Başbuğ'u tutuklatan affedilmez hata
Yazar Mustafa Karaalioğlu o hatayı yazdı...
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-01-07 08:27:12
Değişim kişi, kurum, zaman, mekan ve rövanş bahsi değildir. Bir skor meselesi hiç değildir.
Kimin veya kaç kişinin tutuklandığı tek başına bir değişim alameti de değildir.
Mesele, birbirine benzeyen dosyalarda ve davalarda aynı hukuki tutarlılığın gösterilip gösterilmediğidir.
Gösteriliyor...
Zira, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandığı sırada başka savcılar tam 32 yıl sonra 12 Eylül’ü yargılamak için iddianame hazırlamışlardı. Böylelikle, sadece Başbuğ değil, aynı zamanda bir başka eski Genelkurmay Başkanı ve hatta Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren için de sivil yargılama süreci başlamıştı.
Bir hukuk devletinde normal olan budur. Anormal olan ise, davaya konu olanların isimleri ve makamlarına göre farklı muamele görmesidir.
Nitekim, kendisine bağlı bütün komutanların tutuklu bulunduğu bir davada en tepedeki komutanın dışarıda kalması izahı zor bir durumdu. Onların ifadeleri çemberi iyiden iyiye daraltmıştı.
Her şeyin ötesinde, Başbuğ’un internet andıcı davasında sanık olması her açıdan mühim ve tarihi bir hadisedir. TSK açısından da tarihi bir trajedidir.
Türkiye bu noktaya nereden geldi, düşünürsek meselenin önemini daha iyi anlarız. Şimdi Silivri’de tutukluluğu başlayan kişi yakın dönemde Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturuyordu. Ancak, o vakitler Genelkurmay Başkanlığı geleneksel gücü sayesinde bugünkü hiyerarşiye tabi de değildi. Neredeyse Başbakanla eşit bir gücü temsil ediyordu. Öyle olduğu içindir ki Ergenekon tutuklamalarının 8-9 dalgası yapılmış olmasına rağmen; yani ülke bir arınma yoluna girmiş olduğu halde TSK bunu umursamadan internet andıcı hazırlanabiliyordu. Dışarıda başka bir Türkiye enerjisi kaynarken onlar içeride başka şeyler kaynatıyordu. İşte, Başbuğ ve arkadaşlarını bugün Silivri’de yeniden bir araya getiren şey, Türkiye’nin gitmekte olduğu istikameti okuyamamaktan kaynaklanan bu affedilmez analiz eksikliğidir. Darbeciliğin, hükümet düşmanlığının vazife olduğunu, himayeye mazhar bir faaliyet olduğunu zannetmek gibi affedilmez bir hata. O sıralarda bu analizi sadece askerler değil; yargı, medya ve iş dünyası da yapıyordu. Ama bu şimdilik bahs-i diğerdir.
Aradan “sadece” iki yıl geçti, o hiyerarşi yerli yerine oturdu ve askeri vesayet bitmediyse de iyiden iyiye geriledi. Başbuğ, tarihe sadece siviller tarafından yargılanan ilk Genelkurmay Başkanı olarak geçmekle kalmayacak, aynı zamanda “Eski Türkiye’nin son Genelkurmay Başkanı” olarak da kayda geçecek. Halefi Işık Koşaner ise kısa ve soluksuz görev süresiyle eski ile yeni dönem arasında köprü olabilmiştir ancak.
Türkiye, yakın vakte kadar “dokunulmazlar” memleketiydi. Bunu aştı, demokrasisi ve hukukunu kimsenin dokunulmaz olmadığı bir seviyeye ulaştırdı.
Bugün ise eski Genelkurmay Başkanı’nın tevkifiyle o aşamayı da geçmiş, normalleşme sürecine ilk adımı atmıştır. Emekli paşanın malum suç isnadıyla cezaevine gönderilmesi “normalleşme” döneminin başladığının ilanıdır. Yüksek gerilimli değişim sürecinden tabii seyrine giren bir yeni döneme adım atmış bulunuyoruz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara