İnfaz kararı Yeşil'in elinden yazılmış
Kaçırılarak öldürülen kardeşiyle gittiği Alay Komutanlığında yaşadıklarını anlatan Makbule Öztürk, “Alay komutanı bizi sorguladı, Yeşil not aldı. Kimi kaçıracağına orada karar verdi” dedi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-12-16 07:23:19
1992’de kaçırılıp işkence ile öldürülen Ayten Öztürk, 19 yıl sonra Meclis İnsan Hakları Komisyonuna konuşan babası Hıdır Öztürk’ün “Gözleri oyulmuş, burnu ve kulakları kesilerek öldürülmüş bir evladın babasıyım” sözleri ile gündeme geldi. Ayten Öztürk’le birlikte Tunceli Jandarma Alay Komutanı tarafından Yeşil’e teşhir edilen kız kardeşi Makbule Öztürk STAR’a konuştu. Olayın yaşandığı tarihte 22 yaşında genç bir hemşire olan ve şimdilerde Almanya’da yaşayan Makbule Öztürk o günleri şöyle anlatıyor:
-Olayın yaşandığı 1992’de nasıl bir aileydiniz?
Yedi kardeşiz. Babam İl Özel İdarede çalışan bir memurdu. Ayten ablam un fabrikasında çalışıyordu. Diğer ablam da mühendis. Kardeşim üniversitede okuyordu.Politika ile pek ilgili değildik. Hele öldürülen ablam Ayten’in hiçbir ilgisi yoktu. Evlenip yuva kurma hayaliyle yaşayan biriydi.
-Aileniz neden hedef seçildi?
Büyük ablam Aysel örgüte katılmıştı. Onun yüzünden bizi hedef almışlardı. (Aysel Çürükkaya bir dönem örgütün etkin isimlerinden Selim Çürükkaya’nın eşi. Sonra örgütle yollarını ayırdılar. Avrupa’da yaşıyorlar.)
Alay komutanı bizi çağırtmış
-Kaçırılma süreci nasıl gelişti?
Bir gün babam bize ‘albay sizi görmek istiyor’ dedi. Alaya gittiğimizde komutanın odasına aldılar. Kısa boylu biriydi hatırladığım kadarıyla. Biz, daha oturmamışken elinde siyah bir ajanda olan, sakallı, zayıf bir adam geldi. Alay komutanı, ‘komiser Mahmut’ diye tanıttı. Sonra gazetelerde fotoğrafı Yeşil diye çıkan kişiydi.
-Ne yaşandı orada?
Bayram olduğu için bize çikolata ikram ettiler. Sadece Ayten ablam aldı. Albay, babama ‘kaç çocuğun var?’ diye sordu. 7 deyince, ‘dağdakini de mi sayıyorsun?’ dedi. ‘Niye çıktı kızın dağa?’ diyordu. ‘Bu kızların da dağa gitmesin’ diyordu, babam bizim devlet memuru olduğumuzu söyledi, ‘niye dağa çıksınlar ki?’ dedi.
-Yeşil olduğunu sonradan öğrendiğiniz kişi hiç konuştu mu?
Konuşmadı. Sadece bana ‘sizi hastanede gördüm sanırım’ dedi. Ben hemşire olduğum için ‘olabilir’ dedim. Bize çok dikkatli bakıyordu. Hatta yan yana oturduğum Yeter ablamla göz göze geldik, niye bu kadar dikkatli inceliyor diye. Bir yandan da elindeki ajandaya notlar alıyordu. Bence hangimize ne yapacağını orada kararlaştırdı. Sonra alay komutanı “Mahmut Bey size fotoğraf gösterecek” diyerek bizi alt kata gönderdi. Bizi bir odaya götürdüler. Dağda olan Aysel ablamın fotoğraflarını gösterdiler. Orada da “devlet bunlardan hesap soracak” falan diye nutuk atıp gönderdiler.
-Kaçırılma süreci nasıl oldu?
