye soru işareti taşıyanından tutun da ortaya farklı teoriler atanlar var. Zaten çok hızlı yürütülüyor soruşturmalar. Yakında sonuçlanır ve ne gerekiyorsa yapılır. Bu konuda AK Parti hükümetinin herhangi bir kompleksi yok.
DELİL KARARTILMASI İMKANSIZ
Şu anda soruşturmalar yürüyor ama konunun hassasiyeti de ortada. Ahlaken ve hatta siyaseten, sorumlu pozisyonda bulunanların işten el çektirilmeleri gerekmez mi?
Başbakanımız açıkladı, elimizde dört saatlik bir kamera görüntüsü var. Bunu Hava Kuvvetleri yaptığına göre onlar, bu istihbaratı şu verdiğine göre şunlar açığa alınsın derseniz şunu gözden kaçırırsınız: Bu insanlar delilleri karartma, soruşturmanın seyrini değiştirme konumunda değiller. Ortada vaka var, deliller sabit, dört saatlik kayıt var. Soruşturma o yüzden bekleniyor olmalı.
AK PARTİ ULUDERE’YE NİÇİN GEÇ GİTTİ?
Kürt meselesini çözmek konusunda büyük irade göstermiş, Kürtlerin de kahir ekseriyetle oyunu almış bir siyasi parti olarak AK Parti, olayın hemen sıcağında orada değildi. Halbuki BDP oradaydı. PKK oradaydı. AK Parti neden bu kadar gecikti?
Birkaç etkenden söz edebiliriz. 1) Malum PKK ve BDP arasında maddi ve resmi bir alt üst ilişkisi olmasa bile bir gönül ortaklığı, fikir özdeşliği var. Sınırın sıfır kilometresinde, PKK’nın kamplarına yakın mesafede bulunan bir yerden söz ediyoruz. Burada zaten PKK’nın vatandaş üzerinde ciddi bir baskısı olduğunu devlet de biliyor, millet de. 2) BDP’nin doğuda, güneydoğuda dört ilde yüzde 50’nin üzerinde oyu var; Batman, Mardin, Hakkari ve Şırnak. Uludere, Hakkari ve Şırnak arasında. Dolayısıyla burada BDP’nin ciddi oy potansiyeline sahip olduğu, teşkilat olarak da güçlü olduğu bir yerden söz ediyoruz.
Haliyle orada bir hadise meydana gelirse orada bulunan, ilk sahiplenen olur. Kütahya’da olsa başka olur. AK Parti bir yere gittiğinde acıları hafifletmeye yaraları sarmaya gider. BDP ise ilk andan itibaren şov için oraya doluştu. Kaymakam gidiyor, linç edilmekten son anda kurtuluyor. Bakanlar oraya gidecek “efendim gelmeyin, adamlar silahlı, mani olamayız” diyen bir milletvekili. AK Parti’liler on bin kişiyle de gidebilirdi oraya. Ama o zaman bu iki grup arasında büyük bir çatışmayı kimse önleyemezdi.
OLAY ÇIKMASIN DİYE GİTMEDİK
Olur muydu böyle bir şey?
E olurdu tabi. Biz buna meydan vermemek için böyle bir tercihte bulunduk. Orada devletin jandarması polisi vardı ama cenazelerin üzerine PKK bayrağı asıldı. Ve korucu aile çıktı dedi ki, “benim yüreğim yandı, evladımın üzerine PKK bayrağı konmasını istemiyordum”. Ama bunu yaptılar! Vatandaşlar iki ayrı yere gömmek istedi evlatlarını. BDP’liler ısrarla hepsini bir yere gömdürdüler. Orada organize oldular. Ve orada her an bir provokasyon yapabilecek bir kitle oluşmuştu.
Yani AK Parti kötü şeyler yaşanmasın, olay çıkmasın diye, yanlış algılamaları bile göze alıp olay yerine gitmekten feragat etti, öyle mi?
Elbette. Bakın ne olursa olsun biz yöneten konumundayız. Attığımız adımın nereye varacağını hesaplamak zorundayız. Biz oraya yüz bin kişiyle de giderdik. Orada zaten 35 kişi ölmüş. Çıkacak olayda bir 35 kişi daha ölseydi ne olacaktı? Toplumsal olaylara o anda müdahale ettiğinizde sonucu belki daha fena olur. Sorumlu konumda olduğunuzda bunları düşünmek zorundasınız. Devlet oraya gitti, tüm imkânlarını seferber etti, kaymakamı ve bakanları gitti. Acılar paylaşıldı, gösteri falan da yapılmadı.
