'Asıl 27 Şubat, bin yıl sürecek'
SP Kadın Kolları Başkanlığı'nı üstlenen Necmettin Erbakan'ın kızı Zeynep Erbakan, '28 Şubat bin yıl sürecek' diyen Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'na yıllar sonra yanıt verdi: 'Takdir-i ilahiye bakın ki babam 27 Şubat'ta vefat etti. Ben de şimdi 'Asıl 27 Şubat, bin yıl sürecek' diyorum
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-12-28 13:40:56
- Rahmetli Erbakan Türk siyasi hayatında her kesimin saygı duyduğu isimlerden biriydi. Kaybettikten sonra zaman sizin için nasıl geçti?
Her evlat için babadan ayrılmak zordur. Ailenin ilk çocuğu benim. Babamdan uzun süreli olarak ilk defa 12 Eylül’de gözaltına alındığında ayrıldım. O zaman, babamın bir gün mutlaka döneceğini biliyordum. Ancak bu sefer her insanın muhakkak tadacağı ilahi kanun nedeniyle ayrıldık. Bizler kadere inanmış, teslim olmuş insanlarız. Ama yine de yokluğuna alışmak zor. O sıcak tebessümüyle, şefkatiyle kapıyı açıp geliverecekmiş gibi hissediyorum.
- Bir baba ve bir siyasi lider olarak nasıl tanımlarsınız?
Bir baba olarak her zaman müşfikti. İnsani ilişkilerinde son derece nazikti. Ama mücadele ettiği idealleri söz konusu olduğunda asla taviz vermezdi. Babam, İslam’ın emirlerine göre yaşamayı hayatında en büyük ilke edinmişti. Diğer insanların da bu ilkelere göre yaşamasını canı gönülden istiyordu. Bunun en güzel ve etkili yolunun ise siyasi çalışma ile olacağını düşünüyordu. Tamamen demokratik sistem içinde kalarak ve mevcut yasalara uyarak kurduğu partilerle bu ideal için çalıştı. Partileri kapatıldı, kendisi yasaklı kılındı ama hep yeniden başladı. Türkiye’nin yaşadığı olumlu değişimlerin büyük kısmında babamın bu 42 yıllık mücadelesinin etkisi olduğunu düşünüyorum. Sanırım bugün milletimizin büyük çoğunluğu da aynı şeyi düşünüyor.
- Cenazenin ardından sizi çok duygulandıran bir ziyaret veya olay oldu mu?
Tarihte pek az insana nasip olacak, milyonlarca insanın katıldığı görkemli törenle ebedi aleme uğurlanması aile olarak bizi çok etkiledi. Milletimize bir kez daha teşekkür ediyoruz. Bu uğurlama sadece sevenlerinin ve milletimizin katıldığı bir tören değildi. Aynı zamanda, sivil ve askeriyle bütün devlet erkanının iştirak etmesi, devlet-millet kaynaşması açısından da sanıyorum bir dönüm noktası oldu. Sadece Türkiye’deki siyasi partiler değil, dünyanın her yerinden bir çok İslami hareketin lideri veya temsilcisinin gelmesi, babamın bütün dünyada Müslümanlar tarafından ne kadar sevildiğinin en büyük göstergesiydi. Cenazesindeki sevgi seli nasıl bir lider olduğunu gösterdi diye düşünüyorum.
- “Bugün Türk siyasetinde Necmettin Erbakan olmalıydı” diyor musunuz?
İlahi takdirin önüne geçmek mümkün değil. Evet bedenen bugün Erbakan yok ama onun ideallerini, mücadelesini, davasını sonsuza kadar yaşatmak için and içmiş binlerce insan var. Güçlü bir teşkilat var. Babam bir siyasetci olarak ömrünü Müslümanların birliği için harcadı. Bütün hayatı boyunca, İslam NATO’sunun, Ortak Pazarı’nın önemini anlattı. Eğer İslam Barış Gücü kurulmuş olsaydı ABD ve diğer emperyalist ülkeler sanırım İslam coğrafyasında bu kadar rahat hareket edemezlerdi.
- “Erbakan’ın kızı olmak” güzel olduğu kadar zordur sanıyorum?
Biz aile geleneği olarak en başından beri kamuoyu gündeminde olmamaya çalıştık. Ülke gündeminde yer almaktan ziyade teşkilat içinde üzerimize düşen görevleri yapmaya çalıştık. Rahmetli annem de aynı hassasiyeti taşırdı. Erbakan soyadını taşıyor olmak daha sorumlu ve mutedil yaşamayı gerekli kılıyor. Ama bu sadece Erbakan soyadından dolayı değil, bizim aldığımız aile ve İslami terbiye de bunu gerektiriyordu.
- Sadece Sayın Erbakan değil tüm aile olarak 28 Şubat döneminde çok zor günler geçirdiniz. O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz?