Sonraki günlerde ablam kendisini birilerinin takip ettiğini söyledi birkaç kez. Bir gün işyerinden aradılar. ‘Ayten işe gelmedi’ dediler. Komşusunun oğlu ablamı bir önceki akşam evinin önünde beyaz renkli arabayla gelen üç kişi ile konuşurken gördüğünü, sonra arabaya bindirilip götürüldüğünü söyledi. Annem ve babam en başta bir gönül ilişkisi nedeniyle kaçırıldığını düşündü. Emniyete gittik tabi, defalarca başvurduk. Ama ne polis ne jandarma hiçbir şey yapmadı. Aramak yerine ‘kızınız dağa gitmiş olabilir’ diyorlardı. Eve sessiz telefonlar geliyordu, annem her seferinde ne olur yavrumu sağ salim bırakın diyordu.
Annem ayağındaki benden tanıdı
-Öldürüldüğünü nasıl öğrendiniz?
Ben o zaman devlet hastanesinde hemşirelik yapıyordum. Kaçırılma olayından yaklaşık 10 gün sonra hastaneden bir arkadaşım arayıp, Elazığ Devlet Hastanesi morgunda bir kadın cesedi olduğunu söyledi. Gittiğimizde bize her tarafı parçalanmış bir ceset gösterdiler. Gözleri oyulmuş, burnu kulakları kesilmiş, saçları bile önden yoktu. Benzetemedik. Annem ayak parmaklarının arasındaki benden tanıdı. Şimdiki eşimle o zaman nişanlıydık, diş hekimiydi, dişlerine baktı, ‘bunlar benim yaptığım protezler’ dedi. Annem ablamın gelinlikle gömülmesini istedi. Hemen alelacele gelinlik bakmaya gittik. Sonra cenazeyi alıp Tunceli’ye döndüğümüzde, yolda büyük bir konvoy birikmişti. O gün halk ayağa kalktı adeta. Kepenkler açılmadı. Çünkü ilk kez o yörede böyle bir faili meçhul oluyordu.
İNANILMAZ İŞKENCE YAPTILAR
Bir haftalık cesedi iki aylık sanmışlar
1992 yılında kaçırıldıktan sonra cesedi bulunan Ayten Öztürk’ün otopsi raporunda ilginç bir detay ortaya çıktı. 27 temmuzda kaçırılıp cesedi 8 Ağustos’ta bulunan Öztürk’e klasik otopsi yapılmamış, sadece dış otopsi ile yetinilmiş. İşkencelerden tanınmaz hale gelen bir haftalık ceset için 1,5-2 aylık olduğu yönünde rapor tutulmuş. Ayten Öztürk’ün babası Hıdır Öztürk kızının gözlerinin oyulduğu, burun ve kulaklarının kesildiğini belirtiyordu. Raporda 1,5-2 aylık olduğu düşünülen ceset için burun, göz ve kulakların bu sürede çürümüş olabileceği kanaatine varılmış. Şahsın boğularak öldürüldüğü sonucuna varılarak klasik otopsi yapılmasına lüzum görülmemiş. Binbaşı Cem Ersever, öldürülmeden önce verdiği röportajlarda Ayten Öztürk cinayetini Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yaptığını belirtiyordu.
YILLARCA BİZİ DUYMADILAR
Devlet bizi ilk kez muhatap aldı
-Cinayetten sonra neler yaşadınız?
Babam İl Özel İdarede memur olduğu için lojmanda kalıyorduk. Ablamın cesedi bulunduktan sonra vali babama bir yazı göndererek, evden çıkarttı. Sonra her birimiz bir yere savrulduk. Babam ve annem Hollanda’da yaşıyor, ben Almanya’ya geldim, üniversitede okuyan kardeşim de bırakıp buraya geldi. Biz hayatımızı Ağustos 1992’de orada yarım bıraktık. Yıllarca bu konuda sesimizi duyurmaya çalıştık. Defalarca başvurularda bulunduk. Ama kimse dinlemedi. İlk kez devlet ailemizi muhatap aldı. Bu önemli.
Star
SON VİDEO HABER
Haber Ara