DEVLET SEFERBER OLDU
Kaymakam sonuçta devleti temsil eden en küçük idari amir. Acaba acılı aileler Başbakanlarını beklemiş olabilirler mi?
Yapmayın Fadime Hanım. Kaymakama saldıranlar niye vali ya da üst makamdan biri gelmedi diye mi saldırdılar? Bir kere kaymakam oranın birinci derece sorumlusu, onun gitmesinden tabii ne olabilir. Devlet ambulansını doktorunu seferber etmiş. Adli tıbbı ayağına getirmiş, insanlar Malatya’ya, Diyarbakır’a gitmek zorunda kalmasınlar diye. Hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değil. Kaldı ki değerlendirmesi yapılıyor, Başbakan gitmeli mi gitmemeli mi diye. Şuna inanıyorum, Başbakan’ın gitmesi gerekseydi giderdi.
AİLE REİSİNİNİN PANİĞE KAPILMA HAKKI YOKTUR
AK Parti’nin olay sonrasında, önceki üzücü hadiselerdeki tutumu gibi değil de, daha serinkanlı bir duruş sergilediği, alanı boş bıraktığı, PKK’ya meydan bıraktığı ve bunun da Kürtleri incittiği yönünde eleştiriler var.
Bakın. Uludere’den sonra iki PKK’lı arasındaki konuşma kayıtları yayınlandı. Biri diğerine diyor ki, “on karakol bassaydık bu kadar ses getirmezdi. Milletvekillerimizin ağlaması Uludere’yi bize kazandırdı. Neyse ki medya öteki milletvekillerinin kahkahaları üzerinde durmadı” diyor. Hadise ne kadar vahim olursa olsun, bu hadise karşısında paniklemek ve gayri tabi bir tutum sergilemek yapmacıklıktır, devlet ciddiyeti değildir. Evde bir sorun olduğunda tüm aile paniğe kapılır, üzülür ağlar ama babanın böyle bir hakkı yoktur. Çocuk ağlar annesine sığınır, anne gelir kocasına dayanır, baba dirayetli olmak, metanetini korumak zorundadır. Aile reisidir. Ben Hüseyin Çelik olarak söylüyorum, ölen insanların acısını yüreğimde hissediyorum, empati yapıyorum. Partimiz da böyle düşünüyor. Ülkenin yöneten iradesisiniz. Birileri ezbere laflar söyler, birileri provoke eder, birileri Kemal Kılıçdaroğlu gibi sorumsuz laflar söyler ama biz bunu yapamayız.
AK PARTİ SİYASİ HESAP YAPMADI
Peki. Bu üzücü olay oldu. Olay sonrası da böyle oldu. Netice itibariyle oradaki halk PKK’ya doğru mu itildi?
Bu olay PKK’ya hayat öpücüğü olmuştur. Olup biten kime yaradı diye bakın. O yüzden diyorum ki bu olayda kasıt olamaz. Bu PKK’ya yaradı çünkü. Ama kimse safdillik içinde olmasın. Bu olay oldu bütün Kürtler PKK’cı oldu diye bir şey yok. Bu olay Manisa’da, Muğla’da olsa da tepkimiz aynı olurdu.
Kürt meselesinin hassasiyeti nedeniyle burada belki de daha atak bir tavır gerekebilirdi?
Ne yapacaktık da yapmadık? Ben bu partinin sözcüsüyüm. Bir şey söylüyorsam Genel Başkanım adına -ki Başbakan’dır- söylüyorum. Diyorum ki, sümenaltı edilmeyecek, görmemezlikten gelinmeyecek, hata kusur yanlış varsa hesabı sorulacak. Bunlar sivil vatandaşımızdır. Cumhurbaşkanı, Başbakan halkın acısını paylaşıyor, üç bakanını gönderiyor. Daha nasıl sahiplenecek? Tabutlara omuz vermediği için mi bu eleştiri? Simav’da deprem olduğunda da Başbakan orada, Van’da olduğunda da. Bu mesele üzerinden PKK ideolojik propaganda yapma uğraşına girdi. BDP buradan siyasi rant elde etmeye çalıştı. Başkalarının çocuklarının kanı üzerinden ideolojik propaganda ve siyasi rant uğraşı hangi ahlakla bağdaşır? Ak Parti bunu yapmadı işte, yapmaz.
PKK BASKI YAPTI, BDP DÖRTTE BİR OYU ZOR ALDI
Bölge milletvekilisiniz. Olay sonrasında bölgeden nasıl tepkiler geliyor partiye?
Vatandaş korku hissetmediği sürece hür iradesiyle hareket ettiği sürece BDP bölgede beklediğini bulamaz. Bütün o baskıya rağmen doğu ve güneydoğuda BDP sadece dört ilde yüzde 50’nin üzerinde oy almıştır. Genelde de her dört Kürt’ten biri BDP’ye destek vermiştir. Yüzde 24’tür ortalaması. MHP neden demokratikleşmekten bu kadar rahatsız? Çünkü Türkiye gerçek manada demokratikleştiğinde BDP de MHP de marjinalleşir. İkisinin de istismar edecekleri bir şey kalmaz.
AK PARTİ BÖLGEDE ZAYIFLAR MI?
AK Parti’yi bölgede zayıflatır mı Uludere olayı?
AK Parti, 1993’teki olayda o zamanki hükümetin takındığı tavrı takınsaydı doğu ve güneydoğuyu kaybederdi. Ama AK Parti böyle yaklaşmıyor olaya. İnsanî olan neyse öyle yaklaşıyor. Haklı olan hakkını alacak, haksız olan cezasını bulacak. Bölgedeki vatandaşlarımız da büyük çapta bizim olaya insani ve hukuki yaklaştığımızı PKK’nın ise olayı sömürmeye çalıştığını biliyor.
TAZMİNAT KAN PARASI DEĞİLDİR
Uludere’de devletin -henüz özür dilemeden- vefat edenlere tazminat ödeyeceğini açıklaması, BDP tarafından “Kürtlerde bu kan parasıdır, parası olan ölünün kanı satın alır” şeklinde yorumlandı…
Kürtler hiç de böyle algılamaz. Diyelim ki bir evladımız şehit oluyor, ailesine devletin para vermesi, ev satın alması, çocuğunu işe yerleştirmesi onun kanını satın almak mı oluyor? Bir anneye dünyayı verseniz evladının acısını yüreğinden söküp atamazsınız. Bizim derdimiz vatandaşın sıkıntısını gidermek. Biz ne yaparsak yapalım PKK ve BDP zihniyetini tatmin edemeyiz. Zaten biz onların tezleri üzerinden gitmiyoruz. Biz insani olan, yasal olan, hukuki olan neyse onu yapacağız.
AK PARTİ HALKA İLK GÜNKÜ GİSİ YAKIN
Tartışmalı konulardan biri de, Başbakan’ın Meclis’te yaptığı konuşmada Genelkurmay Başkanlığına hassasiyetinden dolayı teşekkür etmesiydi. Bunu genelde AK Parti’nin, özelde Başbakan’ın milletin içinden çıkıp devlete yanaşmasının bir sonucu olarak yorumlayanlar oldu…
Birileri böyle yorumluyor olabilir ama biz ilk gün yola çıktığımız noktadayız. Benim AK Parti ile yola girmemde ön şart buydu. Bana Başbakan, bizimle yola çıkar mısın, dediğinde, “kuracağımız parti devlet adına millet üzerinde mi siyaset yapacak, yoksa millet adına devlet nezdinde mi? Eğer ilkiyse yeni bir parti kurmaya gerek yok, zaten mevcutları bunu en iyi şekilde yapıyor. Ben bu işte olmam. Ama millet adına devlet nezdinde siyaset yapılacaksa, ben sonuna kadar varım” demiştim.
ASKERE TEŞEKKÜRÜN NEDENİ
Hala bu görüşte ve bundan ilk günkü gibi emin misiniz?