Babamın bir özelliği vardı. Ne yaşarsa yaşasın, bize hep tebessüm ve şefkatle yaklaşırdı. Mütevekkil bir insandı. Her ne yaşarsa yaşasın hiçbir zaman tevekkülünü elden bırakmadı. Bize de fazla bir şey hissettirmedi. Ama biz, 28 Şubat’ta ailemizin yaşadıklarından ziyade milletimizin yaşadıklarına ve ülkemizin kayıp yıllarına üzülürüz.
- Yine o günlerde yalnız bırakıldığınızı düşündünüz mü? Suçladığınız biri oldu mu?
Doğru. Sadece bizim için değil milletimiz için çok sıkıntılı bir süreçti. Kimseyi suçlamam. Bu konuda, rahmetli babama yabancı bir televizyon kanalı benzer bir soru sormuştu; “28 Şubat’ta size yapılanlardan dolayı kırgın mısınız, cezalandırılmasını ister miydiniz?” demişti. Babam da, “Hayır, cezalandırılmalarını değil, eğitilmelerini isterim. Milli Görüş’ü bilmedikleri için böyle yapıyorlar. Bilseler yapmazlardı” diye cevap vermişti. Ben de öyle düşünüyorum. Gerçek manada Milli Görüş’ü bilen ve tanıyan bir kişi Milli Görüş’e karşı çıkmaz Zaten zaman Milli Görüş’ü haklı çıkardı. O dönem Milli Görüş’ün karşısında olan birçok insan, bugün “Hata Yapmışız-Yanlış yapmışız” diyor. O zaman, “28 Şubat bin yıl sürecek” deniyordu. Takdir-i ilahiye bakın ki babam 27 Şubat’da vefat etti. Ve ben de şimdi “Asıl 27 Şubat, bin yıl sürecek” diyorum. Erbakan’ın idealleri bundan önce olduğu gibi bundan sonra da var olmaya devam edecek.
- Erbakan o dönem kırgınlık veya umutsuzluk yaşadı mı?
Sadece 28 Şubat günleri değil, 12 Eylül dönemi dahil ben de; hayatının hiçbir döneminde babamın yüzünde umutsuz bir ifadeye gerçekten tanık olmadım. Babam konuşmalarının çoğunda şu kararlı ve ifadeyi hep kullanmıştır. “Kuvvet kudret sahibi ancak Cenab-ı Allah’tır.” Ben Allah ve kader inancı nasıl olur bunu babamın duruşunda, hayatında ve çalışmalarında yaşayarak gördüm.
- Sizin için hangisi daha zor oldu: 12 Eylül mü, 28 Şubat mı?
12 Eylül. O zaman 12 yaşında olmanın da sanıyorum etkisi var. Ne olacağını bilmediğiniz bir belirsizlik süreci yaşıyorsunuz. Babanızdan ilk defa ayrılıyorsunuz. Kardeşlerim de oldukça küçüktü. En büyük çocuk olarak anneme destek olmam gerektiğini de hissediyordum. O dönem sağlığım da biraz bozulmuştu. Zor günler olduğunu söyleyebilirim.
- Partide daha önce de görev aldınız ama medyanın önüne hiç çıkmadınız...
RP döneminde İstanbul Kadın Kolları İl Sorumlusu, SP’de Kadın Kolları Genel Başkan Danışmanlığı, Genel Merkez Kadın Kolları İstişare Konseyi Başkanlığı görevlerinde bulundum. Şimdi de Kadın Kolları Genel Başkanlığı gibi zor ve ulvi bir görev bana tevdi edildi.
- AKP iktidarı hep Milli Görüş’ün devamı olarak görülmüştür. Buna katılıyor musunuz?
Her ne kadar Ak Parti Milli Görüş’ün içinden çıkmış kadrolar tarafından kurulmuş olsa da SP ile arasında temelde büyük farklar bulunuyor. Biz milli ve manevi bir partiyiz, ekonomik sistemimiz Adil Ekonomik Sistemdir. Diğerleri Batı ile bir şekilde irtibatlı, faizci kapitalist düzeni daha iyi nasıl yönetirim iddiasında olan partilerdir. Ak Parti de bu partilerin şu an iktidarda olanıdır. Bize göre siyasi ömrünü de tamamlamak üzeredir.
- Bugün üç kardeş partide görev aldınız. Erbakan ismi hep bu harekette olabilecek mi?
Rahmetli babam 85 yaşında, SP Genel Başkanı olarak son nefesini verdi. Sadece Refah, Fazilet ve Saadet değil, Milli Nizam ve Milli Selamet’i de buna eklemek gerek. İnşallah biz de babamız gibi bütün gayretimizle, ömrümüzün sonuna kadar bu davada çalışmakla müşerref oluruz.
- Sayın Fatih Erbakan’ın ismi de genel başkanlık için çok konuşuldu. Şu an olmasa da gelecekte bu olabilir mi? Siz ne
düşünür, nasıl bakarsınız?
