Suriye Ulusal Konseyi'nin tanınması
Suriye'de yaşananlara yönelik Türk tutumu üzerinde biraz düşünürsek Türk yönetiminin büyük bir sağduyu ile hareket ettiğini görürüz. Suriye Ulusal Konseyi'nin tanınması, bu rejimden kurtulmayı hızlandırmak için zaruri ve acil bir konudur.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-11-19 10:53:04
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiğinden bu yana Ankara, bizlere kendi Arap politikasıyla, Arap ülkelerinin daha önce Süleyman Demirel, Turgut Özal veya Bülent Ecevit hükümetleri sırasında, özetle Mustafa Kemal Atatürk döneminden bu yana görmedikleri bir yöntem izlediğini gösteriyor.
Zira Arap dünyası, arka arkaya gelen Türk hükümetlerinin öncelikleri kapsamında değildi. Bu hükümetlerin ilgisi Avrupa Birliği üyeliğini elde etmek için genel olarak Batı'ya ve özel şekliyle Avrupa'ya yakınlaşma üzerine kuruluydu.
Türkiye, NATO üyeliğiyle güneyde komünist yayılmayı ve yıkılan Sovyetler Birliği'nin nüfuzunu engelleyen bir set olarak duruşuyla Soğuk Savaş sırasında önemli ve esaslı rol oynadı. Fakat buna rağmen Türkiye, Batı'ya sunduğu büyük hizmetlerden dolayı ödüllendirilmedi. Avrupa Birliği üyeliğini almasının önüne bütün engeller konuldu. Hiçbir şey için değil, sadece Müslüman bir ülke olduğu için konuldu bu engeller.
Türkler, Adalet ve Kalkınma Partisi sayesinde Türkiye'nin aktif boyutunun Arap dünyasına açılmak olduğu bilincine vardılar. Bu Arap dünyası geçmişte dört asrı aşkın bir süre Arapların kıblesi olmuş İstanbul'daki İslam hilafetinin izinden gidiyordu.
Bugün tablo açık şekilde görüldü ki Türkiye ile Arap dünyası arasındaki güçlü koalisyon, karşılıklı ortak çıkarların sağlam nüvesini, Avrupa'nın geçen iki yüz yıl zarfında yaşadığı dönüşümlerden önem bakımından geride kalmayan büyük tarihî dönüşümler yaşayan Ortadoğu'da önemli bir varlık oluşturuyor.
Bu, modası geçmiş farklı diktatörlüklerin enkazları üzerinde oluşan bir dünyanın yeni doğumudur. Batı bir yandan kendi çıkarlarını korumak diğer yandan halkların gerçek özgürlükçü hareketlerini boğmak amacıyla bu diktatörlüklerin hayatta kalması için de uzun yıllar çaba harcadı.
Türkiye bugün her yerde. Gazze'de, Libya'da, Somali'de ve doğal olarak dünün müttefiki Suriye'dedir. Suriye'de yaşananlara yönelik Türk tutumu üzerinde biraz düşünürsek Türk yönetiminin büyük bir sağduyu ile hareket ettiğini görürüz. Zira kutlu devrimin patlak vermesinden bu yana Türkiye, bu yılın kışında Tunus'ta başlayan Arap Baharı'nın tarihin hareketi olduğunu, Tunus'ta durmayacağını ve demokrasiler çağına adapte olmayan bütün bu rejimlerin karşısında duramayacağını fark etti.
Suriyeli mültecileri kendi topraklarına kabul etmek için büyük çabalar gösterdi, Suriye Ulusal Konseyi ile diyalog kurdu, toplantılarını kendi topraklarında yapmaları imkânı verdi, Şam'daki baskıcı rejime yaptırımlar öngördü, Arap Birliği'nin ordunun Suriye kentlerinden çekilmesi ve ölüm araçlarının durdurulması şartlarını rejimden isteyen kararlarını destekledi.
Ankara, bu onurlu tutumuyla geleceğin Suriye'si ile sağlam ilişkilerin inşasında ilk tuğlayı koydu. Bu ilişkiler iki ülke arasındaki ticari, ekonomik ve kültürel ilişkilerin bağları güçlendirmek, Suriye rejiminin Kürt (PKK) kartını oynamasının ve Suriye'yi Türkiye üzerinde tehlikeli yansımaları olacak mezhepçi iç savaşa girilmesinin önünü kesmek suretiyle hayati çıkarlarını sağlayacaktır.
Bu noktadan hareketle Suriye Ulusal Konseyi'nin tanınması, bu rejimden kurtulmayı hızlandırmak için zaruri ve acil bir konudur. Rejimin devam etmesi ise kendi halkına ve bütün bölgeye acılar getirmektedir.
*Paris'te yaşayan Suriyeli gazeteci-yazar Riad Muasses, Zaman
Haber Ara