Elbette. AK Parti’yi diğerlerinden ayıran en önemli özellik de budur. Eskiden üstünlerin hukuku vardı bugün hukukun üstünlüğü var. Bunca değişime rağmen birileri aksini iddia ederse ona saygı duyarım ama katılmam. İyiye iyi kötüye kötü diyeceğiz. Terörle mücadeleyi güvenlik güçlerimiz yapıyor. Genelkurmay bu olay üzerine açıklama yapıyor. Üstünü örtmüyor. Başsağlığı diliyor. Yılbaşı programlarını iptal ediyor. Adli ve idari açıdan sivil iradenin tutumu gibi hassas bir tutum sergiliyor. Başbakan’ın teşekkürü bunadır.
Olayın vahameti dolayısıyla bu sözlerin -kastı bu olmasa bile, böyle bir algı riski taşıdığı hesap edilmez miydi?
Biz teröriste karşı şahin, vatandaşa karşı güverciniz. Başbakan TSK’ya diyor ki “vatandaşa silah doğrultan, adam öldürmek üzere dağda eğitilen kadrolara karşı yapılması gereken mücadele neyse o yapılacak”. Bunu yapan askerine polisine, hassasiyet gösteren, kurunun yanında yaş da yansın demeyen orduya teşekkür eder elbette. Bir gemide dokuz cani, bir tek masum olsa o gemiyi batıramazsınız. Yakaladığı teröriste üşümesin diye parka giydiren, mağarada kıstırdığı teröristi öldürebilecekken onu ikna edip sağ yakalamaya çalışana da teşekkür edilir. İyiye teşekkür edeceğiz, yanlışın hesabını soracağız Fadime Hanım, mesele bu.
BAŞBAKAN ‘BENİ NİYE TAKDİR ETTİN’ Mİ DİYECEK?
İşin muhasebe kısmına geçmek istiyorum. 28 Şubatta, 27 Nisan’da ve başka antidemokratik gelişmelerin evveli ve ahirindeki tutumları defaatle görülmüş, ittihatçı-darbeci-nifakçı isim ve mecraların, bu olayda Başbakan’la gurur duymasını parti teşkilatı ve tabanı nasıl karşıladı? ‘Devlet gazetesi’ Hürriyet’in devrik kaptanı Ertuğrul Özkök’ün tezahüratını ‘kötüye işaret’ sayan, biz nerde yanlış yaptık diye soranlar oldu mu?
Olaya şöyle bakın. AK Parti yüzde 50 oy almış. Her iki kişiden biri AK Parti’ye oy vermiş. Birilerinin böyle demesi normaldir. Basında bize karşı olan da var, taraftar olan da. Şu, şu politikalara karşı olanlar Başbakan’ın bir sözünden dolayı onu takdir ediyorsa “beni niye takdir ettin” diyecek hali yok Başbakan’ın. Düşmanınız bile iki kere iki dört, dedi diye, hayır o dört değil diyemezsiniz. Ya da gül güzel kokar dediğinde hayır güzel kokmaz demezsiniz. Başbakan bunu nasıl okur bilmem. Neticede yıllar yılı Başbakan aleyhine yazıp çizenler, bir sözünden dolayı ona yaşa var ol, diyebilir. Başbakanı destekleyenler de tersini yapabilir. Nitekim şimdi böyle bir durum var. Hatta bazıları ağzını bozarcasına yapıyor bunu. Bu da hiç yakışık almadı. Başbakan herkesle temiz bir sayfa açtı. Davaları geri çekti ama bundan böyle kimseye dava açmayacağı anlamına gelmiyor bu. Kamuoyu algısı da tek değildir.
GEREKİRSE DURUMUMUZU ÇEK EDERİZ
Hakikaten Uludere’ye kadar TSK tek bir sivilin burnu kanamadan yürüttü terörle mücadeleyi. Başbakan o teşekkürü Uludere’den önce etseydi farklı olurdu. Olaydan sonra edince açık sinir uçları ve algılar bakımından durum biraz farklılaştı. Genel başkan yardımcısı olarak Başbakan’a toplumun olası algısını hatırlatamaz mıydınız?
Ama Fadime Hanım, anlattım o teşekkür ne içindi. Biz bir şahs-ı maneviyiz. Başbakan dâhil tek şahıstan ibaret değiliz. Ben kişi olarak Başbakan’ı arar, şunu şöyle yapsak derim ama bu partinin MYK’sı var, MKYK’sı var. Yarın anket yaptırır Uludere olayını, Genelkurmay’a teşekkürü nasıl algıladınız diye sorarız. Kamuoyu sözlerimizi dediğiniz gibi algıladıysa da oturur kendimizi yeniden çek ederiz.