Geleceği Cenab-ı Allah bilir. Milli Görüş’ü diğer partilerden ayıran en önemli özellik şudur; Bu davanın içinde olan herkes genel başkanlığa layıktır. Ama genel başkanda dahil herkes aynı zamanda bir neferdir. Görevi, ünvanı ne olursa olsun bir nefer gibi çalışır. Bizde ölçü sahip olunan unvan değil, üstlenilen görevdeki gayrettir.
- Kadın Kolları Başkanlığı için karar vermeniz zor oldu mu?
Tabii önemli ve zor bir görev. İlk etapta, bu çalışmayı hakkıyla yerine getirebilir miyim diye düşündüm. Ama bizde malumunuz görev istenmez, verilir. Tecrübeli, dinamik bir teşkilatımız var. Onların desteği ve yardımıyla, Allah’ın izniyle en güzel çalışmaları ortaya koymaya çalışacağız. İnşallah bu görevde en büyük muvaffakiyetlere ulaşıp, ülkemiz ve milletimiz için çok önemli bir hizmeti görmüş oluruz.
- İktidar partisinin kadın kollarına rakip olacaksınız. AKP ile SP kadın kolları arasındaki en büyük fark sizce nedir?
Öncelikle, rakip kelimesine itiraz ediyorum. Biz siyasette rekabeti değil, fazileti esas alıyoruz. Çünkü rekabet çatışmayı esas alır, fazilet ise erdemi. Biz inandığımız doğruları anlatmakla yükümlüyüz. Yapılan yanlışları dile getirmekle yükümlüyüz. Ancak bunu yaparken asla kırıcı ve çatışmacı olmayız, olmayacağız. Sonuçta düşüncelerimiz farklı da olsa hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız. AK Partili, CHP’li, MHP’li fark etmez. Hangi partiye oy vermiş olurlarsa olsunlar hepsini kardeş biliriz. Bunun için bütün kadınlarımızı bu saflarda mücadele etmeye davet ediyoruz.
- Size göre bugün açık kadınların hakları ile kapalı kadınların hakları arasında fark var mı?
Hak açıklık ya da kapalılıkla, uzunluk ya da kısalıkla, esmerlik ya da sarışınlıkla ilgili bir durum değildir. Hak, kişiye, duruma, yere göre değişmeyen demektir. Ama kastettiğiniz, Türkiye’de başörtüsüne yönelik uygulamalarsa evet bu tam bir haksızlıktır. Başını açan eğitim hakkını kazanıyor, başörtülü olanların bu hakkı elinden alınıyorsa, sorun, bu uygulamayı yapan zihniyettedir, hakkın kendisinde değil. İnsanın inandığı gibi yaşaması bir haktır. Ve bu hak engellenemez. Evrensel hukuk da bunu söylüyor zaten.
- Üniversitelerde türban sorunu hala çözülmedi ama artık eylemleri göremiyoruz. “Samimi olmayan kimdi” diye insan merak ediyor?
Bu sorun yılların getirdiği kangren bir meseleydi. Ak Parti iktidara geldiğinde bir takım dengeleri gözeterek bu sorunu görmezden geldi. Ama başta SP olmak üzere başörtülülerin haklı ve meşru mücadeleleri karşısında küçük de olsa bir takım adımlar atmak zorunda kaldılar. Ancak şu ana kadar, sorunu kökünden çözücü kararlı bir adım da atılmış değil. Çünkü üniversitelerde YÖK’ün son uygulamalarına rağmen, zaman zaman yerel bazda yasakçı uygulamalara üzülerek şahit oluyoruz.
- İzmir’de karakolda yaşanan olaya nasıl bakıyorsunuz? Bir kadını işiyle değerlendirip, dayak atmak mübah olabilir mi?
Olayı gazetelerde yer aldığı şekliyle biliyorum. Detaylı bir bilgim yok. Ama az önce de söyledim, hiçbir şekilde şiddeti mazur görmek mümkün değildir. Sebebi ne olursa olsun hiçbir mazeret şiddetin nedeni olamaz. Hele ki bir kadına uygulanıyorsa... Özellikle devleti temsil eden, kamu görevi yerine getiren insanların bu konuda çok daha hassas olmaları gerekir. Tabii ki bu olayı tasvip etmek mümkün değil.
ODTÜ’LÜ 4 ÇOCUK ANNESİ
Erbakan’ın üç çocuğu Zeynep, Elif ve Fatih hala birbirine akşam yemeklerini birlikte yiyecek kadar çok bağlı. Zeynep Erbakan, Necmettin ve Nermin Erbakan’ın en büyük çocuğu. Zeynep Erbakan da babası gibi mühendis. ODTÜ Kimya Mühendisliği bölümünü bitiren Zeynep Erbakan, partinin birçok biriminde görev aldı. Eşinden kısa süre önce boşanan Erbakan, bu konuyla ilgili soruları, “Özel hayatımdan söz etmek istemiyorum” diyerek yanıtlamıyor. Fotoğraf çektirmeyi değil ama çekmeyi çok seven Zeynep Erbakan’ın 4 çocuğu var.
SON VİDEO HABER
Haber Ara