YARGI KARARINI BEKLEYECEĞİZ
Peki. Uludere soruşturmasıyla ilgili savcılık bir gizlilik kararı aldı. Zaten savcı, hadise sınır ötesinde yaşandığı için olay yerini inceleyememişti. Askerin aldığı görüntülerle yürüyecek soruşturma. Konunun ört bas edildiği hissinin uyanmaması için neler yapılabilir?
Ben konuyu araştıran savcı ya da hâkim değilim. Bizim tavrımız, Sayın Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın, Genelkurmay başkanının ve diğer bütün yetkililerin tavrı şu: Bu meselede en ince ayrıntısına kadar ne varsa ortaya çıkarılmalı ve vatandaşın kafasında en ufak bir soru işareti kalmamalıdır. Bu hassasiyet ortaya konmuştur. İş yargıya intikal etmiştir. Yargıya şunu şöyle yap, şöyle yapma diyemeyiz. Savcılık üzerine düşeni yapacak, iddianame hazırlayacak. O zaman bakacağız. Şimdiden konu ört bas edilecek zannı var diye zanlarla hareket edemeyiz.
YILBAŞINDA EĞLENEN KÜRTLER DE VARDI
Yılbaşı kutlamalarının iptal edilmemesi Kürtlerde, “bizim acımızı paylaşmayan bir toplumla birlikte yaşıyoruz” gibi bir hissiyat oluşmuş, bir kırıklık var “Türklere” karşı…
Bakın burada siz de tuzağa düşürülüyorsunuz. Türk-Kürt meselesiyle ilgisi yok bu işin. İstanbul’da havai fişek gösterisi yapan pek çok otel biliyorum sahibi Kürt’tür. Devlet havai fişek atmış mıdır? Hükümetimiz, Meclis, resmi çevreler, valilikler, bizim belediyeler bir şenlik, kutlama yapmış mıdır? Şahıslar bunu yapmışsa da devlet yasak koyamaz. Biz Kuzey Kore değiliz. İnsanları koro halinde ağlama seansına çağıramazsınız. Her şeyin tabii seyrinde yürümesi lazım. Bu bir vicdan ve diğergamlık meselesidir. Ben ağlıyorum sen de ağlayacaksın diyemez ama herkes kendisini kontrol edebilir. Ben de ayıplıyorum, birileri ağlarken birilerinin havai fişek atmasını, kahkaha patlatmasını, ahlakla diğergamlıkla bağdaşır yanını bulmuyorum. Ama Türkler bizim acımızı paylaşmadı derseniz çok yanlış olur, Kürtlerin üçte ikisi batıda yaşıyor hanımefendi. Ben yılbaşı gecesi sabaha kadar içip eğlenen Kürtler de biliyorum, Türkler de biliyorum.
Bölgedeki Kürtlerden bazıları durumu ve duygularını böyle izah ettikleri için böyle diyorum ben.
Bölge halkı böyle hissetmiyor, onların böyle hissetmesi için PKK azami gayret gösteriyor. Propaganda yapıyor. Bakın Van’da bir afet oldu ve bütün Türkiye yardım oldu, Van’a yağdı. Ötesi var mı? Van’da yaşayanların da yüzde 95’i Kürt’tür.
PKK ÖLÜLER ÜZERİNDE ŞOV YAPINCA VATANDAŞ DA ‘ACABA MI’ DEDİ
Van’da olan ve PKK’yı fena halde boşa çıkaran o “Türklerle Kürtlerin kucaklaşması” Uludere’de tekrarlanamadı ne yazık ki. Neden sizce?
Temel sebebi şudur: Bizim halkımız bir şey PKK bayraklarıyla şova dönüştürüldüğü zaman “acaba” diyor. Van depreminde afet sonucu enkaz altında kaldı vatandaşlarımız. Uludere’de ölen vatandaşlarımız da masumdur. Ama bu işin aktörlüğüne BDP’liler talip olduğu için, o vatandaşlarımızı PKK bayraklarıyla defnettikleri için, kaymakamı linç etmeye kalkıştıkları için, bakanlara gelmeyin dedikleri için vatandaşta BDP’nin şovuna, yanlışına karşı bir reaksiyon doğmuş olabilir. PKK ve BDP’ye sempati duymayan Kürtler bir olayda, bu unsurlar ön planda olduğu zaman ona karşı mesafeli oluyorlar. Yoksa vicdan sahibi her vatandaşımızın yüreği, yaşı 20’nin altında olan o çocuklarımızın bombalarla parçalanmasına yanmıştır. Ama işin içine BDP, PKK bayrağı, şovu girince bu, halkı irrite ediyor. Bunu lütfen bir sosyologa tahlil ettirin.
TERÖRLE MÜCADELE DE, AÇILIM DA SÜRECEK
Terörle mücadeleyi olumsuz mu etkileyecek sizce?
Böyle bir facianın olması, acının yaşanması, terörle mücadeleyi etkilemez. Bir de madalyonun şu tarafına bakalım. PKK diye bir şey olmasaydı ve terörle mücadele diye bir şey olmasaydı, bu vatandaşlarımız ölür müydü? Canları sıkılıyor esnafa kepenk kapat diyor PKK. Esnaf kan ağlıyor. Vatandaşın hayatını olumsuz etkileyen PKK, maalesef bu masumların da kanının akmasına yol açan etkenlerden birisi olmuştur.
KÜRT MESELESİ PKK’DAN AYRIDIR
Kürt meselesini nasıl etkileyecek? Açılım nasıl devam edecek?
BDP ve önceki partiler Kürtçülük yapıyor diye onlara Kürt partisi deniyor. MHP de Türkçülük yapıyor, MHP’ye Türk partisi diyor musunuz? Yüzde 6 oy alan, altı Kürt’ten birinin desteklediği BDP 20 milyonluk Kürtlerin tek temsilcisi olabilir mi? Biz kimi temsil ediyoruz o zaman? Doğu ve güneydoğuda birinci parti AK Parti’dir. Bu bakımdan biz PKK ve Kürt meselesini birbiriyle özdeşleştirmiyoruz. Kürt meselesi uzun yıllar öncesinden başlayan bir sıkıntıdır. Kürtler ve Kürtçe yok sayılmış, asimilasyon politikaları uygulanmıştır. PKK bir sonuçtur. Bu nedenle biz Kürt meselesini PKK’dan ayrı değerlendiriyoruz. Aleviler, Gayri Müslimler eline silah alıp dağa mı çıktı ki onların hakları için açılımlar yapıyoruz? Varsayalım ki PKK diye bir terör örgütü yok. Kürtler adına siyaset yaptığını iddia eden bir siyasi parti de yok. Bu durumda Kürt vatandaşlarımızın makul, meşru, mantıklı kültürel taleplerine cevap vermeyecek miyiz? Kürtçenin serbest bırakılması, üniversitelerde bölümlerin açılması, ders olarak okutulması, yayınların yapılması… bunlar yapıldı ama bir lütuf olarak değil. Bu demokratik bir hukuk devletinin yapması gereken şeyler olduğu için yapıldı. Özetle demokratikleşme, Kürt vatandaşlarımızın sıkıntı duyduğu konularda iyileştirmeler devam edecek. Ama terörle mücadele de devam edecek.
NECDET PAŞA KONUŞMAMALIDIR
TSK’de tam da, nihayet demokratik bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi, siyasi yorumlar yapmayan bir genelkurmay başkanı var derken, Türkiye’de yeni bir dönem başladı diye sevinirken Org. Necdet Özel konuştu ve Kürtçe eğitime karşı olduğunu söyledi. Ne diyorsunuz?
Anadil, anadilde eğitim, anadil öğretimi gibi konular tamamen uzmanların ve siyasilerin işidir. Bana kalırsa Genelkurmay Başkanımız bu konulara girmemelidir. Geçmiş genelkurmay başkanları askeri olmayan konularda maalesef fikir beyan ederlerdi. Necdet Paşa hakikaten olumlu bir genelkurmay başkanı imajı çiziyor. Bence kendi imajına bu gölgeyi düşürmemeli, bu tip siyasetin alanına giren konulara girmemelidir. Yarın diyelim ki siyasi irade, Meclis buna Necdet Paşa’nın tasvip etmediği şekilde bir karar verdi, bu durumda Necdet Paşa ne yapacak? Askeri alana giren konularda sivil irade askere fikrini sorar ama bu konular askerin işi değil.
Fadime Özkan
STAR
SON VİDEO HABER
Haber Ara